Son dönem Türk kadın yönetmenlerin filmlerine baktığımızda, Türk sinemasında elbette bir kadın sinemasından bahsetmek mümkündür. Özellikle anlatıda, kadın karakterler ana karakterlerdir ve mücadeleleri bir anlatım dilinde anlatılır
Feminist film kuramcıları, sinemadaki farklılık sorununun, filmin yönetmenin cinsiyetinden mi yoksa cinsel yöneliminden mi kaynaklandığını sorununun feminist film çalışmalarının ana endişelerinden biri olduğunu savunur. Öte yandan, örneğin Alison Butler’ın kadın sineması tanımı bu noktada tartışmaya değer görünür. Butler, kadın sinemasını kadınlar tarafından yapılan ya da kadınlarla ilgilenen filmler olarak tanımlar. Film tarihinde bir tür ya da hareket olmadığını belirten Butler, ayrıca kadın sinemasının ulusal sınırları olmadığını da belirtir. Kadın filmlerinin, estetik özgüllüğü olmayan ancak kültürel gelenekleri ve politik tartışmaları içeren filmler olarak tanımlar.
Bu yazı dizisinde, dört farklı filmde Türkiye’deki cinsiyet eşitsizliği durumu ele alınmakta ve kadınların bireyselleştirilmesindeki farklılıklar, toplumun, kadınların özgürleşmesinin önündeki en büyük engel olduğu sonucuna ulaşıldığı söylenebilir. Bu yazılarda tartışılan filmler, toplumdaki her bireyin egemen kültür ve ataerkil ideolojiye dayandığını gösterir. Filmlere dayanarak, kadınlar için bağımsızlık ve kurtuluş fikrinin sığlığı, erkek düşünce sisteminde kaldıkları ve kendilerinin farkına vardıkları veya hareket ettikleri ve sonuç aldıkları gerçeği, bir dayanak oluşturmaya ihtiyaç yaratmaktadır. Erkeklerle ekonomik eşitliğe ulaşan kadınlar, bir erkeğin dokunuşuyla sıkışıp kaldıklarını fark ederler. Başka bir dünya varlığını ve onların hareket etmeye istekli olduklarını kabul etmek, eşit olmayan bir güç gösterisine geri dönebilir veya mevcut sistem gereksinimlerini destekleyebilir. Bu bağlamda, özne (kadın) olmak sadece bir söylemdir. Bunu başardıklarını düşünen kadınlar için birey ve özgürlük kavramları yeniden gözden geçirilmelidir. Edinilen haklar, ekonomik ve politik eşitlikler yalnızca ataerkil düzenin sessiz payı nedeniyle verilmiş görünmektedir. Bu filmler aracılığıyla, kadın karakterlerin kendilerini özgür bir kadın mitine teslim etme arzusunu anlamak gerekir. Bu, tüm kadın karakterlerin öznelliğe ulaşma, yani bir sınıf üyesi olma, bir birey olma zorunluluğu ile açıklanabilir. Kadınlar, Türk kültürünün erkek egemenliği nedeniyle karşılaştıkları baskı nedeniyle hayatı erkeklerden farklı algılarlar. Bu nedenle, kadın film yapımcılarının farklı kimlikler ve söylemler yaratmaları doğaldır.
Bu yazı dizisinde, Türk sinemasındaki çağdaş kadın yönetmenlerin filmlerine dayanarak, bir kadın sinemasından (karşı sinema) bahsedilip bahsedilemeyeceği tartışmaya çalıştım. Örneğin feminist film kuramcısı Claire Johnston, ana akım filmlerde kadınların yaşam deneyimlerinin aktarılmadığını ve geleneksel cinsiyet rolleriyle temsil edilmelerinin ideolojik bir nedeni olduğunu savunur. Johnston, temsilin sadece gerçek hayatın bir aynası değil, aynı zamanda ideolojik bir gösterge olduğunu belirtir. Bu noktada Johnston, ana akım filmlerde (ki ana akım filmler, hegemonik erkekliğe de hizmet eden filmler olarak konumlandırılabilir bu noktada) kadınların standartlaştırıldığını ve bu nedenle geleneklere meydan okuyan eğlenceli bir sinema önerdiğini önerir. Ana akım sinemada Mulvey’in belirttiği gibi kadınlar, erkek bakışının bir uzantısı olarak ortaya çıkar ve Johnston bu noktada filmlerde kadınlara verilen rolü eleştirir. Johnston, filmlerde kadınlara yapılan vurguya rağmen, kadınların kadın olarak var olmadığını belirtir. Bu nedenle Johnston, filmi politik bir araç ve eğlence olarak kullanan bir kadın sinemasının gerekliliğine vurgu yapar.
