Belki de iktidar, 2020’de ABD-NATO’dan İdlip’te alamadığı desteği bu defa alabileceğini düşünüyordur. Ancak olası çatışma durumunda Rusya daha sert karşılık verebilir. Üstelik Moskova, İdlip’ten sonra sıranın TSK kontrolündeki diğer bölgelere; Afrin, Azez-Bab-Cerablus ve Tel Abyad-Serêkaniyê’ye geleceğini de açıkça dillendiriyor
Saray-AKP iktidarı, her iç sıkışıklık döneminde olduğu gibi yine Batılı müttefikleriyle uyumlu davranıp çeşitli konularda taviz vermeye hazır olduğunu göstererek iktidarını korumaya çalışıyor. Biden dönemiyle birlikte, bu yüzyılda da “Rusya’nın kuşatılması” çabalarında aktif rol üstlenmeye hazır olunduğunu ifade ediyor. Bu kapsamda; Ukrayna ve Polonya’ya satılan silahlı insansız hava araçlarıyla bir yandan “Kırım semalarında gövde gösterisi” yapılıyor, diğer yandan “Baltık’ta hava polisliği görevi” icra edileceği duyuruluyor. Ayrıca Karadeniz’de ABD ve Ukrayna’nın ev sahipliği yaptığı ortak askeri tatbikatla “Rusya’ya gözdağı” veriliyor. Suriye’de de ABD çizgisine yönelme sinyalleri veren Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin IŞİD’in “Suriye’nin kuzeyinden sökülüp atılmasını sağlamış tek NATO müttefiki” olduğuna işaret ediyor, İdlip’te büyük bir göç dalgasının önüne geçtiklerini belirtip, TSK’nin bölgedeki varlığının “bölgeyi tekrar kaosa sürüklemeyi amaçlayan rejim ve PKK/YPG’ye karşı” güvence olduğunu öne sürüyor.
Erdoğan’ın bu mesajları verdiği 14 Haziran’daki NATO Liderler Zirvesi’ne kadar İdlip’teki ateşkesin limitleri çoktan tükenmişti.
Suriye ordusu ve Rus savaş uçakları, haziran ayı başından itibaren İdlip’in güneyine yönelik kara ve hava bombardımanını artırdı. Lazkiye’nin kuzey kırsalından Cisr eş-Şuğur’a, Gab ovasından Cebel ez-Zaviye’ye kadar olan bu hat, Lazkiye-Halep arasındaki kritik M4 otoyolunu işaret ediyor.
Astana anlaşmaları uyarınca İdlip ve çevresinde 12 gözlem noktası kuran TSK, 2020’de tırmanan çatışmalara paralel olarak bölgedeki üs sayısını 70’in üzerine çıkarmıştı. Üstelik bunların çoğu M4 otoyolu yakınlarında bulunuyor. Son birkaç haftadır M4’ün güneyinde, Cebel ez-Zaviye bölgesinde bulunan TSK üslerinin çevresi de Suriye ordusu ve Rus savaş uçakları tarafından hedef alınıyor. Haziran ayı gelişmelerini kısaca özetlemek gerekirse:
6-8 Haziran’da Suriye ordusu, Hama’nın kuzeybatı kırsalı, İdlip’in güneyindeki Cebel ez-Zaviye bölgesi ve Halep’in batı kırsalına yoğun kara bombardımanı gerçekleştirdi. Londra merkezli, muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, bu gelişmeleri takiben TSK de Cebel ez-Zaviye bölgesindeki tahkimatını artırdı.
10 Haziran’da Suriye ordusunun Cebel ez-Zaviye bölgesindeki İblin’e yönelik bombardımanında Heyet-i Tahrir’uş Şam’ın (HTŞ) askeri sözcüsü Ebu Halid el-Şami, örgütün medya koordinatörü Ebu Musab el-Humsi ve iç güvenliğin başındaki Mu’ataz el-Nasir öldü. Aynı gün TSK, Suriye ordusunun İdlip’in güney kırsalındaki mevzilerini vurmaya başlarken, Suriye ordusu da Cebel ez-Zaviye’deki El-Bara kasabasında bulunan TSK üssünü top atışlarıyla hedef aldı.
