“Oran, parçayla bütün arasındaki bağıntı” olarak tanımlanır. Türkiye’de işsizlik oranları hesaplanırken, işsizlerin sayısı (parça), işçi sınıfının tüm üyelerinin sayısına (bütün) bölünerek bulunmuyor. Yani aslında işsizlik oranı olarak bizlere sunulanlar, “oran” değil!..
Resmi kaynaklardaki işçi sınıfını ilgilendiren ve işsizlikle alakalı bazı tanımlara bakalım:
İstihdam: Yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına çalışan, işveren ya da ücretsiz aile işçisi olarak referans dönemi içinde en az bir saat bir iktisadi faaliyette bulunan kişilerdir.
İşsiz: Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde aktif iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm kişiler işsiz nüfusa dâhildir.
İşgücü: İstihdamda olanlar ile işsizlerin toplamını ifade etmektedir.
İşsizlik oranı: İşsiz nüfusun işgücü içindeki oranıdır.
Zamana bağlı eksik istihdam: Referans haftasında istihdamda olan, esas işinde ve diğer işinde/işlerinde fiili olarak 40 saatten daha az süre çalışmış olup, daha fazla süre çalışmak istediğini belirten ve mümkün olduğu takdirde daha fazla çalışmaya başlayabilecek olan kişilerdir.
Potansiyel işgücü: Referans haftasında ne istihdamda ne de işsiz olan çalışma çağındaki kişilerden; iş arayan fakat kısa süre içerisinde işbaşı yapabilecek durumda olmayanlarla, iş aramadığı halde çalışma isteği olan ve kısa süre içerisinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişilerdir. (Potansiyel işgücü, iş bulma ümidi olmayanları, işbaşı yapabilecek olup iş aramayanları ve iş arayıp işbaşı yapamayacak olanları kapsıyor).
Atıl işgücü oranı: Zamana bağlı eksik istihdam, işsizler ve potansiyel işgücünün toplamının işgücü ve potansiyel işgücünün toplamına oranıdır.
Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı: Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin toplamının işgücüne oranıdır.
İşsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı: İşsiz ve potansiyel işgücünün toplamının işgücü ve potansiyel işgücünün toplamına oranıdır.
“Dar tanımlı işsizlik oranı”, “zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı”, “işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı”, “atıl işgücü (geniş tanımlı işsizlik) oranı”… İşsizlik konusunda ne kadar çok tanımlama, ölçme/değerlendirme kriteri ve oranlama var, değil mi? Peki, bu tanımlar ve oranlar, işçi sınıfının işsizlik durumunu yansıtıyor mu?
Öncelikle işsizliğin niceliğini saptamak için kullanılan kriterlerin sorunlu olduğunu belirtelim. Hanehalkı işgücü anketi katılımcılarına sorulduğunda, referans haftası içinde istihdamda değillerse son 4 hafta içinde en az bir iş kanalı kullanarak iş aramışlar mı ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumdalar mı, buna bakılıyor. Bu koşulları sağlayan kişiler resmi olarak istatistiklerde “işsiz” sayılıyor. Böylelikle işsizlerin niceliği eksik bir biçimde ölçülüyor. Eksik biçimde ölçülen “işsiz” sayısının “işgücüne” olan oranı da “işsizlik oranı” olarak hesaplanıyor.
Peki “oran” nedir? “Oran, parçayla bütün arasındaki bağıntı” olarak tanımlanır. Türkiye’de işsizlik oranları hesaplanırken, işsizlerin sayısı (parça), işçi sınıfının tüm üyelerinin sayısına (bütün) bölünerek bulunmuyor. Yani aslında işsizlik oranı olarak bizlere sunulanlar, “oran” değil! İşsizlik oranları hesaplanırken, “dar ya da geniş tanımlı” işsizlerin sayısının, “işgücü”nün büyüklüğüne bölünmesi sırasında dikkate alınan “işgücü”nün içerisinde, işçi sınıfına dahil olmayan “kendi hesabına çalışanlar” ve patronlar da var! Oysa işsizlik oranı, işsiz olan işçilerin tüm işçilerin sayısına bölünmesiyle bulunmalıdır. Öyleyse gelin işçi sınıfının işsizlik oranını, eş deyişle gerçek işsizlik oranını biz hesaplayalım.
Türkiye’de TÜİK’in Mart 2024 istatistiklerinde, ücretli çalışanların sayısı 15 milyon 225 bin 128 kişidir. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı istatistiklerine göre Mart 2024 sonu itibariyle kamu emekçilerinin sayısı ise 5 milyon 238 bin 424’tür. TÜİK istatistiklerinden yaptığımız çıkarsamayla atıl işgücü sayısı (geniş tanımlı işsizler) 8 milyon 886 bin 500 düzeyindedir. Öyleyse, işçi sınıfının işsizlik oranı= 8 milyon 886 bin 500 geniş tanımlı işsiz (atıl işgücü) / (15 milyon 225 bin 128 ücretli+5 milyon 238 bin 424 kamu emekçisi+8 milyon 886 bin 500 geniş tanımlı işsiz (atıl işgücü) olarak hesaplanır. Elde ettiğimiz sonuç yüzde 30,3’tür.
Türkiye’de aktif olarak çalışan işçilerin, eksik istihdam edilenler+işsizlere orantısı 2,3 düzeyinde olup, işçi sınıfının yaklaşık yüzd30’unun işsizlerden/atıl işgücünden oluştuğu görülmektedir.
“Dar tanımlı” işsizlik oranının TÜİK istatistiklerinde yüzde 8,7 olarak verildiğini, fakat 3 milyon 105 bin işsiz / (23 milyon 568 bin 552 kişilik ücretliler+kamu emekçileri+işsizler) formülüyle hesaplandığında, işsizlik konusunda gerçeği yansıtmayan bu oranın bile yüzde 13,2 düzeyinde olduğunu da belirtelim.
TÜİK “işgücüne”, işçilerin yanı sıra patronları, esnafları, köylüleri de dâhil etmektedir dedik. Aslında “kendi hesabına çalışanların” ve “ücretsiz aile işçilerinin” de bir işgücü ya da emekgücü vardır. Ancak bu işgücü ücret karşılığı satılan, metalaşmış bir işgücü değildir. Özcesi, bu toplum kesimleri proleter işgücü olmadıklarından, işçi sınıfının kapsamında bulunmazlar. Bu noktada Marx’ın iki saptamasını hatırlamak gerekir. Bir; kapitalizm gelişirken, ara tabakalar (küçük burjuvazi) için genel bir proleterleşme eğilimi söz konusudur (bkz; özellikle Komünist Manifesto). İki; kırsal bölgeler/tarım, sanayi için “saklı artı-nüfus” deposu konumundadır (bkz; Karl Marx, Kapital I. Cilt, Çeviren: Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Yedinci Baskı, 2004, s. 612). Türkiye’de nispi artı-nüfusun bu “saklı” kısmı, tarımdaki “ücretsiz aile çalışanları”dır. Türkiye’de günümüzde kırsal nüfusun toplam nüfusun yüzde 17,3’ü düzeyine kadar gerilemiş olması, kapitalizmin gelişmesi ve proleterleşme sürecinin sonucudur.
Sonuç olarak biz, işsizlik oranı hesaplanırken dikkate alınacak işgücü kapsamına patron sınıfının, geleneksel küçük burjuvazi ve köylülerin (ara tabakalar) büyüklüklerinin dâhil edilmemesi gerektiğini, işgücü olarak sadece işçi sınıfının niceliksel toplamının dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.