İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kendi bünyesindeki doğalgaz dağıtım şirketi olan İGDAŞ’ı özelleştirmeyi planladığını açıklamasının ardından DİSK/Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin özelleştirmeye karşı olduklarını ve bunun iki temel gerekçesinin olduğunu vurguladı. Keskin, özelleştirmenin işçiler açısından çok büyük hak kayıpları anlamına geldiğini söylerken halk için de yüksek fatura riskini taşıdığını ifade etti
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mali Hizmetler Daire Başkanı Neslihan Vural, kendi bünyesindeki doğalgaz dağıtım şirketi olan İGDAŞ’ı özelleştirmeyi planladığını açıkladı.
İBB İGDAŞ’I ÖZELLEŞTİRMEYİ PLANLIYOR, SIRADA DA İSPARK, HAMİDİYE SU VE HALK EKMEK VAR
İBB’den gelen bu açıklamanın ardından DİSK/Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin, kararı Sendika.Org’a değerlendirdi. Keskin, özelleştirmeye karşı olduklarını ve bunun iki temel gerekçesinin olduğunu vurguladı. Keskin birinci gerekçe olarak daha önceki özelleştirme süreçlerinde işçilerin çok büyük hak kayıplarına uğradıklarını hatırlatarak bu sürecin de binlerce işçiyi tehdit ettiğini söyledi.
Belediyelerin ve bağlı kurumların birer kamu kurumu ve dolayısıyla halk yararına çalışmakla yükümlü olduğunu hatırlatan Keskin, özelleştirmelerle bu mantığın dışına çıkıldığını ve yüksek fatura gibi tehditlerin kapıda olduğunu söyledi. Keskin, halk yararı için kamucu enerji politikalar izlenmesi gerektiğini düşündüklerini, bunun da ikinci gerekçeleri olduğunu belirtti.
Keskin’in açıklamasının tamamı şöyle:
Bu karar özelindeki değerlendirmeye geçmeden önce şunu söylemek isterim. Biz DİSK/Enerji-Sen olarak güvencesizliğe mahkum edilen enerji işçilerinin örgütü olma iddiasıyla yola çıktık. Enerji dağıtım şirketlerindeki özelleştirmelerin işçiler nezdinde yarattığı yıkıma da çok yakından şahidiz. Bu yüzden kuruluşumuzdan itibaren istisnasız bütün özelleştirme girişimlerine karşı olduğumuzu hep söyledik.
İGDAŞ hakkındaki özelleştirme planına da elbette karşıyız. Bu karar yoksulluğun bu denli derinleştiği bir dönemde tüm İstanbul halkına da zarar verecektir. Aynı şekilde bu kurumda çalışan binlerce işçi de daha önceden tecrübe ettiğimiz, tanık olduğumuz sorunlarla karşılaşabilir. Bu kararın yaratacağı sonuçların anlaşılabilmesi için İBB içindeki işleyişe de bakmak lazım.
24 Aralık 2017’de çıkarılan 696 sayılı KHK ile taşeron firmalarda çalışan işçiler “kadrolu” hale getirilerek çalıştıkları kurumun bünyesinde istihdam edilmeye başladılar. Daha önce taşeron şirketler bünyesinde çalıştırılan İSKİ ve İGDAŞ işçileri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan İSPER adlı şirkette çalıştırılmaya başladı. Aslında İSPER belediyenin kurduğu büyük bir taşeron şirketten başka bir şey değil.
İSPER işçileri İSKİ ve İGDAŞ’ın asıl işlerini yapıyor ancak İSKİ ve İGDAŞ bünyesinde çalışan işçilerin haklarından faydalanamıyor. Biz yıllardır belediye bünyesindeki şirketler eliyle sürdürülen taşeron çalışma sistemine karşı mücadele ediyoruz. “İSPER değil, İSKİ ve İGDAŞ işçiyiz” sloganı yıllardır İBB’de yürüttüğümüz mücadelenin sloganı oldu.
Bu güvencesizliğin ve iş barışını bozan eşitsizliğin giderilmesi için mücadele ederken şimdi de bu özelleştirme açıklaması geldi. Bu durum İGDAŞ’ın kendi bünyesindeki yaklaşık 2300 işçinin de önümüzdeki dönemde benzer sıkıntılar yaşamasına sebep olacak.
Bu sıkıntıları da bazı örneklerle açalım. Enerji dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinden sonra yeni alınan enerji işçilerinin maaşlarında radikal bir düşüş yaşandı. Binlerce enerji işçisi asgari ücretin çok az üzerinde maaşlarla çalışmaya mahkum edildi. Belediyelerdeki taşeron şirketler bünyesinde yaşanan hak ihlallerine bakacak olursak, İSPER bünyesindeki işçilere yemek ücreti olarak resmi ücretin neredeyse dörtte biri veriliyordu, kışlık bot olarak verdikleri bot su alıyordu. Biz bu eşitsizlikleri işçilerle birlikte verdiğimiz mücadeleyle aştık. Ama tabii taşeron sisteminin ağır koşulları büyük oranda devam ediyor.
Bugün İSPER bünyesinde yaklaşık 3200 enerji işçisi çalışıyor. İGDAŞ’ın ve İSKİ’nin İSPER’le yaptığı hizmet alım sözleşmesiyle bu işçiler İSKİ ve İGDAŞ’ın açma-kesme ve sayaç okuma işlemlerini yapıyor, iskinin arıtma kademe gibi değişik birimlerinde çalışıyor. Bu 3200 civarında işçinin yanı sıra yine hizmet alım sözleşmesiyle yaklaşık 300 şoför, 160 İsfalt çalışanı ve 200 Boğaziçi Yönetim işçisi İGDAŞ’ın işleri için çalıştırılıyor. Yani bu özelleştirme kararı sadece İGDAŞ bünyesindeki 2300 işçiyi değil, İGDAŞ’ın taşeron olarak çalıştırdığı yaklaşık binlerce kişiyi de etkiliyor. Söz gelimi, önümüzdeki dönemde İGDAŞ’ın bu hizmet alım sözleşmelerini iptal etmesi veya yenilememesi durumunda binlerce işçi işsiz kalabilir.
Vurgulamamız gereken bir diğer nokta ise İGDAŞ’ın bir belediye kurumu, dolayısıyla bir kamu kurumu olması. Yerel seçimlerde “sosyal belediyecilik” vaadiyle yönetime gelenlerden bu anlayışı sürdürmelerini bekleriz. Ancak özelleştirme, halka yarar değil, zarar getirir. Bunu enerji dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinde tecrübe ettik. Bugün halka dayatılan yüksek elektrik faturalarının bir numaralı sebebi, enerji dağıtım şirketlerinin kâr hırsı ve bu yüksek kârları önceleyen politikalardır. Kamu kurumlarının önceliği kamu yararıdır, kâr elde emek değildir.
DİSK/Enerji-Sen olarak bu konudaki tavrımız nettir. Enerji işçilerinin insan onuruna yaraşır koşullarda ve güvenceli çalışma hakkı mücadelesi sendikamızın temel gündemidir. Enerji işçileri aynı zamanda yoksulluğun derinleşmesinden de etkilenmektedir. Yüksek faturalar enerji işçilerine de gelmektedir. Bu yüzden enerji politikalarının kamucu bir anlayışla belirlenme mücadelesi de temel gündemimizdir. Bu yüzden bu özelleştirme kararına karşıyız ve buna karşı mücadele edeceğiz.
Sendika.Org