11 Haziran’da Rus ordusu ve Rus özel güvenlik şirketi Wagner’e yakınlığıyla bilinen bazı haber ajansları, İdlip’te HTŞ’nin vurulmasını “NATO zirvesi öncesinde Türkiye’ye net bir sinyal” olarak yorumladı. “Ruskaya Vesna” haber sitesi, HTŞ’lilerin bulunduğu aracın vurulduğu ana ilişkin görüntüleri yayımlarken, Abhaz haber ajansı ANNA News de videoyu şu notla paylaştı: “Türkiye’nin radikallerin yok edilmesine yönelik yükümlülüklerini yerine getirmesinin zamanı gelmiş olmalı. Eğer bu yapılmazsa Rusya İdlip’i kendisi vurmak zorunda kalacak.”
“Ruskaya Vesna” ayrıca, TSK obüslerinin Suriye ordusu mevzilerini vurmasına ilişkin Rus İHA’larının çektiği görüntüleri paylaşarak “Ankara, radikalleri ortadan kaldırmak ve İdlip’i silahsızlandırmak için hiçbir şey yapmadan Rus-Türk Muhtırasını büyük ölçüde ihlal ediyor” yorumunda bulundu ve “radikalleri ortadan kaldırma görevi”nin Suriye ordusu ve Rusya Hava-Uzay Kuvvetleri tarafından çözüleceğini vurguladı.
12 Haziran’da HTŞ’nin, İdlip’in güney kırsalındaki Maasran beldesinde bulunan operasyon odasını top atışlarıyla hedef aldığı ve saldırı sonucu Rus güçleri arasında ölü ve yaralıların olduğu öne sürüldü. Öncelikle, bu iddiadan hareketle bir hatırlatma yapmakta fayda var. Geçtiğimiz yılın şubat ayında 50’den fazla askerin yaşamını yitirdiği çatışmalar, 1 Şubat 2021 tarihinde HTŞ’nin Halep kırsalında 4 Rus istihbaratçıyı öldürmesinin ardından tırmanmıştı.
Açık kaynaklardan derlediğimiz verilere göre, İdlip’te Şubat 2020’den Şubat 2021’e kadar, 57’si Suriye ordusuyla çatışmalarda, 8’i cihatçı saldırılarında, 2’si de kalp krizi nedeniyle olmak üzere toplam 67 asker yaşamını yitirdi.
Moskova ve Şam, 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı’nda yer alan ve Türkiye tarafından yerine getirilmeyen yükümlülüklere işaret ediyor. Ne öngörüyordu Soçi Mutabakatı? Cihatçı grupların bölgeden çıkarılmasını ve 2018’in sonuna kadar M4 ile M5 otoyollarının açılmasını… Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi üzerine Suriye ordusu ve Rus güçleri geçtiğimiz yıl M5 otoyolu üzerindeki tüm bölgeleri kontrol altına almıştı. Yukarıdaki acı tablonun açığa çıkmasına yol açan süreç, her türden hamasi slogana ve savaş çığırtkanlığına rağmen iktidarın geri adım atmasıyla sonuçlanmıştı. 5 Mart 2020’de Erdoğan Moskova’nın yolunu tutmuş ve bir süre kapıda bekletildiği Kremlin’de Putin’le yaptığı görüşme sonucunda varılan mutabakat ile yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmıştı.
Lazkiye’yi Halep’e bağlayan M4 otoyolunun açılmasını öngören bu yeni operasyon süreci de 2020’deki gelişmelere benzer şekilde ilerliyor.
Suriye ordusu, İdlip’in güneyinde çeşitli noktalardaki TSK üslerinin çevresini, TSK de aynı bölgedeki Suriye ordusu mevzilerini hedef almayı sürdürüyor. Bu süreçte Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi’nden yapılan açıklamalar dikkat çekici oldu. Merkezin Başkan Yardımcısı Vadim Kulit, 23 Haziran ve 2 Temmuz’da yaptığı iki ayrı açıklamada HTŞ’nin İdlip’te kimyasal saldırı hazırlığında olduğunu öne sürdü. Bu sevkiyatların Beyaz Miğferliler adlı “sivil savunma” grubu aracılığıyla gerçekleştiğini belirten Rusya, kimyasal maddelerin tankerler aracılığıyla bölgeye taşındığını belirtirken, Türkiye sınırındaki iki bölgeye işaret ediyordu: Atme ve Harem. Her iki yerleşim yeri de Hatay’a komşu bir konumda bulunuyor. Öte yandan bu iddiaları takiben, 3 Temmuz’da İdlip’in batısındaki Şeyh Yusuf köyünde bulunan Beyaz Miğferliler merkezine Rus savaş uçakları tarafından hava saldırısı düzenledi.
