Rusya ve Çin’dekiler (ve daha birçoğu) dahil tüm devrimler denedi ve başarısızlığa uğradı diye devrimlerin sonunun geldiğini ilan etmek için hiçbir neden yok
Rusya ve Çin’dekiler (ve daha birçoğu) dahil tüm devrimler denedi ve başarısızlığa uğradı diye devrimlerin sonunun geldiğini ilan etmek için hiçbir neden yok. Cesaret verici olması gereken şey, tekrar denemek ve bir sonrakinde daha iyi yenilmektir
Crisis&Critique’in “Ekim Devrimi’nin 100. Yılı” dosyası kapsamında Alman filozof Christoph Menke ile yaptığı söyleşi:
Crisis&Critique: Bolşevik Devrimi’nin yüzüncü yılını idrak ediyoruz. Solcu, Marksist ya da Komünist, ne olurlarsa olsunlar, kurtuluşçu düşünürler uzun zaman boyunca, siyasal yöntemlerin, taktiklerin, araçların ve kazanımların Sovyet deneyiminin başarılarıyla ölçülmesini ve acımasızlıklarıyla ilişkilendirilmesini talep eden Bolşevik geçmişin baskısını üzerlerinde hissettiler ve halen de hissediyor gibi görünüyorlar. Sizin açınızdan (eğer varsa) 1917 Devrimi’nin anlamı ve güncelliği nedir?
Christoph Menke: 1917 Devrimi’nin anlam ve önemi çok basit ortaya konulabilir: 1917 Devrimi, ilk gerçekten toplumsal devrimdir; –Marx’ın “Yahudi Sorunu Üzerine”deki ayrımını kullanarak– siyasi bir dönüşümle sınırlı olmayan ve “insanlığın kurtuluşu”nu amaçlayan ilk devrimdir. Bu demek oluyor ki, 1917 Devrimi sadece siyasi iktidarın yapısını ya da bölüşümünü değil, tam da toplumsal ve ekonomik uygulamaların temel yapısını değiştirmeye çalıştı. 1917 Devrimi, (yine Marx’tan hareketle) 1789 burjuva devriminin kendisini politik alanda sınırlayan ve toplumsal yaşam koşullarını “kökten değiştirmek”ten imtina eden esas hatasını düzeltme girişimidir. 1917 Devrimi bizi, hayatı kökten değiştirme amacının tamamen farklı bir biçimde nasıl gerçekleştirilebileceği sorusuyla yüzleştirir.
Bu deneyimlerde, bugünkü durum üzerinde doğrudan (ya da dolaylı) bir etkiye sahip olan, güncel şeyler görüyor musunuz? Şayet, Hegel’i biraz özgürce yeniden formüle edersek, tarihten alınacak tek ders tarihten alınacak hiçbir dersin olmaması ise (yani, farklı tarihsel durumlarla hiçbir doğrudan birebir denk düşme söz konusu değilse) ve şayet Lenin’in de her zaman savunduğu şey bu ise, 1917’den öğrenilen ve bugün halen geçerli olan bir şey var mıdır?
1917 Devrimi’nin çağdaşları için anlamı neyse, günümüzde bizim için de anlamı tam olarak odur. Bu anlam bariz bir biçimde özgürlük paradoksuna dayanır -kurtuluş mücadelesi veren herkesin öncesinde ve sonrasında yüzleştiği paradoksa. Bu paradoks; devrimci öznenin yalnızca devrimin içinden ve devrim aracılığıyla ortaya çıkmasıdır; devrimci eylem kendi öznesini üretmek zorundadır. 1917 Devrimi, bu paradoksun ve döngüsel mantığın ele alındığı cesur bir deneydir. 1917 Devrimi’nden bunu ve neden bu paradoksla yüzleşmek gerektiğini öğrenebiliriz. Yine 1917 Devrimi’ni irdeleyerek hangi yolla devrim yapılmayacağını da öğrenebiliriz.
Lenin, Paris Komünü’nün yenilmesinin ardından, kalıcı bir başarılı kurtuluşçu siyasetin araçlarına ilişkin çok bilinen yorumlar ortaya koydu ve Komünarların karşılaştığı (düşman karşısında askeri zayıflıkları, Komün’ün kısa süren varlığı ve coğrafi sınırlılıklar gibi) sorunları çözmenin peşine düştü. Bu sorgulamanın ardından, Lenin, devrimci parti, öncüler, aynı zamanda kurtuluşçu medya fikri (devrimci gazeteler ya da broşürler) gibi örgütsel araçlar geliştirmek gerektiği düşüncesine vardı ve tikel tarihsel durumun koordinatların analizinin ve bununla uyumlu siyasal araçlar benimseme ihtiyacının önemini sürekli şekilde vurguladı. Bir çağdaş siyasal düşünce açısından ve kurtuluşçu siyasetin temellerine yönelik çalışmalar açısından bu araçlardan herhangi birinin güncel olduğunu düşünüyor musunuz?
