Bütün klasik faşizmlerde sermayenin kaymak tabakası devletle iş birliği halinde güçlenmişlerdir. Devlet de kendisini sınıflarüstü göstermek tiyatrosuna bir de bu tekelci finans ve diğer sermaye gruplarıyla daha bir sıkı fıkı olmak perdesini ekliyor ve artık bunu örtmek teşebbüsünde bile bulunmuyor günümüz faşizmlerinde
Emekçilerden kesilen pay hemen milyarderlerin kesesine gani gani akmaya başlıyor ve çok düşük tutulan hesaplama tahminleriyle Amazon sahibi Jeff Bezos 2023-2024 arası sadece kazancına bakılırsa her bir saat kasasına 1,2 milyon dolar katıyordu. Facebook sahibi Zuckerberg saatte 1,25 milyon dolar yaparken, Microsoft sahibi Gates her bir saat 44,6 milyon dolar kazanıyordu. Ama dahası var, yatırımcı Warren Buffet geçen yıl her bir saat 62 milyon doları alıp kasaya yatırıyordu. Tesla’nın sahibi Elon Musk ve Microsoft’un eski CEO’su Steve Balmer, ya da saatte 42 milyon doları cebe indiren Larry Ellison gibi sayıları giderek artan milyarderleri daha burada anmıyoruz bile.[1] Bu tekelci kapitalist şirket sahipleri yaşamlarını şansa çekemezler ve sevsin ya da sevmesinler Trump’ın peşinde yerlerini alıp avuçları patlayıncaya kadar alkış koparıyorlar.
Ders kitabı tanımlarına göre bile zaten klasik faşizmin tanımlarından birisi bu değil mi? Yani şirketlerle devletin artık ayrılamaz şekilde birleşmesi. Ama bu birleşme zaten kapitalizmin emperyalist evreye girişini de betimleyen gelişme ayracı da değil miydi? Bu gelişmenin ise en uç noktasını teşkil eden ABD’de faşizme geçiş döneminin bu kadar normalce başlaması kimseyi şaşırtmamalı. Bütün klasik faşizmlerde sermayenin kaymak tabakası devletle iş birliği halinde güçlenmişlerdir. Devlet de kendisini sınıflarüstü göstermek tiyatrosuna bir de bu tekelci finans ve diğer sermaye gruplarıyla daha bir sıkı fıkı olmak perdesini ekliyor ve artık bunu örtmek teşebbüsünde bile bulunmuyor günümüz faşizmlerinde.
Trump başkanlık töreninde milyarderler protokolde atanmış/seçilmiş bakanların bile önünde yer alarak Amerikan faşizminin, oligarşisinin önemini gösteriyorlar
Kapitalizmde şirketlerle devletin ilişkisi, dışkıyla koku gibi, pirinçle beyaz gibi, birbirinin içinde olup, kimin kime hükmettiğini anlamak zordur. Yıllardır Trump’a karşı olan Amazon milyarderi Bezos, Trump’ın seçilmesiyle hemen topukları arkasını döve döve “babişkosuna” koşup icazet dilenmişti. Hem de yine yıllardır Trump’ın ona hakaret ve onunla alay etmesine karşın! Daha birkaç yıl önce Trump Bezos’un karanlık işler çevirdiğini ve sahibi olduğu muhalif Washington Post gazetesine atfen kötü gazetecilik yaptığını söylemişti. 2016 yılında ilk seçim kampanyasını iyi anlatmadığı için milyardere yükleniyordu başkan. Washington Post, 20 gazeteciyi Trump’ın seçim kampanyasına görevlendirmiş, her konuşmayı, her demeci, her toplantıyı haber yapıyorlardı. Ama, Trump bundan rahatsız olup, “Her saat başı saçma saçma sorular soruyorlar Washington Post gazetecileri. Bu gazete Jeff Bezos’un oyuncağıdır. Gazeteyi neredeyse hiç para ödemeden satın aldı. Ve bu gazeteyi bana ve başkalarına karşı siyasi bir güç olarak kullanıyor. Bu gazeteyi kullanarak, Amazon’u yapılması gerektiği gibi vergilendirmesinler diye Washington’daki siyasetçilere baskı yapıyor”[2] diyordu. Buna karşı Bezos Trump’ı kendi uzay roketine koyup uzaya atmayı önermişti. NASA ile milyarlarca dolarlık uzay kontratı olan