IŞİD, Esad rejimiyle çatışmaktan çok, Rojava’ya yani Batı Kürdistan’a saldırarak bölgeyi denetim altına almak, böylelikle hem Güney Kürdistan’a hem de Musul üzerinden Bağdat’a ilerleyen yolların kontrolünü sağlamak istedi Irak’ta ortaya çıkan politik denklem, Ortadoğu’daki bütün güç ilişkilerini etkileyecek bir aşamaya geldi denebilir. Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) bölgede kalıcı stratejik bir güç olmayacağı biliniyor. Bu […]
IŞİD, Esad rejimiyle çatışmaktan çok, Rojava’ya yani Batı Kürdistan’a saldırarak bölgeyi denetim altına almak, böylelikle hem Güney Kürdistan’a hem de Musul üzerinden Bağdat’a ilerleyen yolların kontrolünü sağlamak istedi
Irak’ta ortaya çıkan politik denklem, Ortadoğu’daki bütün güç ilişkilerini etkileyecek bir aşamaya geldi denebilir. Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) bölgede kalıcı stratejik bir güç olmayacağı biliniyor. Bu bakımdan dengeleri belirlemede rol üstlenebilecek bir politik perspektife sahip bulunmuyor.
Musul ve Kerkük, Irak bakımından son derece stratejik iki bölge olup Irak petrollerinin nerdeyse yüzde 70’ine sahip bulunuyorlar. Ayrıca petrol rezervleri bakımından da bütün dünya açısından önde gelen bu iki şehir, aynı zamanda Hewler (Erbil) ve Bağdat arasında çözüm bekleyen tartışmalı bölgelerdir. Yıllık enerji üretim hacmi 100 milyar doları bulan bu iki bölgenin kontrolünü elinde bulunduran güç, aynı zamanda Ortadoğu ve uluslararası ilişkilerde önemli oranda söz sahibi olacaktır.
IŞİD’in Musul’un merkezini önemli oranda kontrol etmesi ve özellikle Güney Kürdistan bölgesine doğru ilerlemesi bütün dengeleri altüst edecek bir duruma yol açabilir ve uzun yıllara yayılabilecek bir savaşın başlamasına ve politik kaousun derinleşmesine yol açabilir. Bu bakımdan IŞİD’in kendisi kalıcı politik bir güç olarak varlığını üzun süre sürdüremeyebilir ama politik kaos yaratan bir güç olarak bölgedeki dengelerin yeniden şekillenmesinden etkili olacaktır. Bu bakımdan IŞİD, politik kaosu yaratan bir güç olarak ön plana çıkacaktır.
Suriye’de kopuş ve yükseliş
IŞİD, Bin Ladin döneminde El Kaide’nin Irak kolu olarak kuruldu. Hem Şii Bağdat rejimine karşı gerçekleştirdiği eylemlerle, hem de bölgedeki diğer İslamcı gruplara yönelik başlatığı şiddet ve tasfiye hareketiyle dikkatleri üzerine çekti. Bu durum El Kaide’ye yakın olan Sünni aşiret gruplarının da tepkisini çekmekti ve toplumsal tabanı hızla eridi ve ilk yıllarda yarattığı etki gücü hızla dağıldı. Uluslararası güçlerin Suriye’de Esad rejimini tasfiye etmek için uygumaya koyduğu çok yönlü savaş politikalarının bir parçası olarak IŞİD, Esad rejimine savaş açtı. Özellikle uluslararası İslamcı miltanların savaş merkezine dönen Suriye’de IŞİD muhaliflerin stratejik bir askeri gücü haline geldi. Suriye’de Sünni halkının desteğini alamamasına rağmen binlerce uluslararası İslamcı militanı bünyesinde toplamayı başardı ve diğer İslamcı gruplar üzerinde hakimiyet kurmaya yöneldi.
Neden Rojava?
