Aldığı yükün altında kalacak ama… Bu ülkenin, bu ülkenin çocuklarının geleceğinin de, halkının ve halklarının da sırtına düzelmesi zor bir kambur bırakacak
Eğer yüzde 50 “hayır” diyen halkın iradesini görmemezlikten, duymamazlıktan gelmeye devam ederse sırtına aldığı yükün altında kalacak ama… Bu ülkenin, bu ülkenin çocuklarının geleceğinin de, halkının ve halklarının da sırtına düzelmesi zor bir kambur bırakacak
5 Ocak 1997. Bursa-İstanbul karayolunda bir trafik kazası yapmıştım. Aracın sol tarafında büyük bir hasar vardı. Araçta bulunanların hayatıyla oynamıştım. Kıl payı ölümden dönmüştük. Aracı durdurdum ve direksiyonu bıraktım.
Kazanın şokuyla öylece kalakaldım önce. Yanımdakilerin konuşmalarını bir süre duymadım. Nasıl oldu? Nasıl yaptım? Sadece kendimi değil araçtaki insanları ölümle burun buruna getirdim. Bu kadar basit miydi insanları ölüme getirmek, insan hayatıyla oynamak? Bittim, artık bu son. “Bir daha asla, asla araç kullanmam” diyordum içimdeki öfke ve yenilmişlikle. Bir süre sonra yanımdaki arkadaşımın benimle sakin sakin konuştuğunu fark ettim. Dönüp baktım. Bana “Hadi, yola devam et, durmak yok” diyordu. Sanki aracın içinde o yokmuş gibi, sanki ölümle burun buruna gelmemiş gibi. “Sakın bırakma. Bırakırsan bu son olur ve bir daha direksiyonu eline alamazsın” diyordu.
Bu olacak iş miydi? Onca insanın hayatını riske atmışken, kaygıdan, öfkeden tükenmişken nasıl olur da aracı sürmeye devam edebilirdim? Olmaz. Böyle bir riske bir daha giremezdim ve direksiyonu bırakarak arka koltuğa geçtim. Ne yazık o gün bugündür araç kullanamıyorum.
16 Nisan 2017’de yapılan referandumla Türkiye, Tek Adam rejimini (güya) yüzde 51 ile “evet” oyu vererek kabul etti.
Referandum sonuçları açıklandığında uğramış olduğumuz yenilginin öfkesinden olacak o gün yaptığım kaza geldi aklıma. Kullandığım araç gibi Türkiye büyük bir hasar almıştı. Öfkeli bir şekilde kendimi ve mücadeleyi sorgulamak durumunda kalmıştım. Neyi eksik yaptık? Nerede yanlış yaptık? Yanlış olan mücadele mi, biz miydik? Yetersiz sayıda mı kaldık?
Ben öfkenin ve yetersizliğin hezimetiyle boğuşurken sokaktan gelen sesleri duydum. Binlerce insan sokakları sarmış “Bitmedi, Hayır kazandı” diyerek haykırıyorlardı. YSK’nin son an kararı, sahte pusulalar, geçersiz sayılan oylarımızla sözde kaybettiğimiz referanduma itiraz eden, “hayır”ına sahip çıkan milyonlarca insanın seslerini duymaya başladım. Sanki bana “Durmak yok, yola devam” der gibiydiler.
İşte o an karar vermem gerektiğini düşündüm: Ya o gün olduğu gibi direksiyonu başkasına bırakacak, arkaya geçecektim ya da direksiyonu bırakmadan yola devam edecektim. Elbette aynı hatayı ikinci kez yapamazdım. Araç direksiyon hakimiyetini yıllar önce kaybettim ama hayatımın direksiyon hakimiyetini kimseye bırakamazdım. Sokak ve mücadele beni bekliyordu elbet.
16 Nisan’da ilk defa bir ülke halkının yarı oylarıyla ülke rejimi, sistemi değiştirildi. Bu sanırım dünyada sadece Türkiye’ye özgü bir şey. Yüzde 70, hadi yüzde 65 gibi bir çoğunluk bile aranmadı. Biz yaptık oldu politikaları burada da devam etti.