İdlip’te son durumu gösteren 21 Haziran 2021 tarihli harita. [Kaynak: Suriye Gündemi]
Tüm bu gelişmelere rağmen -ya da Türkiye ile ABD-NATO arasında krize yol açan stratejik projelerin hatırına- diplomasi de ince bir çizgi üzerinde yürüyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov, 30 Haziran’da Antalya’daki görüşme sonrası ticaret, turizm, S-400, Akkuyu, aşı sevkiyatı gibi ekonomik konularda olumlu mesajlar verdi. Ancak konu Suriye’ye geldiğinde Lavrov İdlip’e ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasına vurgu yaparken, Çavuşoğlu’nun gündeminde “Suriye’nin sınır bütünlüğüne tehdit oluşturan terör örgütleri” ve İdlip’e Türkiye üzerinden uluslararası yardımların ulaştırılması konuları vardı.
İdlip sahasında artan gerilim karşısında Moskova’nın bir diğer hamlesi ise Rojava-Şam ilişkilerini teşvik eden bir çağrıda bulunması oldu. Lavrov, Antalya görüşmesinden iki gün sonra Suriyeli Kürtler ile Şam yönetimine müzakere çağrısında bulundu. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, bu çağrıya olumlu yanıt verdi, ancak Şam’ın 2011’den önceki sürece dönme ısrarı nedeniyle diğer toplantıların sonuçsuz kaldığına da vurgu yaptı. Bunun yanı sıra, kapsam dışı tutulmaları nedeniyle zaten mesafeli yaklaştıkları Astana sürecinin, 7-8 Temmuz’daki 16. görüşmelerinden çıkan “ortak açıklama” da Rojavalı yetkililerin tepkisini çekti. Rusya’yı “ikiyüzlülük yapmakla” suçlayan Özerk Yönetim Eş Başkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, “Bizi meşru olmayan bir yönetim gibi göstermeye çalışıyorlar. Tüm bölgelerin Şam hükümetine dâhil olmasını istiyorlar. Böyle bir siyaset Suriye halklarına hizmet etmez” dedi. Bu durum, Rusya’nın ABD’yle ilişkilerin bitirilmesini şart koşan tutumuna karşı Kürtlerin “çoklu dengeyi” koruyarak siyasi hedeflerini muhafaza etmeyi sürdüreceğine işaret. Ancak şimdilik bu yakıcı konuyu sınırlı tutup tekrar İdlip’e dönelim.
16. Astana görüşmelerinde Türkiye’nin İdlip’le ilgili sorumluluklarına yapılan vurgular ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in Suriye’deki TSK ve ABD ordusunun varlığına ilişkin sözleri, yeni bir çatışma sürecinin habercisi. Lavrentyev’in “ABD’nin, bazı Batılı ülkelerin birliklerinin Suriye’nin kuzeydoğusundaki ve Türk birliklerinin Suriye’nin kuzeybatısındaki varlığının geçici olduğunu ve yakında durum istikrara kavuştukça tüm bu askeri birliklerin çekileceklerini umuyoruz” çıkışına Washington ve Ankara’dan henüz bir yanıt gelmedi.
Belki de Saray-AKP iktidarı, 2020’de ABD-NATO’dan İdlip’te alamadığı desteği bu defa alabileceğini düşünüyordur. Ancak olası çatışma durumunda Rusya daha sert karşılık verebilir. Üstelik Moskova, İdlip’ten sonra sıranın TSK kontrolündeki diğer bölgelere; Afrin, Azez-Bab-Cerablus ve Tel Abyad-Serêkaniyê’ye geleceğini de açıkça dillendiriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.