“Fiili mücadelenin getirdiği sesle birlikte Ankara’da bürokrasinin çeşitli alanlarında kendimizi gösterme, kanıtlama olanağı bulmuş olduk. Meclis’te, özellikle Eğitim Komisyonu’nda bizi tanımayan, görmeyen artık hiçbir parti, milletvekili kalmadı”
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) yarın (1 Şubat) 2. Olağan Genel Kurulu’nu yapacak. Genel kurul öncesinde sendikanın MYK üyesi Umut Erkurt’la öğretmen hareketinin dünü, bugünü ve yarınına dair konuştuk.
Erkurt özel öğretim kurumlarındaki hak gasplarına ve kendilerinin ortaya çıkış sürecine, taban maaş mücadelesine, dinlence haklarının ihlal eden kurumlara yönelik mücadelelerine, belirli süreli iş sözleşmesi dayatmalarına karşı verdikleri mücadelelere ve daha pek çok konuya değindi. Güçlü yanlarıyla birlikte eksik bıraktıkları ya da yetemedikleri konulara da değinen Erkurt, gelecek mücadele döneminin programını tartışmak için tüm öğretmenleri genel kurula davet etti.
Bir önceki döneme baktığınızda ne görüyorsunuz? Ne hedeflemiştiniz? Neyi başardığınızı düşünüyorsunuz, neler eksik kaldı?
2021 Ağustos’ta kurulduk ama asıl hareketlenme 2022’de başladı. Kuruluş amacımız 2000’li yılların başından itibaren hız kazanan bir dönüşümle alakalı. Özelleştirmelerin artık dur durak bilmeyen bir noktaya gelmesi, kamusal eğitimin yok oluşa sürüklenmesi, yeni devlet okullarının açılmaması, öğretmen atamalarının yapılmaması… Şu an bir milyonu aşkın ataması yapılmayan öğretmenden söz ediliyor. Bu durum da öğretmenleri özel eğitim kurumlarına bağımlı kıldı. Bu süreçte de Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin ekonomik ve özlük haklarını hiçbir zaman korumadı. Zaten eğitim, sağlık ya da diğer alanlarda yürütülen dönüşüm programlarının bir amacı da bütün emekçileri bir anlamda ucuz işgücüne dönüştürmekti. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, bu dönüşümün yarattığı sorunlara karşı mücadele etmek için kuruldu.
Sendikanın kuruluş ve gelişme aşamasında önemli kırılma noktaları yaşandı. Bunlardan biri pandemi süreciydi. Kısa çalışma ödenekleriyle maaşımız üçte birine düştü. Sigorta primlerimiz hiç yatmadı. Bu süreçte de tüm gün ekran başında öğrencilerimize ders anlatmak zorunda bırakıldık. Kimimiz ciddi sağlık sorunları da yaşadık.
Pandemi döneminde sömürü koşulları herkes açısından daha da berraklaştı. Yaşanan sıkıntılar pek çok öğretmeni sorunlarını çözmek adına adım atmaya da zorlamış oldu.
Sendikanın kuruluşundan yaklaşık olarak iki ay sonra 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde taban maaş kampanyasını açıkladık. Tabii ki bu kampanya öncesinde de çok uzun zaman düşündük, kurguladık. Nihayetinde taban maaş kampanyası belli bir olgunluğa erişti. Özel öğretim kurumlarındaki bütün eğitim emekçilerinin refaha ulaşması, insanca yaşayabilecekleri ücretleri alabilmesi, meslek onurunun korunabilmesi amacıyla bu kampanyayı duyurduk.
Taban maaş talebiyle yürüttüğümüz çalışma sendikamızın kuruluşundan bugüne temelimiz oldu diyebiliriz. Sonrasında da tabii ki bu konuda İstanbul ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın olduğu Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli eylemler düzenledik. Bunlar olmadan zaten özel sektörde eğitim emekçilerinin bir çıkış yakalayabileceğini, kendisini gerek bürokrasiye gerek Meclis’e gerekse de velilere anlatabileceğini düşünmüyorduk. Dolayısıyla da bu fiili mücadele bizim yolumuzu çizdi.