Blue Origin adlı Bezos’un uzay şirketi Bezos’u ABD devletine bağlayan tek şirketi değil tabii ki. Daha önemli olan Amazon Bulut Bilgisayar Servisi Amerikan devletinin, ordusunun ve hem de istihbarat örgütlerinin bilgi işlem merkezi haline gelmiş durumda ve 8-10 milyar dolarlık kontratlarla devlete hizmet etmekte. Bu kontratların bir sabah canı sıkılan bir meczup tarafından iptal edilmesini hazmedemeyecek olan milyarderimiz, geçen seçimlerde yelkenleri indirmiş ve koşarak Trump’ın Florida’daki Mar-a-Lago’da bulunan 126 odalı, 5.810 metre karelik ve 1985’den beri Trump’a ait olan evine bir gece yemeğe gitmişti. Ama bu baş başa romantik geçmesi beklenen yemeğe, söylendiğine göre, davetsiz ani baskın yapan Elon Musk milyarderimiz, sanki sevgilisini başka biriyle yakalama hırsıyla yemeğe dalmış, güzelim yemeği mahvedip, sanki Bezos’a, “Onun bir milyarderi var, şekerim, sana ihtiyacı yok, hadi yallah!” der gibi masada soğuk bir suratla oturmuş.[3] Anlaşılan o ki, eski küfürler unutulmuş, Amerika’nın en zenginlerinden Bezos ile yeni başkan Trump, artık sarılıp dost olmuşlardı.
Yeni Zelanda’da Elon Musk’ın Tesla galerisinin girişinde faşizmle ilişkisi protesto ediliyor
Kendisiyle Trump’ın 2019 yılında “Jeff Bozo” (Palyaço Jeff)[4] diye alay ettiği Bezos’un gazetesi ise Bezos’un Trump’ın ayağına secde ederek ona para sunması karikatürünü reddediyor ve sanatçı bu yüzden işinden istifa ediyordu. Ama onlarca milyar dolarlık devlet kontratları mı önemli, devlet başkanının seni milyonların önünde “palyaço” diyerek ve daha bir sürü şekilde aşağılaması mı? Bir kapitalistin hangisini seçeceğini gayet iyi biliyoruz.
Hitler de başa geldiğinde bir palyaço olarak görülmüş ama kapitalist şirketlerin ve politikacıların desteğiyle faşizmi dünyayı tehdit eden bir hale getirmişti.
Trump daha işe başlamadan bile yepyeni bir bakanlık kurmuş, başına da serveti bu günlerde trilyon dolara yaklaşan milyarderimiz Elon Musk’ı getirmişti. Bu yeni bakanlığa da “Hükümet Verimliliği” adını vermiş. Tesla, Uzay Araştırmaları ve bir sürü şirketin de aynı zamanda başında bulunan Elon Musk’ın bir de bakanlık seviyesinde iş görmesinden anlaşılacağı gibi, demek ki hiçbir işin başında falan da değil, yani hiçbir işi yürütemiyor ama milyarlarca dolar maaş alıyor bu milyarderimiz. Yeni görevinde Musk’ın tek yapacağı şey kısıtlama yapmak, emekçileri iliklerine kadar sömürmenin teknolojisini uygulamak ve işçileri işten çıkartmak. Bunda uzman olduğunu söyleyebiliriz. Tesla fabrikalarını tam da COVID-19 pandemisinin tavan yaptığı günlerde tam hız çalıştıran Musk, işe gelmeyen ya da geç kalanları işten atıyordu. Hastalık, ölüm, pandemi, salgın, kârın önüne geçemezdi. Onun bu uygulamasına hayran kalan Trump, şimdi aynı şeyi devlet dairelerinde de uygulaması için Elon Musk’a iş verdi. Ancak, daha tam olarak devlet işlerine hâkim olamayan bu Güney Afrikalı milyoner ailenin şımarık çocuğu ilk hedef olarak Amerikan dolarının kuruşlarına hücum etmekle işe başlamayı yeğledi. Yemedi, içmedi, oturdu gece gündüz bir kuruşun (penny) basılmasının kaça mal olduğunu hesaplayıp, değerinin bir kuruş olmasına rağmen, bası masraflarının üç kuruş olduğunu hesaplayıp bu “korkunç” masrafla uğraşacağını gururla duyurdu.[5] Hani derler ya, dostlar alışverişte görsün. Ama daha işe başlayalı birkaç gün oldu, saldırılarının dozunun artacağı muhakkak.
