Han Kang’ın Çocuk Geliyor romanı, yalnızca bir tarihi anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda evrensel bir vicdanın sesi oluyor. Faşizmin sınır tanımayan şiddetine karşı insanlığın ortak hafızasına yazılan bir çığlık. Kang’ın romanı bu karanlığın ortasında parlayan bir vicdan ışığı gibidir: Soğuk gerçeklerin, yakıcı tanıklıkların ve susmayan bir direnişin edebi yankısı.
Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, 3 Aralık 2024 tarihinde sıkıyönetim ilan ettiğinde Han Kang’ın Çocuk Geliyor kitabını okuyordum. Çocuk Geliyor kitabı 18 Mayıs 1980 tarihine Gwangju’da yaşanan olayların tanıklığı niteliğinde bir eser. Kore halkının 3 Aralık 2024 tarihinde ilan edilen sıkıyönetime karşı gösterdiği tepkinin tarihsel nedenselliği ve derinliği aslında bu kitapta bulunabilir. Faşizmi yaşamış bir halk en küçük bir darbe karşısında faşizme karşı sokaklara döküldü ve sıkıyönetim ilan eden başbakanın istifasını ve tutuklanmasını istedi; çünkü arka bellekte Jeju Adası ve Gwanju katliamlarını yaşamış bir halk olarak faşizmin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Kore halkı demokrasinin daha fazla zarar görmemesi için sokakları doldurdu ve sıkıyönetimi ilan eden Başbakan Yoon Suk Yeol hakkında sıkıyönetim sebebiyle soruşturma açıldı. Ulusal Meclis tarafından azline karar verilmesi üzerine geçici olarak devlet başkanlığı görevinden uzaklaştırıldı ve tutuklandı.
Han Kang, “tarihsel travmalarla yüzleşen ve insan hayatının kırılganlığını ortaya koyan yoğun şiirsel düzyazısı” nedeniyle 2024 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen ilk Güney Koreli yazar ve ilk Asyalı kadın yazar oldu. 1970 yılında Güney Kore’nin Gwangju şehrinde doğan Kang, Yonsei Üniversitesi’nde Kore Dili ve Edebiyatı eğitimi aldı. Yazarlık kariyerine 1993 yılında kısa öyküleriyle başlayan Kang, o zamandan beri hem romanları hem de denemeleriyle edebiyat alanında önemli bir üne kavuştu. Çocuk Geliyor romanı 1980 yılında gerçekleşen askeri darbe ve onun faşist uygulamalarıyla açık bir hesaplaşmanın belgesi niteliğinde.
“Çocuk Geliyor”, Kore’de Mayıs 1980’de gerçekleşen askeri darbeye ve faşizme karşı yaşanan ve resmi rakamlara göre 165, tahminlere göre ise 2000’den fazla insanın öldürüldüğü Gwangju Ayaklanması’nı anlatıyor. 27 Kasım 1970 Gwangju doğumlu yazar Han Kang doğduğu ülke ve şehirde yaşanılan faşizmi kendine has bir üslupla aktarmış. Öykülerini iç içe geçmiş altı kişinin üzerinden kurgulayan Han Kang; ölülerle, geride bıraktıkları yaşayan ölüler arasındaki ince çizgiden yazıyor. Faşizmin karanlığına korkusuzca dalıyor, adalet ve demokrasi tarihinin kanlı bir sayfasını, günümüzdeki yansımalarının ışığında evrensel bir hikâyeye dönüştürüyor. Faşizme karşı Gwangju Ayaklanması’nı ve bu ayaklanma sırasında yaşanan ölümleri, infazları yazdığı gibi ayaklanma sonrası yıllardır yaşanan intihar ve akıl hastanesine düşmeleri de yazıyor. Han kitabında yazdığı gibi “Yaşadıklarıyla yüzleşip faşizme ve ona karşı mücadeleye şahitlik ediyor.” Çünkü faşizm sadece bedenleri değil, ruhları da öldürüyor.
