Kapitalist toplumda gelir ve servet eşitsizliği sınıfsal eşitsizliğin ve sömürünün sonuçları/görünümleridir. Gelir eşitsizliği değerlendirilirken, olgunun özünü aydınlatan bu perspektif kullanılmalıdır
TÜİK Gelir Dağılımı İstatistiklerinin hesaplandığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2023 yılı sonuçlarını açıklamış bulunuyor. Söz konusu araştırma 2022 yılını referans alıyor.
TÜİK’in sunduğu verilere göre 2022 yılında hane halkı gelirinde yoksulluk sınırı yıllık 39 bin 530 TL olarak dikkate alındığında (bu gelir 2022 yılı Temmuz ayında 5 bin 500 TL olan asgari ücretin yaklaşık 7 katı), toplumumuzda 24 milyon 683 bin kişi yoksul durumda bulunuyor. Böylelikle Türkiye’de yoksulluk oranı yüzde 29,4 düzeyinde hesaplanıyor. Bir ailenin yılda en fazla 7 asgari ücretle yaşamasının adı, yoksulluk değil sefalet olmalı. Bu sınırın sefalet sınırı olarak kabul edilmesi gerekiyor.
TÜİK verilerine göre toplumun en yüksek gelir elde eden yüzde 20’sinin elde ettiği payın en düşük gelir elde eden yüzde 20’sinin elde ettiği paya oranı şeklinde hesaplanan P80/P20 oranı 2013 yılındaki 7,4’ten 2022 yılında 8,4’e yükselmiş durumda. Gelirden en fazla pay alan yüzde 10’unun elde ettiği gelirin en az pay alan yüzde 10’un elde ettiği gelire oranı şeklinde hesaplanan P90/P10 oranı ise 2013 yıldaki 12,6’dan 2022 yılında 15’e yükselmiş bulunuyor. Türkiye’de 2022 yılında en çok gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 49,8 düzeyindeyken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise yüzde 5,9’dur.
Peki, bu verileri nasıl yorumlamalı? Bunların anlamı nedir? Bu veriler aslında işçi sınıfının sömürülme derecesini yansıtıyor. Bize göre bir toplumda 100 birim büyüklüğünde bir gelir, işçilerin ücretleri, ara tabakaların (küçük burjuvazinin) kendi hesaplarına çalışıp elde ettikleri gelirler ile kapitalist sınıfın, kâr, faiz, rant geliri şeklinde çeşitli görünümler alabilen fakat kökeninde işçi sınıfı tarafından yaratılan artık değerden oluşan gelirleri içerir. İşçi sınıfı kendi gelirini ücret formunda üretirken, aynı zamanda patronların kâr, faiz, rant geliri şeklinde çeşitli formlar alabilen artık değer kökenli gelirlerini de üretmektedir. Bir işçinin, fiili olarak patronunun işletmesinde çalışıp ona artık diğer üretmesi dikkate alınarak hesaplanabilen sömürü oranı (artık değer oranı), o işçinin yarattığı artık değerin büyüklüğü/ücreti şeklinde hesaplanabiliyor. Bu oranlama, toplumsal ölçekte de yapılabilir ve böylelikle patronların artık değer kökenli gelirlerinin, ücretli ve yevmiyelilerin gelirlerine bölünmesiyle, işçi sınıfının ortalama olarak ne derecede sömürüldüğü görülebilir. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, bu sömürü oranının toplumsal ölçekteki durumu yansıttığı, daha yüksek sömürü oranlarının fiilen birçok işletmede yaşandığı gerçeğidir.
Hesaba düşük ve yüksek gelirli ücretli işçiler ile büyükbaş ve küçükbaş patronları katarak, ortalama sömürü oranlarını şu şekilde hesaplayabiliyoruz:
Ücretli çalışanların ortalama hane halkı fert geliri 2005 ve 2022 yılı arasında yüzde 1.333,8 oranında artarak yıllık 9.069 TL’den 102.821 TL’ye yükselmiştir. Patronların ortalama hane halkı fert geliri ise 2005 ve 2022 yılları arasında yüzde 1.900,6 artışla yıllık 20.403 TL’den 408.174’e yükselmiş bulunuyor. Son 17 yılda patronların gelirleri ücretli işçilerin gelirlerinden yüzde 566,8 daha fazla artmıştır. Kapitalist sınıfın gelirlerinin kaynağı, işçi sınıfının sömürülmesi, eş deyişle işçilerin yarattığı artık değer olduğundan, bu artışın nedeni son 17 yıldaki sömürü oranında artışın yaşanmasıdır. 2005 yılında bir işçi kendi ücretinin 1 TL’sini üretirken, ortalama olarak 2,25 TL patronuna artık değer üretiyordu. 2022 yılına gelindiğinde bir işçi kendi ücretinin 1 TL’sini üretirken, ortalamada 3,97 TL patronuna artık değer oluşturuyor. Başka bir ifadeyle sömürü oranı ortalama olarak yüzde 397 düzeyinde bulunuyor. 2005 yılından 2022 yılına gelindiğinde, sömürü oranında 1,76 kat, eş deyişle yüzde 176 oranında bir artış yaşandığı anlaşılıyor.
