İsrail, 2006 yılından bu yana Gazze’ye tam sekiz kez bomba yağdırdı. Ancak önceki şiddet eylemlerinin hiçbiri, Ekim 2023’te başlayan saldırıların dünyanın dört bir yanında yarattığı gibi bir tepki uyandırmamıştı. Bu yeni bir ruh hali, Filistin mücadelesine dair yeni bir tavır
İsrail’in Filistin’e karşı yürüttüğü savaşın vahşeti tüm dünyada yüz milyonlarca insanı derinden sarstı. Birçoğu hayatlarında ilk kez bu tür gösterilere katılan milyonlarca kişi, düzenlenen yürüyüş ve protestolara destek verdi. Sosyal medya neredeyse tüm dünya dillerinde bu korkunç saldırıyla ilgili paylaşımlarla doldu. Kimileri İsrail’in Filistinli çocuklara yönelik saldırısına, kimileri Gazze’nin sağlık altyapısının hukuksuzca hedef alınmasına odaklanırken, kimileriyse en az dört yüz ailenin yok edildiğine (her ailede ondan fazla kişinin öldürüldüğüne) dikkat çekiyor. Dikkat odağı dağılıyor gibi görünmüyor. Aralık ayında araya tatiller girdi, ancak protesto ve sosyal medya gönderileri aynı yoğunlukla devam etti. Sosyal medya şirketlerinin algoritmayı Filistinlilere karşı çevirme girişimleri başarılı olmadı, protestoları – Filistin bayrağının görünürlüğünü bile – yasaklama girişimleri işe yaramadı. Antisemitizm suçlamaları boşa düştü ve Hamas’ın kınanması çağrıları karşılıksız kaldı. Bu yeni bir ruh hali, Filistin mücadelesine dair yeni bir tavır.
Geçen 75 yılda Filistinlilerin davasına ve İsrail’in uyguladığı vahşete hiç bu kadar ilgi gösterilmemişti. İsrail, 2006 yılından bu yana Gazze’ye tam sekiz kez bomba yağdırdı. Ve İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistinlilere karşı tamamen yasadışı bir yapı inşa etti (bir apartheid duvarı, yerleşim yerleri, kontrol noktaları). Filistinliler direnmeye çalıştıklarındaysa – gerek sivil eylem, gerek silahlı direniş yoluyla olsun – İsrail ordusunun muazzam şiddetiyle karşı karşıya kaldılar. Sosyal medyaya erişimin başlamasından bu yana Filistin’den, Gazze’deki sivillere karşı kullanılan beyaz fosfor ve işgal altındaki Filistin bölgesindeki Filistinli çocukların tutuklanması ve öldürülmesi de dahil olmak üzere türlü görüntüler dünyaya yayıldı. Ancak önceki şiddet eylemlerinin hiçbiri, Ekim 2023’te başlayan saldırıların dünyanın dört bir yanında yarattığı gibi bir tepki uyandırmamıştı.
İsrail’in ekimden bu yana Gazze’ye yönelen silahlı şiddeti, önceki tüm saldırılarından niteliksel olarak farklılaşmıştı. Sivil hayata yönelmekten çekinmeden yerleşim bölgelerini vuran İsrail uçaklarının Gazze bombardımanı acımasızdı. Ölü sayısı gün geçtikçe daha önce görülmemiş bir oranda arttı. Ardından İsrail kara kuvvetleri Gazze’ye girdiğinde, Filistinli sivilleri evlerinden hukuk tanımadan topluca tahliye edip, Mısır sınırına doğru daha da güneye sürmeye başladı. İsrail, kendi “güvenli bölge” sözünü ihlal ederek, bu kez daha önce yerinden edilen kitlelerle nüfus yoğunluğu artan bölgeleri vurdu. Gazze’de olanların hızla “soykırım” kavramıyla tanımlanmasına neden olan da işte şiddetin bu ölçeğe ulaşmasıydı. Ocak ayının başlarında, Gazze’deki tüm Filistin nüfusunun yüzde 1’den fazlası katledilmiş, yüzde 95’ten fazlasıysa yerinden edilmişti. Burada kullanılan şiddetin bir benzeri daha önce günümüz savaşlarından herhangi birinde, ne (ABD’nin çoğu savaş yasasını görmezden geldiği) Irak’ta ne de (iki yıldır süren savaşa rağmen sivil ölümlerinin çok daha az olduğu) Ukrayna’da görülmüştü.
