Tayyip’in “milleti” bu bölgeye yatırım yapıyor. Lipton, kendi üretimini ve dağıtımını yapmak için ‘sürdürülebilir çay tarımı’ projesi başlatıyor, Ülker Alman bir ortakla batan, gözden silinen OBA çayı tekrar parlatarak Trabzon Arsin’de yeni bir fabrika açıyor Önce 31 Mayıs’tan başlayalım. 31 Mayıs’ta sokaklara dökülen ‘Hopa halkının tek derdi Tayyip Erdoğan mıydı’ sorusunu sormamız lazım. Bizce değildi. […]
Tayyip’in “milleti” bu bölgeye yatırım yapıyor. Lipton, kendi üretimini ve dağıtımını yapmak için ‘sürdürülebilir çay tarımı’ projesi başlatıyor, Ülker Alman bir ortakla batan, gözden silinen OBA çayı tekrar parlatarak Trabzon Arsin’de yeni bir fabrika açıyor
Önce 31 Mayıs’tan başlayalım. 31 Mayıs’ta sokaklara dökülen ‘Hopa halkının tek derdi Tayyip Erdoğan mıydı’ sorusunu sormamız lazım. Bizce değildi. Görünen de Hopa halkının aslında tüm Doğu Karadeniz halkının ortak derdi, AKP’nin tarım, çevre ve enerji politikaları.
AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, çay üretimiyle ilgili sürekli yeni projeler ortaya atıyor, yasal düzenlemeler yapıyor. Her projesinde üreticiler bir kat daha eziliyor. Çay üretimiyle ilgili projeleri yetmezmiş gibi, son 2-3 yıldır da Karadenizlilerin tüm yaşamlarını oluşturan derelerine, özgürce akan sularına göz dikiyorlar. Bir yandan üretimi yok ederken diğer yandan da yaşam alanlarını yok ediyorlar. Doğal olarak da Hopa halkı bu duruma veryansın ediyor.
Aslında Hopa’nın kendilerini ezen politikacılara tepkileri yeni değil. Mehmet Ağar, Devlet Bahçeli, Faruk Çelik ve Hayati Yazıcı bu tepkilerden nasiplerini alanlar. En son Hayati Yazıcı, Rize’den milletvekili adayı olmasına rağmen Artvin’in bir ilçesi olan Hopa’yı ziyaret etmek istemiş, fakat şehre alınmamıştı. Hayati Yazıcı’nın karşı karşıya kaldığı tepkiler de Tayyip Erdoğan’a yönelenlerle aynı. Hayati Yazıcı da Hopa’ya çay sektöründe yaptıkları düzenlemelerin ve de derelerin satılmasının ne kadar piyasaya uygun olduğunu anlatmaya gitmişti. Şehre giremese de içinde kalmadı, yine anlattı. Hatta çaydaki kota, kontenjan uygulamalarından ve derelerin satılmasından şikâyetçi olanları, piyasaya müdahale etmekle suçladı, devletçilik yaptıklarını söyledi. Bir “Devlet Bakanı” halkı devletçilik yapmakla suçluyor, burası da ilginç bir ayrıntı oldu.
31 Mayıs’ta ise Tayyip Erdoğan, Hopa’dan hemen hemen hiç katılımın olmadığı, Rize ve Erzurum’dan otobüslerle taşınan kitleye hitap etti. Derdi Hopalılara sesini duyurabilmekti aslında. O da biliyordu hemen karşısında gördüğü “Tek yol sokak, tek yol devrim” pankartının altında yükselen gaz bombası dumanın içinde polisiyle çatışan bir halk olduğunu. Ölümünü önemsemediği Metin Lokumcu’nun o saatlerde can verdiğini. Ama yine de görmezden gelmeyi tercih etti. Tıpkı yıllardır bölgede yükselen öfkeyi görmezden geldiği gibi.
Biraz da Tayyip Erdoğan’ın Hopa mitinginde yaptığı konuşmasına bakalım. Üreticilere, bölge halkına ne “çılgın” projeler vaat etmiş! Bir kere Tayyip Erdoğan’ın ifadelerinden anladığımız; halka “çete”, sermaye gruplarına ise “millet” diyor. Millet istedi, çeteler engel oldu. Tercüme edersek; çay üretimiyle ilgili yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı kuru çay üretimi yapan özel sektör temsilcileri istedi, yaş çay üretimi yapan üreticiler ise şikâyetçi oldu, engellemeye çalıştı. Zaten konuşmasında da yine açıkça ilan ediyor “Biz çetelerle değil, milletle yola çıktık, millete ne dediysek bunları yerine getirdik, getiriyoruz”.
