Devrim, öyle kolay kolay sarf edilebilecek bir kelime değil ve Rojava’da olan şey nereden bakarsanız bakın, bir devrim. Suriye’de Kürtler, ABD, AB ve Türkiye destekli cihatçı çetelerden adım adım temizledikleri topraklarda “kurucu meclis” ilan ettiler. Bölgede yaşayan bütün etnik, dini ve siyasi kesimlerin temsil edileceği kurucu meclis, Rojava devriminin artık ayakları üzerine basmaya başladığı anlamına […]
Devrim, öyle kolay kolay sarf edilebilecek bir kelime değil ve Rojava’da olan şey nereden bakarsanız bakın, bir devrim. Suriye’de Kürtler, ABD, AB ve Türkiye destekli cihatçı çetelerden adım adım temizledikleri topraklarda “kurucu meclis” ilan ettiler. Bölgede yaşayan bütün etnik, dini ve siyasi kesimlerin temsil edileceği kurucu meclis, Rojava devriminin artık ayakları üzerine basmaya başladığı anlamına geliyor.
Kürt, Arap, Çeçen ve Hıristiyan temsilcilerden oluşan 82 kişilik geçici genel meclisin hayata geçirildiği Rojava, Afrin, Kobani ve Cizir olmak üzere üç özerk bölge olarak ayrıldı ve bu bölgelerde yaşayanlar kendi özerk meclislerini oluşturmalarının ardından genel meclise temsilciler gönderecek. Genel Meclis Kurulu’nda 13 kişilik bir dar komite kurulurken, bu komiteye Afrin ve Kobani’den ikişer, Cizir’den ise 9 temsilci seçilecek. Rojava halkının seçtiği bu temsilciler, en kısa zamanda bir genel seçim yapılmasına dönük gereken çalışmaları yürütecek. Evet bir yanda bu gelişmeler var.
Diğer yanda ise Rojava’da devrime devrim diyemeyenler ve devrimi boğmak isteyenler. 16-17 Kasım’da Tayyip Erdoğan tarafından Diyarbakır’a getirilen Barzani, ayağının tozuyla mealen “Rojava’da devrim falan olmadı” diyiverdi. AKP’nin Diyarbakır şovunun ardından Erdoğan’la birlikte Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın’ın katıldığı ikili toplantıda Türk tarafı ile Barzani dört başlıkta uzlaştı. Bu başlıklardan birisi tabii ki “Rojava’nın kendi kendini yönetmesine izin vermemek” oldu.
Barzani, muazzam bir gayretkeşlikle ve Türkiye’yle işbirliği içinde Rojava’nın herhangi bir uluslararası statü kazanmasının önüne geçmeye çalışıyor. Bunun bir nedeni, “bir Kürdistan olacaksa, benim istediğim gibi olacak” inadı ki bu inat daha önce de sınırı kapatarak Rojava’daki Kürtlere insani yardımın gitmesinin engellenmesi, El Parti, Azadi ve Yekiti gibi örgütlerin Barzani’den kopmasına yol açtı. Bununla eş zamanlı olarak 9-11 Kasım’da İstanbul’da yapılan toplantıda Kürt Ulusal Konseyi’nin Suriye Ulusal Koalisyonu içinde 8 kişiyle temsil edilmesi ve Cenevre-2 Konferansı’na SUK çatısı altında katılması karara bağlandı. Rojava’da devrimi yapan PYD ise Cenevre’ye Erbil Anlaşması temelinde kurulan ve Batı Kürdistan (Rojava) Halk Meclisi ile Kürt Ulusal Konseyi’nden 5’er temsilciden oluşan Kürt Yüksek Konseyi ile katılmak istiyor.
Nihayet Barzani yönetimi ve AKP, Rojava’da cihatçı çetelerin köyleri teker teker söküp alarak kendi göbeğini kendisi kesen devrimden; daha da önemlisi bu devrimin sosyalist referanslı değerlerinden hazetmiyor. PYD’nın Barzani’nin kapattığı sınır kapısının yarattığı tecridi, stratejik konumu kritik olan Til Koçer’i geri alarak kırması ise Barzani’nin temel aktörü olduğu ABD müttefikliği ve petrol zenginliği etrafında şekillenecek “kapitalist bir Kürdistan” fikrinin düşünsel hegemonyasını yerle bir ediyor.
Rojava’nın asıl gücü
Rojava devriminden bahsederken, uluslararası pazarlıkların ve ayak oyunlarının arasında öne çıkarılması gereken asıl tılsımı ise “Halkın öz gücüne güvenmek” oluşturuyor. Bütün aktörlerin sırtını farklı uluslararası güçlere yasladığı ve kapalı kapılar ardında kirli pazarlıklara bulaştığı Suriye’de, PYD halkın özgücüne yaslanarak hareket etmenin sonuçlarını yaşıyor.
Rojava deneyimini tarihteki pek çok kurucu meclis deneyiminden ayıran da bu. Yani bugün yaşananlar halkın özgücüne güvenle, halkın çıkarlarına dayanarak silahlı gücünden karar alma mekanizmalarına kadar “halk demokrasisi” hedefi çerçevesinde bir özgürleştirici savaş yürütülebilmesinin sonucu. Orta Doğu’daki sayısız örgütlenmeden Rojava’nın kurucu meclis deneyimini farklı kılan, 2012 yılının temmuz ayında söz, yetki, karar ve iktidarı doğrudan halka veren atılımın üzerine inşa edilmiş olması.
Kadınların, diğer etnik ve dini kökenli yurttaşların katılımı zemininde yürütülen bir özgürleştirici iç savaştan doğan bu devrimci kurucu meclis, özyönetim deneyimleriyle kendisini halkın özörgütlülüğü üzerinden tarif eden bir yapı kurmaya çalışıyor.
Rojava’daki halkları cihatçıların kan banyosundan kurtaran da bu. Rojava devriminin geleceğini ne Barzani’nin ayak oyunları ne de Şivan Perwer’in Tayyip Erdoğan ve İbo’yla kolkola girerek söylediği türküler değil, PYD’li halk savaşçılarının “halkçı ve devrimci” iradesi belirleyecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.