30 Ağustos 2022’de Ankara’daki öğretmen buluşmamız bu yoldaki dönüm noktalarından biri oldu. Yaşadığımız sıkıntıları, çözüm önerilerimizi, taleplerimizi konuştuğumuz bir buluşmaydı. Sonrasındaki yürüyüş de oraya gelen pek çok öğretmenin de polisle ilk kez karşı karşıya geldiği an oldu.
Bu fiili mücadelenin getirdiği sesle birlikte Ankara’da bürokrasinin çeşitli alanlarında kendimizi gösterme, kanıtlama olanağı bulmuş olduk. Meclis’te, özellikle Eğitim Komisyonu’nda bizi tanımayan, görmeyen artık hiçbir parti, milletvekili kalmadı.
Şunu da belirteyim burada. Taban maaş kampanyamızın nihayete ermek üzere olduğunu görüyoruz. İçinde bulunduğumuz birkaç gün içerisinde de yine Meclis’te önemli görüşmeler yaptık. Görüştüklerimiz arasında Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu hazırlayan Eğitim Komisyonu’nun önde gelen milletvekilleri, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanı var. Somut bir adım atılacağına inanıyoruz.
Taban maaş dışında dinlence hakkı, temel mücadele alanlarımızın başında gelir. Yasa ve yönetmeliklere göre ara tatiller, yarı yıl tatilleri, ulusal ve dini bayramlar özellikle özel okullardaki öğretmenler için de tatil olmalı. Ancak kurumların neredeyse tamamı öğretmenleri bu tatil günlerinde de çalıştıran, dinlence imkanı sağlamayacak aşamaya geldi.
Sendika olarak öncelikle bu kurumları arayıp bunun hukuksuz olduğunu hatırlatıyoruz. Sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili bütün birimlerine şikayette bulunuyoruz. Denetimsizliğin geldiği boyut anlatılamayacak durumda ama sendikanın bu hamleleri önemli kazanımlar getiriyor. Örgütlülük çok büyük bir mesafe kat ettiriyor bakanlıkların, bürokrasinin çalışması, işlemesinde.
Yine de suçu aslında bir yöntem haline getirmiş kurumlar, bu şikayetlerle de adım atmayabiliyor. Bu kurumlara da “baskın” düzenleyip suçüstü yakalıyoruz ve yerinde uyarıyoruz. Üç yılda özel okul, kurs, rehabilitasyon merkezi gibi onlarca kuruma gittik bu şekilde. Bu ziyaretleri yapan öğretmenler aslında kendi dinlence zamanında yapıyor bu faaliyetleri. Kurum yöneticileriyle muhatap oluyorlar, tehdit ediliyorlar, kimi zaman sözlü veya fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Bazen davalar açılıyor. Ciddi bir emek ve özveri aslında bu mücadelede de.
Bu mücadeleler sonucu çoğu kurum artık artık bu yasadışılığa başvuramıyor. Bu yasadışılığı üç yılda yüzde 50-60 oranında azalttık diyebilirim. Ama yeni açılan ya da adı sanı çok bilinmeyen ya da franchise sistemiyle Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış ve bir anlamda “imparatorluk” haline gelmiş bazı kurumlar pervasızlığa devam edebiliyor.
Umut Erkurt, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası MYK üyesi
Belirli süreli iş sözleşmeleri
Bunun haricinde belirli süreli iş sözleşmeleri sorunumuz var. Öğretmenler özel öğretim kurumlarıyla bir yıllık sözleşme yapıyor. Mevsimlik işçi muamelesi görüyor öğretmenler. Bu uygulama da taban maaş uygulamasının kaldırıldığı yıllarda başlıyor, hatta biraz önce, yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılında. Yani bundan öncesinde var olan bir sözleşme tipi değil aslında.