Bir kere Tayyip Erdoğan’ın bir konuda hakkını vermemiz lazım, en azından Hopa’nın çay bölgesi olduğunu biliyor. Doğal olarak da konuşmasında çaya ağırlık veriyor. 2002’den bu yana çay paralarını düzenli ödediklerini söylüyor. Doğrudur. Kimsenin devlette çay parası alacağı kalmamıştır. Ama devlet ne miktarda çay almıştır, paraları hangi zamanlarda ödenmiştir? Bir kere AKP iktidara geldiği 2002 yılında özel sektör 250 bin ton yaş çay alabiliyordu şimdi ise 600 bin tonun üzerinde yaş çay alımı yapıyor. Buradan sakın çay üretimi kat kat arttı anlamı çıkmasın. Devlet artık çay almıyor ya da üreticileri özel sektöre mecbur bırakacak çeşitli politikalar izliyor. Gübre fiyatlarını artırıp, ödemeleri geciktirmek gibi… Bir nevi halkı özel sektöre mahkûm bırakıyor.
Erdoğan Hopa konuşmasında üreticiyi enflasyona ezdirmediklerini iddia ediyor. 2002 yılında seçim vaatlerinde yaş çayın taban fiyatının 1 TL (o zaman için 1 milyon) olacağını savunuyordu. Çay fiyatı halen reel olarak 1 TL olamadı. Geçen sene 1 TL açıklamasına rağmen üreticilerin eline 1 TL geçmedi. Tarım Bakanı Mehdi Eker 1 TL’yi “psikolojik eşik” olarak değerlendiriyor. 8 yılın sonunda bu eşiği aşmak üzereler. Bir de şuradan bakmak lazım yaş çay taban fiyatı bu yıl 1,10 TL olarak açıklandı. Bu fiyat “psikolojik eşik”se eğer, sevinen ve üzülen tarafların olması lazım. Örneğin Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan, sevinen tarafta yer alıyor. O zaman üzülen tarafta kim var? Tam da Başbakan’ın karşısında gaz bombaları altında boğulan Hopa halkı ve çaylarını sokağa dökerek tepkilerini dile getiren Karadeniz halkı.
Erdoğan, taraftarlarına dert yanarak; “8,5 yıldır ÇAYKUR özelleşti mi? Tam aksine biz hala ÇAYKUR’da yatırım yapıyoruz. ÇAYKUR’u daha da geliştiriyoruz. Paketleme fabrikalarını buraya doğru çekiyoruz” diyor. Aslında biz de uzun zamandır, Tayyip Erdoğan’ın ÇAYKUR’u özelleştirme derdinin olmadığını, ÇAYKUR üzerinden yandaş sermayelerinin sermaye birikimlerini artırmaya çabaladığını söylüyoruz. Yaptıkları yatırımlarla da özel sektörü destekleyici zemin hazırlıyor. İşte bu nedenle Tayyip’in “milleti” bu bölgeye yatırım yapıyor. Lipton, kendi üretimini ve dağıtımını yapmak için ‘sürdürülebilir çay tarımı’ projesi başlatıyor, Ülker Alman bir ortakla batan, gözden silinen OBA çayı tekrar parlatarak Trabzon Arsin’de yeni bir fabrika açıyor.
Sözün kısası, Hopa halkının karnı Başbakan’ın söyleyeceği bu yalanlara zaten toktu. Dinlemek istemiyorlardı. Ama Erdoğan yine de söylemek istedi. Hem de Metin Lokumcu’yu öldürerek, cinayet işlemeyi bile göze alarak. Şimdi Hopa’da fiili OHAL uyguluyor. Fakat değişen bir şey olmadı. Yine çaya kota, kontenjan uyguluyor, yine halk özel sektörün insafına bırakılıyor. Çay bölgesi ısınıyor. Ardeşen’de yıllar sonra ilk kez bir eylemle toplanan yaş çaylar fabrika önüne döküldü. Hem de Başbakan’ın Hopa mitinginin bir gün sonrası. Bu yaz boyunca “her yer Hopa her yer direniş” sloganı gerçek olacak. Karadenizliler çaylarına, derelerine sahip çıkmak için yaz boyu sokakları dolduracaklar.