Erdoğan ve İhsanoğlu, ideolojik-politik olarak sistemin birbirini tamamlayan iki farklı adayıdır. İhsanoğlu, Türk-İslam politikasının; Erdoğan ise İslam-Türk politikasının temsilcileri olarak madalyonun birer yüzünü oluşturuyor ve nitel olarak farklı değiller Türkiye’nin iç politik gündemi cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden şekilleniyor. Cumhurbaşkanının ilk kez halk oylamasıyla seçilmesi, esasen orta vadede devletin kurumsal ve örgütlü yapısının yeniden şekillendirileceği anlamına geliyor. […]
Erdoğan ve İhsanoğlu, ideolojik-politik olarak sistemin birbirini tamamlayan iki farklı adayıdır. İhsanoğlu, Türk-İslam politikasının; Erdoğan ise İslam-Türk politikasının temsilcileri olarak madalyonun birer yüzünü oluşturuyor ve nitel olarak farklı değiller
Türkiye’nin iç politik gündemi cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden şekilleniyor. Cumhurbaşkanının ilk kez halk oylamasıyla seçilmesi, esasen orta vadede devletin kurumsal ve örgütlü yapısının yeniden şekillendirileceği anlamına geliyor. Türkiye’nin karşı karşı olduğu devasa politik ve sosyal sorunlar devletin tek merkezden yönetilemeyeceğini bütünüyle ortaya çıkartmış bulunuyor. Her şeyi merkezde yönetmeye göre şekillendirmiş ‘güçlü’ devlet, küresel dünya kapitalist sistemin bölgesel ihtiyaçlarına da yanıt vermiyor. Bu bakımdan Türkiye’nin iç politik krizinin esas sorunu, kapitalist sistemen dönemsel ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmasıdır. Sistem içi bütün kuvvetler, bunun bir bakıma zorunlu olduğunu biliyorlar. Bugün cumhurbaşkanlığı eksenli yürütülen tartışmanın özü budur. Bu bakımdan sistemin farklı politik eğilimleri arasındaki tartışma sistemin özüne uygun olmayıp, biçimseldir.
Cumhurbaşkanlığı tartışmasında sistem içerisinde üç farklı eğilim ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi bugün iktidar gücü olan AKP merkezli İslam-Türk sentezidir. İkincisi ise CHP-MHP ittifakına dayanan Türk-İslam sentezidir. Üçüncüsü ise esasen sistem dışında kalan merkezinde Kürt Hareketinin olduğu HDP, ilerici, demokratik ve sosyalist güçlerin oluşturduğu muhalafettir.
İslam-Türk sentezinin adayı: Erdoğan
AKP iktidarının adayı, İslamcı bakış açısını esas alan ancak Türklüğü de savunan İslam-Türk politikasına endeksli biri olacaktır. Bir bakıma toplumsal yaşam tarzının İslami kurallara göre belirlendiği, devlet kurumlarının İslamı yapıya göre düzenlendiği, ideolojik olarak Türkçülüğün benimsendiği bir siyasal sistemin oluşturulmasını kabul eden bir cumhurbaşkanı profilini savunuyor. AKP henüz adayını resimi olarak ilan etmemiş olsa da, bunun Erdoğan olduğuna dair çok yüksek bir kanı oluşmuş durumda. AKP’nin bütün kurumlarının ve önemli kadrolarının yaptığı açıklamanın bu yönde olması, adayı belirginleştirmiş bulunuyor. Büyük bir süpriz olmazsa, Erdoğan, iktidar adayı olarak tek başına ön plana çıkıyor. Bu süprizi yapabilecek tek kişi de Erdoğan’ın kendisidir. Erdoğan, kendisinin bir cumhurbaşkanı olarak değil, AKP’nin kurucu lideri sıfatıyla ‘devlet başkanı’ olarak görev alacağını sıklıkla ifade ediyor. Bu bakımdan cumhurbaşkanlarının ‘partiler üstü’ bir politika izleme geleneğini tersine çevirerek fiilen AKP’li cumhurbaşkanı olacağını belirtiyor. AKP’nin iç dengelerini kendisine göre şekillendirmeye başlayan Erdoğan, eski yol arkadaşlarının çok önemli bir kısmını da tasfiye etmeye karar verdi. Parti tüzüğünde yer alan “en fazla üç dönem milletvekili olma” maddesini devam ettirmesinin esas nedeni, AKP’nin iç dengelerini kendisine göre yeniden şekillendirmesidir. Bu nedenle parti içerisinde önemli bir etkinliği ve saygınlığı olan Gül-Arınç ittifakına dayanan ekibin tasfiyesi öncelikli olarak ön plana çıkartıldı. Yalçın Akdoğan ile Arınç arasındaki tartışmalar, başbakanlık vekaletinin Arınç’dan alınıp Babacan’a verilmesi, Erdoğan’ın kader birliği yaptığı eski arkadaşlarıyla yol ayımına geldiğini gösteren veriler olarak değerlendirildi. Dikkat çeken bir başka önemli nokta da, Cemaat’in de içerisinde yer aldığı 17-25 Aralık operasyonuna karşı çok aktif görev alan çok sayıda bürokratın, iktidar ilişkileri içerisinde ön plana çıkartılmaya başlanmasıdır.
