İsyancı kitle hareketinin sağladığı olanaklarla, öncüllerimizi yeniden düzenliyor ve harekete yeni bir biçim veriyoruz. İsyancı ivmenin devrimci mantığını, kesintisizliğini, kalıcılığını sağlamak ve güvence altına almak için 1 Mayıs’ın evrensel ilkeleriyle donatılmış Bahar Komitelerinde örgütlenelim
Muazzam üretkenlik ve özetkinlik kapasitesiyle dünyayı güzelleştirenlere selam olsun!
Yine bahar, yine sokaklar yaşam fışkırıyor. İsyancı kitleler yine sokakta. İmamoğlu’na yapılan haksız gözaltı isyanın tetikleyici nedeni oldu, ama mesele sadece onunla sınırlı değil. İsyancılar tüm haksızlıkların hesabını sokakta kesiyor. “Güvencesizlik sistemine” ve “faşist rejimin zorbalıklarına” sokaktan kuvvetli tepkiler yükseliyor. Neoliberal kapitalizmin özünü yakalayan halkın birikmiş bilgeliği barikatlardan sesleniyor: “Özgürlük ve güvence istiyoruz!” Farklı türden, akışkan kitleler kendilerine özgü üslup ve yöntemlerle görkemli isyan geleneklerine yeni anlamlar katıyor. En başta üniversiteli gençlik, liseli gençlik ve her türden gençlik eylemlerin sürekliliğinin sağlanmasında taşıyıcı rol oynuyor. Ancak daha şimdiden yeni bir üniversiteli gençlik hareketinin öncü kuşağının kendini gösterdiği söylenebilir. Şimdiden halkın geleceğe yönelik umut ve güven duyguları tazelendi.
Örgütlü-sendikalı işçi sınıfının, yoksul-proleter mahallenin, kadın hareketinin ve sosyalist hareketin belirleyici bir toplumsal güç odağı olarak barikatın önünde olmayışının yakıcı eksikliği hissediliyor. Bu eksiklik en çok kitle hareketinin sosyalist bir düşünsel içerik ve devrimci bir doğrultu kazanmasında hissediliyor. Elbette bu kesimlerin cansiperane bireysel ve örgütlü katılımları mevcut sokak eylemlerinin yönlendirilmesinde tartışmasız ön-açıcı ve geliştiricidir. Şimdilik barikatın üstünde istenir ve beklenir biçimde olmasa da isyanın yeraltındaki devasa gövdesinde onların birikmiş emeği yadsınamaz. Toplumsal direniş kapasitesini sürekli genişlettiler, isyanın toprağını sabırla beslediler. İşçiler, emekliler, işsizler, iş aramaktan yorgun düşenler, sağlık ve sosyal hizmet emekçileri, öğretmenler, enerji işçileri, kent-doğa savunucuları, direngen üreticiler, militan sendikacılar, kamu emekçileri, devrimci gençlik, her sınıftan gençler, genel olarak öğrenciler, militan kadınlar, dinsel gericiliğin ve boş inançların tüm engellemelerine karşın toplumsal sorunlara kafa yoran eğitimli işçiler, bilimciler, aydınlar… Kendine has bir ritmle sınıfımız tam tekmil hareket halinde.
Faşist düzene meydan okuyan isyancı kitlelerin varlığı bütün planları değiştirdi. Öncelikle on iki yıldır tüm enerjisini, isyan bastırma rejimini pekiştirmeye, halkı direnemez, isyan edemez hale getirmeye ve yeni isyanların önlenmesine yoğunlaştıran faşist iktidar tek kelimeyle başarısız olmuştur. Çeyrek asırdır iktidarda kalabilmenin kibriyle sandık oyunlarına, seçim matematiğine kendini o denli kaptırmış ki yaklaşan fırtınayı öngörememiştir. On iki yıldır olgunlaştırdığı isyan bastırma rejiminin tüm güçleriyle, hızlıca isyanı bastırmaya koyulmuştur. Polis, yargı, sermaye örgütleri ve kara propaganda medyası hazır kıta emrinde. Yatıştırıcı ödünlerle ve “ustaca” kullandığı devlet şiddetiyle isyanı kontrol altına almak, etkisini sınırlamak ve sönümlendirmek niyetinde. Kitlelere yönelik polis şiddeti, isyanın sürükleyici militanlarına polis-yargı operasyonları ve elbette kara propaganda şimdilik en çok kullanılan yöntemler arasında.
