Yeni güç ilişkilerinin Dersim’i dönüştürdüğünü ve siyasetten ticarete evrilen bir Dersim panoraması oluşturduğunu görüyoruz. Tüm bu dönüşüm ve etkisizleşme nedeniyledir ki son yıllarda Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin de kültürel-politik mecrasından uzaklaşarak, tüketim kültürüne dayanan ve kentin ekolojisine zarar veren bir yere savrulduğuna dair eleştirileri daha çok duymaya başlıyoruz
Bu yıl Dersim’de 22.’si düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali, ilk kez örgütlendiği 2000’lerin başlarında Dersim’de planlanan birçok HES ve baraj projesine karşı güçlü bir karşı koyuşun mecrası olmuştu. Günümüzde de benzer bir tehdit madenler nedeniyle güncelliğini korurken ve hâlihazırda birçok noktada madencilik faaliyetleri için hazırlıklar yapılırken, baraj karşıtı mücadelenin kitleselliği ve caydırıcılığı da düşünüldüğünde, benzer bir kamuoyu desteğinin günümüzde oluşmadığını görüyoruz. Bunun kuşkusuz ülkedeki genel durumla da ilgili birçok (objektif/sübjektif) nedeni var ama en önemli nedeni olarak, bölgedeki politik güçlerin uğradığı sistematik baskı sonucunda giderek daralmalarını, kentteki hegemonyalarını yitirmelerini ve bu mücadeleye öncülük etme kabiliyetlerini kaybetmiş olmalarını gösterebiliriz. Geçmişte kentte var olan politik hegemonyanın kırılmasıyla birlikte oluşan boşluğu ise günümüzde giderek yeni tipte ilişkiler ve güç odakları dolduruyor.
Nihayetinde, yeni güç ilişkilerinin Dersim’i dönüştürdüğünü ve siyasetten ticarete evrilen bir Dersim panoraması oluşturduğunu görüyoruz. Tüm bu dönüşüm ve etkisizleşme nedeniyledir ki son yıllarda Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin de kültürel-politik mecrasından uzaklaşarak, tüketim kültürüne dayanan ve kentin ekolojisine zarar veren bir yere savrulduğuna dair eleştirileri daha çok duymaya başlıyoruz.
Dersim’de festival olsun veya olmasın, yaz aylarında nüfus ziyaretçiler nedeniyle ciddi oranda artıyor. Festival dönemlerindeyse, özellikle konser programlarında hatırı sayılır bir kalabalık toplanıyor. Dersim diasporasından ve çevre illerden de festival döneminde binlerce insanın geldiğini düşünürsek, canlı bir sosyal ortam oluşuyor. Bu sosyal ortamda temelde üç farklı insan tipi var: Birincisi, Dersim’de yaşayanlar; ikincisi, geçmişte Dersim’de yaşamış ama günümüzde Dersim dışında yaşayan ve “Dersim diasporası” diyebileceğimiz kesim ve üçüncüsü, çoğunlukla benzer bir özgürlük ortamını muhafazakâr-Sünni çevre Kürt illerinde bulamayıp gelen kesim.
Bu üç kesim arasında Dersim’e dair beklentiler konusunda çelişkiler ve çatışmalar da var elbette. En basitinden, yılın tamamı Dersim’de yaşayan, bir kısmı geçimlik düzeyde hayvancılık veya tarımla uğraşan ve bölgenin kültürünü-doğasını koruma yönünde en büyük hassasiyeti olan kesim, aşırı kalabalığın sebep olduğu çevresel kirlilik ve kültürel dejenerasyon nedeniyle dışarıdan gelenlere karşı daha tepkisel yaklaşırken; esnaf ise yaz döneminde elde ettiği ticari getiri nedeniyle dışarıdan gelenlerden (özellikle yurt dışından gelenlerden) hayli memnun. Dolayısıyla, bir çelişkinin de Dersimli esnaf ve Dersimliler arasında olduğunu görüyoruz.