Erdoğan Milli Görüş, Gül ise Büyük Doğu Akıncıları geleneğinden geliyor. Milli Görüş gömleğini hiçbir zaman çıkartmayan Erdoğan, cumhurbaşkanı olabilirse, AKP’yi Milli Görüşçülere ve kendisini savunan yeni dönem kadrolarına teslim etmek istiyor. Ancak AKP içerisinde çok sayıda milletvekilinin ve yöneticinin Gül’ü başbakan olarak görmek istemeleri, Gül-Arınç ekibinin tasfiyesinin çok kolay olmayacağını gösteriyor. Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, AKP’deki iç rekabet ve çatışma çok daha kapsamlı gelişecektir. Bu bakımdan Erdoğan’ın geleceğe yönelik yaptığı hesapların bozulması çok yüksek bir olasıktır. Çünkü politikayı istemlerden çok reel durum belirler.
İç politikada tutuklu generallerin serbest bırakılmasının önünü açarak ordu ile stratejik bir ittifak kurarak elini güçlendiren Erdoğan, halen ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. ABD ve AB ile ilişkilerin gerginleşmesi, uluslararası ilişkilerde önemli oranda izole edilmesine yol açtı. Küresel sermaye bakımından da ciddi bir güven sorunu oluşmuş durumda. Ortadoğu politikasının bütünüyle iflas etmesi bir yana, özellikle Mısır, Suudi Arabistan ve İran ile yaşadığı sorunlar nedeniyle bölgesel ilişkilerde önemli oranda tecrit oldu. Bir başka ifadeyle, ulusararası siyasette vizyonunu önemli oranda kaybeden Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması, kendisinin aleyhine işleyecek bir sürecin başlangıcı olabilir. Yalnızlaştırılmış bir Erdoğan’ın politik geleceği çok ciddi oranda tehlikeye düşebilir ve ikinci bir Özal vakası yaşanabilir. Gül, iç politikada zayıf olmasına rağmen, uluslararası ilişkilerde belli bir ağırlık sahibidir. Son ana kadar kendi lehine bir süpriz bekeleyen Gül, Anayasa Mahkemesi’ne verdiği destekle, Erdoğan ile ilişkilerini koparmış bulunuyor. Bu bakımdan AKP’nin iç dengeleri tahmin edilenden çok daha karmaşıklaşacaktır. Ayrıca Erdoğan güçlü adaylardan biri olmasına rağmen cumhurbaşkanlığı çantada keklik değildir. Eğer aday olup da kazanamazsa bütünüyle kaybedecektir. Kaybetmemesi için yeni ittifaklara yönelmek zorundadır. Kendisi de bu gerçeğin farkındadır.
Türk-İslam sentezinin adayı: Ekmeleddin İhsanoğlu
CHP-MHP ittifakının ‘çatı’ adayı, Türk-İslam sentezinin önemli savunucularından Ekmeleddin İhsanoğlu; on yıl İslam İşbirliği Teşkilatı’nın(İİT) başkanlığını yapmasıyla ön plana çıktı. İhsanoğlu, devletin geleneksel çizgisine sıkı sıkıya bağlı olan biridir. Kemalist rejimin savunduğu ve 1980 askeri darbesiyle resmileştirilen Türk-İslam sentezinin ideologlarındandır. Halen sisteme yön veren ve bütünüyle faşist bir içeriğe sahip olan 1982 Anayasası taslağını hazırlayıp darbeci generallere sunan Aydınlar Ocağı’nın da yöneticiliğini yaptı. İhsanoğlu, 1988-1990 yılları arasında İstanbul Aydınlar Ocağı‘nda İlim İstişare Kurulu üyeliğini yaptığı derneğintüzüğünde: “Milli kültür ve şuuru geliştirmek suretiyle Türk Milliyetçiliği fikrini yaymak… memleket meselelerine ve milli davalara Türk Milliyetçiliğiaçısından bakarak milli menfaatlerimize en uygun çözümleri araştırıp, bulur ve yayar” yazılıdır. İhsanoğlu’nun kayınbabası Dr. Emin Bilgiç de, tüzüğünde faşizm övgüsü yer alan ve Kemalist rejimin önemli kurumlarından biri olan Türk Ocakları’nın başkanlığını yaptı.
