“Türkiye’yi; bölgede yayılmacı, Trump-Netanyahu vb ile kurulan kara ittifakın hırslı bir unsuru, uluslararası sermaye için ucuz işçi cenneti, dünyanın çöplüğü, demokrasiden, cumhuriyetin ilerici kazanımlarından, laiklikten arınmış bir ülke haline getirme arzusu çok büyük bir direnişle karşılaşmıştır. 1 Mayıs tüm bu tablonun içinde büyük önem taşıyor. Emek gündeminin siyaset sahnesine güçlü şekilde çıkması; darbeye karşı yoksullaşan ve hakları ellerinden alınan işçilerin de yeni bir cephe açması mümkün ve gerekli”
“1 Mayıs 2025’e giderken sosyalist hareket ne düşünüyor?” dosyamız kapsamındaki sıradaki söyleşimiz TİP MYK üyesi Doğan Ergün ile. Ergün, AKP’nin müttefikleri olan Trump ve ekibinin ABD seçimlerini kazanmasını kendisi için bir olanak olarak görmesi ardından iç ve dış politikada bir bizi hamleyi ardı ardına hayata geçirdiğini, kayyumlar ve CHP’ye dönük saldırıların ardından son olarak 19 Mart darbe girişiminin gerçekleştiğini belirtti.
19 Mart saldırısının ardından iktidarın beklentisinin karşılanmadığı ve gençlik başta olmak üzere tüm kesimleri etkileyen yoksullaştırma saldırısı ile birleşince ortaya büyük bir tepki çıktığını belirten Ergün, örgütlü genç sosyalistlerin öncülüğünün süreçte çok önemli bir rol oynadığına değindi.
Halkın ve sosyalistlerin eylem süreçlerindeki müdahalesinin CHP’nin “normalleşmeci” siyasetini de rafa kaldırdığını söyleyen Ergün, tablonun olumlu yanlarının yanı sıra eksiklik ve üstlenilmesi gereken görevlere de değindi. Bir örgütlenme sorunun ile karşı karşıya olunduğunu söyleyen Ergün, sosyalistlerin halkın her düzeyde öz örgütlerinin yaratması ve yaratılmasının önünün açması gerektiğini de vurguladı.
Emekçilerin direnişteki rolüne değinen Ergün, işçi sınıfının devreye girmesinin de sağlanması gerektiğini belirtti. Sosyalistlerin bu durumdaki sorumluluğuna dikkat çeken Ergün, sorunun yalnızca sendikal yapılardaki atalete ve sınıfın örgütsüzlüğüne de yüklenemeyeceğini söyledi. Ergün, bu çerçevede 1 Mayıs’ın kitlesel ve en ileri mevzileri zorlayan bir biçimde örgütlenmesini hedeflediklerini söyledi.
“Türkiye’yi; bölgede yayılmacı, demokrasiden, laiklikten arınmış bir ülke haline getirme arzusu çok büyük bir direnişle karşılaşmıştır”
Bu atmosferde 1 Mayıs’a giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Adına Saray Rejimi dediğimiz ve siyasi temsilciliğini AKP ile MHP’nin yaptığı rejim, Gezi Direnişi’nden bu yana kendisini toplumsal muhalefete karşı bir savaş aygıtı olarak örgütlüyor. Her türlü hile ve zor aygıtı kullanılarak elde ettiği 2023 seçim zaferinin ardından rejimin sürekliliğini sağlamak için fırsat bulduğunu düşünen iktidar, yerel seçimlerde ise ciddi bir yenilgiye uğradı. Kısa süreli bocalamanın ardından, CHP’nin yeni liderliğinin “normalleşme” açılımının kendisine sağladığı boşluğu da değerlendiren iktidar, çok boyutlu bir strateji hayata geçirmeye başladı. Müttefikleri olan Donald Trump ve ekibinin ABD seçimlerini kazanmasını da kendisi için bir olanak olarak gören iktidar, hem bölgemizdeki yayılmacı emperyalist planların daha etkin bir öznesi haline gelmesini sağlayacak, hem de iç politikada demokratik zemini neredeyse fiilen ortadan kaldıracak bir dizi hamleyi ardı ardına hayata geçirmeye başladı.
Sözde “Barış” adımlarından yeni kayyumlara, İBB ve CHP’ye dönük saldırılara kadar geniş bir skalada girişilen hamleleri bu bütünlük içerisinde değerlendirmek gerekiyor.
Bu adımların sonuncusu da 19 Mart darbe girişimidir.
19 Mart, ülkemizde seçilmişlere, halk iradesine dönük en ciddi suikast girişimlerinden biri olarak görülebilir. Bu eşiği geçen iktidarın; cumhuriyetin ilerici kazanımları olan seçme-seçilme hakkı, laiklik gibi en temel özgürlükleri ortadan kaldıracak, emeğe dönük saldırılarını pervasız hale getirecek, gençliğin ülkesiyle ve halkıyla kurduğu ama giderek kopma noktasına gelen bağı ortadan kaldıracak bir güce ulaşacağını kestirmek mümkün.
Ancak böyle olmadı.
Demokrasi ve özgürlüklere dönük bu tarihimizin en kapsamlı saldırılarından biri, gençlik başta olmak üzere neredeyse tüm kesimleri etkileyen yoksullaştırma saldırısıyla birleşince büyük bir tepkinin ortaya çıktığını görüyoruz.