Suriye politikası nedeniyle El Kaide ile ilişkilerinin bozulması ve hatta El Kaide’den ayrılarak bir bakıma alternatif bir güç olarak ‘bağımsızlığını’ ilan etmesiyle Suriye’deki politik denklemi önemli oranda etkiledi denebilir. İslamcı muhaliflerin bölünmesiyle başlayan El Nusra-IŞİD çatışması, Esad güçleri için önemli bir avantaja dönüştü. Rojava hariç Suriye’nin önemli bir kesiminde rejim güçlerinin kontrolü yeniden ele geçirmelerinde, İslamcılar arasındaki çatışmanın ciddi bir etkisi olduğu söylenebilir. IŞİD, Esad rejimiyle çatışmaktan çok, Rojava’ya yani Batı Kürdistan’a saldırarak bölgeyi denetim altına almak, böylelikle hem Güney Kürdistan’a hem de Musul üzerinden Bağdat’a ilerleyen yolların kontrolünü sağlamak istedi. Rojava’yı savunmakla görevli YPG karşısında büyük bir yenilgi alan IŞİD, bu kez Irak’ın Sünni bölgelerine yöneldi ve başta Felluce ile Ramadi gibi birçok şehir ve kasabların önemli bir kesimini kontrol altına almaya başladı.
Ortadoğu’da dengeler yeniden değişirken
IŞİD’in son birkaç gündür Musul’un önemli bir bölümünü kontrol altına alması Irak, Suriye, İran, Mısır, Ürdün, Türkiye ve İsrail için ne anlama geliyor? Bu gelişme aynı zamanda başta ABD ve Rusya olmak üzere Ortadoğu politik denkleminde yer alan küresel güçler için neyi ifade ediyor? Bu soruların yanıtı, IŞİD’in üstlendiği politik kaosun yaratacağı sonuçlar bakımından bize bir fikir verebilir.
Güç dengelerinin yeniden şekillendiği, haritaların yeniden çizildiği Ortadoğu’da kimin hangi safta yer aldığını, devletlerin çıkarlarının kiminle nereye kadar olacağını kestirmek son derece zordur.
ABD’nin Suriye ve İran eksenli politik stratejilerinde belirgin bir değişikliğin olduğu çok açık. ABD, geliştirip hızla uygulamaya koyduğu ancak bölgedeki politik dengeler bakımından ciddi bir tehlike olmaya başlayan ‘Sünni Eksen’ oluşturma stratejisini hızla terk etti. Radikal bir dönüşümle İran ile yakınlaştı ve 30 yıl sonra ilk kez geçen hafta İsveç’te iki ülke heyetleri resmi görüşmelere başladılar. İran’ın nükleer enerji projesi eksenli başlayan görüşmeler esasen Ortadoğu’nun yeni güç dengelerinde İran’ın ön plana çıkartılması olarak algılanıyor. Avrasya, Orta Asya ve Afrika coğrafyasının merkezinde bulunan İran’ın Ortadoğu’nun bölgesel küreselleşme stratejinin bir parçası haline getirilmesi, bir bakıma zorunlu ve kaçınılmaz hale gelmiş bulunuyor. İran eksenli geliştirilen politikanın merkezinde duran ülkelerden biri de Irak’tır.
IŞİD’in Musul operasyonu ABD’nin yeni Şii siyasetine darbe
Nüfusunun % 60’ı Şii olan Irak’taki politik iktidarın İran ile ilişkisi son derece önemlidir. Bu bakımdan ABD’nin değişmeye başlayan İran politikasının arka planında Irak bulunuyor. ABD’nin Bağdat yönetimine aktif destek vermesi, 2020’li yıllarda nasıl bir Ortadoğu istediğine dair bir fikir veriyor. Bu bakımdan IŞİD’in Musul’a yönelik operasyonu, ABD’nin geliştirmeye çalıştığı ‘Şii Hilal’ planlarına yönelik bir darbe olarak görülebilir. ABD, IŞİD’e karşı Bağdat rejimini özellikle askeri olarak çok daha fazla destekleyerek, Irak’ın bölgesel dengelerdeki yerine korumaya çalışıyor.