Aslında işçi sınıfının bileşiminde yevmiyeliler de bulunduğundan ve onların ortalama fert geliri 2005 yılında 3.289 TL, 2022 yılında 53.334 TL düzeyinde olup, ücretli işçilere göre daha düşük olduğundan, işçi sınıfının geneli için ortalama fert geliri daha düşüktür. Bu durumda yevmiyeli ve ücretli işçilerin toplamı dikkate alındığında, ortalamada bir işçinin aldığı ücretin daha düşük olduğu anlaşılmaktadır. Yevmiyeliler, işçilerin genelinin fert başına ortalama gelirini düşürdüğünden, 2022 yılı için hesapladığımız ortalama sömürü oranı gerçekte yüzde 397’nin bir hayli üstündedir.
Şimdi de en az ve en çok geliri olan yüzdelik dilimleri inceleyelim. En az geliri olan yüzde 10-20’lik grubun gelirlerinin çoğunlukla ücretlerden/yevmiyelerden oluştuğunu ya da bu gruplardaki kişilerin çoğunun işçi sınıfının kapsamında bulunduklarını varsaymak makuldür. Geliri en az olan yüzde 10-20’lik grubun içerisinde “kendi hesabına çalışanların”, eş deyişle ara tabakalardan insanların işçilere göre daha az sayıda bulunması beklenir. En az geliri olan yüzde 20’lik grubun toplam toplumsal gelirden aldıkları pay olan yüzde 5,9’luk oran, en alttaki işçilerin ücret gelirleri olarak kabul edilebilir. Geliri en yüksek olan yüzde 10-20’lik grubun gelirinin ise artık değer kökenli olduğunu düşünmek gerekir. 2022 yılı için en çok geliri olan yüzde 20’lik dilimdekilerin yıllık ortalama 417 bin 499 TL düzeyinde bir geliri bulunmaktadır ki bu, o yıl için 5 bin 500 TL olan asgari ücretin yaklaşık 76 katıdır. Bu gelirin işçileri sömürme yolu dışında başka bir yoldan sağlanması mümkün görünmemektedir.
Tüm gelirleri yaratan emekgücü harcamasıdır, yani doğa üzerine uygulanan emektir. 2022 yılında Türkiye’de gelirleri en düşük yüzde 20’lik dilimde yer alan işçiler 100 birimlik toplam toplumsal gelirin 5,9’unu kendileri için üretirken, daha yüksek ücretleri olan diğer işçilerle birlikte en az 49,8’lük kesimini patronlar için yaratmıştır. Başka bir deyişle ücret gelirleri en düşük yüzde 20’lik dilime giren işçiler 1 TL kendileri için üretirken, diğer işçilerle birlikte en az 8,44 TL kapitalistler için artık-değer oluşturmuştur. İşte P80/P20 oranı denilen oranın anlamı budur. Yine 2022 yılında Türkiye’de P90/P10 oranı 15’tir. Başka bir deyişle, en alttakilerden bir işçi 1 TL kendisine ücret oluştururken, diğer işçilerle birlikte en az 15 TL patronlara artık değer oluşturmuştur.
Bunlara ek olarak veriler, kadınların ortalama gelirlerin altında gelir elde ettiklerini, erkeklerin gelirlerinin ortalama gelirlerin üzerinde olduğunu da gösteriyor. 2022 yılında yevmiyeli çalışan erkekler kadınlardan yüzde 78,5 oranında fazla gelir elde etmiştir. Bu oran patronlarda yüzde 45,3, kendi hesabına çalışanlarda yüzde 24,9 ve ücretlilerde yüzde 21,9 olarak hesaplanmış durumda. Kapitalist toplumlarda kadın-erkek eşitliği biçimsel hukuki bir eşitlik olarak var olup, erkekler ile kadınlar arasında tüm gelir elde etme biçimlerinde iktisadi bir eşitsizlik bulunmaktadır. Sınıflar arası eşitsizliğe eklenen cinsiyetler arası bir iktisadi eşitsizliğin olduğu görülmektedir. Gelirlerdeki kapitalist sınıf içerisinde ve ara tabakalar arasında da gözlenen cinsiyetler arası bu eşitsizlik, sosyalist toplumda sınıflar arasındaki eşitsizlikle birlikte ortadan kaldırılabilir özelliktedir.
Kapitalist toplumlarda gelir eşitsizliği yanı sıra, bundan kat be kat fazla olan servet eşitsizliği de bulunmaktadır. Servet ve gelir eşitsizliği, kapitalist toplumda sınıfların varlığı ve sömürü gerçeğinin sonuçları/görünümleridir. Yok edilmeleri için nedenlerin ortadan kaldırılması gerekir. Sınıfların ve sömürünün ortadan kaldırılmasının yolunu yaşanmış sosyalizm deneyimleri insanlığa göstermiş olup, bu konudaki başarı tekrarlanabilir durumdadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.