Türcülük resmi bir ideolojidir. Tartışılması yasak, verili durumu esas alan ve ona itaati zorunlu kılan yapıdadır. Bu ideolojiyle savaşmak için yapılması gereken ilk önemli iş, ona karşı eleştirel bir teori üretmektir. Bugün hayvan hakları ve özgürlüğü mücadelesi için elimizde eleştirel bir teorinin olması gerekmektedir
Yazı dizimizin dördüncüsünü türcülüğe ayırdık. Türcülük bağları, bağlantıları, üretimi ile köklü ve yapışkan bir ideoloji. Aynı zaman da bir virüs; şekilden şekle giren, biçim değiştiren ama özünü kaybetmeyen bir virüs. Sadece içine girdiği insanı değil, çevresindeki her şeyi zehirleyen, yok eden bir virüs.
Türcülük insan türünün üstünlüğü varsayımına dayanarak hayvanların sömürülmesi ve ayrımcılığa uğratılması olarak kısaca tanımlansa da biz bununla yetinmeyip daha derinde nelerin yattığını araştıralım. Önce sözü edilen insan kavramı ile başlayalım. Burada bahsi geçen insan merkezde yer alan ve çevresine kadınları, çocukları, doğayı ve hayvanları koyan “erkek insan”dır. Kapitalist üretim ilişki ve biçimlerinde sadece “erkek insan” olmanız bu gücü elde etmeniz için yeterli olmaz. Bunun yanında mülkiyeti, sahip olmayı, ele geçirmeyi, evcilleştirmeyi sağlayacak sosyal statü ve ekonomik güç de gereklidir. Bu güce iktidarlar ağını ve militarizmi de ekleyelim. Böyle bir güç, var olan tüm hakları elinde toplamak, izin verdiği süre ve miktar kadar dağıtmak isteyecek ve bunu doğal görecektir.
Türcülüğün ne zaman düşünce ve eylem olarak karşımıza çıktığına dair net bir tarih yok. Fakat evcilleştirme ile birlikte doğduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Evcilleştirme insan ve hayvan arasında ki organik bağları kesen ve yabancılaşmayı hızlandıran çarpan etkisi yaratacaktı. 1970’lerdeki sosyal hareketle birlikte türcülük de bir kavram ve mücadele edilmesi gereken virüs olarak yerini alacaktı.
Türcülük dini, tarihi, siyasi kılıfları üzerine örterek gizli bir yapıya bürünürken; şiddet gösterilerini örgütlemesi anlamında da açık bir yapıdadır. O nedenle türcülükle mücadelede bu açık ve örtük yanları dikkatlice analiz etmek gerekmektedir. İşte bu ikili yapı bizi bir alt küme olarak ikili saldırıyla karşı karşıya getirmekte. Önce erkek insanın hayvanlara saldırısı, sonra da hayvanlar üzerinden hayvanlarla organik bağı olan insanlara ve doğaya saldırısı.
Türcülük ve mülkiyet arasında sıkı bağlar olduğundan söz etmiştik. Örnek vermek gerekirse; evde beslenen bir köpeğin saat kaçta hangi tür mamadan ne miktar yiyeceğine, nereden su içeceğine, dışkısını nereye yapıp nerede yatacağına karar vermek de başlangıçta ne kadar masum görünse de özünde türcü eylemler bütünüdür. Neden mi? Çünkü içinde evcilleştirmeyi, sahiplenmeyi yani mülkiyeti barındırır. Geçen yazımızda da belirtiğimiz gibi türcü anlayışla mücadelede en etkin unsurlar özlerine en yakın olarak yaşayan sokaktaki hayvanlardır. Bir kez daha belirtelim, türcülükle mücadelede sokakta yaşayan hayvanlar en önemli gücümüzdür. Onları savunmak, yaşatmak, türcülüğe karşı verilmiş en önemli savaşlardan birisidir.
Türcülüğün bir ideoloji olması onun resmi ideoloji ile yakın bağlar içinde olduğunu bize gösterir mi? Bu soruyu şöyle cevaplayalım: Her dönemin amaç, niyet ve çıkarlarına uygun ideolojiler oluşturulduğu gibi bunlar yaratıcısından ayrı ve bağımsız değildirler. Resmi ideoloji; kanunlar, kurallar ve yöntemler yolu ile zorla kabul ettirilen, alternatifinin olmadığı öne sürülen ideolojidir. Bu ideolojiye karşı yürütülen her karşı mücadele de resmi kanallarla ve zorla bastırılmaya çalışılacaktır. Bu bastırma gönüllü kabulün olmadığı ve işlemediğinin göstergesidir. Bu anlamı ile türcülük ideolojisi için resmi ideolojidir diyebiliriz.
Bürokratik, merkeziyetçi anlayışa sahip dernek, grup ve örgütlerin yeniden düşünmeye ve eleştirel teori üretmeye pek ihtiyaçlarının olduğunu sanmıyorum. Çünkü gerçeğin tapusu ceplerindedir ve ona göre davranırlar. Başkalarının gündemi peşinden koşarak da türcülükle savaştıklarını sanırlar.
Yeni bir eleştirel teoriye ihtiyacımız var. Bunu konuşarak başlangıcı yapabiliriz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.