Diğer önemli bir faktör de, ABD artık Esad rejiminin gitmesinden çok, Suriye’nin içerisinde bulunduğu bugünkü politik kaosun bir süre daha devam etmesinden yana görünüyor. Rusya ve İran’ın desteğini alan ama çok önemli oranda zayıflamış ve ülke genelinde kontrolünü sağlamasının yıllar alacağı bir Esad rejimi özellikle İsrail için çok daha uygundur. Bu bakımdan özellikle ABD ve İngiltere’nin, El Nusra ve IŞİD’e Türkiye, Katar ve S. Arabistan üzerinden verdiği askeri ve politik desteği kesmesi, muhaliflerin bölünmesine yol açtı. Radikal İslamcı Hareketlerin bölünmesi hem Şam, hem de Tel Aviv rejimleri bakımından önemli bir gelişme olarak ön plana çıktı. El Kaide’ye biat eden El Nusra ile IŞİD’in bölünmesi ve birbirleriyle çatışmalı duruma gelmesi, CIA tarafından örgütlenen ve uygulamaya konulan bir planın parçasıydı. Bu bakımdan Radikal İslamcı Hareketlerin parçalanması ve zayıflaması Suriye ve İsrail’i buluşturdu denebilir. Suriye rejimi, parçalanan İslamcı hareketlere yönelik çok daha kapsamlı ve etkili operasyonlar yapma olanağına kavuştu. Bu, İsrail’in de gelecekte olası güçlü bir Radikal İslamcı Hareketin saldırılarına karşı kendisini daha güvenceli görmesini sağladı.
Cihatçıları dönmeden Ortadoğu’da ezmek
IŞİD’in Musul’a yönelik operasyonu, Rusya’nın Suriye ve Ortadoğu tezini doğrular nitelikte oldu denebilir. Rusya Esad rejimini desteklemesini gerekçelendirirken, uluslararası Radikal İslamcı Hareketlerin bütün Ortadoğu ve yakın bölgelerde yaratacakları askeri ve politik kaosu gösteriyordu. Suriye’ye sayıları binlerle ifade edilen Müslüman Çeçenlerin ve Tatar Türkmenlerinin geldiği biliniyor. Özellikle Kırım bölgesinin Rusya topraklarına katılması ile, Kırım Türklerinden Suriye’ye giden cihatçıların Rusya için çok daha ciddi bir sorun olacağını gören Putin, başta IŞİD ve El Nusra olmak üzere Radikal İslamcı Hareketlerin Suriye ve çevre ülkelerinde ezilmesi gerektiği tezini ısrarla savundu. ABD ile Rusya’nın silahlı İslamcı hareketlere yönelik izlenecek strateji konusunda anlaşmaları nedeniyle, özellikle IŞİD gibi örgütlere yönelik ortak operasyonlar yapmaları süpriz sayılmamalı.
İran her koşulda kazanan ülke olarak ön plana çıkıyor. Suriye üzerinde İran-Rusya ittifakı, Irak üzerinde İran-ABD ittifakı ön plana çıktı. Bu bakımdan IŞİD’in Musul hamlesinin hedeflerinden biri de İran’dır. Suriye’de Radikal İslamcı Hareketlerin kaybetmesinde İran ve Lübnan Hizbullah’ı askeri güçlerinin çok büyük bir etkisi olduğu biliniyor. Bu bakımdan Şii toplumuna yönelik büyük bir kin ve nefret duyan IŞİD, Irak’taki politik istikrarsızlığı derinleştirerek İran’ın Ortadoğu’da bölgesel güç olmasını en azından geciktirmeye çalışıyor. İran’ın, Sünni merkezli Radikal İslamcı Hareketlerin bu saldırılarına karşı, Bağdat rejiminin istemine bağlı olarak Musul bölgesine askeri güç göndermesi süpriz olmaz.
