Gerçek işsizliğin devasa boyutu, sınıflar mücadelesinde yedek işgücü ordusunu, sosyal mücadele saflarına doğru yöneltmek için yeni taleplere, yeni sloganlara ihtiyaç olduğunu yakıcı biçimde ortaya koymaktadır. İşçinin işçiyle rekabetini azaltmak için bu talepler, sloganlar ve nihayet örgütlenme elzemdir
Bizim ülkede eğriltilip bükülmeyen, içi boşaltılmayan kavram kaldı mı acaba? Hiç şüphesiz, kahramanlar gibi kavramlar da aziz ve kutsal değildir. Ama kavramlar sınıf mücadelesinin unsurları iseler titizlik göstermek şarttır ve gerçeği arayışa (bilimselliğe) saygının gereğidir.
Bir zamanlar bu ülkede koca koca iktisatçılar “çarpık kapitalizmden” (sanki düzgünü varmış gibi) dem vuruyorlardı. Şükürler olsun ki uzunca bir süredir işitmiyoruz. Sonra, “kalkınma” kavramı büyülü bir cazibeyle yıllarca tedavülde kaldı. Galiba ömrünü tamamladı. Ara sıra rastlasam da rant kavramı da sömürü yerine pek kullanılmıyor artık.
Fakat “emeğin en yüce değer” olduğu ifadesi maalesef hala dolaşımda, devletin her baskıcı uygulamasının faşizm diye yanlış biçimde nitelenmesi gibi.
Bir süredir, işsizlik kavramı dar tanımlı ve geniş tanımlı diye ifade ediliyor. Hiç ilginç değil ama merak uyandırıcı tanımlar. Şundan kaynaklı:
Nötr, tarafsız, sınıf mücadelesinden arındırılmış hissi uyandırıyorlar. Sanki bu dar tanım geniş tanım bir teknik işlemin sonucu gibi ortaya çıkmış izlenim yaratıyor.
Yeni kurulan AKP’den ayrılanların partisi DEVA’nın genç Genel Başkanı Ali Babacan bile, “geniş tanımlı işsizlik şu kadar dar tanımlı işsizlik şu kadar diye” bir açıklama yapınca bu “sihirli” tanımların ele almaya karar verdim.
Benim anladığım kadarıyla resmi istatistiklere göre ilan edilen işsizlik “dar tanımlı” bir “tanım” olarak “tanımlanıyor”. Resmi istatistiğin dar olması ne demek acaba? Başka sorular da sorulabilir? Fakat ben esas olarak istatistiklere bakılarak işsizlik gibi kadim bir kavramı, istatistik gibi bir tekniğin içinden üretmek de neyin nesi diye meraklanıyorum.
Geniş tanımlı işsizlik de maalesef, sosyal bilimlerin, yani iktisadın değil, istatistik gibi bir tekniğin ürünü. Resmi işsizlik rakamına, yine resmi olarak açıklanan başka rakamlar ekleniyor ve sihirli “geniş tanımlı” işsizlik rakamına ulaşılıyor. Yani dar ve geniş tanım arasında aritmetik bir işlem dışında bir şey yok.
Bu tanımların nereden ve nasıl neşet ettiğini doğrusu bilmiyorum. Ama birkaç sendikanın istatistikler üzerinden derlediği “raporlarda” rastladım. Rapor bombardımanı ile sonuçta meşhur piyasa kanununu ifade eden Gresham Yasası gibi kötü kavramlar iyi kavramları kovmuş durumda.
Peki akılda kalan ne? “Kapitalizm işsizlik üretir. O halde buna son vermeli”, uyarısı mı?
Ne kadar ürkütücü ise medya o kadar çok kullanır mı murat ediliyor. Veya hükümet ekonomiyi iyi yönetmiyor fikri mi ileri sürülmüş oluyor.