Ne gariptir ki, “verimlilik” için işe aldığı Musk her bir kuruşun yapım-basım maliyetini hesaplayadururken, Trump bir gece (24 Ocak) birdenbire 17 tane devlet yatırımlarını denetleyen, yolsuzluk olup olmadığını araştıran, masrafların yerinde olup olmadığına bakan görevliyi işinden attı. Bu attıkları denetleyiciler Pentagon’da, devlet dairelerinde, silahlı kuvvetlerde ve İçişlerindeki harcamalara bakarak “verimlilik” üzerine araştırma yapan uzmanlardı.[6] Faşist devlet anlayışında verimlilik ölçümü askeri harcamalar, polis, istihbarat ve devlet tarafından yapılan suikastlar, darbeler, işkenceler için işlemez. Sağlık, eğitim, altyapı bakımı, yaşlı bakımı, çocuk geliştirilmesi servisleri, kütüphaneler, toplu taşımalar, parklar, orman bakımları, itfaiyeler için yapılır kısıtlamalar.
Bezos’un gazetesi Washington Post’ta reddedilen karikatür, Bezos’u dizleri üzerinde Trump’a paralar sunarken resmediyor. Yayımlanmadığı için de çizer gazeteden istifa ediyor. Pek çok TV kanalına sahip Disney’in Miki’si de yerlerde Trump’a secde etmekte ve öteki iş adamları ve gazete sahipleri de bu secdede yerlerini almaktalar
Faşizmde sokak şiddeti vazgeçilmez bir öğe olarak öne çıkmaktadır. Çeteler, militanlar, sokak dayıları, silahlı güruhlar faşizmin sokakta disiplinini sağlayan bir yan, yedek kolluk gücü olarak göreve getirilmekteler. Bunun Amerikan tarihinde en bariz örneği geçmişte KKK adıyla bilinen ırkçı, beyazların örgütüydü. Gündüz hâkim, polis, banker, dükkan sahibi, öğretmen olarak çalışanlar gece kafalarına yastık kılıfları örterek siyahilerin evlerine baskın yapıp, kırbaçlıyor, uzuvlarını kesip ağızlarına tıkıyor, en yakın ağaca asıyor, sonra da cesedi asılıyken yakıyorlardı. Ya da ailelerin evleri ateşe veriliyordu. Pek çok kasabada beyaz halkın çoğunluğu bu apaçık bilinen sır örgütünün içindeydi. Bugün yeraltı örgütleri bu kadar bariz değilse bile tam teşekküllü milisler olarak görev başındalar. Geçen yıl Kaliforniya’da Antioch şehrinin polislerinin teşkilat telsiz ve ağlarında açıktan siyahilere karşı kullandıkları ırkçı küfür ve dile tepki duyulunca güya şok yaratmıştı, sanki kimse bilmiyor, duymamış pozları ilk birkaç günden sonra da unutulmuştu. Los Angeles’taki polislerin yüzde 70’inin bir gizli ırkçı polis yeraltı örgütüne üye oldukları bilgisi uzun zamandır bilinir. Ardı ardına azınlıklar, siyahiler ve özellikle Trump sonrası arşa çıkan göçmenlere saldırılar zaten ırkçılıkla donanmış insanların giderek düşen yaşam standartlarına bir günah keçisi arama telaşından dolayı. Nerede yaşam şartları zorlaşırsa ırkçılar hemen bir “göçmen sorunu” bularak her türlü sorunlarını üzerine yıkabilecek bir günah “göçmen” keçisi bulurlar. Trump ise bu ateşin üzerine memnuniyetle benzin bidonlarıyla koşuyor, yayıyor ve saldırıları normalleştiriyor. Bütün seçim konuşmalarında yalan söyleyerek, azınlıkları, ama özellikle de göçmenleri Amerika’daki suçların merkezine koyup, halkı göçmenlere karşı kışkırtarak bu ırkçı saldırıları desteklemeyi asla unutmadı.
