Ormanlık alanlarda maden aramak ve maden üretimi yapmak, toprağın üst örtüsünün tamamen yok edilmesi anlamına gelir. Bu gerçeği en iyi bilenler ise bu ormanlık sahalarda yaşayan insanlardır. Böylesine bir doğa katliamına izin vermek, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ahlaki bir meseledir. Vicdan sahibi bölge halkı da bu karara tepkisiz kalamadı
Kalkolitik ve Tunç Çağları boyunca, tüm Anadolu’da olduğu gibi Batı Karadeniz Bölgesi’nde de bakır madenciliği yapılmıştır. Küre Dağları Milli Parkı’nın kapsadığı Kastamonu, Bartın ve Karabük illerinde, tarih boyunca bakır başta olmak üzere demir ve kömür madenciliği gerçekleştirilmiştir. Ancak bakır madenciliği Doğu Karadeniz’deki kadar öne çıkmamış; daha çok yerel ve küçük ölçekli olmuştur.
Osmanlı döneminde Batı Karadeniz Bölgesi’nde kömür madenciliği ön plana çıkarken, Doğu Karadeniz’de ise bakır ve demir madenciliği yoğun olarak yapılmıştır. Buna rağmen Batı Karadeniz’de, kısmen de olsa küçük çaplı bakır madenciliği sürdürülmüştür.
Küre Dağları Milli Parkı, Kastamonu, Bartın ve Karabük illeri sınırları içerisinde yer almaktadır. Milli park statüsüne 2000 yılında kavuşmuştur. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk Pan Parks sertifikalı koruma alanlarından biridir. Ülkemizin ilk Pan Parks’ı, Avrupa’nın ise 13’üncü Pan Parks alanı olma özelliğine sahiptir.
Ancak şimdi MAPEG (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü), Kastamonu, Karabük ve Bartın illerinde tam 35 adet maden sahasını ihaleye açtı. Üstelik bu sahaların neredeyse tamamı milli park sınırları içerisinde yer alıyor. Dördüncü grup maden sahası olarak tanımlanan bu alanlarda altın, bakır, çinko, demir, manganez ve benzeri madenlerin aranması ve işletilmesi planlanıyor.
Ormanlık alanlarda maden aramak ve maden üretimi yapmak, toprağın üst örtüsünün tamamen yok edilmesi anlamına gelir. Bu gerçeği en iyi bilenler ise bu ormanlık sahalarda yaşayan insanlardır. Böylesine bir doğa katliamına izin vermek, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ahlaki bir meseledir. Vicdan sahibi bölge halkı da bu karara tepkisiz kalamadı.
MAPEG, bu maden arama ve işletme ruhsatı ihalesini, Pan Parks sertifikasına sahip olan bir milli park sahası içerisinde yapmaktadır. İşte tam bu noktada Pan Parks’ın ne anlama geldiğini açıklamak gerekiyor.
Pan Parks, İngilizce “Protected Areas Network” (Korunan Alanlar Ağı) ifadesinin kısaltmasıdır. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve doğa turizmi alanında faaliyet gösteren Molecaten Grubu tarafından kurulmuş, hâlen bağımsız olarak faaliyet gösteren bir organizasyondur. Pan Parks ağı; Avrupa çapında, doğal değerleri iyi korunmuş ve kaliteli ziyaretçi hizmetleri sunan alanlara, çeşitli ölçütlere göre yapılan bağımsız denetim süreci sonucunda verilen bir sertifikadır.
Pan Parks, Avrupa’nın en bakir kalmış yabanıl alanlarını korumayı amaçlayan, bu doğrultuda sürdürülebilir turizmle yabanıllığın korunmasını birleştiren bir yaklaşım uygular. Bitki ve hayvanların güven içerisinde varlığını sürdürebildiği, doğal ekosistemlerin korunduğu ve insanların doğayla uyumlu şekilde bu alanların değerini deneyimleyebildiği bir model sunar.
Yabanıllığın korunması ile sürdürülebilir kırsal kalkınma arasında dengeli bir ilişkiyi temsil eden bu alanlar, olağanüstü doğal varlıkları ve kaliteli turizm imkânlarıyla ziyaretçilerine gerçek bir doğa deneyimi yaşatır. Ancak görünen o ki, MAPEG’in gözünde bu sertifikanın hiçbir değeri yok.
Oysa bu bölgede yaşayan tüm Batı Karadenizliler, doğanın ne kadar kıymetli olduğunu çok iyi biliyor. Bu nedenle, diğer illerde olduğu gibi Küre Dağları içinde de maden arama ve işletme ihalelerine karşı durmak için örgütlenildi. Sonuç olarak, Ulus Maden Mücadelesi Platformu kuruldu. Tehlikenin farkında olanların öncülüğünde, bu sahaların bulunduğu köylerde etkili bir mücadele yürütülüyor.
Benim de bu konudaki önerim, Pan Parks merkezine bir e-posta kampanyası başlatmak. Milli park ve Pan Parks sertifikasına sahip bir alanda vahşi madencilik eliyle doğa katliamı yapılacağını bu kuruluşa bildirmek önemli bir adım olabilir. Belki bu yöntem, uluslararası düzeyde daha güçlü bir farkındalık yaratır ve koruma mekanizmalarının harekete geçmesini sağlar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.