Çalışma hayatı ile birlikte, kadın(lar), artık bir erkeğe ihtiyaçları olmadığını ve kendi güçlerini fark etmeye başlarlar. Yalnız, çalışmanın kadınları tamamen özgürleştireceği düşünülmemelidir. Uzun zamandır insanların mülkiyeti olan dünya hala erkeklere aittir. Bugün kadınlar, kapitalist düzende sömürülen emekçilerin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında, neredeyse tüm disiplinlerin paradigmaları, cinsiyet kavramı ile sorgulanmaya başlandı. Şermin Tekeli bu durumu, bilim kalitesini kazanan her disiplinin gizli bir erkek perspektifi içerdiği şeklinde ifade eder. Bu noktada dünya, tarih ve toplum bu perspektiften yorumlanır; yasalar bu bakış açısıyla şekillenir. Kadınları görünmez kılarak ataerkil ideoloji, kadınların tarihe ve topluma katkılarını göz ardı etmekle kalmaz, aynı zamanda kadınların mevcut toplumsal düzenin baskı ve sömürüsünü meşrulaştırmasıyla, düzenin tüm kurumlarının olması gerektiği gibi kabul edilmesine ve sürdürülmesine katkıda bulunmasını sağlar. Bu bağlamda bilim, düzen kurumları aracılığıyla kadınlar için bilimden ziyade bir ideoloji olarak işlev görür.
Bu tarihsel ve sosyal yapıda kadınlar, çalışma hayatına girerek erkek hegemonyasında belirli bir özgürlük kazanmışlardır. Bununla birlikte, en basit işlerde bile, kadın kendini somut bir özne yapar ve kendini doğrular. Çalışma hayatı ile birlikte, kadın(lar), artık bir erkeğe ihtiyaçları olmadığını ve kendi güçlerini fark etmeye başlarlar. Yalnız, çalışmanın kadınları tamamen özgürleştireceği düşünülmemelidir. Uzun zamandır insanların mülkiyeti olan dünya hala erkeklere aittir. Bugün kadınlar, kapitalist düzende sömürülen emekçilerin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Fabrikada çalışan bir kadın evine döndüğünde, evde fazla mesai yapmak zorunda kalır ve kadın, eş görevlerinden kaçamaz.
Sanayi Devrimi ile nispeten kas gücünün ortadan kalkmasıyla, kadınlar sanayi kuruluşlarında işçi olarak çalışmaya başladı. Kadınların çalışma hayatına girişi, erkeklerin iki dünya savaşına girdikçe emek gücündeki boşluğu kapatmak için destekleyici bir işgücü olarak erkeklerin yerini almaya başlamaları olarak yorumlanabilir. Ancak, işverenler, kadınların daha düşük üretkenlikte çalıştığını ve erkeklerden daha az vasıflı olduklarını belirterek erkek işçilerden çok daha düşük ücretlerin ödenmesini uygun buldular.
Eğitim hakkı verilen kadınlar için bu hakkı öncelikli olarak kullanan sınıf, burjuva ve küçük-burjuva sınıflarıdır. Ailede öncelikli eğitim hakkı erkekler içindir. Düşük gelirli bir aile varsa, eğitim önceliği erkek çocuğa verirdi. Kız ev işleri ve refakatçiliğinin ana görevleri için hazırlanırdı. Kadın ona her an gösterilmeyen güveni yaratmalı ve buna layık olduğunu kanıtlamalıdır. Tüm bu zorlukların üstesinden gelmek için, yüksek nitelikleri ve yükseköğrenimi tamamlamış kadınların ilerlemesi erkeklere göre daha yavaş ve daha zordur. Ayrıca, herhangi bir meslekte kadın sayısındaki artış, mesleklerin saygınlığının buna göre azaldığı anlamına gelir. Bununla birlikte, erkeğin boyunduruğundan ekonomik olarak kurtulan kadın, ahlaki, sosyal ve ruhsal açıdan erkekle aynı statüye sahip değildir. Toplum ona erkek perspektifinden bakmaya ve değerlendirmeye devam eder.
Özgürleşme, erkekler ve kadınlar arasında ekonomik bir eşitlik getirir. Kadınlar mesleklerini seçebilirler, ancak geçmişte yapılan beden eğitimi ve şimdiki zaman onlara bir erkekle rekabet edebilecek donanımı sağlayamaz. Kadınlar her zaman tüm enerjilerini harcamak, canlılıklarını tüketmek ve piyasa değerine ulaşmak için sinirlerini yıpratmak zorunda kalıyorlar (örneğin film endüstrisinde kadınların durumu ile ilgili bir çalışma için http://www.acta.sapientia.ro/acta-film/C16/film16-11.pdf linkini ziyaret edebilirsiniz). Bununla birlikte, bu yapıda başarılı olan öğretmenler, doktorlar, mühendisler, mimarlar ve avukatlar gibi az sayıda kadın, erkek meslektaşlarıyla aynı ünü görmez ve emeklerine karşılık alamazlar. Ekonomik açıdan özgür bir kadının trajik kaderi çok az deneyime sahiptir. Bu kadınlar, önceki kız kardeşlerini dünya ve insan doğası bilgisinde aşmayı başardılar, ancak gerçek özgürleşmenin büyük hareketi henüz özgürlüğün gözlerine bakabilen kadınlara ulaşmadı.
