“Halk hareketi ne İmamoğlu’na ne CHP’ye ne de şimdi tepiştiğini gördüğümüz devlet kliklerine zimmetlidir. Zaten eylemler sırasındaki tavırlarıyla da eylemciler bu pozisyonlarını açıkça ortaya koymuştur. İktidar ile meseleleri İmamoğlu ya da CHP’nin ötesindedir”
“1 Mayıs 2025’e giderken sosyalist hareket ne düşünüyor?” dosyamız kapsamındaki sıradaki söyleşimiz e-komite Yayın Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Dr. Öğretim Görevlisi Görkem Doğan ile.
Doğan Türkiye’nin dışa açık ekonomik yapısı dolayısıyla sınırların dışına açılma politikası ile bu küresel gelişmelerden en çok etkilenen devletlerden biri olduğunu ifade etti. Devamında ise kırın tasfiyesi, endüstriyel istihdamın yaygınlaşması, kentleşme ve sanayileşmenin ilk başta emekçi kesimler içinde bile bir refah etkisi yaratsa da pandemi sürecinden itibaren bu dönüşümlerin yoksullaştırıcı ve yoksunlaştırıcı etkilerinin emekçiler tarafından açıkça hissedilmeye başlandığını ekledi. Dünyada ve ülkemizde gençlerin öfkeli olduğunu ve bu öfkenin doğru siyasi söylemle buluşturulmasının önemine değinen Doğan, egemen sınıfın saldırı programı karşısında bir halk hareketi örgütlemenin mümkün olduğunu söyledi.
Doğan; Erdoğan’ın düzen muhalefetinde gördüğü dağınıklığı fırsat bilerek attığı adımların bir parçalanma ile sonuçlanacağı öngörüsünün boşa düştüğünü ve tepkiselliğin yarattığı halk hareketinin muhalefeti dikleştirdiğini vurguladı. Halk hareketinin CHP-İmamoğlu meselelerinin ötesinde şekillendiğini söyleyen Doğan, belli bir kesimin CHP’yi eleştirse de düzen dışı bir siyasete meyletme eğilimlerinin de zayıf olduğunu ifade etti. Daha genç kesimde görülen öfkenin tezahürünü yeni nesil çetelere duyulan ilgide gördüklerini belirten Doğan, sosyalistlerin tüm bu kesimlerle bağ kuracak biçimde konumlanmayı becermesi gerektiğinin altını çizdi.
1 Mayıs’ın İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim taleplerine sıkışmasını devrimci siyaset açısından bir tehlike olarak gören Doğan, 1 Mayıs için de Taksim’e işaret etti. Devamında ise “İstanbul’da bu yapılmazsa Türkiye’de genel 1 Mayıs İmamoğlu’nun siyasi kariyer hedefi doğrultusunda düzenlenmiş olur” dedi.
Bu atmosferde 1 Mayıs’a giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir
Dünya 2008 finansal krizinin ardından girdiği dönüşüm sürecinin mantıki sonuçlarına ulaşmış gözüküyor. Ne yazık ki bu sonuçlar “büyük insanlık” açısından son kırk yılda zaten altı büyük ölçüde oyulan yirminci asır halk mücadelelerinin kazanımlarının tümden tasfiyesi anlamına geliyor. Doğaldır ki egemen sınıfların emperyalist sistemin bu büyük saldırısı emekçi kesimler nezdinde tepkiyle karşılanmaktadır, fakat bu tepkiler sosyalizm idealinin, komünist hareketin ideolojik yenilgi ortamında reaksiyoner biçimler de alabilmektedir. Türkiye, dışa açık ekonomik yapısı ve ANAP’lı yıllardan itibaren hazırlanılan, AKP döneminde tam boy girilen sınırlarının dışına açılma tutkusuyla bu küresel gelişmelerden en çok etkilenen ulus devletlerden biridir. Herhangi bir sınır olmadan büyük coşkuyla girilen neoliberal küreselleşme sürecinin inşa ettiği Anadolu’daki küresel fabrika tüm sosyal, ekonomik, kültürel ve politik ilişki biçimlerini derin bir dönüşüme uğratmıştır. Kırın tasfiyesi, endüstriyel istihdamın yaygınlaşması, kentleşme ve sanayileşme ilk başta emekçi kesimler içinde bile bir refah etkisi yaratsa da pandemi sürecinden itibaren bu dönüşümlerin yoksullaştırıcı ve yoksunlaştırıcı etkileri emekçi halkımız tarafından açıkça hissedilmeye başlanmıştır. Belki Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti hariç her yerde bugün istihdam piyasasına giren kuşaklar ebeveynlerinden daha kötü koşullarda yaşayacaklar ve bu olgu bilince çıkmıştır, dolayısıyla dünyada ve ülkemizde gençler öfkelidir. Bu öfke doğru siyasi söylemle buluşturulamazsa geleceksizleştirilen yurttaşlıktan kovulan bu kuşak çeşitli reaksiyoner ideolojilere kapılarak kendi mezar kazıcılarına dönüşebilirler oysaki onları kızıl komünistler yapamasak bile hiç değilse modern celaliler olarak egemen sınıfın saldırı programına takoz koyan bir halk hareketi halinde örgütlenmelerine önayak olmak mümkündür.
