Piyasacı sanat ve edebiyata karşı durmanın ciddi bir başka adımı da Maya Kültür Kolektifi’nin oluşturulması oldu. Sanat ve edebiyat ilişkilerinin içinde bulunduğu durum üzerine birbirleriyle görüş alışverişinde bulunan bir grup şair ve yazar 2022’de bir bildirge kaleme aldılar
Her çürüme ya da kokuşma süreci, kendi bünyesinde karşıtının tohumunu da barındırır. Marx’ın, “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser” fikri, Gezi Direnişi ve doğayı savunmanın temel argümanlarından biri haline gelmişti. Kapitalist ilişkiler ağı sarmalında saflığına gölge düşürülmeyen hiçbir şey yok. 21. yüzyılın eşiğinde iyiden iyiye “vahşi” olarak nitelendirilen kapitalizm, her şeyi hızla ticarileştirip metalaştırıyordu. Özel sermayenin özünde bu vardı ki, Marx özellikle günümüze anlam katan o sözü sarf etmişti. Hal böyle iken günü geldiğinde iktidarını sağlamlaştırmış olan burjuvazinin, kendi ideolojik propagandasında “bağımsız alan” diye yutturmaya çalıştığı sanat-edebiyat tüm unsur ve ilişkileriyle pazarda bir meta ve markaya dönüştürüldü. Bunun için toplumcu gerçekçi ya da insanın insanı sömürmesine karşı ideallerle bezenen sanat anlayışının, sanatçı kişiliğin içinin boşaltılması esas alındı. Emperyalizmin İkinci Dünya Savaşı ertesinde devreye soktuğu Soğuk Savaş propagandasının önemli bir ayağını bu çalışmalar oluşturuyordu.
Ülkemizdeki 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbe dönemleri, sanatta ve edebiyatta emperyalist ilişkilerin ruhuna uygun bir iklimin yaratılmasına elverişli ortam sağladı. Toplumcu gerçekçi bir sanat anlayışı ile hareket edip devrimci sanat estetiği anlayışıyla ürün veren yazar, şair ve diğer dallardaki sanatçılar, küreselci emperyalist dünya düzeninin ideolojik silahlarıyla bir bakıma içten içe kuşatıldı. Günü geldi, bir dönem sosyalizm davasının içinde ya da kıyısında yer alan yazarlar, eleştirmenler, kitaptaki kahramanları aracılığıyla sosyalist idealleri, değer yargılarını küçümseyen, küfreden romanları yazanlara ödül verenler arasında yer aldı.
Kültür alanındaki emperyalist politika renkli televizyon kanalları, kuponcu basit boyalı basın aracılığıyla kendine çektiği kitleleri koşullandırdı. Önce kurumlarca finanse edilen parasal ödül sistemi edebiyatı okuru ve de yazarıyla, gerçekçi zemininden piyasa ilişkilerine doğru çekti. Ve tahribatını ayrıca toplumcu gerçekçi yazar ve sanatçılar adına düzenlenen ödül mekanizmalarına doğrulttu. Bunun ilk akla gelen örneği toplumcu gerçekçi bir yazar olan Orhan Kemal anısına roman ödülü düzenlenmesi ve ödül ya da ödüllerin, Orhan Pamuk başta olmak üzere, Orhan Kemal’in anlayışına yakışmayanlara sunulmasıdır. Zaten sanat yapıtlarının bir ödül(!) uğruna yarıştırılması ayrı ve önemli bir tartışma konusudur.
Bu alandaki kokuşma ve çürüme öyle böyle ‘90’lı yıllarda hız kazanmış, reel sosyalizmin çöktüğü gerçeği etkisiyle de 21. yüzyılın başından itibaren toplumcu gerçekçi yazar ve yayıncıları piyasanın azılı dişleri arasında öğütüp yok etmeye, görünür olmasını engellemeye evirilmiştir. Tabii ki gücünü faşizmin politik olduğu kadar ekonomik baskılarından alan bu kuşatmaya itiraz eden, anlayışından ödün vermeden konuşan, eleştiren devrimci sanatçı ve edebiyatçılar her zaman oldu. Bugün bunu konuşuyor olmamız da kulaktan kulağa, elden ele ulaşan onurlu direnişimizin devamlılığındandır.