CHP, isyancı kitlelerle kurduğu “olumlu” temas sayesinde şimdilik bir yükselme momenti yakalamış görünüyor. Bu teması sürdürme, AKP-MHP iktidarı karşısında sonuç üretebileceği tek güç olan kitlelerin enerjisiyle bir süre daha yol alma niyetinde. Düzen muhalefeti çoğunlukla CHP’nin açtığı geniş kulvarda kendilerini ifade ediyor. İYİ Parti ve Zafer Partisi, kitlelerin “Atatürkçü-milliyetçi” eğilimleriyle iştahı kabarmış bir şekilde bu güçlü rüzgara yelken açma peşinde. İsyan dersleri gösteriyor ki isyan durumlarında oligarşi takımı ve tüm düzen muhalefeti tek bir politikayla çıkıyor karşımıza; o da iktidarın biçimi değişse bile kapitalist sınıfın egemen sınıf olarak kalmasını güvence altına almaktır. Faşist iktidarla isyan arasında ikircikli bir yol tutanların, isyanın yanında yer alıp kitlelerin gücünü kendi çıkarları için kullananların, kendi Özel hedeflerine ulaştıklarında sokaktaki militan kitlelere nasıl da ihanet ettiklerini defalarca gördük. Bir daha asla! Tamamlanmamış devrimlerin, bastırılmış isyanların derin ıstırabını halklarımıza bir daha asla yaşatmama kararlılığındayız!
İsyan günlerinde devrimci hareket özel isyan örgütüdür. Birinci kural genişlemektir; tüm örgütsel birimlerin olabilecek en geniş, en kapsamlı biçimlerde yeniden örgütlenmesidir. İsyancı kitle hareketi, öncüllerimizi yeniden düzenlememizi ve harekete yeni bir biçim vermemizi zorunlu kılıyor. Devrimciler olarak, isyanın patlama anını öngörememiş ve hazırlıksız olabiliriz. Ancak aniden patlak veren bu isyanda, aklın ve yüreğin tüm gücüyle en ileri çatışma hattındayız. İsyanda acil devrimci görev, isyanı sürekli kılmak, genişletmek, derinleştirmek ve isyanın mantığını kalıcılaştırmaktır. Hiç vakit yitirmeden tüm öncüllerimizi, planlarımızı, örgütlerimizi geliştirici sıcak pratikle sınayarak rutin dışına çıkmak yaşamsal önem taşıyor. İsyanın ustalarının izinden gidersek, “sıçramalar, sıçramalar, sıçramalar” anın olmazsa olmaz hareket tarzıdır, anı yakala!
İsyana sosyalist bir içerik ve proleter devrimci bir doğrultu kazandırmak, ancak örgütlü güçlerin isyana etkin katılımıyla mümkün olabilir. Biliyoruz ki isyana etkin katılmak, sadece simgesel meydan ve sokaklara katılmak değildir. Elbette turuncu bayrak orada hep dalgalanacak! Ancak isyana etkin katılmak isyanı en geniş kapasitesiyle örgütlemektir. İsyana üniversiteyi, mahalle okullarını, yoksul proleter mahalleyi, işyerlerini ve tüm çalışma alanlarını, işçi sınıfının tüm katmanlarını, tüm ezilen ve dışlananları katmaktır. Sadece “geceleri değil, isyana gündüzleri” de örgütleyerek üretimi durdurmaktır. Devrimci kitle hareketi, devrimci sınıf hareketi ve halk direnişleri isyanın güvencesidir.
Faşist lider “iç cepheyi tahkim ediyoruz” demişti. “Cephe” teriminden de anlaşılacağı üzere, bunun özel bir saldırı programı olduğu kısa sürede anlaşıldı. İşçi sınıfının ve halkın hak arayışlarını bir düşman tehdidi olarak değerlendiren iktidar, soruna iç savaş ve isyan bastırma stratejisiyle yaklaşıyor. İsyan barikatlarına koşan milyonlar isyan bastırma stratejisinin yenilgiye uğratılabileceğinin işaret fişeğidir. Üstelik henüz devasa devrimci proleter gövde isyana belirleyici bir kuvvet olarak katılmadı bile.