Eğer öyleyse gerçek işsizliği hesaplasalar daha iyi olurdu. Çünkü gerçek işsizliğin boyutları daha ürkütücü olacaktı. Hani bir zamanlar enflasyon ne kadar yüksek çıkarsa, illüstrasyoncular o kadar ürkütücü kuyruklu bir enflasyon canavarı çizerlerdi. Ama bu uğraş enflasyonu, itiraz edilmesi de değil de kabul edilmesi gereken bir sonuç gibi uysallaştırırdı. Geriye yakınmalar, hayıflanmalar kalırdı.
Korkarım bu “dar tanım, geniş tanım” işsizlik ifadeleri de sınıf mücadelesinin asli unsuru olan işsizliğin benzer şekilde uysal, nötr bir bela olarak görülmesine yol açacak!
İnsanlık tarihinde, kapitalizme has bir toplumsal form olan işsizliği, istatistiğin içine sıkıştırarak tanımlamak bilimsel bir hata olduğu kadar, sınıf mücadelesinin dışında kalan bir uğraştır. Bilimsel kavramlaştırmasını bizzat Marx’ın yaptığı işsizlik malum olduğu üzere, işçinin, işten iş yapmaktan alıkonulmuş halidir. Ve bu nedenle Marxist literatürde “işsizler ordusu” diye tanımlanır.
İşsizlik, kapitalizmin en önemli hareket kanunlarından olan rekabet yasası ve işçinin işçiyle rekabetini kavrayabilmek için kritik önemdedir. Sadece işsizlik analiz edilerek bile, kapitalizmde üretici güçlerin durumu, sömürü oranı, çalışma süreleri, verimlilik, sermaye birikimi, tüketim hacminin vb istikameti ve hatta düzeyi hakkında bile gerekli bilgiye ulaşabiliriz.
Kapitalizm tarihi boyunca bütün iç pazarlarda (yani ülkelerde), bütün sektörlerde, bütün meslek dallarında kaçınılmaz bir işsizliğe yol açar. Daha modern proletarya kitleselleşmeden Marx ve Engels 1848’de K. Manifesto’da bu gerçekliğin işaretlerini ortaya koymuştu.
Bir yandan rekabeti şiddetlendirerek sermaye birikimini artırmak, öbür yandan sınıf mücadelesini (çalışan işçinin, işten alıkonan işçiyle rekabetini şiddetlendirerek) sekteye uğratmak.
Günümüz kapitalizminde artık düzenli çalışma, kadrolu çalışma, uzun süreli çalışma ile uzun süreli işsiz kalma, ara ara çalışma, geçici çalışma vs iç içe geçmiştir. Dolayısıyla işsizlik işçi sınıfının bir sektörünü, bir mesleğini değil bütün kesimlerini ve mesleklerini doğrudan ve şiddetli biçimde tehdit etmektedir.
O halde işsizliği tanımlamak için başlangıç noktamız istatistik olamaz. Yani istatistik serilerinden yola çıkarak tanımlayamayız. Süresi (kısa veya uzun) ne olursa olsun çalışma çağına geldiği halde, yani çocukluktan çıkıldığı halde (sağlık, toplumsal görevler dışında) üretici güçlerin dışına itilmek, (üretici güçlerin parçası olamamak) işsizliktir. Bireyin çalışma arzusu olmasa, tembellik yapmak istese bile yine de işsizdir.
Halbuki devletin resmi istatistik kurumu, İLO ve AB istatistik kurumundan (Eurostat) esinlenerek (Tam olarak bu kurumların tanımlarına da uymaz ya) işsizliği, bireyin rızasına bırakıp iş aramayanları işsiz saymaz.
Gelelim işsizliğin ölçülmesine. İşte ölçmek için şimdi istatistiğin vazgeçilmez bir unsur olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat tanımlamak için değil. Sadece ölçmek için.
Fakat bu dar veya geniş tanımcıların yaptığı gibi, resmi (veya resmi olmayan) istatistik dizilerinden hareket ederek işsizliği tanımlayamayız.