IŞİD Körfez’e de tehdit
IŞİD’in gelişme eğilimi aynı zamanda S.Arabistan, Katar ve Ürdün gibi krallık yönetimlerini önemli oranda tedirgin etmeye başladı. Suriye’de aktif olarak destekleyip askeri bir güç haline getirdikleri bu hareketin, özellikle Körfez ülkelerinde yeni eylemlere yönelmesi söz konusu olabilir. ABD’nin baskısıyla Suriye politikasını değiştiren ve söz konusu örgütleri ‘terörist’ kapsamına alan Körfez ülkelerini ihanetle suçlayan IŞİD gibi örgütlerin önümüzdeki aylarda saldırıları, bu ülkelere yayılabilir. Suudi Arabistan rejiminin uzun yıllar sonra ilk kez ciddi bir düzeyde İran ile geliştirmeye başladığı ilişkiler, özellikle Ortadoğu bakımından yeni bir politik dönemin başlaması bakımından önemseniyor. S.Arabistan-İran ittifakı aynı zamanda Şii-Sünni itifakının resmini çiziyor. Bu nedenle Körfez’in lider ülkesi olarak ön plana çıkan Arabistan, IŞİD’in Musul’da güç olmasını kendi çıkarları bakımından uygun görmeyecektir ve tasfiyesine destek verecektir.
Erdoğan’ın davetiye çıkardığı tehlikeler
Mevcut ülkeler içerisinde en çok zorlanacaklardan biri Türkiye’dir. AKP iktidarı ABD’nin çok yönlü baskıları sonucu IŞİD ve El Nusra’yı ‘terörist örgürtler’ listesine aldı. Ancak, Rojava politikası nedeniyle bu örgütlere halen askeri yardımını değişik boyutlarda sürdürüyor. ABD, Rusya ve İngiltere gibi ülkeler, Türkiye’nin bu ikili oyunun farkındalar ve Erdoğan’ın isminin üzerini çizmelerinde en önemli faktör Türkiye’nin Suriye merkezli Ortadoğu politikasıdır. Uluslararası alanda ve Ortadoğu’da büyük oranda izole olmuş Erdoğan, IŞİD’e verdiği askeri yardımları keserek yeniden ABD’nin güvenini almak istiyor. IŞİD, Erdoğan’ın bu hamlesini bir bakıma ihanet olarak görüyor ve operasyonlarını Türkiye’ye yönlendireceklerini açıkladı. Musul’da Türkiye kökenli TIR şoförlerinin tutuklanması bunun bir işaretidir. Ayrıca Türkiye içerisinde de örgütlenen IŞİD’in AKP’nin mezhepsel politikasına da denk gelebilecek bir kısım eylemlere yönelmesi, Türkiye’nin bugünkü politik krizini çok daha derinleştirecektir. Bu bakımdan Erdoğan’ın, radikal İslamcı örgütlere vermiş olduğu aktif destek, tersten kendisine karşı bir silaha dönüşecek gibi görünüyor. Özellikle İran üzerinde Bağdat ile ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı bu günlerde, Musul’da IŞİD’e karşı alacağı tutum önemli olacaktır. Ekonomik ve bölgesel çıkarları için Bağdat mı? Yoksa Rojava’nın tasfiyesi için IŞİD mi? Bu iki sorunun verilecek herhangi bir yanıt, AKP rejimi için ciddi bir istikrarsızlık riski olarak öne çıkacaktır. Erdoğan, hem içte hem bölgede son derece sıkışmış ve oldukça zorlu politik tercihlerle karşı karşıya bulunuyor.
IŞİD’e karşı Kürt ittifakı
IŞİD’in stratejik hedefinde Kürdistan bulunuyor. Hem Batı Kürdistan yani Rojava’ya, hem de Güney Kürdistan’a yönelik saldırılar çok daha kapsamlı olarak artacaktır. IŞİD’in iki yıldır Rojava’ya yönelik saldırılarının esas hedefinin, Rojava’da oluşan ‘özerk yönetim’ olduğu biliniyor. Her saldırısı Rojava’nın askeri gücü YPG tarafından püskürtüldü. Türkiye’nin aktif askeri desteğine rağmen başarılı olamayan IŞİD, bu kez Irak’ta Musul üzerinde Kürt bölgelerine yöneldi. Musul çevresindeki Kürt kasabalarına saldırıyor. Kerkük’ü ve Selahaddin’i ele geçirmeye çalışarak Güney Kürdistan’ı da politik bir kaosa sürüklemek istiyor. Güney Kürdistan’ın bir kısmını en azından bir süre kontrol ederek, Musul üzerinden yeniden Rojava’ya yönelik çok daha kapsamlı bir saldırıya girişme hazırlıkları yapacaktır.