***
(Yazının bundan sonrası, Toz Bezi filmine dair spoiler/sürprizbozan içermektedir)
Bir devam yazısı olarak bu yazıya konu olan film ise Ahu Öztürk’ün yönettiği Toz Bezi isimli film. Toz Bezi, İstanbul’un köhne mahallelerinin birinde yaşayan ve gündelikçi olarak çalışan iki kadının (Hatun ve Nesrin) hikâyesini anlatır. Bu kadınların her ikisi de kendi paralarını kazanmaya çalışır. Nesrin kocasına bir iş bulması gerektiğini söylediğinde, kocası tarafından terk edilir ve küçük kızıyla birlikte hayata tutunmaya çalışır. Öte yandan, diğer kadın karakter (Hatun), İstanbul’un Kadıköy semtinde temizlemeye gittiği lüks semtlerinden biri olan Moda’da bir ev sahibi olma ve çocuğuna iyi bir gelecek sunmak hayalinde çalışır. İki kadın için farklı bir varlık durumu vardır (kendilerini belirli kimliklerde net çizgilerle toplumun geri kalanından ayıran), bu ötekilik durumu öncelikle onların etnik kökenlerinden ve kadın olmalarından kaynaklanır. Hatun, temizlediği evlerden birinde Çerkeslere benzetilir ve bundan sonra kendini Çerkes olarak tanımlamaya başlar.
Filmin açılış sahnesinde kızıyla birlikte bir evi izleyen Nesrin, daha sonra anladığımız üzere, sürekli kocasını arar, çalıştığı yere gider, akrabalarına sorar ve eve dönmek için onunla konuşmak ister. Kocasını sokakta gördüğünde, peşinden gider ve ona seslenir, ancak adam durmaz ve yoluna devam eder. Nesrin yavaş yavaş kocasının artık geri dönmeyeceğini anlar. Ev kirası, tüm çocuğun bakımı ve günlük ihtiyaçların karşılanması Nesrin’in omuzlarındadır. Bu durumdan kurtulmak isteyen Nesrin, eğitimli, kendi ayakları üzerinde duran ve sosyo-ekonomik olarak üst sınıftan bir kadından yardım ister. Sigortalı bir iş bulmak için tavsiye alır. Hatun’a sigortalı bir iş bulma konusunu açtığında Hatun’dan “Sigortam var” cevabını alır ve Nesrin “Şero abinin (Hatun’un kocası) sigortası seni terk ederse ne yapacaksın” der. Fakat Hatun kendinden emin görünür ve Hatun pişirdiği yemek yendiği ve diktiği elbiseler giyildiği sürece, asla terk edilmeyeceğini söyler ve düşünür. Ancak, Hatun da Nesrin ile sigortalı bir iş aramaya başlar. Sigortalı bir iş bulma tavsiyesini aldıktan sonra, bu durumun bir tavsiyeden öteye geçmediğini ve ilkokul mezunu olmanın sigortalı bir iş bulmada yararlı olmadığını öğrenirler.
Kapitalist sistemin son halkalarında bulunan bu kadınlar için, barınmak ve hayatta kalabilmek için en doğru yer, bir erkeğin (kocanın) gölgesidir. Bir erkeğin zor zamanlar için bir kadının başında olması gerektiği fikri, yüzlerine kaçınılmaz bir gerçek olarak vurur ve her iki kadın tarafından kabul edilir. Bu kabulün ardından Nesrin, yeterince iyi bir eş olamadığı için terk edildiğini ve eril hegemonyada kocasını cinsel olarak yeterince tatmin edemediğini düşünür. Ancak, durum “erkeklik görevini” yerine getiremeyen adamın terk edilmesi ile aynıdır. İsyan etmek ve kurtulmak için en ufak bir gücü bile olmayan Nesrin, aniden kızını terk eder ve bilinmeyene doğru gider. Nereye gittiğine dair bir ipucu bulunamasa da, kızını Hatun’a bırakır. Kendisini çocuğundan, çevresinden ve kendisine çevreleyen tüm kavramlara yabancılaşmış olarak bulur ve sessizce kaçar.
Filmde Nesrin ve Hatun arasında kadın meselelerini titizlikle anlatan hiyerarşik bir yapı da vardır. Nesrin şehre yeni göç etmiş ve Hatun’dan daha düşük bir bilince sahip bir kadındır. Çünkü Hatun yıllardır şehirdedir ve şehrin neredeyse tüm kodlarını, çalıştığı evlerde yaşayan insanların yaşam tarzlarını ve ekonomik yapılarını bilen bir kadındır. Bu anlamda Nesrin’e de rehberlik eder. İki kadının hayalleri, yaşama tutunma çabalarını ve aralarındaki hiyerarşiyi de şekillendirir. Nesrin ve Hatun’un evlerine gittiği kadınlar arasındaki hiyerarşi önemlidir, çünkü alt ve orta üst sınıflar arasındaki hiyerarşik yapıyı ortaya çıkarır. Toz Bezi filminde kadın merkezli bir sınıf emek hikâyesi olduğu söylenebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.