Elbet edebiyatta ödül, reklam, sponsor yoluyla star oluşturma anlayışına itiraz edenler, kendilerine karşı marjinalleştirme ve edebiyat çevresinden ötelenme saldırılarına da karşı da koydular. Çürüme ve kokuşma ödül jürilerinde yer alanların yayınevi ya da yazar kayırması gibi bir sonuçla noktalanması başta şaşkınlıkla karşılansa da bugün artık aymazlık derecesinde sıradanlaşmış bir ilişki halini aldı. Başta dediğimiz, her çürüme bağrında yeni olanın tohumunu taşır. Edebiyat sanat alanındaki çürüme de kendi içinde bir güç olarak karşıtını ortaya çıkarıp ve filizlenebiliyor. 1980’li yıllarda Cengiz Gündoğdu’nun önce Varlık sonra İnsancıl dergisinde, sanatta star sistemine karşı ses yükseltme şeklinde başlattığı itiraz, o günden bu yana ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında daha net anlaşılır oldu. Edebiyat çevrelerinde kapitalist yayıncılık piyasasına eklemlenmiş ilişkiler dışında, kültür sanat alanının metalaştırılmasına karşı çıkan fikirler sosyal medya aracılığıyla daha çok tartışılır ve paylaşılır da oldu. Bazı yazar ve şairler kendi aralarında anlayış ve ilkelerine uygun gruplar, platformlar oluşturarak çalışmalarını o çerçeveden dışarı yansıtmaya da başladılar.
Piyasacı sanat ve edebiyata karşı durmanın ciddi bir başka adımı da Maya Kültür Kolektifi’nin oluşturulması oldu. Sanat ve edebiyat ilişkilerinin içinde bulunduğu durum üzerine birbirleriyle görüş alışverişinde bulunan bir grup şair ve yazar 2022’de bir bildirge kaleme aldı. “Sanatta, tarihsel aralıklarda kesintiye uğramış olan insanlaşma estetiğinin deneyiminden filizlenen kültürel alana ilişkin topluca, yeni bir inşa hareketini başlatmak gerekir. Edimsel olgularla desteklenen sınıf karşıtlığı ve karşı olanın kurguladığı gerçeklik örneğinin estetiği etrafında gerçekleşecektir bu yeni gerçekçi devrimci inşa süreci. Bu süreç geçmişin geleneksel kavramları ve eskimiş dar bir çerçeveye özgü dili üzerinden şekillenemez. Yeni dil ve söylem hayatın tüm çelişkilerinin tarihsel ve maddi kavranışındaki gerçeklik ve özden oluşmak durumundadır” [1] sözleriyle başlayan bildirgeyi aynı görüş etrafında birleşen bazı arkadaşlarının da katkısıyla şair-yazar Berivan Kaya ve Mustafa Güçlü kaleme almıştı.
Bildirgenin can alıcı yanlarından biri de yukarıda açıklamaya çalıştığımız noktalara dayanak olacak nitelikteydi.
Devrimci gerçekçi şiir, piyasa edebiyatının cilalama parlatma aracı olarak kullandığı ödül sistemini reddeder. Yarıştırma, ödül ve rekabet sınıflı toplumlara, kapitalizme özgü hastalıklı ve yabancılaştırıcı bir olgudur; insanın ve devrimci sanatın doğasına aykırıdır. Sanat eseri biriciktir, hangi ölçüt ya da hangi nedenle olursa olsun yarıştırılamaz. Böyle bir yarışmacı yaklaşımın içinde şiir noterlerine şiiri onaylatmak o eseri özünden sakatlar. Devrimci gerçekçi şiir, kendini sosyalist geleneğin bir parçası saymakla birlikte, onun geçmişten kalan edimler üzerinde şekillenen yaratı sanatını yeni koşullara uygun olarak ileri taşımayı hedefler. Dinamik ve değişen biçimlerin yeniden yorumlanması ve ileriye taşınması temeldir. [2]
Bildiri aynı zamanda “Sizleri ödül sistemine karşı durmaya, tavır almaya ve devrimci gerçekçi sanatın saflarında birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” diye seslenen bir çağrıydı da. Bu tavrın somuta dönüşmesi bakımından öncelikle bir web sitesi açılmıştı. Çok geçmeden web sitesi üzerinden dört ayda bir yayın yapan Maya Dergi’yi de aynı sene çıkarmaya başladılar. Maya Dergi’nin çıkış amacı da, bildirgede ifade edilen görüşlere uygun olarak toplumcu gerçekçi, devrimci bir kültür sanat bilincini oluşturmanın yanında yazılarıyla başka mecralarda kendine yer bulmakta zorlanan yazar ya da yazar adaylarına yer açmaktı. Zaten Maya Dergi’nin kurucu yazarları katıldıkları kimi söyleşilerde hareketlerini kültür ve sanat alanında yakılmış ve çoğalmasını da umdukları bir “çoban ateşi”ne benzettiler. Piyasacı, neoliberal kapitalist sanat anlayışına karşı duranların da bu ateşi çoğaltacağı umudunu taşıdıklarını belirttiler.
