Liderliğini, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) üyesi, Milli Selamet Partisi gençlik örgütü Akıncılarından Batman Gercüş Doğumlu Hüseyin Durmaz’ın(1978’de soy ismini Velioğlu olarak değiştirdi) yaptığı, Batman’da başlayıp Diyarbakır’da İlim Kitabevi etrafında faaliyet gösterip büyüyen, 1988–1990 arası arkasında onlarca mezar evleri, yüzlerce cinayet bırakan örgüt. Başlangıç stratejisi, “Bizden başka rejime muhalif hareketin kalmaması gerekiyor. Rejimin tek alternatifi […]
Liderliğini, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) üyesi, Milli Selamet Partisi gençlik örgütü Akıncılarından Batman Gercüş Doğumlu Hüseyin Durmaz’ın(1978’de soy ismini Velioğlu olarak değiştirdi) yaptığı, Batman’da başlayıp Diyarbakır’da İlim Kitabevi etrafında faaliyet gösterip büyüyen, 1988–1990 arası arkasında onlarca mezar evleri, yüzlerce cinayet bırakan örgüt.
Başlangıç stratejisi, “Bizden başka rejime muhalif hareketin kalmaması gerekiyor. Rejimin tek alternatifi olmak, halkın rejime olan muhalefetini tek alternatifte toplamak için bu şarttır…” olan ve büyümek için çıkış arayan örgütün yardımına PKK’ye karşı sıkışan devlet koştu.
JİTEM komutanı ve Ergenekon sanığı Arif Doğan’nın Hizbullah ile ilgili anlattıkları, “Biz de karşı propaganda faaliyetlerinde bulunmak amacıyla o sıralarda Batman bölgesinde ajan ve muhbir olarak kullandığımız Hüseyin Velioğlu adlı çok akıllı bir kişiyi görevlendirdik. Çok dindar ve donanımlı bir kişiydi. Ülkücü tandanslıydı. Milliyetçiydi. Bunun üzerine Velioğlu’nun kendi seçtiği adamlardan oluşan bir kadro ile faaliyetlerine başlamasına imkân verdik. Gercüş bölgesinde istihdam edilmeye başlandılar, eğitimlerini de Hüseyin Velioğlu veriyordu… Gittikleri yerde çalışırken emniyetlerini GKK yürütüyordu. O zaman Hizbulkontr içinde Geçici Köy Korucuları’nın da olması gerekiyordu. Çünkü biz onları oraya gönderip ayrıca koruyamazdık ama onların içinde silahlı unsur olursa bir iki defa karşılık verirse unun üzerine GKK da Hizbulkontr’un içine katıldı, bunu kimse bilmez.”
Jitem’in desteğiyle başta PKK ve bölgedeki demokrat, sol, sosyalist veya “kafir/engel” gördüğü kesimlere karşı eylemlere yönelen Hizbullah, Devlet olanaklarıyla egemenlik ve korku alanını birçok Kürt kentine yaydı. Her ne kadar 1988–1990 arası Devlet Hizbullah’ı kullandığını sansa da, bu kullanma karşılıklıdır. Türk İslamcılığı, PKK’ye karşı saldırılarını alkışlayıp desteklediği Hizbullah’ın Müslüman gruplara karşı son bir kaç eylemiyle hayal kırıklığına uğradı, Hizbullah’ın korku egemenliğini Kürt kentlerinin dışına taşıma isteği, 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz’da örgütün lideri Hüseyin Velioğlu’na yapılan operasyon ve Velioğlu’nun öldürülmesiyle durduruldu. Geride onlarca mezar evleri, işkence dökümanları, videoları ve binlerce örgüt üyesine ait sonrası için kullanılabilecek liste.