18 Mayıs 1980’de ordunun yönetime el koymasıyla başlayan süreçte Kore halkı, öğrencisiyle, kadını ve erkeğiyle, genci yaşlısıyla, işçisi ve memuruyla özellikle de ülkenin dört bir yanında gençlerin başını çektiği protestolara başladı. Silahsız eylemcilere karşı ordu mensubu askerler tarafından ateş açıldı, gözaltına alınanlara işkence edildi, sayısız insan tutuklandı. On gün süren olaylar ardında binlerce yaralı ve hâlâ sayısı tam belirlenememiş yüzlerce ölü bıraktı. “O şehirde yaşanan o on günü düşününce öldüresiye linç edilen adamın var gücüyle gözlerini açmaya çalıştığı an gözümde canlanıyor.”
Olaylar Gwangju Ayaklanması ismiyle demokrasi tarihine geçti. Faşizm, şiddetin vücut bulmuş hali olarak kitaptaki yerini alıyor. Gwangji Ayaklanması faşizme karsı bir ayaklanma olup devletin sivillere karşı uyguladığı en büyük şiddet ve öldürme olayıdır.
Faşizmin yönetim biçimi haline gelmiş bu topraklarda pek çok katliama, darbeye ve şiddete maruz kalmış Türkiyeli okurlar için Çocuk Geliyor kitabı bize hiç yabancı gelmeyecek öykülerle -gerçek öykülerle- dolu bir eser. Genellikle sinema filmlerinde izleyici için izleyeceği filmle ilgili “gerçek yaşam öyküsünden alınmıştır” uyarısı yapılır ve filmin gerçek bir hikayesinin olduğunu bilir izleyici. Çocuk Geliyor kitabındaki öyküler de gerçek yaşamdan alınmış hikayelerdir. Yazar insanların gerçek hikayelerini anlatmayı tercih etmiş ve bu gerçeklik yazarın duru diliyle insanın içine işliyor. Kitabı okurken yaşananların tanıklığı ve gerçekliği okuru isyan ettiriyor.
Faşistler için aşırı şiddet, ulusal felaketi öngörüp önlemenin bir yoluydu, gerekçesiyse varoluşsal düşmanların hayali komplosuna karşı vatanın savunulmasıydı. Kang bu faşist şiddeti şöyle yazıyor; “Belgeleri elime alıp okumaya başladığımda en anlam veremediğim şey, masum insanları yargının karşısına çıkarmaksızın tekrar tekrar işlenen cinayetlerdi. Ne bir suçluluk duygusu ne bir tereddüt barındıran güpegündüz uygulanan şiddet. İçlerindeki zalimliği öylece sergileyebilecekleri şekilde erleri cesaretlendirip emir veren komutanlar” ve bu komutanların yaptıklarına isyanı “Neden bana ateş ettiniz, beni neden öldürdünüz? Ablamı nasıl öldürdünüz?” sorularıyla sorguluyor. Bu soru faşist generallerin öldürdüğü silahsız ve barışçıl gösterilerde katledilenler adına kitaptaki yerini alıyorken bu soruyu sorarak o süreçte yaşananlar için “Affetmeyeceğim, hiçbir şeyi affetmeyeceğin” diyerek yapılanları ve yapanları lanetliyor.
Güney Kore halkının askeri faşist cuntaya karşı gösterdiği direnişi şöyle yazıyor: “Askerlerin bizden kat kat güçlü olduklarını bilmiyor değildim. Ancak garip olan onlarınkinden daha güçlü bir şey beni etkisi altına almıştı: ‘Vicdan'”
Faşizmin dili, uygulamaları ve kötülüğü her yer de aynı. Kore’de ne olmuşsa ne yaşanmışsa aynısı faşizmin olduğu diğer ülkelerde de yaşanıyor ya da yaşandı. Faşizmin geçmişi kabarık ülkelerden birisi de Türkiye. Faşizm şiddetsiz olmaz ve bu şiddeti uygulamak için de bir düşman yaratır. Türkiye’de olduğu gibi Kore’de de düşman aynı; komünist piçler, kızıl kaltaklar…
Çocuk Geliyor romanı altı karakter üzerinden kurgulanıyor, ancak roman tekniği -ki bu yazım tekniği anlamında- ikinci tekil şahıs kipiyle başlıyor. Okur olarak çok sık karşılaştığım bir yazı tekniği olmamakla birlikte beni çok etkiledi. Kang bu anlatım tekniğini ustaca kullanarak daha ilk satırdan itibaren okuru romana dahil ediyor. 1980 yılının 18 Mayıs’ına ve Gwangju’ya seyahat ediyor okur. “Kokuya daha fazla dayanamadığından doğruluyorsun. Karanlık salonda etrafına bir göz attığında, ölülerin başucunda bulunan titreyen mum alevleri sakin birer göz bebeği gibi sana bakıyorlar. Birden aklına bir soru takılıyor; beden ölünce ruh nereye gider ki? Bedenin yanında ne kadar kalır acaba?” Romanın karakterlerinden biri halini alıyor okur. Okur ilk satırlardan itibaren hikâyenin bir parçası olduğunu kabullenip, karakterin duygularını kişiselleştirmeye başlıyor. Okuru yoran, duygulandıran ve yapılanlara isyan eden bir noktaya taşıyor. Okur ilk satırdan itibaren faşizmi ve onun şiddetini hissediyor ki çok başarılı bir yazım tekniği. Faşizm de ancak bu kadar güzel anlatılır.
