Baskı ve zulmün karşısında kadınların ve erkeklerin birlikte mücadele verdiği işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ta yine meydanlara çıkıyoruz. Söz ile eylemin buluştuğu 1 Mayıs meydanı, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yeni bir dünyanın omuz omuza kurulacağı bir meydandır. Emperyalist işbirlikçiliğin, neoliberal politikaların, faşist, gerici, baskıcı uygulamaların bu topraklarda gördüğü en vahşi […]
Baskı ve zulmün karşısında kadınların ve erkeklerin birlikte mücadele verdiği işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ta yine meydanlara çıkıyoruz. Söz ile eylemin buluştuğu 1 Mayıs meydanı, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yeni bir dünyanın omuz omuza kurulacağı bir meydandır.
Emperyalist işbirlikçiliğin, neoliberal politikaların, faşist, gerici, baskıcı uygulamaların bu topraklarda gördüğü en vahşi temsilcisi AKP iktidarı, erkek egemenliğinin en gerici biçimlerini yaratarak karşımıza çıkıyor. AKP iktidarını ve temsil ettiği gerici, piyasacı, erkek egemen düzeni tarihin çöplüğüne göndermek için yumruklarımızı havaya kaldırıyoruz. 25 Kasım’dan 8 Mart’a meydanları boş bırakmayan kadınlar 1 Mayıs’a çıkıyor.
AKP iktidarının kendinden görmediği ve en ufak bir muhalefet çıkarma olasılığı dahi olan her kesimi susturma ve yok sayma politikası en çok da kadınları hedef alıyor. Kadınların bedeni, emeği ve kimliği gerici, piyasacı ve erkek egemen düzenin tahakkümü altına alınarak, kadın yok sayılıyor. Sadece son bir yıla bile baktığımızda bizim adımıza konuşan, karar veren erkeklerin ne kadar çoğaldığını görüyoruz. Ancak emeği, bedeni, kimliği, doğası, yaşamı yağmalanan kadınların direnişi tarih yazmaya devam ediyor.
Kadınlar tarih sahnesinde
Kadına yönelik şiddet her boyutu ile artarken kadınlar tüm sokakları, tüm mahalleleri ve meydanları yaşam alanlarına çevirmeye kararlı. Kadınlar için bir çalışma kuralı haline gelen esnek ve güvencesiz çalıştırma nedeniyle milyonlarca kadının emeği karşılığı verilmeden yok sayılıyor. Evde, işte çalışan her kadın için örgütlenmek artık kaçınılmaz. Direniş çadırlarında, barikatların en önünde kadınlar daha fazla yer alıyor.
Toprağını kendi işleyen, suyunu kendi ırmağından alan kadınlar HES’lere, termik santrallere, arazi yasalarına karşı yağmacıların yollarını kesiyor, “ölürüz de toprağımızı, suyumuzu vermeyiz” diyorlar.
Evini yıkmak için türlü düzenbazlıklara girişen mafyayla, eli silahlı çetelerle işbirliği yapan rantçılara karşı elindeki sopayı bırakmayan kadınlar var.
Eğitim hakkını, sağlık hakkını gasp eden iktidarın dilencileştirme politikalarına karşı hakkını arayan kadınlar, insanlığın en özgürleştirici biçimlerini yaratıyor.
Gericiliğin bir yaşam biçimi olarak dayatıldığı politikalar kadını sadece aile içinde “eş-anne” olarak var sayıyor. Başbakan’ın “eşit değilsiniz” lafı her alanda kadınların karşısına çıkıyor. Kadınların özgürce karar verebilmesine, hareket edebilmesine tahammül edemeyen iktidar çıkardığı her yasayla kadını daha çok babaya, kocaya bağımlı kılıyor.
Toplumu muhafazakar, gerici kodlarla yönetmeye çalışan AKP çıkardığı 4+4+4 yasası ve sonrasında kılık kıyafet yönetmeliği ile sözde “özgürlük” getirdiğini savunuyor. Tüm yasaklar baki kalırken tek özgürlüğün ilköğretim çağındaki kız çocuklarına dayatılan “türban” olduğunu görüyoruz. Okul önlerinde çocuklarını karanlığa teslim etmeyeceklerini söyleyen veliler iktidarı hem köşeye sıkıştırıyor hem de kadın mücadelesine yeni ufuklar açıyor.
AKP bu yıl en büyük cevabı kürtajı yasaklama girişimi karşısında kadınların sokaklara taşan öfkesiyle aldı. Kadınlar “doğurup doğurmayacağıma karışamazsın” derken üzerlerine yapıştırılan “kutsallık” örtüsünü attılar.
30 yıldır süren savaştan en çok etkilenen kadınlar artık barış istiyor. Barış halk düşmanı, kadın düşmanı AKP’den gelmeyecek, barış Türk, Kürt ve bu topraklarda yaşayan tüm kadınların elleriyle gelecek.
Emeğimizin hakkı eşitlik, özgürlük ve barış için, yaşam da bizim karar da diyerek sözümüzü meydanlarda söylemeye 1 Mayıs’a gidiyoruz.
Dilşat Aktaş
Halkevleri Kadın Sekreteri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.