Tersine. Hareket noktamız, bilimsel işsizlik tanımı olmalı ve istatistik bu tanıma göre ifade edilmelidir. O halde sosyal bilimlerin her türünde olduğu gibi, işsizlik kavramı önce gelmeli işsizlik istatistiği peşinden gelmelidir. Yani hareket noktamız önce işsizlik kavramı olmalıdır. Nüfusun sınıfsal dağılımı, yaş grupları, mülk sahipliği, göçmen sayıları, gizli işsizlik unsurları (ordu, uzayan öğrencilik vb) dikkate alınarak gerçek işsizlik hesaplanabilir. Bu hesaplama aynı zamanda resmi kurumlara bir meydan okuma anlamına da gelecektir.
Bu mali kaynak ve kadro gerektiren zahmetli işten kaçınılıyor, devletin ilan ettiği resmi rakamlar kullanılmak isteniyorsa bazı düzeltmeler, eklemeler ve kontroller yapılmalıdır.
Nüfus, işyeri sayısı, (bilhassa esnaf ve küçük işyerleri) işsizlik başvuruları, göçmen nüfusu (Bütün dünya ama bilhassa Türkiye için mutlaka dikkate alınmalıdır bu nüfus) iç göç hareketleri, lise ve üniversite öğrenci mezun sayısı vb vb, muhakkak dikkate alınmalıdır.
Hangisi olursa olsun (sol veya sağ bürokrasinin hakim olduğu) sendikaların hiçbiri, kasalarındaki trilyonluk meblağlara rağmen, devletin resmi kurumunun dışında işsizlik hesaplamasına yeltenmediler bile. Devletin resmi istatistik kurumunun rakamlarını aritmetik işlemlerle yeniden düzenleyip araştırma diye sunmayı ucuz, etkileyici ve güvenilir buldular. Galiba bu dar ve geniş tanım da bu tercihten doğdu.
Aslında 1980’lerin sonunda Petrol-İş yıllığı çalışmalarında, gerçek işsizliği devamlı bir seri halinde ölçülmesi projesi gündeme geldiyse de hayata geçirilemedi. Yine de Petrol-İş yıllığı, resmi istatistiklerin bilimsel işsizlik tanımlarına uygun olmadığını ortaya koyması ve gerçek işsizliğe yakın istatistikler yayımlayarak ileri bir adım atmıştır.
1990’ların ortalarında farklı ihtiyaçlarla Anka Ekonomi Bülteni ve CHP Ekonomi Bültenleri’nde de (dar tanım-geniş tanım ilkelliğine düşülmeden) devletin işsizlik rakamlarından hareketle, Resmi işsizlik-gerçek işsizlik ayırımı yapılarak ciddi hesaplamalar yapılabildi.
ANKA ve CHP’nin bile “gerçek işsizlik” diye ilan ettiği rakamları, “geniş tanımlı işsizlik” olarak ifade etmek, nötr, tarafsız bir ifadeyi tercih etmektir aynı zamanda.
Resmi kurumlardan bağımsız, işçi sınıfının çıkarlarını merkezine koyan kurumların gerçek işsizliği ölçecek çalışmalar içine girmesi için hala vakit geç değildir. Bu yapılamıyorsa dar tanım, geniş tanım ilkelliğinden bir an önce vazgeçilmesi, kavramların selameti için hayırlı olacaktır.
Gerçek işsizler ordusunun devasa bir sayıya ulaşmasını sendika bürokrasisi, dar-geniş tanımcılar, istatistiklerden bilim çıkartmaya çalışan akademisyenler, “ekonomi iyi yönetilmiyor, hükümet işsizliğe yol açtı” diye yorumlayabilir.
Gerçek işsizliğin devasa boyutu, sınıflar mücadelesinde yedek işgücü ordusunu, sosyal mücadele saflarına doğru yöneltmek için yeni taleplere, yeni sloganlara ihtiyaç olduğunu yakıcı biçimde ortaya koymaktadır. İşçinin işçiyle rekabetini azaltmak için bu talepler, sloganlar ve nihayet örgütlenme elzemdir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.