Hizbullah üyelerine ait bu liste çok önemli, zira bu listedeki kadro ve üyelere hiçbir işlem yapılmadı. Yine Jitemci Albay Arif Doğan’ın listeye ilişkin sözleri, “JİTEM’in arşivi bende. 10 bin kişinin arşivi var. Onlar kahraman gibi çarpışıyorlardı…”
Devletin eline geçen bu listedeki üyelerin büyük çoğunluğu batı illerine sürgün edildi, tutuklu Hizbullah üyeleri “Topluma Kazandırma Yasası” çerçevesinde tahliye edilip diğer kadrolarla birleşmesi sağlandı. Avrupa ve Türkiye’deki Hizbullah kadroları örgütün sessizliğe büründüğü süre içinde yeni döneme ilişkin strateji geliştirdi. En son 2011 tarihinde örgütün yeni lideri Edip Gümüş ve arkadaşlarının “yanlışlıkla” tahliye edilmeleri üzerine, Hizbullah üyelerinin kendi tanımlamalarıyla Kürdistan’a “Hicret” başladı ve Hüda Par…
Hizbullah Kürt kentlerinde İslami yardım derneği Mustazaf-Der adıyla zaten uzun süredir yardım çalışmaları yürütüyordu, geri döneceği zemini hazırlamakla meşguldü. Hizbullah, Hüda Par ile ısrar ettiği Kürt coğrafyasında söz sahibi olma stratejisini, BDP ve PKK’ye karşı çıkış arayan AKP ile ortak birçok zeminde işbirliği yaparak sürdürmeye çalışıyor. Devlet artık Kürt inkârını 1920’lerin mantığıyla sürdüremeyeceğinin bilinciyle bu kez yeni taktiklerle Kürtleri bir süre daha oyalamanın peşinde, bu nedenle en diri, en güçlü gördüğü Kürt hareketini bölme amaçlı diğer Kürt hareketlerini veya Kürtler içinde etkili olacak Hizbullah gibi inanç temelli hareketleri desteklemek/kullanmak arzusunda, bu yeni böl parçala ve yönet mantığıdır.
Kuşkusuz Kürtlerin Hizbul Şeytan, Hizbul Vahşet, Hizbul Kontra adlarıyla tanımladığı Hizbullah örgütünü ve onun legal örgütü Hüda Par’ı yüzde yüz devlet organizasyonuyla oluşmuş bir hareket olarak görmek yanıltıcı olacaktır. Hizbullah kadrolarının devletle kurdukları ilişki karşılıklıdır, kadrolar eski hatalarından arınıp devletin ve Türk İslamcılığının damarına basmadan hareket edip Kürtler içinde egemen tek güç olmayı hedeflemektedirler. Zaten geçmişe dair pişmanlık ve öz eleştirileri de budur, Türk İslamcılığı ve Devlete kafa tutmalarını stratejik bir hata olarak görmektedirler, Kürtlere karşı işlenmiş suçlar için öz eleştiri yapmamış, yapma gereği duymamışlardır.
Kürtlerin açık/savunmasız inanç damarı uzun süredir devlet tarafından kullanılıyordu, Mustafa Kemal’den, Menderes’e, Demirel’den, Çiller, Erbakan ve Erdoğan’a Devlet bu açık damardan sızmaya çalışıyor, Kürt bedenini sızdıkları bu damardan idare etmeye çalışıyorlardı, bunda da epeyce başarılı oluyorlardı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlayan medreselerin kapatılma sürecinden sonra devletin arzuladığı şey tam olarak gerçekleşmek üzere, din devletin aygıtlarından biri haline geldi. Devletin aygıtı olmak istemeyen çevreler tasfiye edildi, büyüme kanalları kapatıldı ve sesleri kısıldı. Kürdistan’daki bütün büyük tarikat ve cemaatler(Nakşibendi vs..) devletin bölgedeki idare aygıtları haline geldi. Kürt coğrafyasında inanca dayanmadan varlık göstermeye çalışan PKK/BDP gibi hareketlerin varlığı ise bu Devlet ve İslami organizasyonları için büyük tehdit, kontrol/tahammül edilemez bir durumdur.