Güney Kürdistan Hükümeti, Rojava Özerk Yönetimi ve PKK’nin askeri güçleri, son derece hayati böylesi bir dönemde çok yönlü bir işbirliği ve ittifak içine girmeleri gerekiyor. Bunun için kimse birbirbirinden bir çağrı beklemeden gerekli somut pratik adımları atmalıdır. Uzun bir süredir IŞİD ile savaşan YPG’nin güçlü ve deneyim sahibi bir askeri gücü bulunuyor. Bu gücü özellikle Musul sınır bölgelerinde yaşayan Kürtleri ve diğer halkları korumak için seferber etmelidir. KCK’nin gerillanın Peşmerge ile birlikte aktif savaşa hazır olduğunu açıklaması son derece önemlidir ve bu, zaman geçirilmeden pratikleştirilmedir. IŞİD’in saldırısının sadece Rojava’ya yönelik olmadığı bütün Kürdistanı ve Kürtleri kapsadığı artık netleşmiş durumda. Zorlu tarihsel süreçlerin getirdiği ittifaklar stratejik dengelerin oluşmasında önemli bir etki yaratacaktır.
Kürdistan için stratejik bir fırsat
Peşmerge ve gerilla güçlerinin ortak operasyonuyla Musul ve Kerkük çevresinde IŞİD güçlerinin tasfiye edilerek, özellikle tartışmalı bölgeler üzerinde hakimiyet kurulması, Küristan’ı bölgenin stratejik gücü haline getirecektir. Bu bakımdan Güney Kürdistan Hükümeti ve KDP, kendi çıkarlarını bir kenara bırakarak çok daha stratejik düşünmelidir. Kürdistan’daki bütün askeri güçlerin ortak ittifakıyla Kürdistan sınırlarının ve bölgedeki Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi halkların korunması, Kürt politik güçlerinin prestijini arttıracak ve oluşan dengelerde vazgeçilmez güçler olarak çok daha ciddi oranda etkili olacaktır. Bu alandaki başarının Kuzey’deki çözümü etkileyecek önemli bir faktör olacağı da unutulmamalıdır. Süreçte etkisiz kalan bir Türkiye ile aktif olan Kürdistan güçleri arasındaki ilişki de zorunlu olarak değişecektir.
Böylelikle iki Kürdistan arasında hendek kazmanın, stratejik çıkarlara hizmet etmeyeceği bir kez daha ortaya çıktı. IŞİD’in son yönelimi, Kürdistan’ın bütün politik güçlerini bir kez daha düşündürmelidir.
Olası sonuçlar
IŞİD, çözüm değil kaos ve istikrarsızlık hareketidir. Sünni Arap halkının politik çıkarlarını savunan bir hareket olmadığı da çok açıktır. IŞİD’in askeri hamleleri onların iradesi dışında yeni politik dengeleri oluşturuyor. Merkezde ise Kürdistan bulunuyor. Bu bakımdan Kürdistan güçlerinin, IŞİD karşısında oluşturacakları askeri ve politik ittifak, çok yönlü kazanımlara yol açacaktır:
Birincisi, bu bakımdan bölgenin güç ilişkileri içerisinde kazanan İran ve Kürtler, dengeyi koruyan S.Arabistan, kaybeden Irak ve Türkiye bulunuyor.
İkincisi, Güney Kürdistan’ın başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgeleri içine alarak Bağdat’tan tamamen koparak devletleşmesi.
Üçüncüsü, Rojava’nın özerkliğinin bütünüyle garanti altına alınması ve Esad rejiminin bu gerçeği kabul etmesi.
Dördüncüsü, Türkiye’de AKP’nin gündemine almadığı gerçek çözüm sürecinin başlamasına çok önemli bir katkı sunması.
Hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de politik değişiklikler tahmin edilenden çok daha hızı olacaktır. Süreci doğru okuyan ve bunu uygun pratik-politik hat geliştiren kazanır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.