Elde bayrak meclise saldıran ırkçı güruh polisle çatışırken
Trump, aynı söz verdiği gibi, daha ilk günlerinde ilk işi silahlı örgütlerin 2021 yılında meclisi basıp kanla ele geçirmelerine karışan bütün suçluları affetti. Bunların çoğu beyaz ırkçı, silahlı, dindar, yarı gizli şiddet ve terör örgütlerinin üyeleri. Bu teröristler, 2020 yılındaki seçimlerde Trump seçimi kaybedince Trump’ın kışkırtmasıyla silahlarla meclise saldırmış, hatta seçimi bariz bir şekilde kaybetmiş Trump’ı kazanmış gibi göstermeyen Trump’ın yardımcısı Michael Pence’i öldürmek için mecliste fellik fellik aramışlardı. Trump’ın iki gün önce affettiği 1500’den fazla teröristin içinde en tanınan boynuzlu saldırgan hapisten çıkar çıkmaz, ilk söylediği sözler, “Trump’a teşekkür ederim. Şimdi ilk yapacağım iş gidip kendime s….min silahlarından edineceğim!” oldu. Bu saldırgan ırkçı-sağcı, milliyetçi QAnon örgütünün bir üyesi.
Senatoya saldırıp ele geçiren Trump’ın sokak militanı hapisten afla çıkartıldı
Trump’ın hapisten çıkardığı teröristlerin içinde Proud Boys adlı ırkçı örgütün liderlerinden 22 yıl hapis cezası verilmiş Enrique Tarrio da bulunmakta. Stewart Rhodes adlı 18 yıla mahkûm suçlu ise Oath Keepers adlı beyaz ırkçı örgütünün liderlerinden. Ne gariptir ki, seçilmek için her gün polise, askere selam çakıp, onların kutsallığını dilinden düşürmeyen Trump, daha ilk günlerinde “polise silahlı saldırı, polisin canına kasıt, polise silahlı direniş” suçlarından yatan 600 kişi de dahil 6 Ocak ayaklanmasına katılmış 1500 kişiyi sokaklara salıyordu. Eminiz ki bu kişiler o kendi deyimleriyle, “s…min silahlarını” derhal edinerek sokaklarda tekrar yerlerini alacaklardır. Affedilerek serbest bırakılan Enrique Tarrio da 22 yıllık mahkumiyetinin sadece 2 yılını çektiği mahpusluktan sonra, 24 Ocak’ta verdiği demeçte kendilerini hapse gönderenlerin “ateşi hissetmeleri” gerektiğini söylüyor.[7] Tarrio kendisi bizzat 6 Ocak ayaklanmasında fiilen orada olmasa da ırkçı Proud Boys örgütü içinde “Savunma Bakanlığı” adlı özel bir grup kurmuş, meclis baskınından sonra bu grup paylaşımlarında “Kimsenin şüphesi olmasın, bunu biz yaptık” diyerek gururla olaylara sahip çıkmışlardı. Şimdilerde Proud Boys’un lideri, “Biz beyaz ırkçı değiliz, biz Nazi değiliz, biz anti-semitik değiliz. Alaya almayıp, hakaret etmediğimiz hiçbir grup yok ki” diyor.
Trump da kendilerine saldırmış bu suçluları nasıl bıraktığını şaşkınlıkla merak eden[8] polisleri susturmak için sokakta vurup öldürdükleri siyahi zanlı için ve sonra yaptıklarını yalan ve dolanlarla işledikleri bu suçu kapatmak suçunu işleyen ve mahkûm olmuş polisleri affediyordu.[9]
Trump’ın bu afları hem kendi partisinin hem de yüzyıllardır Amerikan sisteminin “kanun nizam” üzerine kurlu olduğuna inandırılmış kamuoyunun büyük tepkisine yol açtıysa da bu ırkçı çetelere verdiği sözü tutmak zorundaydı, çünkü onlara yakın zamanlarda tekrar ihtiyacı olacağı bariz görünüyor. Yapılan anketlerde ise bu “kanun nizam” iddiasını bayağı ciddiye alan halkın yarısının eğer 6 Ocak ayaklanmasında mahkûm olursa Trump’ın hapsedilmesini yeğliyor.[10] Ama çelişkili olarak da aynı zamanda Trump ne yaparsa yapsın arkasında olduklarını da gururla söylüyor destekçileri.
