SES davasının muhalif sendikalara verdiği mesaj: "Okuduğunuz haberde, görüntülediğiniz fotoda, beğendiğiniz sosyal medya paylaşımında, özel konuşmalarınızda daima iktidarın baskısını hissedin ve susun"
SES Eş Genel Başkanı Selma Atabey ile çok sayıda eski yöneticinin tutuksuz, eski Eş Genel Başkan Gönül Erden’in tutuklu yargılandığı dava bir ceza davası olmasının ötesinde Türkiye muhalefetine yönelik bir tehdit ve baskıdır.
Davanın iddianamesinde ortada objektif bir suç unsurunun bulunmadığı delil olarak gösterilen belgelerin tamamını subjektif olduğu, genel geçer gündemdeki terör kavramları ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının arkasındaki hukuki gerçek; gizli tanıkların ifadeleri ile Türkiye’de
yargısının çoktan karar verdiğini, tüm delil ve incelemelerin bu ifadeleri doğrulamaya çalışma çabası olduğu net olarak görülmektedir. Ancak geldiğimiz noktada artık içinde bulunduğumuz hukuksuzluk ve adaletsizlik girdabını kanıksadık. Konu idari ve ceza hukuku açısından somut bir durum ifade etmediğini tüm muhalifler rahatlıkla kabul edecektir. Ama bu makalenin konusu bir davanın hukuk adı altında işlenen bir suçlama değil Türkiye’deki sendikal faaliyetlerinin uğradığı mobbing ve üstü örtülü tehdittir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesine göre herkes barışçıl bir biçimde toplanma özgürlüğü ile, kendi çıkarlarını savunmak için sendika kurma ve sendikalara girme hakkı da dahil, örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu “özgürlük” kavramı iktidarın izin verdiği ve istediği alanın içindeki bir özgürlük değildir. Bu tanımdaki özgürlük ifade ve fikir açısından taleplerin ve bu talepler için seçilen yöntemlerin özgürlüğüdür.
- Telefon görüşmelerinde suçlamalara yönelik hiç bir ifade bulunmazken neden iddianamede yer alır?
- Elde edilen dijital dökümler teknik olarak delil sayılacak dökümanlar değil iken bunun iddianamede yer alması sendikalara ve muhaliflere ne mesaj veriyor?
Bu iki soruya vereceğimiz cevap Türkiye’de dijitalleşmenin ve adaletin muhaliflere sunduğu gelecek hakkında ipucu verecektir. Sırasıyla inceleyecek olursak;
Telefon görüşmelerinde suçlamalara yönelik hiç bir ifade bulunmazken neden iddianamede yer alır?
İddianamede delillerin somut, suçu ikrar eden ifadeler olması gerekirken genel aile, arkadaş, sendika içi görüşmelerin yayınlanması, takip edilebiliyor olması kişisel gizlilik konusunda gelinen noktayı, telefondaki konuşmalarda kullanılan iki üç kelimedeki terim ve jargon dan yola çıkarak suçlamada bulunmak heran herkesin herhangi bir suçlamaya karşı karşıya kalabileceğinin göstergesidir. Burada amaç görüşmelerin içeriği değil de görüşmelerin kayıt altına alındığını emniyetin bu suçlamada ciddi olduğunu mu göstermektir?
Sendika, çalışanların hak arama örgütlülüğüdür. Bu örgütlenmede sendika yöneticisi herkes ile muhatap olur, bir siyasi görüşü olur veya bir fikri savunur. Bu hiyerarşik bir yapıda olduğunu göstermez. Böyle bir organizasyonda olduğunu gösteren somut bir foto, video, imza, parmak izi yokken aşağıda değineceğim dijital verilerden bir fikir çıkarımında bulunma ve çıkarıma bir suç inşa etme, düşünce ve ifade özgürlüğünün geldiği noktayı göstermesi açısından son derece önemlidir.
Dijital veriler bir teknik uzman gözüyle incelendiğinde haber sitelerinin çerezlerinin fotoğraflarıdır.