İsyanda eksik olan proleter cephenin tahkimatıdır. İsyanda eksik olan toplumsal haklar ve toplumsal özgürlüktür. İsyancıları harekete geçiren öfke ve bireysel talepler ne olursa olsun devrimci perspektif ve devrimci bir kitle hareketiyle güvence altına alınmak ve sonuna dek gitmek devrimciler görev sahasıdır. Üretkenliği, özetkinliği, doğal kaynakları, toplumsal varlıkları sınırsızca talan edilen işçi sınıfı buna daha fazla tahammül etmeyeceğinin işaretlerini zaten yıllardır veriyor. İsyancı bahar işçi sınıfını isyancı eğilimlerinin olgunlaştırıp, etkili örgütlenme ve mücadele taktiklerine dönüştürmek için gerekli şartları ortaya çıkardı. Faşist iktidarın kamplaştırıp bölme taktikleri etkisini yitirdi. Sadece iki kampın varlığı, militan kitlelerin bilincinde berraklaştı: bir yanda bir avuç asalak sermayedar, öte yanda günbegün büyüyen emektar proleter çoğunluk. Tebrikler! Saldıra saldıra proletaryayı evrensel bir sınıfa dönüştürdünüz. Uzandığınız her yerde işçi sınıfını insanlığın büyük çoğunluğu haline getirdiniz. İşçi sınıfı toplumun tüm hücrelerine evrensel olarak yayıldı. Milyonlarca yoksul, güvencesiz proleterin sırtından geçinmenize, servetin ve gücün az sayıda kapitalist milyarderin elinde yoğunlaşmasına bundan böyle izin vermeyeceğiz. Çelişkileri keskinleşiyor; direniş, isyan ve devrim toplumsallaşıyor. İsyandan 1 Mayıs’a giderken proleter halka açtığınız savaşı, tarihin gördüğü en geniş proleter-toplumsal dayanışmayı, en geniş proleter hak hareketini, en geniş halkın hakları hareketini örgütleyerek yanıtlayacağız.
Aslında isyanla 1 Mayıs aynı köklerden besleniyor. Aynı toplumsal çelişkiler ve aynı toplumsal güçler her ikisine de yön veriyor. Devrimci görev her ikisini de ileri bir mücadele çizgisinde birleştirmektir. İsyanın militan kitle enerjisini 1 Mayıs’a, 1 Mayıs’ın devrimci sınıfını isyana katmaktır.
“İşçi baharı” ya da “halkların baharı” gibi mecazlar, eskiden beri isyan ve devrimleri adlandırmak için kullanılagelmiş. Uyanış ve yenilenme için ne güçlü bir adlandırma. 1 Mayıs’ın evrenselliğine de bu yakışır. 1 Mayıs 2025’e bir halk isyanıyla hazırlanmak, örgütlenmiş bir baharla hazırlanmak, uzun süredir vaktini kollayan biz devrimciler için sınıf savaşlarının hoş bir sürprizi olsa gerek. Devlet zoru, sermaye rüşveti, kutsal buyruklar ve sarı sendikaların zar zor ayakta tuttuğu resmi törenler, isyancıların eliyle bir kez daha tarihin çöplüğünde. Yeraltından patlak vermiş ve tüm küreyi sarıp sarmalamış, milyarları harekete geçirmiş 1 Mayıs devrimci geleneği bu baharda yeniden canlandı. Resmi törenler sizin, sokaklar ve meydanlar bizimdir!
1 Mayısla simgeleşen fiilen iş bırakmak, isyanda yükseltilen boykot ve genel grev, basitçe işe gitmemek değil, zorla çalışmayı (ücretli çalışma) reddetmek ne müthiş bir kolektif güç, ne müthiş bir özgürlüktür. İnsanlıktan çıkaran proleter çalışma disiplininden sökülüp özgürleştirilen tek bir günlük “boş zaman”, “toplumsal özgürlüğün provasıdır”. İşçi sınıfı tüm hakları ve özgürlükleriyle öncü toplumsal bir sınıfa dönüşür. Sermayenin böldükleri, yaş, cinsiyet, mezhep, etnisite, tüm dışlananlar, itilip kakılanlar, yersiz yurtsuzlar, yok sayılanlar, tanınmayanlar, sınırsız bir eşitlik barikatında buluşur. “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” sloganı, sınıfsız toplum perspektifiyle kolektif bir bedene bürünür. O bedende kimse yalnız ve çaresiz değildir. Huzur, güven ve barış içindedir. En gelişmiş haliyle eşitlik ilkesi yol gösterir; hiçbir ayrımcılık, dışlama ve değersizleştirme yaşam bulamaz bu bedende. Bilimsel-entelektüel özgürlük geleceğin güvencesidir; ki o da üniversiteli gençliğe ve onurlu bilim emekçilerine emanettir. Bütün tutkusu özgürlüktür o bedenin ve doğası kesintisiz devrimdir. Kendiliğinden patlak veren, akışkan ama kararsız isyancı kitleler bundan daha güzel bir kolektif kimlik, yer yurt, güvence bulabilir mi? “Devrimci Baharı” “1 Mayıs Ülkesine” dönüştürmek, üretkenliği ve özetkinliğiyle dünyayı güzelleştirenlere sözümüz olsun!