Ayrıca İlim Yayma Cemiyeti, İslami İlimler Araştırma Vakfı, Al Baraka, Berek Vakfı, Türkiye Milli Mültür Vakfı gibi Türk-İslam tezini savunan çok sayıda kurumun yönetim kurulu üyeliklerinde bulunmuş olan İhsanoğlu, Türkçü-Milliyetçi çizginin önemli savunucularından biridir. İhsanoğlu’nun yaptığı araştıralar dikkate alınığında halen devletin resmi politikası olarak görülen Türk-İslam sentezini geliştirmeye ve savunmaya yönelik olduğu görülür. İdeolojik olarak Fethullah Gülen ile çok yakın bir benzerliği bulunuyor.
Özellikle İslami cemaatlerce tanınan ve pozitif olarak görülen İhsanoğlu’nun hem İslam dünyasında, hem de uluslararası alanda belli bir etkinliğe sahip olması onu şanslı kılan faktörlerden biridir. Küresel güçler tarafından gayet iyi tanınan İhsanoğlu’na ilişkin değerlendirme “pozitif.” Ayrıca İİT Başkanlığı’nı yapmış olması nedeniyle başta Körfez ülkeleri olmak üzere, İslam dünyası tarafından çok iyi tanınmakta ve belli bir saygınlığı oluşmuş durumdadır. El Ezher Üniversitesi’nden mezun olan İhsanoğlu, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle bozulan ilişkilerini yeniden düzenleyebilme potansiyeline sahiptir
Devletin ideolojik yapısı ve stratejik örgütlenme modelinde halen çok ciddi bir etkisi olan Türk İslam sentezi, aynı zamanda MHP-CHP ittifakının ideolojik buluşma noktası olarak ön plana çıktı. Bu bakımdan İhsanoğlu’nun MHP-CHP ittifakıyla aday göstedilmesi çok bilinçli politik bir tercihtir. Türkiye’nin sosyo-politik olarak İslamcılaşan toplumsal yapısı dikkate alındığında, sanıldığının aksine Erdoğan’ı zorlayabilecek adaylardan biridir. İhsanoğlu’nun, AKP karşıtlığı üzerinden şekillendirilen politikanın en şanslı adayı olduğu söylenebilir. MHP-CHP ittifakına paralel olarak BBP ve SP gibi partilerin desteğini alması da önemlidir. İhsanoğlu’nun, İstanbul merkezli sermayenin desteğini alması olasılığı da yüksektir. Bu nedenle Erdoğan, başta Koç grubu olmak üzere İstanbul sermaye gruplarıyla yeniden barışmaya yöneldi. Gülen Cemaati İhsanoğlu’na yöneleceğinin işaretini verdi. İlginç bir başka nokta İhsanoğlu ve Erdoğan, Nakşibendi tarikatına bağlıdırlar. Her ikisi de İskenderpaşa Dergahı’nın kurucu şehylerinden Zahit Kotku’ya yakındırlar. İhsanoğlu’nun ilişkisi, tıpkı Özal gibi hep dolaylı bir ilişki olarak kalmışır. Bu bakımdan Türkiye’deki cemaatlerin çok önemli bir kısmının Türk-İslamcı geleneği temsil etmeleri nedeniyle bu cemaatlerden oy alması olasılığı oldukça yüksektir.
İhsanoğlu, milliyetçi ve İslamcı taban tarafından pozitif olarak değerlendirilirken, özelllikle CHP’nin Alevi tabanı tarafından benimsenmedi. Kılıçdaroğlu, CHP tabanının önemli bir gücünü oluşturan Alevileri ikna turlarına başlamak zorunda kalacaktır. Alevi oylarını alamamış İhsanoğlu’nun Erdoğan karşısında başarılı olması mümkün değil. Bu bakımdan Türkiye’nin demokratik kitle örgütlerini / sivil toplum kuruluşlarını ziyaret etmekle işe başlayan İhsanoğlu, Alevileri kazanmak zorunda olduğunun farkındadır. Bu bakımdan Alevi toplumunu inkar etmek için hem Kılıçdaroğlu hem de İhsanoğlu’nun çok ciddi bir çaba içerisinde olacakları anlaşılıyor.