Ancak ırkçı terör örgütleri ve onlarla olan ilişkisi yüzünden sadece Trump’ı tek başına suçlamak yetmez. Başta değindiğimiz gibi faşizm bir sistem işidir ve Amerika’da zaten git-gel şeklinde başını çeşitli zamanlarda bazen gösterip bazen geri çekiyordu. Güya liberal Biden’ın idareyi aldığından sonra bile Rittenhouse adlı teröristin serbest bırakılması bu faşizmin nasıl korunup geliştirilip bu günkü ergin hale getirildiğinin örneğidir. Bu ırkçı örgütler kendilerini polisin yardımcısı olarak görüyorlar ve özellikle siyahilere ve göçmenlere karşı saldırılarını polisin yanında yer alarak resmileştiriyorlar. Yani Trump’ın silahlı saldırı suçlularını üzerimize salmak için affedip sokağa salması çok uzun zamandır devam eden faşistleri kayırma sürecinin sadece son halkasıdır.
Rittenhouse faşisti, elinde illegal silahıyla poz verirken. Bu silahla siyahlara saldırı için eyaletler arası seyahat ederek iki kişiyi öldürmüştü. Biden döneminde serbest bırakıldı
Rittenhouse kendi eyaletinden çıkarak, bir başka eyalete, bir başka şehre, illegal saldırı silahlarını arabasına yükleyerek seyahat ediyor. Kendisinin bile olmayan bir “mülke saldırıldığı” gerekçesiyle güya o mülkü (tabii ki, sözde siyahi) saldırıdan kurtarmak bahanesiyle sokakta silahlı beyaz ırkçı gruplara katılarak oraya buraya saldırıyor. Saldırı günü de birçok polisle, elinde saldırı otomatik tüfeğiyle beraber sokakta pozlar veriyor, hatta polis ona su servisi yapıyor! Bu ırkçıların silahlarıyla sokağa inmelerinin bahanesi de “işyerlerini korumak” olarak geçiyor. Rittenhouse elinde saldırı otomatik tüfeğiyle saldırdığı sırada iki kişi onu durdurmaya çalışıyor ve Rittenhouse bu iki kişiyi de çekip vurup öldürüyor. Yargılanması sonunda, 2021 yılında Biden yönetiminde mahkeme bu teröristi suçsuz bulup salıyor. Zaten başka bir sonuç da neredeyse imkansızdı, çünkü hâkim jüriye Rittenhous’un ne yaptığına bakarak değil “nasıl hissettiğine bakarak” karar vermelerini emretmişti. Tabii Rittenhous da, elinde koskoca otomatik tüfeğini silahsız insanlara salladığı halde “kendisini tehlikede hissettiği, ve kendini korumak için ateş ettiğini” söyleyerek yırttı. Serbest kalınca, suratında alaycı gülümsemesiyle ilk işi bir ırkçı işaret yaparak zaferini kutlayan Rittenhouse derhal Trump ile buluşuyor, bütün sağcı TV’lerde arkası arkasına boy gösteriyor, internette resimleri rekorlar kırıyor, pek çok mamulün reklamında yer alarak paraya boğuluyor, içinde oynadığı bir bilgisayar oyununda yer alıyor, Cumhuriyetçi parti ona burslar veriyor.
Bir açık katilin bu kadar övgü almasının arkasında muhakkak 2021 yılında yapılan bir araştırmada Cumhuriyetçilerin yüzde 40’ının “Eğer seçilmiş temsilciler yapmıyorlarsa, halkın şiddet de kullanarak, kendisini koruması gerektiği” fikri yatıyordu. Başka yerlerde de tekrar tekrar kendini gösteren bu görüş, yine Cumhuriyetçilerin yüzde 30’unun “işler o kadar berbat hale geldi ki, gerçek yurtsever Amerikalıların şiddete başvurarak ülkeyi kurtarmak zorunda olabileceği” şeklinde yayılıyordu.[11]
Rittenhouse iki kişiyi öldürdükten sonra serbest bırakılmasından sonra belinde tabancasıyla zaferini kutlarken
Yukarıda anlatılanlara faşizmin genelde ve Amerika özelinde saldırıları anlatılmadan geçilemez.