Buradaki en büyük pay elbette Milli Eğitim Bakanlığı’yla birlikte Çalışma Bakanlığı’nda. Sendikamız bir yandan da bu belirli süreli sözleşmelere karşı mücadele ediyor.
Bu üç yıl içerisinde başardığımız, çok ileri bir noktaya taşıdığımız bir şeyi daha vurgulamayız, hukuki mücadele alanı. Şu anda Türkiye çapında 40’a yakın avukat arkadaşımızın olduğu bir hukuk komisyonumuz var. Bu hukuk komisyonunun içerisinde idari hukuk, ceza hukuku ya da iş hukuku gibi çeşitli birimler var.
Bu zamana kadar da elbette öğretmenlerin davalarına bakılıyordu ama bu konudaki çalışmamız sistematik bir hal aldı. Emsal kararlar çıkartılıyor, başarılı sonuçlar elde ediliyor, tazminat ve diğer gasp edilen alacaklar kurumlardan tahsis edilmeye başlandı. Bu da mücadelede öğretmenlerin korku duvarlarını aşması konusunda yüreklendiriyor elbette.
İşkolumuza dair mücadelemizden de bahsetmemiz gerekiyor. Biz 10 no’lu işkolunda çalışıyoruz. Tam adı ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolu. Torba işkolu diye de anılıyor, biz de çorba işkolu diyoruz. Bu işkolunda 4,5 milyona yakın işçi var. Piyango satıcısından tuvalet çalışanına, sekreterden öğretmene kadar çok geniş bir işkolu. Bu
Bir işçi sendikasının toplu iş sözleşmesi hakkını kazanabilmesi için bulunduğu işkolundaki işçilerin yüzde biri kadar üyesinin olması gerekiyor. Yani bu işkolunda 45 bin üye anlamına geliyor. Aslında kendimizle ilgili olmayan birçok alanı da aşmaya çalışmamız demek. Dolayısıyla burada açık bir hak gaspı var, hukuksuzluk var. Çünkü biz 350-400 bin eğitim emekçisine sesleniyoruz; dolayısıyla bizim bugün çıkarmamız gereken yüzde birlik alan ortalama 3-5 bin gibi bir sayı. Bunu da zaten çoktan ikiye katladık.
Bu işkolunda benzer mağduriyetleri yaşayan sendikalarla bir araya geldik, bunu bakanlıkla da konuştuk. Bu konudaki çalışmalar sürüyor.
Kendimizi eksik bulduğumuz yerlere gelirsek şunları söyleyebilirim. Son bahsettiğim belirli süreli iş sözleşmelerine karşı mücadelemiz taban maaş kampanyası kadar bir bayrak haline gelmiş değil. Bu konuda da çok fazla görüşme yaptık. Eylemlerimizin konularından biri de hep buydu ama taban maaş kampanyası kadar olgunlaşmadı. Bu konuda daha çok odaklanmaya ve daha detaylı planlamalara ihtiyaç var.
Bir diğer eksiğimiz ise derinleşme. Sendikamız üye sayısı açısından hızlı bir gelişim kat etti. Bir yılda üye sayısı yüzde 808 gibi rekor bir oranda büyüdü. Bugün 12 bine yakın üyemiz var. Ama bu 12 bin üyenin tamamı sendikal mücadele, örgütlenme gibi konularda bilinçlenmiş midir? Sayısal bir büyümemiz var ama bizim bu bilince içeriye doğru derinleştirmemiz lazım. Bu konuda eksiklerimiz var.
İşkolu mücadelesinde çabalarımız çok yetersiz kaldı. Henüz tam anlamıyla gündeme bile getiremedik. Çünkü bu işkolunda bir sendikal ağalık düzeni hakim. Bu sendikal ağalığı da bizim topluma, emekçilere teşhir edebilmemiz gerekiyor ki nasıl bir kuşatılmışlık içerisinde olduklarının da farkına varsınlar.