İkinci turda Cumhurbaşkanlığını Kürt oyları belirler
Türkiye’nin sistem dışı politik güçlerinin ortaklaşa gösterebilecekleri bir aday, alternatif bir üçüncü yol olarak geleceğe yönelik politikalar bakımından son derece önemlidir. HDP merkezli gösterilebilecek bir adayın, özellikle birinci turda ortaya koyacağı porfemans, alacağı oy oranı, anahtar rolünü üstlenecektir. İkinci turda HDP’nin belirleyeceği politika kimin cumhurbaşkanı olacağını belirleyecektir. Bu konuda Erdoğan’ın İhsanoğlu’na göre çok daha şanslı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hükümet ile Kürt Hareketi arasında devam eden görüşmeler, hükümetin Kürt sorununun çözmeye yönelik açıklamaları buna işaret ediyor. HDP ciddi ve tutarlı bir politika belirlerse, Kürt sorunun çözümünde AKP’yi çok daha fazla zorlayabilir ve çözüm konusunda çok net adımlar attırabilir. AKP’nin son dönemde çıkardığı paket, bir başka değerlendirme konusu olmak birlikte, diğer paketler gibi içi boş ve aldatmaya yönelik bir manevradır. Özellikle Kürtlerin oylarını almaya yönelik bir “cumhurbaşkanlığı kazanma yasası” diye anmak daha doğru olur. Anadilde eğitim için yasal düzenlemeye gitmeyen, Avrupa Özerklik Şartı’nı imzalamayı resmi düzeyde kabul etmeyen, Rojava politikasını çok belirgin olarak değiştirmeyen, Radikal İslamcı örgütlere verdiği aktif desteği kesmeyen, Alevilerin sorunlarına yönelik yasal düzenleme yapmayan AKP’nin Kürt sorunun çözümünde samimi olmadığı bilinmeli ve politik tutum buna göre belirlenmelidir.
İhsanoğlu’nun MHP faktörü nedeniyle Kürt tarafıyla, doğrudan bir temasa girmesi oldukça zor görünüyor. Bu görevi Kılıçdaroğlu üstlenmiş görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunun çözümüne yaptığı açıklamalar AKP’nin politikalarına göre çok daha ileri düzeyde olmasının, İhsanoğlu’na destek toplamakla ilişkili olduğu da unutulmamalıdır. Bu akımdan HDP adayının özellikle birinci turda alacağı oy, politik pazarlık gücünü çok ciddi oranda arttıracaktır. Ancak mesele sistem içindeki iki farklı politik güç ile pazarlık yapmanın çok ötesinde, 2015 seçimlerine çok daha güçlü bir hazırlık yapılması bakımından bakılmalı ve Türkiye’nin bütün demokratik güçlerini birleştiren bir politika belirlenmeli ve aday profilinin buna uygun olmasına dikkat edilmelidir.
Sonuç
Erdoğan ve İhsanoğlu, ideolojik-politik olarak sistemin birbirini tamamlayan iki farklı adayıdır.
İhsanoğlu, Türk-İslam politikasının; Erdoğan ise İslam-Türk politikasının temsilcileri olarak madalyonun birer yüzünü oluşturuyor ve niteliksel olarak birbirinden farklı değiller.
Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasıyla seçilmesi, Türkiye’deki rejimin örgütsel yapısının yeniden yapılandırılmasının ilk adımıdır. Erdoğan’ın kazanması, yarı-başkanlık sisteminin fiilen uygulanacağı anlamına gelirken, İhsanoğlu, daha temkinli davranarak aşamalı bir politikayla süreci ilerletecektir.
Erdoğan doğrudan iktidar partisinin adayı olarak örgütlü bir güce sahiptir. İhsanoğlu, ‘çatı’ adayı olarak, örgütsel mekanizmaları oluşturmakla meşgul olacaktır CHP-MHP, İhsanoğlu için gerekli altyapıyı sağlamakta oldukça zorlanacaktır. Bu bakımdan Erdoğan bir adım önde başlayacaktır.
Türkiye’de Erdoğan karşıtlığı yüzde 55 civarındadır. MHP-CHP, bu karşıtlık üzerinde İhsanoğlu’nu aday göstererek avantajı kullanmak istiyor. Ancak Erdoğan karşıtlığını çok farklı ideolojik-politik eğilimlere sahip olması nedeniyle tek merkezde toplamak mümkün değildir ve bunu bir avantaj olarak görmek yanlıştır.
Cumhurbaşkanlığı, uluslararası ilişkilerde bir vizyon gerektirir. Erdoğan, tersine küresel güç ilişkilerinde önemli oranda izole olmuş durumda. Bu Erdoğan’ın geleceği için bir dezavantaj oluşturuyor. İhsanoğlu tersine çok daha pozitif bir konumda bulunuyor.
Birinci turda ne Erdoğan’ın ne de İhsanoğlu’nun seçilme şansı bulunuyor. İki adayın da birbirine yakın oy alacakları tahmin ediliyor. Bu bakımdan ikinci turda kimin cumhurbaşkanı olacağını Kürt oyları belirleyecektir.
Kürtler, bu gücü politik bir kazanıma dönüştürmeyi başarmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.