Maya Kültür Kolektifi’nin de kolektif olmasından kaynaklanan ve devrimci sanat bildirgesinin özüne uygun olarak benimsediği ilkeleri de buraya koymak yararlı olacaktır:
Maya, devrimci özdür, özgürlüktür; sanatçıyı güdülemez, kısıtlamaz.
Onun kendi derinliğinden, kavrayışından şekillenen yaratıcılığının önünü açar.
Herkes birbirinin benzeri ve devamı olamaz. Ana hattaki perspektife bağlı kalmak kaydıyla çeşitlilik Maya’nın itici gücü, kolektif ruhudur.
Maya, dayanışmaya inanır, yarışmacı kendini dayatan kişiliklere karşı tavrını sergiler.
Katılımcılar arasında her nedenle olursa olsun herhangi bir hiyerarşik yaklaşıma ve yapıya izin vermez.
Maya’da isimler önemli değildir, herkes gücü oranında emeğini koyar.
Bu bağlamda kimlerden oluşuyorsunuz sorusu bizce anlamsızdır.
Maya devrimci yüreğin attığı her yerde yazan çizenlerden oluşan bir mücadele odağıdır.
Post-modern edebiyat mahfillerine mesafelidir. Onlarla her boyutta mücadeleyi önüne hedef olarak koyar. [3]
Maya Kültür Kolektifi, Maya Dergi’yi çıkardığında önüne, hedef olarak bir de ticari kaygısı olmayan yayınevi kurmayı koymuştu. Yayınevi de “Mayko” –Maya Kültür Yayınları- adıyla 2024 yılı ekim ayında faaliyete geçti. Mayko, öncelikle Maya Kültür Kolektifi’ni oluşturan ve yönetenlerin kitaplarını (editörlük, mizanpaj, kapak çalışması vb.) imece yöntemiyle yayına hazırlıyor. Kolektif geçtiğimiz kasım ayından bu yana beş kitabın yayımına imza attı. Dağıtım ve satış sonucu bir havuzda toplanan gelirle, ileride kolektif dışında yer alan yazarların kitaplarının basımına da yer vermek Mayko’nun amacı arasında.
Mayko yayınlarından çıkan ilk kitap Berivan Kaya’nın “Filizlenme Ritmi”adlı şiir kitabıdır. Berivan Kaya’nın daha önce yayınlanan “Bay CH” adlı romanı (2010) dışında, Filizlenme Ritmi onun üçüncü şiir yapıtı. Berivan Kaya’nın şiir anlayışı ve şiirini kurma yöntem ve içeriğine ilişkin olarak kitabın başlangıcında şunlar ifade ediliyor:
Çağımızın gerçekleriyle örtüşen sorunsalları, güncel temaları praksis, imge ekseninde, gerçekçi bir izlekle şiirleştirdi. Savaş, sömürü, devrim, beden, arzu, aşk, doğa, özlem, toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, ırkçılık, göçmenlik, mültecilik, iktidar, yabancılaşma, yalnızlaşma, direniş gibi kapitalizmin kuşattığı her alanda tematik bir çeşitlilikle yazdı. Kaya, imgelerinde betimden çok harekete yönelen itirazcı ve eylemci bir söyleyiş biçimini temel aldı. Bu amaçla hayattaki diyalektik bütünlüğü ve akış/oluş içindeki zorunluluğunu gözetti; doğa şehir ve aşk imgelerini şiirin omurgası içinde birlikte örgütlemeye çalıştı; toplumun ve öznenin dönüştürücü hareketini yansıtan lirik bir praksis şiir inşaasını önceledi.” Bu ifadeleri bütünleyici bir başka yaklaşımı da Berivan Kaya’nın kendisinden alalım: “Konunun ne olduğundan çok ne yazarsam yazayım nasıl ele alacağım üzerine gerçekçilik temelinde yöntemsel bir süreç geliştirdiğimi söyleyebilirim yazarken. Öznel izlenimleri, dışsal tesirleri ne olursa olsun nesnel gerçekliğe oturtmadan aktarmayı ise iç dökmek olarak görüyorum. (…) Hayattan elde ettiğim içeriği gerçekçilik yöntemine bağlı kalarak farklı, özgün ve yaratıcı bir ifadeye dönüştürmek ana meselem haline gelir. Bundan sonra benim çalışmam, becerim, çabamla ilgilidir. [4]
“bazen oblomov çöküyor üstüme! göğsümde kırk uyumsuz nefes
ocakta çay bayatlıyor yazılmamış mektuplar eskiyor
enerjik mektuplardan bildiğim
F tipinde tutsaklar hava boşluğunda düşen çekirgelere uçmayı öğretiyorlar
kelebekler çabuk dağılıyorlar kantlarını tuttuysan sımsıkı
zarfa girecek kurumuş bir papatya her zaman umut edebiliyor”
(Filizlenme Ritmi, “kırk uyumsuz” şiirinden)
Mayko’nun ikinci kitabı ise Filizlenme Ritmi’yle aynı süreçte yayına hazırlanan Mustafa Güçlü’nün “Vedadır Belki” adlı şiir kitabıdır. Mustafa Güçlü’nün kitabındaki şiirler, bungunluk içinde yenmeye çalıştığımız yakın geçmişimizin olaylarını da gözümüzün önünde canlandırır nitelikte:
“duvardaki kurşun izi
masadaki zeytinden fazla
duvardaki kan izi
masadaki domatesten kırmızı
ortalık yerde yatan çığlık
nefessiz acı bir poyraz ağzı
denizlere yolcu
denizlere komşu.”