Özel sektör öğretmenlerinin önümüzdeki dönemde ne ile karşılaşacağını düşünüyorsunuz? Genel kurulda önümüzdeki döneme dair hangi gündemler yer alacak?
Taban maaş mücadelesi hâlâ bir kenarda duruyor. Ama bu üç yıllık süreçte çok yaklaştık diyebiliriz. Az evvel eksiklerimiz olarak saydığım konular yeni dönem mücadele programımızda yer alacak. Belirli süreli iş sözleşmelerinin noktasında büyük kampanyalar başlatmayı düşünüyoruz. 10 no’lu işkolunun parçalanması ve eğitim işkolunun kurulması için kampanyalarımız olacak.
Bunun yanı sıra birimlerimizi geliştireceğiz. Sendikamız bünyesinde kolej öğretmenleri, kurs öğretmenleri var, rehabilitasyon merkezi emekçileri var, vakıf üniversitesi emekçileri var. Bu farklı kesimler için örgütlenme çalışmalarını yaygınlaştırmak ve derinleştirmek adına birimler oluşturacağız.
Demokratik işleyişi geliştirme ihtiyacımız olacak. İl meclislerimiz vardı zaten. Onun üzerinde de temsilciler meclislerimiz vardı. En tepede de merkez yürütme kurulu var. Kurulduğumuz günden beri her hareketi, eylemi, kampanyayı tabandan örgütlemeye çalıştık. Ama bu işleyişin daha etikili olması için il meclisleri ve temsilciler meclislerinin de daha düzenli işlemesi gerekiyor. Bunu garanti altına alacak düzenlemeleri gündemimize alacağız.
Rehabilitasyon merkezlerindeki örgütlenmeyi güçlendirmemiz lazım.
Hukuk sekreterliğimizi geliştirmek istiyoruz. İş hukuku, yeni gelişmeler ve hukukun ihtiyaç duyduğumuz diğer alanlarına doğru bir genişletme ve geliştirme ihtiyacı var. Bunun için sempozyum ve konferanslar düzenleme planlarımız var.
Bugüne kadar yoğunluğumuz, acil durumlarımız, sıkışmışlığımız nedeniyle tam olarak odaklanamadığımız veli kitlesine de aynı zamanda ulaşabilmek, çeşitli çalıştaylarda, toplantılarda onlarla bir araya gelmek istiyoruz. Hem kendi mücadelemizi daha iyi anlatmak, onların görüşlerini almak hem de onlardan güç almak ve birlikte mücadele etmek istiyoruz.
Ücretli öğretmenler var, usta öğreticiler var. Bu iki grup da çok fazla hak gaspına uğruyor ve çoğunlukla örgütsüzler. Girişimlerimiz var ama henüz başındayız. Önümüzdeki dönem bu alanda örgütlenme planımız olacak.
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Çok teşekkür ediyorum. Genel kurula çağrı yaparak bitireyim.
Çok coşkulu bir önümüzdeki döneme bakacak, önümüzdeki dönem planlamamızı yapacak ve buradan geçmişteki üç yılın çok daha ötesinde çok daha güçlü çıkarmak istediğimiz bir genel kurul yapabilmek, sendikamızı çok daha güçlü çıkarmak istediğimiz bir genel kurul yapmak istiyoruz. Bu anlamda bütün illerimizde, delegelerimizin özellikle var olduğu bütün illerimizde çok ciddi bir çalışma var.
Buradan da röportajımızı okuyacak olan kim varsa, hangi öğretmen özellikle özel sektördeki arkadaşımız varsa onları da 1 Şubat’ta Üsküdar Bilim Merkezi’nde yapacağımız 2. Olağan Genel Kurulumuza katılmaya davet ediyoruz.
Söyleşi: Tankut Serttaş