Oluşan tepkinin açığa çıkmasını sağlayan, halka kapıyı açan ise gençliğin mücadelesi, karşısına çıkarılan barikatları yıkması oldu. Özellikle sosyalist/solcu/örgütlü öğrencilerin öncülüğünde yıkılan barikat, halk için büyük bir umudun kapısını araladı.
19 Mart’tan sonra hem iktidar hem de toplumsal muhalefet ve halk açısından hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, yeni bir evreye geçildiğini söyleyebiliriz.
Çıplak bir şiddet ve zor aygıtına dayanarak bekasını sağlama derdine düşmüş bir rejim ile tepkisini çeşitli şekillerde, bazen nicelik bazen nitelik olarak etkili eylemlerle gösteren ve asla bu kumpasa ikna olmayan çok geniş halk kesimleri karşı karşıyadır.
Türkiye’yi; bölgede yayılmacı, Trump-Netanyahu vb ile kurulan kara ittifakın hırslı bir unsuru, uluslararası sermaye için ucuz işçi cenneti, dünyanın çöplüğü, demokrasiden, cumhuriyetin ilerici kazanımlarından, laiklikten arınmış bir ülke haline getirme arzusu çok büyük bir direnişle karşılaşmıştır.
“Tablonun olumlu yanlarının yanı sıra elbette çok sayıda eksiklik ve üstlenilmesi gereken görevler de bulunuyor”
Eylemlerin ve katılanların nitelikleri ışığında sosyalistler bu süreçte ne yapmalı, nasıl bir tutum almalı?
Sosyalistler en başından itibaren büyük oranda doğru olanı yapmış ve bu darbenin karşısında durmuştur. Öfkenin direnişe dönüşmesinde de örgütlü genç sosyalistlerin öncülüğü çok önemli bir rol oynamıştır. Dahası, bu darbeye mücadelenin seçimlere indirgenmeyeceğini de sokaklarda ve meydanlarda verilen mücadeleye öncülük eden sosyalistler göstermiş oldu. Bu sayede yürüyüşlerden mitinglere, tüketimi durdurmaktan boykotlara pek çok yaratıcı protesto ve eylem biçimi de devreye girmiş oldu. CHP’nin “normalleşmeci” siyasetinin de, hem yaşanan saldırının kendisi için bir varlık yokluk sorunu haline gelmesi, hem de sosyalistlerin ve halkın müdahalesiyle şimdilik rafa kalktığını görmüş olduk.
Tablonun olumlu yanlarının yanı sıra elbette çok sayıda eksiklik ve üstlenilmesi gereken görevler de bulunuyor.
Öncelikli görev, sosyalistlerin sürecin ana aktörlerinden biri olarak, darbeye karşı olan güçlerin eş güdümlü, talepleri ortaklaştıran birleşik direnişini örgütlemektir. Demokrasi ve özgürlükler temelli olması gereken bu birlikte sosyalistler elbette gençlerin, kadınların, emekçilerin çıkarlarını, teslim olmama ve uzlaşmama iradesini temsil edecektir. Hedef açıktır. Darbe tehdidi tümüyle ortadan kaldırılmalı, darbeci rejim yıkılmalı ve halk kazanmalıdır.
Öte yandan, bu birlikteliğin mahalle, kampüs, işyeri bazında örgütlenmesi, yani halkın örgütlü kılınması da çok önemli bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Sorunumuz örgütlenme sorunudur. Sorunumuz, direniş odaklarını yaratma, genişletme ve sürekliliğini sağlayacak bir örgütlülüğü hayata geçirme sorunudur. Halkın her düzeyde öz örgütlerini yaratmalıyız. Yaratılmasının önünü açmalıyız.
Ve nihayet, emekçilerin, işçi sınıfının devreye girmesini sağlamalıyız. Her ne kadar sendikal alanda büyük bir tıkanma yaşandığı açık olsa da, sosyalistlerin farklı sektörlerden emekçilerin kendi yöntemleriyle tepkilerini ortaya koydukları biçimleri yaratmak, bunlara öncülük etmek gibi bir sorumluluğu bulunuyor. Buradaki sorunu yalnızca sendikal yapılardaki atalete veya sınıfın örgütsüzlüğüne yükleyerek geçiştiremeyiz. Yaratıcılık, en çok da bu alanda devreye girmeli.
“Darbeye ve yoksulluğa direnişin sembolü haline gelecek 1 Mayıs’ları örgütleyecek bir çalışma içine gireceğiz”
1 Mayıs nasıl örgütlenmeli, ne hedeflenmeli?
1 Mayıs tüm bu tablonun içinde büyük önem taşıyor. Emek gündeminin siyaset sahnesine güçlü şekilde çıkması; darbeye karşı yoksullaşan ve hakları ellerinden alınan işçilerin de yeni bir cephe açması mümkün ve gerekli. Bu açıdan, 1 Mayıs’ın kitlesel ve en ileri mevzileri zorlayan bir biçimde örgütlenmesini hedefliyoruz. İstanbul’un özellikle bu darbenin merkezi olması bakımından 1 Mayıs için de özel bir anlam taşıyacağı açık. İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye’de mümkün olan en kitlesel şekilde, darbeye ve yoksulluğa direnişin sembolü haline gelecek 1 Mayıs’ları örgütleyecek bir çalışma içine gireceğiz.