İnsanların sorunu şu: Bir alanı doldurduktan sonra, artık insan diğerlerini görüyor, alanı değil. Büyük ve ıssız araziler, içlerinde bir ya da birkaç insan barındırıyorsa, büyük ve ıssız olmaktan çıkıyor. Bakışların neye dokunacağını insanlar tanımlıyor. İnsanların bakışları neredeyse her zaman başkalarının üzerinde. Böylelikle bu dünyada insanların, insan olmayanlardan daha önemli olduğu yanılsaması yaratılıyor. Irzına geçilmiş bir yanılsama. Belki de geyikler en önemlidir
Karl Marx’ın sevdiğim bir sözü vardır: “İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir.” Erlend Loe, “Doppler” adlı kitabının kahramanı ise bu lafın tam tersini söyler: “İnsana ait her şey artık bana yabancı.” Burada “artık” sözcüğü önemli. Romanın kahramanı Doppler için de demek ki insana ait hiçbir şey yabancı gelmiyordu bir zamanlar. Fakat artık radikal bir dönüşüm geçirmiş ve bu raddeye gelmiştir. Başarılarla dolu bir hayat yaşayan, evliliği ve çocukları olan belli bir statüde çalışan, düzenli bir yaşamı olan Doppler günün birinde ormanda gezerken bisikletten düşer ve birden bire bir aydınlanma yaşar. Kafasını yere çarpan Doppler’in bazı şeyler kafasına dank eder. Ve garip bir huzur duyar. Doppler bundan böyle yaşamını ormanda tek başına sürdürmeye karar verir. Bütün insanlardan uzak olma fikri çok cazip gelir. Ailesi, işi, sosyal ilişkileri ve günlük rutini ile ilişkilerini keserek yeni bir hayata adım atmaya çalışır.
Norveçli yazar Erlend Loe, modern insanın içinde bulunduğu kaotik ortamı ve açmazı üç roman aracılığı ile anlatır. “Doppler” serinin ilk kitabı olup, diğerleri “Volvo Kamyonlar” ve “Bildiğimiz Dünyanın Sonu”dur.
Gündelik hayatın tekdüzeliğinden kaçarak daha sakin yerlerde yaşama isteğinin küçük burjuvazi başta olmak üzere pek çok sınıf üyesinin ortak arzusu olduğu söylenebilir. Bunu gerçekleştirenler ise ülkemizde ve dış ülkelerde görülen birkaç istisnai örnek ile sınırlı. Varını yoğunu satarak maceracı bir hayata geçen üst sınıf üyelerinin öykülerini biliyoruz. Toplumun büyük bölümünü kapsayan beyaz yakalı işçilerin günlük rutinden doğaya kaçış özlemleri ise sadece plazalarda mırıldanan özlem olarak kalmakta. Bunlardan pek azı büyük kentlerden huzurlu sanılan küçük kasabalara göç etmekte. Ancak büyük kentteki projeye uygun yaşamlarını küçük ölçekli yerlere taşıyarak günlük rutinden ve kapitalist sistemin sosyal ilişkilerinden kaçınamamakta, yerele yönelik projeler geliştirmektedirler. Bütün bu eğilimleri kent ve rutinden kaçışın ılımlı boyutu olarak değerlendirebiliriz. “Doppler” romanının kahramanı ise tam bir insansız ortam aramakta, kendini yeniden üretmenin dışında kendisine hiçbir hedef koymamakta, tamamen doğanın temposuna uygun son derece sakin bir hayat sürmek istemektedir. Bu yolculuğunda Doppler’e karnını doyurmak ve karşılığında diğer yemek ihtiyaçlarını karşılamak için öldürdüğü geyiğin yavrusu yoldaşlık eder. Doppler öldürdüğü geyiğin eti ile bir yandan açlık ihtiyacını giderirken, öte yandan geyik eti karşılığında anlaştığı market görevlisiyle takas ilişkisi geliştirir ve diğer yiyecek ihtiyaçlarını karşılar.
Ancak bu saadet uzun sürmez. Doppler’in tahmin ettiğinin ötesinde gelişir olaylar. Romanın lezzetini kaçırmamak için burada bırakayım. Ormanda yaşayan, ormandan alıp ormana vermek isteyen ve ormanın ta kendisi olan Doppler’in avcı toplayıcı konumu, takas ekonomisi, yavru geyiğin yanı sıra dış dünya ile ilişkileri ve kendine rahatsızlık verenlere karşı mücadelesi bakalım izleyen romanlarda nasıl şekillenecek?
İnsansızlığı ve inzivayı seçen modern insanın kaçış yöntemleri, doğayla ve diğer canlılarla ilişkileri, yalnızlığını yaşamak için mücadelesi absürt, komik ve sürükleyici bir dille anlatılan roman Dilek Başak’ın güzel çevirisiyle harika bir tat bırakıyor.
Erlend Loe, Doppler, Yapı Kredi Yayınları, Norveççeden çeviren: Dilek Başar, Ekim 2024, 25.Baskı, 116 sayfa
Not: Ankara Kitap Fuarı’nda beni Erlend Loe romanlarıyla tanıştıran YKY stant görevlisi arkadaşa çok teşekkür ediyorum.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.