Halkın yüzde 51’i Tek Adam’a yetkiyi verdi ve sırtında ceset taşıyıcıları gibi taşıyacağı yanlış savaş politikaları, aşağıya doğru seyreden ekonomi, büyüyen işsizlik, gelir dağılımındaki orantısızlık ve siyasetlerine alet ettikleri dinciliğin oluşturduğu ahlak çöküntüsüne doğru giden bir toplum yüküyle birlikte suratını ekşiterek de olsa kabul etti.
Bu anlamda bakıldığında kontrolü çok zor bir gücü elde eden Tek Adam’ın işi aslında çok zor olacak.
Bitişinin başlangıcı olan bu sevimsiz, hoşnutsuz kabul edişle biliyor ki, hileyle aldıkları oylarla artık suçlayacağı, “terörist”, “hain” diye ilan edeceği kimse kalmayacak. Artık kimse için “yoluma çıktı”, “FETÖ yaptı”, “PKK vurdu”, “iftira attılar”, “yalan söylediler”, “kandırıldım” diyemeyecek. O TV böyle dedi, bu basın şöyle yazdı diyemeyecek. Devletin yetkisi de, parası zaten onundu, olmaya devam edecek ve istediği gibi kullanmaya devam edecek. Halkın yüzde 51’i ona yolun açık, her şey senin dedi. Yaptığı ve yapacağı icraatların bütün vebali onundur artık. Bize düşen önümüzdeki birkaç yıllık süreçte Tek Adam’ın bu yükün altında nasıl kaldığını ve seçmenine nasıl hesap verece(meyece)ğini gördüğümüz yıllar olacak ve onu ne gözyaşları ne de kandırıldım sözleri kurtaracak.
Eğer yüzde 50 “hayır” diyen halkın iradesini görmemezlikten, duymamazlıktan gelmeye devam ederse sırtına aldığı yükün altında kalacak ama… Bu ülkenin, bu ülkenin çocuklarının geleceğinin de, halkının ve halklarının da sırtına düzelmesi zor bir kambur bırakacak.
Oysa biz güzel bir dünya kurmak isteyen ve güzel bir dünya umudunda yüzde 50 olarak, adalet arıyoruz, demokrasi arıyoruz. Biliyoruz ki, bu haklı taleplerimizin gücü büyük. Çıktığımız bu yolda aldığımız bu hasar bizi korkutmayacak, yıldırmayacak ve özgür irademizi kısıtlamayacak. Hızımızı artırarak yola devam edeceğiz. Yaşamımızın, irademizin direksiyonunu kimseye bırakmayacağız.
16 Nisan’da bize dayatılmak istenen Tek Adam sistemini, o sistemin oluşturduğu zihniyeti bunca uygulanan baskı ve faşizme rağmen kabul etmediğimizi referandum öncesi mücadelelerimizle ortaya koyduk ve bundan sonra da sonuna kadar koymaya “hayır”ımıza sahip çıkamaya devam edeceğiz.
Ve..
İnsanlar ikiye ayrılır. İyi insanlar, kötü insanlar.
Biz bu ülkenin diğer yarısı, umudunu, onurunu sırtlanıp, adalete ve demokrasiye inananlar olarak biliyoruz ki, kötüyü seçmedik. Biliyoruz ki, biatçı yaşamı reddederek kendi hür irademizle yaşamlarımıza sahip çıktık.
Çocuklarımızın geleceğine, yaşam tarzlarına ipotek koymadık.
Gelecekte çocuklarımız ve tarih bize hesap sorduğunda onlara onurlu mücadelelerimizle cevap vereceğiz.
Ne mutlu ki, şaibe, hile ile suçlanan ve bu lekeyi tarihe yazdıran taraf değiliz.
Durmak yok, yola devam. Hadi..!!
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar bir gün
zulüm biter.
menekşeler de açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey her şey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!*
Adnan Yücel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.