Siz herhangi bir haber sitesi veya dijital mecrayı kullandığınızda haberde geçen fotoğraflar ve yazılar telefon veya bilgisayarınızda dijital bir iz bırakır. Haber ve sosyal medyadaki fotoğrafların suç sayılması tamamen subjektif bir hukuk kavramıdır. Müdafinin içinde olmadığı genel geçer siyasi bir örgüte ait fotoğraflar suç sayılması bir düşünce özgürlüğü tehdidir. Fotoğraflarda kendisinin bulunmaması, bu fotoğrafları çoğaltılması, bu fotoğrafları bir içerikte kullanma gibi durumların hiçbiri iddianamede yer almazken sadece fotoğrafların olması bir delil değildir. Bilgisayarınızın çerez kısmından kontrol ederseniz gezdiğiniz bir sitenin içeriklerinin izlerini göreceksiniz. Ayrıca gezdiğiniz bir sitenin sizin rızanız olmadan resim veya içeriği cihazınıza kayıt edip etmediği de ayrı bir teknik handikaptır. Burada delil olmaması
gereken şey konunun dijitalliğidir. Dijital bir içerik ancak çoğaltıp basılması durumunda suç alanına girer. Diğer türlü kimin kaydettiği hiçbir zaman net değildir.
Hangi dil, üslup kullanılacağı hangi fikir mecralarının okunacağı bir özgürlük alanıdır. Hukuk bu düşüncenin, eğer toplum ve yasalara aykırı ise, uygulama anına müdahale eder. (Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “Türkiye’de bulunan canlı bombaların isim listesi elimizde, ancak eylem yapılmadıkça tutuklayamıyoruz” demişti.) Bir sağlık sendikasının sağlık, COVID, sağlık çalışanları gibi konularda aktif rol alması kendisine düşen işi yapmayan Türkiye’nin iş etiğine uymadığı için farklı algılanması ve suç sayılması dikkate değer ayrı bir göstergedir.
Teknolojin yaygınlaştığı, herkesin tüm günün telefonda geçtiği bir dönemde dijital güvenlik ve dijital özgürlük alanlarının tartışması Avrupa ve Amerika’da sürerken Türkiye’de dijital özgürlük tartışması için bir fikir özgürlüğü gerektiğinden daha uzun bir yol var gibi görünüyor. Bu
tartışma ve bu durumun hukukiliği konuşulmadan direkt delil sayılması bir insan hakları ihlalidir.
Sendikal faaliyetlerin suç sayılması suçtur
Sendikal faaliyetlerden görüntülerin delil sayıldığı bir dönemde sendikal faaliyetler nasıl yapılacaktır? Sağlık çalışanlarının zorlu koşullarda çalıştığı bir dönemde dünyanın her yerinde yapılan bu tür çağrı ve eylemlerin hepsini siyasi bir örgüte bağlamak ne kadar hukuki olur?
SES davasının muhalif sendikalara verdiği mesaj: “Okuduğunuz haberde, görüntülediğiniz fotoda, beğendiğiniz sosyal medya paylaşımında, özel konuşmalarınızda daima iktidarın baskısını hissedin ve susun.” Her faaliyetinizin başka bir siyasi örgüt veya siyasi parti ile aynı yönde bir
talebi var mı diye bakmak kendi düşünce özgürlüğünü kısıtlamak değil mi? Nitekim İsrail’in Filistin halkına karşı işgalci tavrı 2021 Mayıs ayında onlarca insanın ölümüne sebep olunca KESK ,DİSK, TMMOB olarak alanda basın açıklaması yapmamız Hizbullah, Hamas ile iltisaklı
bir eylem olduğunu mu gösterir? Ortada somut bir emir, komuta zinciri kurulmadan suçlama yapmak sendikal veya herhangi bir örgütlülüğü kısıtlamaz mı?
Sendikalar olarak sendika yöneticileri ve üyelerine yapılan mobbing, baskı ve gözaltılarda olayın iki yönden incelememiz gerektiği bir kez daha anlaşılmıştır. Bir, olayın hukuki yani delile dayalı bir suç işlenip işlenmediği; iki, bir çalışma örgütünün uğradığı pozitif veya negatif ayrımcılık. Bu iki durum da biri suçun şahsiliği ilkesi diğeri sendikalara, STK’lere bakış açısını göstermektedir. Her iki açıdan da Türkiye muhaliflerini zorlu günler beklediğini açıkça göstermiştir. Bize umut ve mücadele dışında bir seçenek kalmıyor.
Aziz Polat, BES İstanbul 3 No’lu Şube Sekreteri