Kadın-erkek eşitliğini, “kadının erkek gibi olması” şeklinde algılayan bir kadının, kadını eşiti değil değerlisi gören bir erkekten hiçbir farkı yoktur Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarından bir hanımefendi muhtemelen Cumhurbaşkanı için ‘diktatör’ ifadesi kullanmış olan Fransız gazeteci Jean-Paul Ney’e, “Diktatör anandır” diye twitter üzerinden yanıt verdiğini birçok yayın kanalı aracılığı ile öğrenmiş bulunuyoruz. Söz konusu Fransız gazetecinin “diktatör” lafını […]
Kadın-erkek eşitliğini, “kadının erkek gibi olması” şeklinde algılayan bir kadının, kadını eşiti değil değerlisi gören bir erkekten hiçbir farkı yoktur
Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarından bir hanımefendi muhtemelen Cumhurbaşkanı için ‘diktatör’ ifadesi kullanmış olan Fransız gazeteci Jean-Paul Ney’e, “Diktatör anandır” diye twitter üzerinden yanıt verdiğini birçok yayın kanalı aracılığı ile öğrenmiş bulunuyoruz.
Söz konusu Fransız gazetecinin “diktatör” lafını kullanmış olmasının haklılığı ya da haksızlığı bu yazının konusu değildir. Bu yazının derdi ve amacı şudur:
Birincisi: Bir başdanışman bu tür bir durum karşısında bu yöntem ile yanıt verir mi? Vermiş olsa dahi verdiği yanıtın belli bir düzeyi ve içeriği hatta bir kalitesinin olması gerekmez mi?
Ama bu yazının yazılma gerekçesi ve amacı bu da değildir.
Bu yazının derdi ve amacı tam olarak “Diktatör anandır” diye yanıt veren danışmanın bir kadın olmasıyla ilgilidir.
Verilmiş olan cevap “Dikatör babandır” olsaydı, yanıtın yanlış ve düzeysiz olması sorunu elbette değişmeyecekti. Lakin en azından bu şekliye geçiştirmek durumunda olunan bir yanıt olmuş olacaktı. Çünkü yaşadığımız süreç düzeysizlik bağlamında oldukça zengin bir süreç.
Başdanışman hanımefendi “Diktatör anandır” deyince işin eleştirisi sadece verilen yanıtın düzeyi ya da kalitesi değil, bir kadının kadın kimliği üzerinden yanıt veriyor olması geçiştirilecek türden değildir.
Bazı kişiler zaman zaman “Türkiye’de birçok sorunun çözümünün kadınların yetkili ve etkili yerlere gelmesiyle” gerçekleşebileceğini düşünmekte ve ifade etmektedirler. Ama esasen öyle değildir. İşte bakınız Saadet Hanım bir kadın.
Demek ki mesele etkin ve yetkin olanların kadın olup olmaması ile ilgili değil erkek gibi düşünen ya da erkek egemen toplum temelinde kültürlenen birey olup olmama meselesi. Bir konumdaki kişinin kadın ya da erkek olması kamusal alan ile ilgili işlevselliği değiştirmez. Bir toplumda ya da ülkede kadınların erkekler düzeyinde etkin konumlarda olmaması başka bir sorunun göstergesidir. Yazının konusu bu değildir.
Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarından Saadet Hanım’ın bir cümlesi üzerinden bir sonuç üretme ya da yargıya varma bilimsel ve gerçekçi değildir elbette. Ama bir göstergedir ve tartışmaya açıktır. Üstelik günümüz Türkiye’sinde kızların okumasını yanlış bulan ya da kadınların çalışmalarını onaylamayan veya erkeklerin ailenin yöneteni olmasını şiddetle savunan yüzlerce etkili ve yetkin kadın ismi sayabiliriz.
Sonuç olarak cinsiyetçi kimliği kamusal alan ve görev ile ilişkilendirmenin, kendini inkâr edecek boyutlarda çarpıcı bir örnek üzerinden yansımış olması sadece bir talihsizlik değil, “okumuş” olsa bile kadını özgür bir birey kılamadığının acı tezahürü olsa gerektir.
Kadınların etkin ve yetkin olmaları, etkin ve yetkin yerlerde bulunmaları ile bir kişinin sadece erkek ya da kadın kimliği ile bir yerde olması ve yine kadınların bir yerde olmaları için erkek gibi düşünmeleri bambaşka şeylerdir ve karıştırılmamalıdır.
Örneğin kadın sorunlarının çözümü için atanmış bir kadın bakanın ya da bir kadın başbakanın çözüme ilişkin üretkenliğini ve verimliliğini belirleyecek olan şey onun kadın olması değildir. Kadın sorunlarının nedenselliğini, kadının üretim ilişkilerindeki yeri ve rolü bağlamında analitik bakışı ve buna içkin çözümleme yeterliliğidir.
Kadının erkek eşitliğini, “kadının erkek gibi olması” şeklinde algılayan bir kadının, kadını eşiti değil değerlisi gören bir erkekten hiçbir farkı yoktur.
Buna karşın belirtmek gerekir ki; kadın erkek eşitliğini, kadınların erkek gibi her işi yapabilmelerini sağlamak ya da planlamak olduğunu düşünen “toplumcu anlayış” da kendi içinde arızalı ve yanlıştır.
Cinsiyet kimliğinin bireysel, toplumsal ve kamucu eşitliği, cinsiyet kimliklerinin insanlara sağladığı avantajlara saygı duymak ve bunu verimlilik açısından değerlendirmeyi de gerekli kılar.
Ama maalesef anlaşılıyor ki, başdanışman hanımefendi bu tür yaklaşımlara oldukça uzak, “erkek gibi bir kadın” ya da “erkek gibi düşünen bir kadın”.
(İlgili haber için: bkz: http://t24.com.tr/haber/cumhurbaskani-basdanismanindan-fransiz-gazeteciye-diktator-anandir,371029)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.