“Yaşamak bir yürek işçiliğidir günümüzde”
Sadece bir gelecek sözü değil; İsyandan 1 Mayıs’a giderken, hemen bugünden başlayarak, Bahar Komiteleriyle kendi özgür dünyamızı inşa ediyoruz. Zaten en derinlerimizde vardı. Halkın derin belleğine ağır bedellerle kazınmış devrimci deneyimler yok edilmiş gibi görünse de; bir süreliğine görünmez olur, birikir, demlenir. Ansızın ortaya çıktığında anlaşılır ki dipten, derinden halkın eğilimlerinde yaşamaya devam etmiş. Paris Komünü’nden Direniş Komitelerine, özyönetim, doğrudan demokrasi, devrimci kitle örgütü ilkeleriyle ortaya çıkan halkın yaratıcılığına defalarca tanık olduk. Yarının bugünden inşasına, komünizmin güncelliğine ve ikili iktidarlara sahicilik ve inandırıcılık kazandıran devrimci pratiklerdir bunlar. Burjuva toplumundan kopuşumuzun kanıtıdır bu. Burada devleti parçalara ayırdık; şimdilik en azından kendi zihnimizde ve mahallemizde. Piyasa despotizminin, meta fetişizminin ve mülkiyet kültürünün esamesi okunmaz. Asalaklık, çıkarcılık, sömürücülük, sömürgecilik, ırkçılık, şovenizm, cinsiyetçilik, türcülük koptuğumuz burjuva toplumun sınırlarının ötesinde kaldı. Biz özgürlüğü ertelemiyoruz, genişletip evrenselleştirmek için devrim yapıyoruz sadece.
Bahar komiteleri, isyanı olgunlaştırmanın, isyanı 1 Mayıs’a taşımanın, isyanı genişletmenin örgütleridir. İsyan bahar komitelerinin varlık koşullarını olgunlaştırdı. Toplumsal çelişkiler patlama ve birlik noktasına ulaştığında, yeni bir halk gerçekliği ortaya çıktı, yeni bir politikleşme sürecinin önü açıldı. Her renkten, her dilden, her ırktan, her cinsiyetten gelen militanlar olarak, kendimizi, genişleyen, toplumsallaşmış proletaryanın savaşçı üyeleri gibi hissettik. Kuvvetle umutlandık. Yoldaşça güven ilişkilerimizi daha sıkı bir şekilde yeniden inşa ettik. Kimseyi arkamızda, yalnız ve çaresiz bırakmadık. Bir kolektif öncünün sahip olması gereken yetenek ve donanımlar birkaç isyancı günde çoktan kazanılmıştı bile. Ne var ki bu yetenekleri devrimci bir kitle hareketi olarak örgütlemeden kurucu kadro kuşağı hedeflerine ulaşamamız olası değil. Yeni bir evrensellik peşindeyiz, bin yılların ıstırabını ancak toplumsal özgürlük dindirebilir. En acil görevimiz, isyancı ivmenin devrimci mantığını, kesintisizliğini ve kalıcılığını sağlamak için Bahar Komitelerinde örgütlemek. Komitelerle isyanın kaynaklandığı toplumsal direniş potansiyelini devrimci bir kitle hareketi olarak örgütlemek, devrimci anı yakalama yetenekleriyle donanmış kurucu öncüye ulaşmak, kolektif önderliği inşa etmek.
