İş yapabilme gücünü yitiren hayvana, güçten düşmüş hayvan demek hatalıdır. Gerçek olan sisteme hizmet edemeyecek hale getirilmiş hayvandır. Sermayenin güçlenmesi, hayvanların güçsüzleşmesi demektir!
Sokakta yaşayan hayvanlar ve kavramlar yazı dizimizin üçüncüsün de güçten düşmüş hayvanlar ve hayvan refahı kavramlarını eleştirel bir okumadan geçirip gerçekler ile sahnelenen oyun arasındaki farkları görmeye çabalayacağız.
Güçten düşmüş hayvanın kısa tanımı şöyle: Yaşlanma, sakatlanma, yaralanma ve hastalanma gibi nedenlerle fiziki olarak iş yapabilme yeteneğini kaybetmiş binek ve yük hayvanı. Bu tanımı başından sonuna dek kabul etmediğimizi nedenleri ile birlikte tartışalım. Bir kere, hayvanın emeğinin ve bedeninin insan tarafından kullanımı, açık ve tartışmasız bir sömürüdür. Ayrıca hayvan emeği kavramı da sakıncalarla doludur. Birincisi, hayvan emeği, insanı referans alıp onun üzerinden tanımlanır. İkincisi, bu yapılmasa bile her şeyden bağımsız salt “Hayvan emeği nedir?” sorusunun net yanıtı yoktur. Diyelim ki var ve şöyle formüle edildi; hayvan emeği = sermaye / zaman. Bu formülde de hemen göze çarpacağı gibi hayvana dair bir ibare yoktur ve formül insan merkezlidir. “Hayvan emeği nedir?” sorusu cevapsız kalınca haliyle bu emeği görmek de imkansızlaşır.
Makine-köpeğin çıkış tarihine denk gelen biçimde sanayi kapitalizmi ile birlikte hayvan sömürüsü de artmakta, güçlü hayvan tanımı öne çıkmakta. Önemli bir nokta da şu: Kapitalizm var oldukça sömürü sona ermez, sadece biçim değiştirir. Yük taşıyan hayvan bazen endüstriyel çiftlikte, bazen deneyde, bazen sirkte, bazen avda, bazen de mezbahadadır.
Biliyoruz ki, sermayenin çıkarı ve düzenin devamı için hayvanlar meta kategorisine indirgenir. Yani satılmak için üretilir ve para kazandırır. Burada hayvanların ticarileştirilmesi söz konusudur.
İnsanın bir canlıya hayvan deme hakkı yok! Ona piyasa ve para üzerinden değer biçip hayvan ismini koyuyor. Hayvan ismi böylece birçok gerçeğin gizlenmesine neden oluyor, gücü üzerinden hesaplanan ve değer biçilen “ticari- hayvan”a dönüşüyor. Buraya dek söylediğimiz “sokakta yaşayan hayvan”, “makine-hayvan” , “manken-hayvan” tanımları da söylediklerimizi destekler niteliktedir.
Mekanik olarak ele alırsak gücün büyüklüğü kısa sürede çok fazla iş yapabilmesine bağlıdır. İş yapabilme gücünü yitiren hayvana, güçten düşmüş hayvan demek hatalıdır. Gerçek olan sisteme hizmet edemeyecek hale getirilmiş hayvandır. Sermayenin güçlenmesi, hayvanların güçsüzleşmesi demektir! Sözde çıkarılan yasalarda da asıl amaç, hayvanların güçsüzleşmesini kendi suçlarıymış gibi gösterip güçsüzlüğü yargılamaktır. Zaten sistem güçlüyü, güçsüze karşı korumak üzere yapılandırılmıştır. Güçsüz, güçlü olduğunun farkına vardığı andan itibaren de süreç tersine işleyecektir. Bu da örgütlü mücadele ile gerçekleşir.
Hayvan refahı, hayvanların fiziksel ve psikolojik olarak rahat ve huzurlu bir hayat sürmeleri demek. Tabii bu söylem görüntüde böyle. Gerçek ise bambaşka; hayvanlar fiziksel ve psikolojik olarak rahat etmeli, çünkü deneyde, sirkte, çiftlikte ve nihayet mezbahada insana az sorun çıkarıp çok ürün versin ve ölsün. Fakat az acı çekerek ölsün! Sonu ölümle, öldürmekle biten hiçbir eylemin iyisi, doğrusu, refahı olmaz. Orijinine mutlu ölümü yerleştirmiş refah kavramında ana özne insandır, hayvanların esamesi okunmaz.
İnsanı belirleyen, hayvanları da belirlenen olarak tanımlayan hayvan refahçılar hayvanların hemen hemen yok olan haklarını da sahipleri üzerinden tanımlar. Yani hayvan refahı, hayvan hak ve özgürlükleri ile büyük bir çatışma içindedir.
Hayvan refahı, sahip olmayı birinci sıraya koyar. Hayvan sahipli olmalı ve sahibi ona iyi davranmalı der. Sahip olmak ve refah arasında ikili bir ilişki var: Birincisi hayvanları ölünceye dek iyi yaşatmak, ikincisi öldürdükten sonra cesetlerini yenmek üzere pazarlamak. Bu kavram, markette satılan bir tavuğa bakıp onun ne kadar huzurlu biçimde öldüğünü düşünüp yememizi istiyor. Ya da tavukların insanlar için yumurtladığı, arıların insanlar sağlıklı olsun diye bal yaptığı saçmalığına inanmamızı istiyor. İşte hayvan refahı denen bu uydurma kavram, hayvanın bedenine ve ruhuna zahmetsizce sahip olmayı anlatır.
İnsanın ihtiyaçları üzerine inşa edilmiş hayvan refahını savunanlara şu soruyu soralım: Nasıl oluyor da sınırlı ve sonlu bir yaşama sahip insanın sınırsız ve sonsuz ihtiyaçları olabiliyor? Kaldı ki dünyanın tüm doğal varlıklarının sınırlı ve sonlu olduğu bilinmesine rağmen. Öyleyse burada anlatılan sınırsız ve sonsuz olma fikri düzene göndermede bulunmaktadır.
Günümüz hukuk ve adalet sistemi hayvan hak, özgürlük ve yaşam mücadelesini savunanları suçlu bulup kolayca yargılamaktadır. Ve işin ilginç yanı bir taraftan bunu yaparken öte taraftan hayvan refahını savunduğunu söylemektedir ki bu da bizim anlattıklarımızın doğruluğunu kanıtlar. İlerleyen yazılarımızın konusu olacak hayvan hak, özgürlük ve yaşam mücadelesi ne kadar güçlü olursa hayvan refahı savunucularının yenilgiye uğratılması o kadar mümkün olacaktır. Önce yaşamın sonra özgürlüklerin ve en sonra da hakların güvence altına alınması için kavramları deşifre etmeye devam edeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.