Devrimci faaliyetin işleyişine göre ayrıma gidilmesi gereken farklı düzeyler vardır. Eski düzen ile ilkesel düzeyde bağı koparmak ve yerine yeni ilkeler koymak belli ki yeterli değil. Devrimci düzenin, düşmanlarına karşı başarıyla savunulması için zorunlu araçlara yönelik stratejik sorular çok önemlidir. Fakat daha da önemlisi, yeni kurumlar meselesi, toplumsal, kültürel, ekonomik, hukuksal vb. uygulamaların yeni biçimleri ve organizasyonu meselesidir. Bu, yetki ve katılım, kısıtlama ve özgürlük, ortaklığa adanmışlık ve bireycilik takıntısı arasındaki ilişkiler gibi karmaşık konuların her türlüsünü ele almayı gerektirir. 1917 Devrimi, bu sorunlara yeterince değinmekte başarısız olmuştur.
1917’nin ve onu izleyen Çin’deki Kültür Devrimi’nin olağanüstü başarısızlıklarının ardından, Devrimler Yüzyılı sona ermiş gibi görünüyor. Devrim kavramı ile bugün ne yapmalı?
Devrim kavramı modern olabilir, ancak fikri değildir. Devrim fikri, esaret alışkanlığı ile bağını koparmak, kölelikten kurtuluştur (Mısır’dan göç). Devrim fikri, bu anlamda, halihazırda bunun –aşırı derecede– zor olduğunu bilmeyi gerektirir; köleliğin birilerinin alışkanlığı ve (dolayısıyla gönüllü olarak) kendi benliği haline gelmesini yıkmaktan daha zor ne olabilir? Rusya ve Çin’dekiler (ve daha birçoğu) dahil tüm devrimler denedi ve başarısızlığa uğradı diye devrimlerin sonunun geldiğini ilan etmek için hiçbir neden yok. Cesaret verici olması gereken şey, tekrar denemek ve bir sonrakinde daha iyi yenilmektir.
20. yüzyılın kurtuluşçu projesi, siyasal formu proletarya diktatörlüğü kavramı olmak üzere sosyalizm adıyla yürütüldü. Sizin görüşünüze göre, sosyalizme bir “dönüş” var mı ya da söz konusu olabilir mi ya da 21. yüzyılın kurtuluşçu projesi, hem sosyalizmin hem de kapitalizmin ötesine mi geçmeli, bir başka deyişle, doğa ve biçim olarak komünist mi olmalı ya da olmamalı mı?
Lenin’in “proletarya diktatörlüğü” formülü, devrimci dönüşümün (liberal demokrasinin kendi temel ilkesi olarak öne sürdüğü) konsensüs üzerine kurulamayacağı yönündeki basit fakat temel olguya atıfta bulunur. Bu formüle karşı çıkılacak ve savaş açılacaktır, dolayısıyla da bu formül kendisini şiddet araçlarıyla savunmak durumundadır. Devrimci dönüşüm, bu anlamda, halen daha bir “devlet” aygıtına ihtiyaç duyar ve devlet aygıtı ise, kendi ötekisinden farklılığıyla ev ona karşıtlığıyla tanımlanır: Devletin düzenlediği “toplum”. Eğer “komünizm”, devlet ile onun ötekisi, genel olan ile tikel olan arasındaki bu farkın yok olduğu bir koşulun adıysa, o halde, komünizmin zamanı da gelecektir: komünizm asla hazırda bulunmaz veya basitçe verili, gerçekleşmiş bir şey değildir. Bu açıdan, –tıpkı “sosyalizm” kavramının bir zamanlar devrimci devletin otoritesinin aynı zamanda hem kurulduğu hem de çözüldüğü, yani, çözülerek kurulduğu bir zamana ve duruma atıfta bulunması gibi– bu duruma dönük yola atıfta bulunmak üzere, halen “komünizm”den farklı bir isme ihtiyacımız var.
Önceki söyleşiler:
1917’DEN TAHRİR VE GEZİ’YE DERSLER – MİCHAEL HARDT
EKİM 1917, MARX’IN DÜŞÜNCESİNDEN İLHAM ALMIŞ EN ÖNEMLİ OLAYDIR – KEVIN B. ANDERSON
KATILIMCI HALK FAKTÖRÜ OLMADAN BİR DEVRİM, ÖZGÜRLEŞME OLABİLİR Mİ? – SOPHIE WAHNICH
[Crisis&Critics’teki İngilizce orijinalinden Gamze Boztepe tarafından çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.