Devletin ve Türk İslamcı camianın yoğun desteği ve kendi kadrolarıyla halka ulaşmaya çalışan Hizbullah / Hüda Par gibi yapıların Kürt halkına ulaşamayacağını varsaymak saflık olur, şimdilik Kürtlerin inanç damarından içeri sızmak üzereler. Hizbullah/Hüda Par’ın Rojava’da oluşan yeni Kürt direnişi karşısında Kürtleri katleden örgütleri desteklemesi, Kürt coğrafyasında Hizbullah/Hüda Par’a karşı yoğun tepki oluşmasına neden oldu. Aslında Hizbullah örgütü tamda budur, Kürtler içinde faaliyet gösteren İslami bir hareket, onun İslam kardeşliği algısı Kürt kardeşliği algısının çok üstündedir, zaten bunu kendisi de inkâr etmiyor, Ruşen Çakır’ın röportaj yaptığı Hizbullah’ın yeni lideri Edip Gümüş, “AKP, ekonomik, sosyal ve hukuki alanda nispeten de olsa toplumu rahatlatan birtakım uygulamalarda bulundu. Özellikle Kürd sorununa yaklaşımı diğer tüm partilerden daha ileri ve olumludur. Fakat ne yazık ki İslami inanç ve yaşam konusunda toplumda oluşturduğu beklentileri yerine getirmedi… Herkesle olan ilişkilerimiz İslami sorumluluklarımız ve Cemaatimizin maslahatı doğrultusundadır. Bu anlamda birçok İslami hareketle ilişkilerimiz vardır ve gönül ister ki dünyadaki tüm İslami hareketlerle diplomatik ilişkilerimiz olsun”
Yine aynı röportajında Edip Gümüş, satır arasında Kürtlerin talepleriyle olan ilişkilerini onun içinde mücadele yürütmenin zaruriyetinden kaynaklandığını ifade ediyor.
Görünen o ki, 1990’ların başında olduğu gibi devlet daha da karmaşıklaşan Kürt sorunu için Hizbullah’ı tekrar devreye sokma kararı aldı ve bunun zeminini hazırladı. Hizbullah’ta eskisi gibi devletin gücü ve imkânlarını kullanmak için bu işbirliğini varlık sebebi saymakta, bunu şimdilik siyasi parti Hüda Par adıyla yapmaktadır, fakat kendi ifadeleriyle eski yöntemleri de kendilerine karşı direnç gösteren kesinlere karşı kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.
Abdullah Öcalan’ın “Demokratik İslam Konferansı” çağrısı Rojava ve Türkiye’de devreye sokulan Kürtleri İktidar İslam’ıyla cendereye alma planına karşı bir çıkış arama girişimidir. Buna karşı Erdoğan ve Hüda Par başkanının görüşmeleri ise bu girişime karşı yeni bir durum değerlendirmesi ve strateji belirleme toplantısıdır.
İktidar ve sömürgeci yapılara aracılık eden bütün yapıların gerçek yüzleri zamanla ortaya çıkar ve tasfiye olurlar, devletle işbirliği kanıtlanmış yüzlerce cinayette imzası olan ve tasfiye edilmiş bir örgütün Kürt coğrafyasında yeni rolüyle politika üretme ısrarının gülünçlüğü bir yana, bu örgütün ulaşmayı varsaydığı kesimlerin sorgulanması(sosyolojik, ekonomik vs) ve ona yönelik politika geliştirilmesi, yeni ölümler, işkenceler, mezar evleri ve zaman kaybına engel olacak tek yoldur, Kürtlerde uzun zamandır açık kalan ve egemenlerin sürekli kullandığı inanç damarından sızmaları engellemek için o damarın acilen tedavi edilip kapatılmaya ihtiyacı var , başka da yol yoktur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.