Azınlıklara, göçmenlere ve yerli halklara saldırılar her zaman kadın haklarına saldırılarla beraber olmuştur. Türkiye gibi bir yerde Çiller gibi saldırgan birisinin seçilmesi ve Cumartesi Annelerine “oturur oturur giderler”[12] diye yakınlarını kaybeden kadınlarla alay etmesinin üzerinden bu kadar yıl geçti. Ama, Amerika gibi burjuva demokrasisinin olduğu bir ülkede kadınlara saldırılar faşist tırmanışın başında gelmekteydi. Bu saldırıların başında da maalesef faşizmi benimsemiş kadın aktörler gelmekteydi. Kendisini “kapitalistlerin aleti” olarak tanıtan Forbes dergisi Başbakan seçilen İtalyan faşist Georgio Meloni’yi hemen dünyanın üçüncü etkili ve güçlü kadını diye göklere çıkartıyor, Time dergisi hemen onu kapağına taşıyor, Politiko dergisi de 2025’in Avrupa’daki en güçlü insanı olarak tanımlıyordu. Demokrat Partili ve eski Başkan Clinton’un eşi Hillary Clinton bu faşistin korkunçluğuna hiç değinmeden onun İtalya’nın ilk kadın başbakanı olmasının bütün kadınların bir başarısı olarak lanse ediyordu. Muhalif gazete Intercept “Bir faşist kızımız oldu!” (It’s a Girl (Fascist) ) olarak bu seçilmeye karşı yarı alayla dünyayı ikaz ederken,[13] Air Mail gazetesi bu “başarıyı” kadınların sonunda erkek egemenliğini kırıp geçmesi olarak alıyordu.[14]
Giroux ve DiMaggio’nun yazdıkları gibi, “Faşizmin tohumları hiçbir toplumda asla yok olmaz. Bu tohumlar uyur halde, uygun siyasi, ekonomik ve toplumsal zamanın gelmesini beklerler”[15]
Yine aynı yazarların Paxton’dan aktardıkları gibi…
Faşizm, şekilsiz ve tutarsız bir ideolojidir. Kendisini ulusun en değerli sembollerine, bizim durumumuzda Amerikan bayrağı, beyaz üstünlüğü, Bağlılık Yemini ve Hıristiyan haçına sarar. Aşırı erkekliği, kadın düşmanlığını, ırkçılığı ve şiddeti kutlar. Haklarından mahrum bırakılmış insanların, özellikle de haklarından mahrum bırakılmış beyaz erkeklerin, ne kadar yanıltıcı olursa olsun, bir güç duygusunu yeniden kazanmalarına izin verir ve onların nefretini ve öfkesini kutsallaştırır. Meshedilmiş bir siyasi kurtarıcı etrafında birleşmek için ahlaki yenilenme ve intikamın ütopik bir vizyonunu benimser. Militaristtir, anti-entelektüeldir ve özellikle de yerleşik egemen sınıf liberal demokrasinin dilini kullanıp ancak onu savunmak için hiçbir şey yapmadığında, demokrasiye karşı küçümseyicidir. Kültürü milliyetçi ve vatansever ucuz edebiyat ile değiştirir. Ulus-devletin veya etnik veya dini grubun kapalı çemberinin dışında kalanları, ulusun sağlığını geri kazandırmak için genellikle şiddetle fiziksel olarak temizlenmesi gereken pislikler olarak görür. Kendisini sürekli istikrarsızlık yoluyla sürdürür, çünkü ulusu etkileyen hastalıklara getirdiği çözümler geçici, çelişkili ve ulaşılamazdır. En önemlisi, faşizm her zaman dini bir renge sahiptir, inananları ayinler ve ritüeller etrafında harekete geçirir, kutsal sözcükler ve ifadeler kullanır ve sorgulanması sapkınlık olan mutlak bir gerçeği benimser.[16]