Kitlesel protestoların ivmesi, Güney Afrika hükümetini Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e karşı soykırım suçuna dair bir tartışma açmaya yöneltti. Her iki ülke de 1948 Soykırıma Karşı Sözleşme’ye tabidir ve Uluslararası Adalet Divanı anlaşmazlıkların çözüm yeridir. Güney Afrika hükümetinin sunduğu 84 sayfalık dosya, İsrail’in işlediği zulümlerin çoğunu ve en önemlisi İsrailli üst düzey yetkililerin sözlerini belgeliyor. Bu metnin dokuz sayfasının (s. 59 ila 67) büyük bölümü “İkinci Nakba” veya “Gazze Nakba” çağrısında bulunan İsrailli yetkililerin kendi sözlerinin bir listesinden oluşuyor; “Nakba” ya da facia teriminin kullanımı, Filistinlilerin evlerinden sürüldüğü ve İsrail Devleti’nin kurulmasına yol açan 1948 Nakba’sına atıfta bulunuyor. Bu tüyler ürpertici ifadeler ekim ayından bu yana yaygın olarak dolaşıyor. “Canavarlar”, “hayvanlar” ve “orman” gibi ifadelerle kurulan ırkçı dil, bu İsrailli hükümet yetkililerinin konuşmalarını ve açıklamalarını şekillendiriyor. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant 9 Ekim 2023’te yaptığı açıklamada, silahlı kuvvetlerinin “Gazze’ye tam bir kuşatma uyguladığını” dile getirdi: “Elektrik yok, yiyecek yok, su yok, yakıt yok. Her şeyi kestik. İnsansı hayvanlarla savaşıyor ve buna göre hareket ediyoruz.” Bu sözler, İsrail askeri saldırılarının karakterini göstermekle birlikte, soykırım suçlaması için yeterli bir ölçüt olarak görülebilir. UAD’deki duruşmada İsrail, Güney Afrika’nın şikayetine ikna edici bir yanıt vermeyi başaramadı.
Bu, İsrailli üst düzey yetkililerin kitlesel eylemlere yol açan sürekli öfke ve yalnızlık duygusunu besleyen -ABD hükümeti ve Avrupa devletlerinin birçok hükümeti tarafından da desteklenen- bu ifadelerinin ve Gazze’den gelen görüntülerin bir karması.
Geçen iki yılda -Ukrayna’daki savaşın başlangıcından bugüne- Batı, özellikle de ABD liderliğindeki NATO ülkeleri meşruiyetini hızla kaybetti. Bu savaşlar meşruiyet kaybının doğrudan nedeni olmamakla birlikte, NATO ülkelerinin özellikle Küresel Güney’deki (G77; daha az endüstrileşmiş ülkeleri ifade eder, Ç.N.) meşruluğunu kaybetmesini hızlandırdı.
2007’de Üçüncü Büyük Buhran’ın başlamasından bu yana, Küresel Kuzey (endüstriyel olarak gelişmiş ülkeleri ifade eder; ABD, Kanada, İngiltere, AB ülkeler, Singapur, Tayland, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda, Ç.N.) dünya ekonomisi, hammadde, teknoloji ve bilim ve üzerindeki hegemonyasını yavaş yavaş yitirmeye başladı. Küresel Kuzey’deki milyarderler “vergi grevlerini” derinleştirdiler ve servetlerinin büyük bölümünü vergi cenneti ülkelere ve üretici olmayan finansal yatırımlara çektiler. Bunun sonucunda Küresel Kuzey’in elinde ekonomik gücü korumak için Küresel Güney’e yatırım yapmak da dahil pek az aracı kalmış oldu. Küresel kârları tüm dünyada altyapı projelerine dönüştüren Çin yavaş yavaş bu rolü üstlenmeye başladı. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’yle yarışmak yerine, kendi ticari ve ekonomik projeleri üzerinden Küresel Kuzey, militarizasyona muazzam yatırımlar yaparak yanıt vermeyi tercih etti (küresel askeri harcamaların dörtte üçü NATO ülkelerine ait). Rusya’nın enerji alanında ve Çin’in endüstri ve teknoloji alanında büyümesine karşı ticaret ve kalkınma yoluyla meydan okumak yerine, Küresel Kuzey Rusya ve Çin’i ‘zayıflatmak’ için askeri çatışmalara kışkırtmak üzere Ukrayna ve Tayvan’ı kaldıraç olarak kullandı.
Gerek iklim krizi konusunda olsun, gerek Üçüncü Büyük Buhran’ın sonuçları açısından, dünyadaki insanların çoğunluğunun gözünde Küresel Kuzey’in dünyadaki krizleri ele almada başarısız olduğu açıkça ortada. “Demokrasinin teşviki”, “sürdürülebilir kalkınma”, “insani duraklama” ve – Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Lord David Cameron ve Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un uydurduğu – saçma bir formülasyon olan “sürdürülebilir ateşkes” gibi kavramlar kullanarak gerçekliğin yerine bir hüsnütabir dili inşa etmeye kalkıştı. Ancak boş sözler gerçek eylemlerin yerini tutmaz. Bir yandan İsrail’i silahlandırırken bir yandan “sürdürülebilir ateşkes” edebiyatı yapmak, anti-demokratik iktidarları desteklerken “demokrasiyi teşvikten” bahsetmek artık Küresel Kuzey’in siyasi kadrolarının ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor.
İsrail, bu soykırım savaşını ne kadar zaman alırsa alsın sürdüreceğini söylüyor. İsrail bu savaşın içinde günden güne meşruluğunu yitiriyor. Ancak bu saldırganlığı arkasında, o yalancı sofuluğu kanlı bir tahtaya tırnak sürtermiş gibi gelen NATO projesinin meşruiyetinin çok daha derinden gelen sonu var.
***
Bu makale Globetrotter tarafından hazırlanmıştır.
Vijay Prashad’ın yeni kitabı (Noam Chomsky ile birlikte) Geri Çekilme: Irak, Libya, Afganistan ve ABD Gücünün Kırılganlığıdır (New Press, Ağustos 2022).
[Counterpunch’ta yer alan İngilizce orijinalinden Sena Çenkoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.