Mademki seçim sürecine girildi, mademki adaylar birbiri hakkında (en başta Erdoğan olmak üzere) en ağır lafları edecekler, mademki seçmenler “neden birini tercih edip, bir diğerini de neden tercih etmediklerini” birbirlerine anlatarak ikna etmeye çalışacaklar, o zaman tercih edilmeyen aday her türlü eleştiriyi hak eder. Hele hele son 16 yıldır bu ülkedeki yaşananların sorumlusu olan Tayyip […]
Mademki seçim sürecine girildi, mademki adaylar birbiri hakkında (en başta Erdoğan olmak üzere) en ağır lafları edecekler, mademki seçmenler “neden birini tercih edip, bir diğerini de neden tercih etmediklerini” birbirlerine anlatarak ikna etmeye çalışacaklar, o zaman tercih edilmeyen aday her türlü eleştiriyi hak eder. Hele hele son 16 yıldır bu ülkedeki yaşananların sorumlusu olan Tayyip Erdoğan en fazla hak eder
Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye dayattığı “sadece kendisinin bütün konularda (ekonomik, siyasi, toplumsal, sportif, sanatsal, medyasal, daha ne kadar varsa) tek ve son karar verici olduğu” işleyiş, bilindiği gibi aslında ta başbakanlığı döneminden itibaren uygulanmaya çalışılıyordu. Erdoğan, cumhurbaşkanı olduktan sonra bu durum “yetkili makam” sıfatını ek olarak kazandı. Referandumla dayatılan hamle ise tüm bu tercihin anayasal bir kural haline getirilmesi ve kalıcılaştırılması idi. Ve son hamle; en tepede oturan Tayyip Erdoğan’a fiiliyattan çıkmış, meşruiyeti tartışılmaz(!), anayasal hak olarak verilmiş, kalıcılığı garanti altına alınmış yeni bir diktatör koltuğu yapılmasıdır.
Açıktır ki tüm bu süreç tek bir kişi tarafından yani Tayyip Erdoğan tarafından ve sadece kendisi için tercih edilmiştir. Ve yine açıktır ki Tayyip Erdoğan olmasa ülke bu süreci yaşamayacaktı.
Durum bu kadar açık olmasına rağmen muhalefet güçleri bu süreçte, söylemlerinin ve eylemlerinin göbeğine “doğrudan” Tayyip Erdoğan’ı bir türlü koyamadı! Bir taraftan sürekli meşruiyet gerekçeleri arandı; Gezi’deki ağaçlara sahip çıkmak, AKM’nin sanatsal işlevine sahip çıkmak, İmam Hatiplere sayılarının gereğinden çok arttırıldığı için karşı çıkmak, savaşa insanın yaşama hakkını yok ettiği için karşı çıkmak vs. vs. vs. Tayyip Erdoğan’ın adı konularak muhalefet edilememesinin bir diğer nedeni ise, ister kabul edelim ister etmeyelim, karşı karşıya kalınacak müeyyideler idi. İşten atılma, gözaltı ve hatta tutuklamaya sonuçlanacak yaptırımlar doğrudan cephe açmayı engellemiştir.[1]
Tayyip Erdoğan’ın adının anılmayıp onun yerine sürekli “tek adam”, “tek adam” denmesinde en etkili figürün Kılıçdaroğlu olduğunu da eklemek zorunlu.
“Tek adam” ifadesi üzerinden muhalefet geliştirmenin tek bir kabul edilebilir dönemi mevcuttur. O da referandum sürecidir. Gerekçe ikna edici bulunabilir; “referandumda oylanan şahıs değil, bir rejim değişikliği idi ve herhangi bir kişinin tüm konular hakkında karar yetkisi olmaması için ‘tek adam’ vurgusu öne çıkarıldı, yani ‘tek adam rejimine hayır’ dendi.”
Tüm bu gerekçeler anlaşılabilir gerekçelerdir ancak anlamakla kabul etmek aynı anlama gelmez!
Özellikle AKP-MHP ittifakı erken seçim kararı aldıktan sonra ve doğrudan “bu ittifakın başkan adayı Recep Tayyip Erdoğan’dır” dedikten sonra Erdoğan’ın sıfatı artık sadece “başkan adayı”dır.[2] O da diğer adaylardan herhangi biri statüsünü kabul etmek zorundadır. (Referandum sonuçlarını kullanarak, kendisini AKP’nin Genel Başkanı seçtirmesi bile statü itibariyle diğer partilerin genel başkanlarıyla eşitlemişti, ancak bu durum muhalefet tarafından değerlendirilemedi.)
Bu seçim sürecinde Tayyip Erdoğan’a hala “tek adamlık” üzerinden sürdürülecek bir muhalefet[3], ona çeşitli ayrıcalıklar vermek olur.
1- Senin tek adam olduğunu kabul ediyorum.
2- Rakipler arasında farklısın ve üstünsün.
3- Hala uygulayacağın yaptırımlardan çekiniyorum.
Mademki seçim sürecine girildi, mademki adaylar birbiri hakkında (en başta Erdoğan olmak üzere) en ağır lafları edecekler, mademki seçmenler “neden birini tercih edip, bir diğerini de neden tercih etmediklerini” birbirlerine anlatarak ikna etmeye çalışacaklar, o zaman tercih edilmeyen aday her türlü eleştiriyi hak eder. Hele hele son 16 yıldır bu ülkedeki yaşananların sorumlusu olan Tayyip Erdoğan en fazla hak eder.
Artık yüksek sesle ve birlikte söylemenin tam zamanıdır. Yoksulluğun nedeni Tayyip Erdoğan’dır, savaşın nedeni Tayyip Erdoğan’dır, baskının ve zorbalığın nedeni Tayyip Erdoğan’dır, kadın düşmanlığının nedeni Tayyip Erdoğan’dır, eğitim sistemini çürütmenin nedeni Tayyip Erdoğan’dır, gericiliğin yayılmasının nedeni Tayyip Erdoğan’dır…
“Tek adam” ifadesi üzerinden muhalefet etmeye çalışmanın artık hiçbir politik gerekçesi olamaz, olsa olsa çekiniklik (…) olur.
Dipnotlar:
[1] Bu noktada eklenecek bir diğer gerekçe, özellikle liberal şahsiyetlerden gelen; “Aman Tayyip’in adını ağzımıza almayalım, kişileştiriyoruz ve karşı tarafı saflaştırıyoruz, bu da onun işine yarıyor” ifadeleridir. Bu söylemlerin bir işe yaramadığı açığa çıkan sonuçtan anlaşılabilir, üstelik tam tersinin, Meral Akşener’in tercihine bakılarak bile, çok daha etkili olduğu görülebilir.
[2] Hatta bu süreçte cumhurbaşkanlığını bırakması bile rahatlıkla talep edilebilir.
[3] “Tek adam” ifadesi üzerinden yapılacak muhalefet sadece rejim değişikliği eleştirisi üzerinden kullanılabilir. Yani yerleştirilmeye çalışılan “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” modelinin aslında tek bir şahsiyete göre bir düzenleme olduğu ve sonucunun “tek adam rejimi”ne dönüşeceğini vurgulamak için. Ve elbette ki bu seçimin aynı zamanda “tek adam rejimi”ni engellemek ve yerine de kurulması istenen alternatif modelin anlatılmak istendiği hallerde.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.