Han Kang, Çocuk Geliyor kitabının son söz bölümünde kitabı yazma sürecini anlatıyor. Goanğcu (Gwangju) olaylarının hikayesini duyduğunda dokuz yaşında olduğuyla ilgili bilgiyi verdikten sonra yazma sürecini şöyle anlatıyor: “İlk başta niyetim bulabildiğim tüm belgeleri okumaktı. Aralık başından itibaren başka hiçbir şey okumadım, yazı yazmadan, olabildiğince kimseyle de buluşmadan belgeleri okudum. Doğduğu şehirde yaşanan ayaklanmayı anlatmak ve devletin uyguladığı faşist şiddeti tüm ayrıntılarıyla yazmak için dönemin tanıklarıyla ilişki kurmuş ve onların dileğini yerine getirmiştir. Doğru düzgün yazmalısınız. Kimsenin kardeşimi daha fazla aşağılamasını istemiyorum. Bunu düşünerek yazın lütfen.” Kang şehrinin ve ülkesinin yaşadığı faşizmi tüm ayrıntılarıyla Çocuk Geliyor’da yazdı.
İkinci tekil şahısla başlayan roman, ilerledikçe anlatım tarzının değiştiğini kimi yerde birinci şahıs, kimi yerde de üçüncü şahıs anlatılarıyla okuru büyülüyor. Han, Kore’de yaşanılan acı olayları okurun yüreğine ve vicdanına dokunarak yazmış. Türkiyeli okurlar Güney Kore halkıyla ne kadar çok ortak yönü olduğunu görüyor. Her iki ülke halkları da 1980 yılında faşizmin kirli ve kanlı yüzünü yaşamıştır. Faşizm her iki ülkede halklara cehennemi yaşatmıştır. Devletin halkına karşı uyguladığı şiddet ve öldürme olayları can sıkıcı ve moral bozucu olmaktadır. Devletin bu yaptıklarını Han’ın romanında okumakta okurun aynı duyguları yaşamasına neden oluyor. “Onların silahı var. Yüzlerce kişiye güpegündüz ateş açıyorlar!”
“Siz benim gibi insan olan siz, bana ne diyeceksiniz?” Ve hep birlikte sana ve Gwangju da katledilen silahsız ve masum gençler için haykırıyoruz;
– Sıkıyönetim kalksın! İşçi hakları garanti altına alınsın!
– Katil Con Duhoon istifa!
– Kahrolsun Faşizm
Han Kang’ın Çocuk Geliyor romanı, yalnızca bir tarihi anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda evrensel bir vicdanın sesi oluyor. Faşizmin sınır tanımayan şiddetine karşı insanlığın ortak hafızasına yazılan bir çığlık. Kore’de, Türkiye’de ya da herhangi bir coğrafyada yaşanmış olsun, faşizm hep aynı karanlığı taşır. Kang’ın romanı bu karanlığın ortasında parlayan bir vicdan ışığı gibidir: Soğuk gerçeklerin, yakıcı tanıklıkların ve susmayan bir direnişin edebi yankısı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.