(Denizlere Şarkı –D. Poyraz’a- şiirinden sf. 32.)
Mustafa Güçlü’nün ilk şiir kitabı 1992’de çıkan “Asi Yakılsın Dağlara” olsa da, bundan sonra çıkan diğer şiir kitapları dahil, Mayko’dan çıkan “Vedadır Belki”de yer alan şiirleri, önceki şiirlerin geçerek aştığı yoldan beslenerek kendini bütünlemiştir. Ve de bu şairin diyalektik bağlanım eksenindeki bilinçli tutumundan kaynaklanmaktadır ki, şair Mustafa Güçlü de şöyle demektedir:
İnsan düşüncesini yaşamında görünür kılabildiği bunu davranışa dönüştürebildiği zaman kendi varoluşunu gerçekleştirmiş demektir. Uzun yıllar tekrara düşmeden yeni biçim ve estetik tutum arayışı içinde olduğumu söyleyebilirim. Yaşam durağanlığı kabul etmez hep ileriye doğru hamleler içerir. Eskinin yeninin içindeki varlığı farklı örüntüler içinde ancak anlamlıdır. Yoksa kendi imge havuzunu yaratmış bir şair olarak yeni biçim ve içerikte geçişler yapmadan tekrardan ibaret sıkıcı bir şair olur çıkarsın. [5]
Muazzez Uslu Avcı da Maya Kültür Kolektifi yazarlarından olup şiir, deneme ve çocuk kitapları türünden yayınlanmış çokça kitaba imza atmıştır. Mayko’nun üçüncü kitabı olanak geçtiğimiz ocak ayında yayınlanan Muazzez Uslu Avcı’nın “Söze Geldim” kitabının türü denemedir. Söze Geldim’le ilgili bir tanıtım bülteninde şu görüşlere yer verilmektedir:
Kitapta, felsefe ile şiirin konuşması, tarih ile hafızanın çatışması, ben ile ötekinin hesaplaşması gibi kurgular, metinler daha dinamik ve düşündürücü kılıyor. Yazarın şiirsel ve metaforik anlatımı, özellikle diyaloglar (Felsefe-Şiir, Savaş-Barış) soyut kavramları somutlaştırarak etkileyici bir akış sağlıyor. ‘Sarmaşık ve Kütük’ gibi sembolik hikâyeler, toplumsal eleştiriyi incelikle yansıtıyor. (…)Kitap, kapitalizm, sömürü, kadın hakları, çevre tahribatı ve otorite eleştirisi gibi güncel meselelere cesurca dokunuyor. Örneğin, ‘Beton İmparatorluğu’ bölümünde doğa ile insan çatışması çarpıcı bir dille işleniyor. ‘Kaburga Cadıları’ ise tarih boyunca kadınların maruz kaldığı baskıyı mitolojik referanslarla anlatıyor. Geleneksel deneme kalıplarının dışına çıkan metinler (diyaloglar, şiirsel parçalar, kısa öyküler), kitaba dinamik bir ritim katıyor. ‘Sürü’ ve ‘Hiç-Bir-Şey’ gibi bölümler, okuru hem edebi hem de düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor. [6]
Mayko’nun bir başka kitabı geçen şubat ayında çıkan İsmet Alıcı’nın “Arkadaşım Sonbahar” şiiri oldu. Eleştiri, deneme, ve şiirleriyle uzun yıllardan beri çeşitli dergilerden tanıdığımız İsmet Alıcı’nın, Arkadaşım Sonbahar onun beşinci şiir kitabı. Ayrıca İsmet Alıcı, öteden beri edebiyat alanında, sınıfsal bakış açısı perspektifiyle hareket eden sanatçılara yönelik sataşmalara karşı fikirlerini ortaya koyarak mücadele eden biri. Daha önce “Niçin Biz” adıyla çıkardığı bir dergide ve çalıştığı çeşitli kültür sanat platformlarında bu tavrını açıkça ortaya koymuştur.
