Şayet, 20 Kasım mitingiyle oluşan hava süreklileşebilirse, faşizme karşı bir dalgakıran etkisi yaratacak, toplumsal güçler yayılarak yeni bir toplum tahayyülüne doğru kitlesel bir dinamik olarak yürüyebilecektir Alacakaranlık* bir Türkiye fotoğrafı var karşımızda. Önce fotoğrafın karanlık tarafına bir bakalım. Faşizm kapıda. İktidar alabildiğine saldırgan bir darbe stratejisi ile, Başkanlık rejimine doğru dümeni kırmış ilerliyor. Frenleri çoktan […]
Şayet, 20 Kasım mitingiyle oluşan hava süreklileşebilirse, faşizme karşı bir dalgakıran etkisi yaratacak, toplumsal güçler yayılarak yeni bir toplum tahayyülüne doğru kitlesel bir dinamik olarak yürüyebilecektir
Alacakaranlık* bir Türkiye fotoğrafı var karşımızda.
Önce fotoğrafın karanlık tarafına bir bakalım.
Faşizm kapıda. İktidar alabildiğine saldırgan bir darbe stratejisi ile, Başkanlık rejimine doğru dümeni kırmış ilerliyor. Frenleri çoktan patlamış bir kamyonun direksiyonunu, her hamlesi bir öncekini unutturacak manevralarla bir o yana bir bu yana sallayarak takvimini işletiyor.
OHAL’in verdiği sınırsız yetkilere dayanarak, ardı ardına çıkarılan KHK’larla önündeki engelleri temizleyerek yoluna devam etmeye çabalıyor.
Faşizm kurumsallaşıyor
Gazeteler, dergiler, dernekler kapatılıyor, seçilmiş belediyelere, kurumlara kayyum atamaları yapılıyor. Rektörlük seçimleri kaldırıyor, gazeteciler, kamu çalışanları, siyasetçiler, muhalifler tutuklanıyor, parlamentonun üçüncü büyük partisinin eş başkanları, vekilleri rehin alınıyor. İşçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, halklara, inançlara, doğaya, kente yönelik darbe üstüne darbe vuruluyor, hak gaspları, talan ve yağma politikaları yasalarla meşrulaştırılıyor.
Yetmiyor, edep sınırları tümüyle aşındırılarak, tacizi ve tecavüzü meşrulaştıracak “kız çocuklarını tecavüzcüleriyle evlendirme yasası” meclise getiriliyor.
Ülkeyi yönetenlerin(!) ağızlarından salyalar damlayarak, her gün istikrarla, işkence, taciz, tecavüz ve silahlanma çağrıları yapılıyor.
Devlet katmanlarında oluşan derin boşluk, SADAT, Sedat Peker gibi çeteleri kurumsallaştırma pratikleriyle dolduruluyor.
Re-organizasyon
Tüm yaşam alanları, rejimin çıkarlarına göre, muhafazakar gerici politikalarla kuşatılıyor. Temel hak ve özgürlükler OHAL yardımıyla rafa kaldırılıp, eğitim hukuk ve medya aracılığıyla meşrulaştırılıyor. Toplum; ardı ardına gelen şok zirveleri ile çaresizliğin, güvensizliğin ve korkunun pençesine itilerek yeniden yapılandırılıyor.
MHP’nin AKP tabanına içerildiği, CHP’nin ise sol gösterip sağ vuran bir adım ileri iki adım geri politikalarıyla, her halükarda Erdoğan’ın Başkanlık yürüyüşüne omuz verdiği, el birliğiyle HDP’nin meclis dışına itilerek parlamentonun tümüyle işlevsizleştirildiği biçimde siyaset erkanı tek adam yönetiminde yol almaya çalışıyor.
Peki bu yol nereye gider?
Türkiye; kendine has yeni ve özel bir tarihsel momentte. Özellikle 15 Temmuz kırılması ardına gelişen dinamiklerle, gerilim çıtasının giderek yükseldiği kritik bir yol ayrımında.
Yaratılan “güç/güçlü” mitine karşın, iktidar çoklu kriz sarmalının kuşatmasında, fay hatları giderek derinleşerek, çıkmaz sokakları artarak yol alıyor.