Trump’a gerek olmadan Biden yönetimi altında kadınların üreme özgürlüğüne saldırılar zaten bodoslama artmıştı. Bu yönetim altında kadınlara kürtaj yasağı 17 eyalete çıkmıştı bile. Sadece bu eyaletteki kadınların kürtaj yapması değil, doktorların ensest ya da ırza geçme durumlarında bile kadınlara kürtajın bir seçenek olduğunu söylemesi doktorların bir daha çalışmasını yasaklayacak lisanslarının iptalini getiriyordu. Bu yüzden, doğumda yaşanan sıkıntılardan dolayı hastanede, doğum masasında hayatını kaybeden kadınlar var. 2024 yılında tüm ülkede kürtaja karşı 508 yerel ve genel kanun önerisi gelmişti.[17]
Durumun korkunçluğuna dikkat çeken Posta Emekçileri Sendikası APWU, şu mesajla son durumu aktarıyordu:
Bugün ABD’de kadın hakları saldırı altında. Kadınlara bedenleriyle ne yapıp ne yapamayacakları söyleniyor. Kişi kürtaja kişisel olarak inanmasa da, özellikle bir erkeğin, bir kadına neyin dini açıdan doğru neyin yanlış olduğunu söylemesi söz konusu değil. Bu kişisel kararı vermek kadının sorumluluğundadır ve yalnızca Tanrı’nın yargı yetkisi vardır. Fetüsün haklarını koruduklarını söyleyen aynı adamlar, en değerli kaynaklarımızı -sevgili çocuklarımızı- öldüren otomatik silahların satışını durdurmak için silah kontrol yasaları çıkarmayı reddediyorlar.[18]
Elinde hediyesi 60 dolardan sattığı “Tanrı ABD’yi Korusun İncil’i” ile parayla ve dindar bir lider olarak ün yapmaya çalışan Trump, her şeyde olduğu gibi dini eğilimini bile kâra çevirmekten en ufak bir utanç duymamaktadır. Başkanlık seremonisine katılmak isteyen şirketlerin Trump’ın gittiği kiliseye girebilmeleri için 100 bin dolar uçlanmaları gerekmekteydi.[19] Ama, kendisini Tanrı’nın Amerika’yı kurtarmak için gönderdiğine inananlar nedense başkanlık yeminini ederken Trump’ın, öteki başkanların yaptığı, hatta kendisinin bile ilk seçiminde yaptığı İncil’e el basmayı ısrarla yapmamasını izah edemiyorlar. Öte yandan, Amerikan anayasası yemin töreninde bir dini test olmasını yasakladığı gibi, İncil ya da başka bir dini kitaba el basmayı da zorunlu kılmıyor. Ancak, başkanın halka bu kadar dindar görünüp seremonide kutsal kitaba el basmaması pek çok kişinin dikkatini çekti. Trump seremoniye iki İncil getirmişti. Birisi Abraham Lincoln’un 1861’de seçildiğinde kullandığı İncil, ötekisi de Trump’ın büyük nenesinden kalma İncil. Bu iki İncil de seremoni sırasında eşi Melania Trump’ın elinde bekliyordu. Güya liberal ve güya dinle aralarına daha çok mesafe koyan Biden da Obama da başkanlık seremonilerinde ellerini İncil’e basmışlardı.[20]
Her fırsatta İsa’yı, İncil’i, Tanrı’yı ağzına alan Trump, yemin töreninde elini İncil’e basmayı reddetti
Ancak, bir ırz düşmanı, hırsız, yalancı ve düzenbazın dinle ya da kadınlarla ilişkisi burada da bitmedi. Seremoni sonrası kilisedeki ayinde Washington Episcopal kilisesi rahibi kadın Mariann Budde, sıralardan kendisini dinleyen Trump’a biraz ahlâk ayarı vermek zorunda kaldı. Trump’ın gözünün içine baka baka, göçmenlerin de insan olduğunu, her gün soframızda yediğimiz marulları bin bir zorlukla toplayan göçmenlere saldırıları merhamet ve insanlıkla durdurmamız gerektiğini, LGBTQ+’ların da korunmaya ve saygıya hakları olduğunu anlatırken Trump ve yardımcısı Vance belli bir şekilde rahatsız oluyorlar, sağa sola bakıyorlar, Trump ağzını sağ tarafa gerip, sanki, “geç bunları, geeeççç” der gibi başını yana çeviriyordu.