Tabii bunlar genel değerlendirmeler daha spesifik olarak siyasal duruma bakılırsa üst paragrafta altını çizdiğimiz dönüşüme bütünüyle AKP ve lideri Erdoğan nezaret etmiştir. Dolayısıyla düzenden nemalanma fırsatı olmayan 35 yaş altı insanlar arasında bu iktidara ve onun reisine dönük yüksek bir tepkisellik vardır. Erdoğan’ın CHP ve İmamoğlu’na yönelik herhalde düzen muhalefetinde gördüğü dağınıklığı sert vurursa tam parçalanmaya dönüşeceğini düşünerek gerçekleştirdiği İmamoğlu’nu silme, artı çifte kayyum hamlesi bu tepkisellik sayesinde kısmen ve şimdilik boşa düşmüştür. Tepkiselliğin yarattığı halk hareketi hem düzen muhalefetini dikleştirmiş, hem de devlet içindeki gidişattan rahatsız kesimleri cüretlendirmiştir. Bunların şimdi düzen muhalefetine bilgi belge ulaştırdığını görüyoruz. Fakat halk hareketi ne İmamoğlu’na, ne CHP’ye ne de şimdi tepiştiğini gördüğümüz devlet kliklerine zimmetli değildir. Zaten eylemler sırasındaki tavırlarıyla da eylemciler bu pozisyonlarını açıkça ortaya koymuştur. İktidar ile meseleleri İmamoğlu ya da CHP’nin ötesindedir.
Eylemlerin ve katılanların nitelikleri ışığında sosyalistler bu süreçte ne yapmalı, nasıl bir tutum almalı?
Öfkelilerle buluşmak gerekir, tabii bu beylik bir ifade. Çok genelleştirecek olursak eylemlerde iki tür kesim görüyoruz. Bir yanda diplomalı güvencesizler var, bunlar seçim yoluyla AKP iktidarından kurtulma stratejisi doğrultusunda CHP’yi etkin bir siyasal odak olarak görmek istiyor ve yoksullaşma, yoksunlaşma ve yurttaşlıktan kovulma süreçlerini deneyimleseler de bütünüyle geleceksiz olmadıkları için radikal bile olsa düzen içi siyaset pratikleri içindeler. Yani CHP eleştirseler bile düzen dışı bir siyasete meyletme eğilimleri zayıftır. Daha genç olanlarsa diplomalı olsalar ya da hala eğitim görüyor olsalar da geleceksizliği dibine kadar hisseden kesimlerdir, bunu zaten eylemlerdeki serdengeçti tavırlarında görüyoruz. Bozdoğan önünde bu serdengeçti tavrı deneyimledik. Aslında bu eylemlerde pek görmediğimiz diploma ile pek işi olmayan son dönemlerin moda tabiriyle derin yoksulluk içindeki gençlerde de benzer bir öfkenin tezahürünü yeni nesil çetelere duyulan ilgide görüyoruz. Dolayısıyla sosyalistler tüm bu kesimlerle bağ kuracak biçimde konumlanmayı becermelidir. CHP dolayımında gelişen bu halk hareketinin çok ötesinde gündelik tabirle “servet düşmanı” olan düzenle ideolojik bağı zayıf kesimle “tehlikeli sınıfın” günümüzdeki aktörleriyle bağ kuracak biçimde konuşlanmak şarttır. Fakat bunun yerine cumhuriyetçi orta gelir gruplarıyla bağ kurmayı her şeyin önüne koyan bir tavrın geliştiğini görüyoruz. Bu komünist olduğunu iddia eden bir siyaset için devrimci olmayan bir komünizmin inşası mümkün müdür deneyi olmak dışında bir anlam taşımaz ve otolikidasyon anlamına gelmektedir.
“1 Mayıs 1 Mayıs alanında kutlanmaması işçi sınıfı devrimciliğinin bir süreliğine tatile çıkması anlamına gelecektir”
1 Mayıs nasıl örgütlenmeli, ne hedeflenmeli?
Bu 1 Mayıs’ın Ekrem İmamoğlu serbest bırakılsın ve erken seçim yapılsın taleplerine sıkışması tehlikesi vardır. Bunlar kuşkusuz 1 Mayıs taleplerinin arasında olur ama 2025 1 Mayısını bu taleplere sıkıştırmak proleter devrimcilik açsından kendi kendini tasfiye anlamına gelecektir. Alan tartışması bu bağlamda önemlidir. 1 Mayıs 1 Mayıs alanında kutlanmalıdır. İstanbul’da bu yapılmazsa Türkiye’de genel 1 Mayıs İmamoğlu’nun siyasi kariyer hedefi doğrultusunda düzenlenmiş olur. Bu işçi sınıfı devrimciliğinin hiç değilse bir süreliğine tatile çıkması anlamına gelecektir. Hiçbir sosyalist kesim umarız bu tavırda olmaz.