Zaten bundan şikayet edip artık değişmeli dediğimiz bugünkü Ankara’ya getirmeye çalıştıklarımızın aslında hiç de farklı olmayan o yargı dağıtma halinde, elde avuçta kalan demokrasimizin yarını, bu racon kesen kalabalığın elinde ne olacak?
Racon meselesini en çok da Alaattin Çakıcı ya da Sedat Peker gibi isimlere sormak gerek aslında ama… Racon kesmek, şiddet içermiyormuş, denildiğine göre! Bu, bir çeşit duruş gibi bir şeymiş… Kullandığınız kelimelerden aksesuarlarınıza, giyim tarzınızdan beden dilinize, içinde olduğunuz çevreden kendinizi kabullendirme biçiminize kadar, çok şeyi barındırıyormuş…
Sana kim anlattı diye soracaksınız!
Bu işlerin biraz içinde olan biri…
Tamam, racon meselesini, bunun etiketinde yaşayan mafyatik yapılara teslim edelim de, Ankara’dakilerin racon meselesini ne yapacağız? Neredeyse +18 hale gelen TBMM TV’nin bile artık kamuoyuna yayın yapmaktan vazgeçtiği bir başkent hikayesinden o racon meselesini nasıl sileceğiz? Kürsüde konuşan milletvekillerinin boğazına sarılanları, birbirlerine bardak fırlatanları, küfür edenleri, tehdit edenleri, susturanları ve daha fazlası için, o eli tespihli ruh hallerini nereye koyacağız?
Asıl olarak da, bu ruh halini temizlemesi için umut bağladıklarımız ne olacak?
Yaşanan son iki konu başlığında, CHP lideri Özgür Özel’in tepkilerini izliyorum da, racon mu kesiyor, kesmeye mi çalışıyor, kendine bir tarz mı oluşturmaya çalışıyor, yoksa hep böyleydi de yeni mi patlıyor içindekiler, anlamaya çalışıyorum, ama anlamaya çalıştıkça da korkuyorum!
Yağmur/dolu hikayesinden en çok da!
Niye mi?
Kara Harp Okulu’nda, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek kılıçlı yemin eden teğmenlerin ihraç edilmek istenmesinde belirdi önce o racon hali, ki eleştirilerinde sonuna kadar haklıydı Özel aslında ama, bir noktada, eğer iktidara gelirsem başlığında öyle bir hikaye yazdı ki, ben gibiler düşünmeye başladı…
Seslendiği kişi Erdoğan’dı, ama ek mesajı bir adım öndeydi!
“Kul hakkına girme, ama girersen, günü geldiğinde şunu göreceksin; atılan teğmenlere, hep beraber kılıç töreni yaptıracağız, sonra o karara sessiz kalanların hepsini emekliye yollayacağız…”
Sessiz kalanlar derken, ordudaki üst düzey subaylardan bahsediyor bahsetmesine de, ülkede politize edilmemiş tek bir kurum bile kalmamışken, ne adına kaç kişiyi emekliye sevk edeceksin, Sevgili Özel! Bağımsız yargıdan, nefes alan bir adalet’ten ve işleyen bir hukuktan yana slogan atarken ha bire, emekliye sevk edeceğim diyerek yargı dağıtmak neyin karşılığı?
AKP etiketli kazanan ceketin nefes verdiği çok belli bir racon da, yakışmadı, üstünde eğreti durdu, siyaset elbisesinin dikişlerini patlattı, ki bu açık açık susanlar sustukları için cezalandırılacak mesajıydı! Tamam da, daha geçenlerde kayyum gerçeği konusunda yeterince konuşmadığınızı itiraf eden yine siz değil miydiniz? Sizin sustuğunuz o dönemler kaç belediye bu sürece kurban edildi, hesap ettiniz mi? Siz yeterince ayağa kalkmadığınız için kaç belediye başkanı yerinden edildi, saydınız mı?
İğne tamam da çuvaldız da var elde, unu unutmasak mı?
Sadece bu mu?
Değil!
Özgür Özel’in, CHP’li Esenyurt Belediyesi’nin Başkanı Ahmet Özer’in tutuklandığı soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek için sarf ettiği sözlerde de duralım biraz…
“Akın Gürlek, bu sarayın celladıdır, seyyar giyotinidir! Akın Gürlek’e, bu bakanın gücü yetmemektedir… Savcıdır o… Bakan, HSK’nın başkanıdır… Onun sicil amiridir… Ama bunların geldiği yer belli ya, aynı FETÖ’deki abileri gibi, bu bakanın imamı Akın Gürlek’tir! Abdullah Öcalan’a milletvekili yollayıp da, Akın Gürlek kızıyor diye ana muhalefeti belediye başkanına yollamayan bu iktidarı milletimize şikâyet ediyorum! Olmaz olsun sizin izniniz…”
Kantarın topuzu kaçtı, o net!
Siyaset dilinin +18 pergelinin genişliği de!
Artık, asarım/keserim halindeyiz hepimiz!
Sonu ne olacak bu filmin? Kurtlar Vadisi’nin, o “adaleti ben sağlarım” ruh halinde sonumuz ne olacak? Ankara’da artık iyiden iyiye ete kemiğe bürünen o raconun siyasetçi profilinde finalimiz ne olacak? Zaten bundan şikayet edip artık değişmeli dediğimiz bugünkü Ankara’ya getirmeye çalıştıklarımızın aslında hiç de farklı olmayan o yargı dağıtma halinde, elde avuçta kalan demokrasimizin yarını, bu racon kesen kalabalığın elinde ne olacak?
Düşünsek mi, Sevgili Özel?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.