Hemen burada, mahallemizde, kentimizde, bölgemizde, üniversitemizde, okullarımızda, hastanelerde, tüm çalışma ve yaşam alanlarımızda Bahar Komitelerinin potansiyel olarak zaten var olduğunun bilincindeyiz. En mükemmel ve olgunlaşmış haliyle ortaya çıkarmak için derin kazacağız. Biz çevremizi dönüştüreceğiz, çevremiz bizi. Faşizme inat hiç kimseyi; emeklileri, işçileri, öğrencileri, öğretmenleri, sağlıkçıları, enerji işçilerini, işsiz bırakılanları, kadınları, esnafları, çocukları yalnız, çaresiz, örgütsüz bırakmayacağız. Mağdur, kurban, pasif bireysellik artık bizim için sorun olmaktan çıktı. Kararlı direnişleriyle militan yaşamdan emekli olunmayacağını bize bir kez daha gösteren emeklilere ne denli teşekkür etsek azdır. Bize politik bir “ikinci bahar” yaşattılar. İşten çıkarılıp “lüzumsuz kitleler” diye bir kenara fırlatılan işsiz-emektarlar -halkın güzel deyişiyle “kaldırım mühendisleri”- en çok da bugünlerde ustalıklarını gösteriyorlar. Geçinmek için ücretli çalışmaya mecbur değiliz; özgür, eğlenceli çalışma biçimleri hemen bağrımızda. Bahar komiteleri, yurtsuz, borçlu, geleceksiz bir yaşama itilen üniversite öğrencilerinin öz-yurdudur. İsyancı sokakları Dev-Genç’in ruhuyla ateşleyen Devrimci Gençliği yeniden barikatlarada görmek, bize umut, cesaret ve güç veriyor. Görülen-görülmeyen tüm emeğiyle sınıfımızı tahkim eden kadın militanlığıyla feminist devrim sürüyor. Faşizmin bükemediği turuncu-mor bilekler bahar komitelerini ayakta tutuyor; geceleri de gündüzleri de özgürleştiriyoruz. Devrimci Kamu Çalışanlarının ve Devrimci İşçilerin köklü deneyimlerine ve örgütlenme ustalığına en çok burada ihtiyacımız var. Mahallemizde tüm göçmen dillerini enternasyonal bir zenginlik, tüm göçmen emeğini proleter bir kuruluş için gerekli ve zorunlu sayarız.
Bahar komiteleri, gerektiğinde mahallemizdeki bir “asgari ücret tespit komisyonu”dur. Hayat pahalılığını, aşırı vergileri, kredi borçlarını bir servet biriktirme aracı olarak kullanan açgözlü sermaye iktidarı ayağını denk alsın. Mahallemizdeki her okul bir “eğitim hakkı”; her sağlık birimi bir “sağlık hakkı” hakkı mevzidir. Halkın eğitim, sağlık hakkını savunduğumuz gibi, eğitim ve sağlık emekçilerini ne devlete ne de özel sermayeye ezdirmeyiz. Çocuk, yaşlı, hasta ve dahi ihtiyaç duyan herkese için bir toplumsal bakım ve kolektif rehabilitasyon örgütüyüz. Ayrımcılık, baskı, sömürü, taciz, tecavüz, uyuşturucu, kumar, madde bağımlılığı özgür yaşam alanlarımızda varlık bulamaz. Barınmayı sadece yakıcı bir “kira” sorunu olarak görmüyoruz; bir toplumsal konut sorunu olarak görüyoruz. Su-elektrik-gaz faturaları için kolektif direnişler de örgütleriz, faturayı yazan-getiren sayaç okuyucularını, posta dağıtıcılarını da örgütleriz. Daha az deneyimli bireyler olarak gördüğümüz çocukların olmazsa olmaz toplumsal hakkı, kolektif, yaratıcı oyunlardır. Çocuklar için de ekran bağamlılığından ve mutlak yalnızlıktan kurtuluş sokaktadır. Bahar komiteleri halkın özsavunma hakkının envai çeşit pratiklerinin de örgütü olduğunu hiç söylemeyelim bile.
İsyanın dinamikleri, 1 Mayıs’ın evrensel ilkeleri ve günün devrimci görevleriyle devrimci baharda bir toplumsal devrim kapısı aralamak için ön saflara!
İsyan, Devrim, Özgürlük!
Tek Yol Devrim!
* Tek Yol DEVRİM Dergisi, Bahar İsyanı Özel Sayısı