Son dönem Türk kadın yönetmenlerin filmlerine baktığımızda, Türk sinemasında elbette bir kadın sinemasından bahsetmek mümkündür. Özellikle anlatıda, kadın karakterler ana karakterlerdir ve mücadeleleri bir anlatım dilinde anlatılır. Johnston’a atıfla, izleyici bir şekilde bu filmlerin anlatısına dahil edilir. Bununla birlikte, kadınların mücadelesi olarak, bu filmlerin eğlenceli özellikleri yoktur. Sosyal gerçekçi özellikler gösterirler. Çünkü bu çalışmaya dahil edilen filmler Türkiye’de kadın olmayı ve kadınların gerçekçi bir dille özgürlük arayışını anlatır. Filmler ezilenleri (kadınları) gösterir ve bu baskıyı kurgusal bir dilde belgeleyerek bu filmlerdeki olaylar ve yerler gerçeği yansıtır.
***
(Yazının bundan sonrası, Nefesim Kesilene Kadar filmine dair spoiler/sürprizbozan içermektedir)
Bu yazı dizisine konu olan son film Nefesim Kesilene Kadar. Emine Emel Balcı’nın yazıp yönettiği film, tekstil fabrikasında çalışan; ablası ve eniştesi ile yaşayan genç bir kadın Serap’ın hikâyesini anlatır. Kamyon şoförü olan babası ile parasını biriktirerek yeni bir hayata başlamak ister, ancak babası her zaman çeşitli mazeretlerle bunu erteler. Serap, eniştesinden parasını saklar. Yetimhanede büyüyen Serap, bir aile ister, daha doğrusu sırtını güvenle dayayabileceği bir baba.
İstanbul’da yaşayan -ve çalışan-, kaderini değiştirmeye çalışan Serap, güçlü bir karakter olarak karşımıza çıkar; maalesef mücadelesi Türkiye’de ve birçok ataerkil toplumda görüldüğü gibi pasif bir direniş olarak kalır. Serap, eniştesi tarafından gözetim ve kontrol altında tutulmaya çalışıldığı, kapitalist üretimde “eril” yönetim tarzı ile öne çıkan fabrikanın ustası Sultan’ın pasif direnişinde öne çıkar.
Bununla birlikte, Serap, kapitalist üretimde kendi bedeni tarafından yabancılaşmış ve toplum tarafından dayatılan bir kadın olma olgusuna da direnir. İş arkadaşı Dilber, Serap’a ağda yapmayı öğretir; ancak Serap için bu deneyim şaşırmakla haz almak arasında gelip gider. Kolektif bilince bir başka direnç de Serap’ın giyinme tarzıdır. Babası Serap’a benzer şeyler (daha çok erkeksi) satın alır. Bu durumlarda Serap, kasıtlı bir tutumdan daha fazlasını istediği için kendi hayatını yaşayamaz; bu, aidiyet eksikliğinden kaynaklanan içe dönüklük olarak görülebilir. Serap’ın içinde bulunduğu ve kendi ayakları üzerinde durduğu durumdan kurtulma fikri aklına bir türlü gelmez. Sadece babasının yardımıyla kurtulabileceğini düşünür. Serap’ın hayatındaki bir şeyi değiştirme fikri, babasının sürekli olarak ona yalan söylediğini fark ettiğinde oluşur. Babasının yalanları sonrası yaşadığı yıkımdan sonra etrafındaki insanlardan intikam almaya başlayan Serap, sevdiği genç adamı Dilber ile gizlice görür ve daha sonra ustabaşı Sultan’a Dilber’i şikâyet eder. Bir sonraki adım, her kadını seks deneyimine sahip bir nesne olarak gören beğendiği/hoşlandığı genç adamdır. Bir gün Serap yolda yürürken genç adam, Serap’ı arabasına davet eder ve ısrarlar sonucu Serap, arabaya biner. Bir şeyler içme teklifine olumsuz yanıt veren Serap, yolda genç adamın alacaklıdan aldığı parayı görünce, bu fikrini değiştirir ve bir şeyler içmeye giderler. Underground bir eğlence merkezine giden ikili, burada vakit geçirirler. Serap, genç adamın sarhoşluğundan faydalanarak parayı yan sokakta duran arabadan camı kırar, alır ve sanki hiçbir şeyden habersizmiş gibi davranır. Ancak Serap, en son ve en büyük intikamını babasından alır. Babasının, varlığının tek kaynağı olduğunu ve tüm bu deneyimlerden tek başına sorumlu olduğunu düşünmeye başlar. Babasını gerçekleştirdiği eser kaçakçılığı nedeniyle polise ihbar eder.
Daha önce Serap ile aynı yetimhanede kalan 18 yaşın altındaki bir genç kız, Serap’ın işyerine işçi olarak gelir. Serap ona işi öğretir ve ilk başta geçmişini reddederek tanışık olduklarını göstermek istemez. İntikam alan Serap da giderek kendine güvenmeye başlar. Film boyunca onun güldüğünü görmesek de, sonunda, bu yeni kıza işi öğretirken yüzünde bir gurur işareti olarak bir gülümseme belirir. Artık tutunacak bir erkek figürü yoktur ve kendi ayakları üzerinde durmaya karar verir. Fakat kurtuluşu bir kadının kurtuluşu olarak değil, ustabaşı Sultan olarak bulur. Böylelikle erkeksi kapitalist düzene uymaya karar verir ve yavaş yavaş sistem içinde yükselmek için gerekli becerilere sahip olmaya başlar.
İlgili yazılar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.