Ancak, bu din kadınının “ilerici” ve “cesur” vaazına Trump’tan daha sonra tepki geldi. Derhal bu rahibi, “radikal solcu, Trump’tan nefret eden ve siyaseti dine bulaştıran…” birisi olarak lanse etti. Vaazı, “baygınlık veren, çirkin bir tonda verilmiş ve ilham yaratmayan” bir konuşma olarak niteleyerek rahibi ve kilisesini kendisinde özür dilemeye davet etti. Özellikle LGBTQ+’ların ciddi şekilde hayatlarına tehdit olmadığını belirttiği için sağcılardan sert tepki alan rahip ise açıkça özür dilemeyeceğini belirterek tam da dindar bir edayla “Trump için dua edeceğim” dedi.
Tabii ki bu rahibin de ne radikallikle ne de sol ile en ufak bir ilişkisi yok. Çünkü, insanlık dramına bu kadar önem veren birisinin dünyada olanlara da dikkat çekmesini bekleriz. Kendisinin de itiraf ettiği gibi Gazze’de soykırım olurken bu konuda sessiz kalmayı tercih etmiş. Konuştuğu zaman da İsrail ağzıyla yayılan yalanları tekrar etmekten kaçınmamış. Kitlesel ırza geçmeler yalanını, İsrail’in değil de Filistinlilerin sorumlu tutulmalarını söylemiş, direnişi aşağılayıp suçlu ilan etmiş. Tam da dindarların kaypaklığıyla, “iki tarafı da kınamış” ve dikkatli bir çizgiyle asla İsrail’in işlediği suçları dile getirmemiş. Gazeteci Ali Abunimah’ın yazdığı gibi, eğer “cesur” olmak buysa, Trump yönetiminde liberallerin nasıl kısa dönemde yalakalıkta yarışır olduğunu göreceğiz.[21] Sanırım bunun ilk ispatı da Trump’tan küfürler yediği halde koşa koşa Trump’ın elini öpmeye koşan Amazon milyarderi Jeff Bezos oldu.
Bu satırların yazıldığı sırada, potansiyel yalakalığa dikkat çeken gazeteci Ali Abunimah’ın bir konuşma vermek için gittiği İsviçre’de tutuklandığı haberi geldi.
Devam edecek.
[1] https://finance.yahoo.com/news/much-top-billionaires-per-hour-180044799.html
[2] https://www.wsj.com/video/donald-trump-attacks-amazon-ceo-jeff-bezos/81847160-785C-4041-9B51-C6B1169596EB?mod=rss
[3] https://www.nytimes.com/2024/12/19/us/politics/trump-elon-musk-bezos-mar-a-lago.html
[4] https://thehill.com/homenews/administration/425140-trump-mocks-bezos-as-jeff-bozo/
[5] https://www.cbsnews.com/news/elon-musk-doge-trump-federal-spending-penny-179-million/
[6] https://www.yahoo.com/news/donald-trump-fires-independent-inspectors-144550632.html
[7] https://www.yahoo.com/news/did-prison-mellow-proud-boys-211728309.html
[8] https://www.newsweek.com/trump-jan6-pardons-fraternal-order-police-union-2018836
[9] https://www.nbcnews.com/news/us-news/trump-pardons-two-dc-officers-convicted-fatal-chase-20-year-old-man-co-rcna188920
[10] https://www.politico.com/news/magazine/2023/08/25/ipsos-poll-trump-indictment-00112755
[11] Fascism on Trial, Gçrpox, Di Maggio, 35
[12] https://www.instagram.com/dergiot/p/C79wHpbN3cD/?img_index=1
[13] https://theintercept.com/2022/09/26/giorgia-meloni-italy-fascist/
[14] https://airmail.news/issues/2022-10-1/theyre-with-her
[15] Ibid S: 164-165
[16] https://en.wikipedia.org/wiki/The_Anatomy_of_Fascism
[17] https://www.guttmacher.org/2024/12/state-policy-trends-2024-anti-abortion-policymakers-redouble-attacks-bodily-autonomy?gad_source=1
[18] https://apwu.org/news/magazine/womens-rights-are-under-attack
[19] https://www.yahoo.com/news/trump-reportedly-charging-100k-inauguration-180700486.html
[20] https://thehill.com/homenews/nexstar_media_wire/5096082-trumps-hand-wasnt-on-the-bible-during-the-oath-of-office-what-does-this-mean/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.