İsmet Alıcı, kapitalizmin bu alanda yarattığı ilişkilerin dışında yer alışını bir yerde şöyle ifade etmişti:
Gelişmelerin yaratacağı olumsuzlukların dışında kalabilmenin yolu yazarların toplumsal aidiyetlerini yitirmeden, kapitalizmi karşısına alarak sosyalist bir bilinç ve yaratı çerçevesinde hareket etmesindedir. Kapitalizmi bütünlüğüyle görüp reklam, vizyon, imaj ve benzeri kapitalizmi meşrulaştıran alanları sorgulayarak kendini var edebilir. Bu kolektif anlayış olmadığı sürece günümüzdeki yazma eylemi ve yazarlar ancak ve ancak kapitalizmin yarattığı çürümenin nesnesi olur. Sahip olduğum ve savunduğum şeyler aynı zamanda yazarken de taşıdığım bir özelliktir. [7]
“yeşil bir şerbettir içtiği
suda sesi yankılansın diye
böyle hep genç böyle hep diri
kimse bilmesin diye öldüğünü”
(Kimse Bilmesin Diye Öldüğünü –“Ulaş Bardakçı’ya”-şiirinden)
Maya Kültür Sanat Kolektifi’nin girişimi olarak Mayko’nun kuruluş ve yayımlanacak kitapların hazırlık çalışmaları aslında yıllar öncesinden başlamış sayılırdı. Resmi prosedürler işi biraz sürüncemede bırakmıştı. Dolayısıyla kitaplar peş peşe çıkıp geldi. Mayko’nun beşinci, şiir kitaplarının ise dördüncüsü şairlerimizden Hasan Çapik’in “Yüreği Ağzında Yeryüzü” idi. H.Çapik’in, ilk kitabı yine şiir olarak “Bekleyiş’in Zerdüştü” adıyla 2007 yılında yayınlanmıştır. Yüreği Ağzında Yeryüzü’nde, şairin kimliğinden bahseden kısa tanıtımında onun şiir anlayışına da yer verilir:
Toplumcu gerçekçi anlayışta ürünler verir. İnsan doğa ve tarih ekseninde geliştirdiği şiirleri toplumcu imgecidir. İnsanın insanı sömürmediği bir dünya için, sanatın kendi içinde amaç olduğunu benimseyerek ürün verir.” Buna ek olarak, Hasan Çapik’in şiirleri felsefeye dayalı imgelerle de beslenir. “Özgürlük anlayışımız nasıl ki koşullarımızdan şekillenir, sanatımız da öyle! Çocuklukta sunulanlar kadar yetenekleriniz de işlenmişse yol alıyorsunuz. Çocukluk insanın anayurdudur, sözünün bağlayıcılığı buradadır. Sonradan bunlara eklemede bulunursunuz. [8]
Derken sanatının temelindeki harcı bizlere işaret ediyor.
“çomak soktukça kovana çok
bal (ç)alacağını sanan parakör
oyar doğayı oyduğunca toplumu
promethe musallatı küstah kartal”
(Bir Gram Altına Bir Orman şiirinden s.78)
[1] https://www.mayakultur.com/166/
[2] https://www.mayakultur.com/166/
[3] https://www.mayakultur.com/mayakultur-kolektifi/
[4] Yazarların Odası 2, Hazırlayan: Hatice Eroğlu Akdoğan, Ceylan Yayınları, 2024, s.68
[5] https://www.mayakultur.com/8088/
[6] https://turkiyeyazarlarsendikasi.org/duyurular/muazzez-uslu-avcinin-soze-geldim-adli-eseri-cikti
[7] Yazarların Odası 2 Hazırlayan: Hatice Eroğlu Akdoğan, Ceylan Yayınları 2024 sf.136
[8] Yazarların Odası 2 Hazırlayan: Hatice Eroğlu Akdoğan, Ceylan Yayınları 2024, sf.65
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.