Ekonomik ve hegemonik krizin kucağındaki Türkiye, devlet krizinin yarattığı derin boşlukta debeleniyor. Uluslararası ve bölgesel politikalarda güdülen “stratejik derinlik” çoktan iflas etti.
İktidar, diplomasi kapasitesi giderek daralarak, politik dengeler ve hassasiyetler gözetilmeden içeride ve dışarıda düşmanlar biriktirerek yürüyor.
Hegemonya denklemi, bol keseden atılan naralarla, “ey AB, ey ABD, ey Almanya” jargonuyla işlemiyor elbette… Sözde “değerli yalnızlık” politikasıyla dünya ölçeğinde politik istikrar sağlamak pek mümkün görünmüyor. Zira uluslararası düzlemde, Türkiye’den ardı ardına gelen faşizan hamlelere tepki giderek büyüyor.
Aynı şekilde bölgesel savaşta tüm ısrarlara, esip gürlemelere rağmen inisiyatif alınamıyor, hesaplar tutmuyor. Çelişkiler giderek daha da düğümleniyor.
Bir yandan iç savaşı körükleyen, bir yandan Ortadoğu’ya müdahil olmaya çalışan iktidarın savaş politikaları her an bumerang misali geri tepebilir.
Öyle ki, ihtiyacı olan askeri, ekonomik ve siyasi güce sahip değil. Üstelik devlet katmanları krizde, ordu giderek zayıflıyor, moral gücü bozuk, dağınık…
Dalgakıran
Alacakaranlık Türkiye fotoğrafının diğer yanına odaklanacak olursak; toplumsal dinamikler ağır bir basınçla üzerine gelen faşist dalgalara karşı ayağa kalkıyor ve güç biriktiriyor.
Kürt halkının direniş kabiliyeti giderek yayılıyor. Alevilerin kopuş dinamikleri güçleniyor.
Gençler, açığa alınan, sürgün edilen öğretmelerine sahip çıkıyor, proje okul yaptırımlarına, eğitimde muhafazakarlaşmaya karşı isyan dinamikleri örülüyor.
İşçi sınıfının epeydir ardı ardına patlak veren direniş ve grevleri en büyük fabrikadan, en küçük atölyeye gün gün artarak bir pıtrak gibi yayılmaya devam ediyor.
Kadınlar, “cinsel istismar yasasına” karşı günlerdir Türkiye’nin dört bir yanında sokakları zapt ederek direniyor. Öyle ki, kadın düşmanı politikalara karşı mayalanan kadın isyanı iktidara geri adım attırmaya başladı bile, kadınların dinmek bilmeyen haklı öfkesi “kız çocuklarını tecavüzcüsü ile evlendirmeyi” öngören yasa tasarısını geri çektirdi, yasa taslağı mutabakat(!) oluşturmak için komisyona çevrildi. Ancak, kadınlar erkek devlet aklından medet ummayarak, tecavüzcülerle uzlaşmayı/mutabakatı değil, direnişi seçti.
Havada isyan kokusu var
Havaya yayılan isyan kokusu, faşizmin inşa edilmeye çalışıldığı şu günlerde umudu yeniden yeşertti.
20 Kasım’da Kartal’da Türkiye’nin gidişatından rahatsız olan on binlerce insanın, devrimci, demokrat, halkçı gücün bir araya gelmesi, faşizme karşı umut verici bir odak oluşturdu.
Ki şayet, 20 Kasım mitingiyle oluşan hava süreklileşebilirse, faşizme karşı bir dalgakıran etkisi yaratacak, toplumsal güçler yayılarak yeni bir toplum tahayyülüne doğru kitlesel bir dinamik olarak yürüyebilecektir.
Zira iktidarın yukarıdan aşağıdan dışardan ve içerden sarmalandığı kriz katmanlarıyla, üzerine gelen ağır basınçla uzun vadede mevcut gidişatı daha fazla sürdüremeyeceği aşikar.
Böylesine olağanüstü günlerde, eğer bağımsız, ortak bir karşı duruşu ısrarla uygulayabilirsek, demokratik cumhuriyet dinamikleri serpilip yeşerecek, iktidarın geri çekilme eğilimi güçlenecek ve attıkları her geri adım faşist bloğun çözülme sürecini hızlandıracaktır.
*Alacakaranlık; şafak ile gün doğumu ve gün batışı ile gün kararması arasındaki zamandır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.