Dersim merkezi ve ilçeleriyle birlikte tüm Munzur Vadisi (ve elbette Pülümür Vadisi), her yıl birkaç aylığına açık hava işletmesine dönüşüyor. Baharla birlikte, hemen her yerde akarsu kenarını çitlemiş bir işletmeye, sayısı sürekli artan camping bölgelerine, canlı müzik yapan restoranlara ve gecelik fiyatı büyükşehirlerdeki otel fiyatlarını aşan bungalov evlere rastlamak mümkün. Üstelik sayıları her geçen gün artan bu işletmelerin kanalizasyon altyapıları ya hiç yok ya da çok yetersiz. İşletmeler herhangi bir denetimden de muaf görünüyor. Öyle ki “kesin korunacak hassas alan” statüsünde olması gereken Munzur Vadisi’nde bir işletmenin kepçeyle akarsu yatağını değiştirdiğine ve “plaj” yarattığına tanık olabilirsiniz. Hava yağışlı değilse ve su bulanık akıyorsa, biliyorsunuz ki “yukarıda işletmenin biri yine kepçe sokmuştur Munzur’a.”
Özetle; maden projeleriyle tüm bölge risk altındayken, bununla birlikte gelişen plansız, kontrolsüz, denetimsiz ve düzensiz bir yapılaşmanın neden olduğu kirlilik, endemik bitki ve hayvan türleriyle birlikte tüm yaban hayatını ve doğayı tehdit ediyor. Tüm bunlarla mücadelenin bir parçası olarak örgütlenen festival ise birçok Dersimli için artık bu işlevi yerine getirmiyor. Aksine, insan sirkülasyonunu artırarak, altyapısı ve denetimi yetersiz olan kentteki sorunları giderek içinden çıkılmaz bir hale sokuyor.
Dersim’de hemen her yerde bölge halkı tarafından kutsal kabul edilen bir doğal güzelliğe rastlamanız mümkün. Bunlardan en bilineni de Munzur Gözeleri. Gözeler girişinde bir işletme sizi “Kutsal topraklara hoş geldiniz” pankartıyla karşılıyor. İroniktir ki bu “kutsal topraklar”, ticari yapılaşmaya açılmasının etkisiyle insan kaynaklı kirlilikle baş edemiyor.
Yine ironiktir ki Aleviler ve Dersimli Kırmançlar için özel bir anlamı olan Gözeler’de dışarıdan gelen bir ziyaretçinin “Mescit ne tarafta?” sorusu, ileride hangi ihtiyaçlara yönelik bir yapılaşmanın olabileceğine dair ipuçları da veriyor. Çünkü başka bölgelerdeki örneklerden de biliyoruz ki yapılaşma bir kez başladı mı devamı gelir. Üstelik, Taksim Meydanı, Çamlıca Tepesi, Rumeli Hisarı gibi örneklerden de bildiğimiz gibi siyaset çoğu zaman simgesel olarak ilerler ve çeşitli yapılarla mekâna nüfuz eder.
Yani, “İnsanlar ticaret yapmasın mı? Para kazanmasın mı?”nın ötesinde bir durumla karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bugün bölgedeki işsizlik nedeniyle bu tip ticari fonksiyonların kontrolsüzce yayılması bölge insanlarının bir kısmı tarafından sessiz bir onay alıyor olabilir. Ancak, kentin turizme dönük bir fonksiyon kazanmasının, kente kimliğini kazandıran doğal güzellikleri koruyacak şekilde ve bir planlama dahilinde bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiği de bir o kadar aşikar. Bu yapılmadığı takdirde, farklı motivasyonlarla atıldığı bilinen adımların, yakın bir gelecekte başka bir kültürün hakim olduğu bir Dersim enkazı yaratacağını tahmin etmek çok zor değil.
Öyleyse ne yapmalı? Bu yazı her şeyden önce Dersim’de yaz aylarında artan nüfus baskısının kontrol altına alınması ve kentsel/doğal dokunun zarar görmemesi üzerine. O yüzden “festival yapılmasın” basitliğiyle çözülebilecek bir şeyden bahsetmiyoruz. Hiçbir politik hedefi yerine getirmese bile bölge insanının senede birkaç gün de olsa eğlenmesinin kimseye zararı yok. Ancak festivalden de öte, yaz aylarında yaşanan nüfus baskısını kentin altyapısının kaldırmadığı ve kentte oluşan kanalizasyonun birçok noktadan Munzur’a aktığı bilinen bir gerçek. Bu noktada, (basit fiziksel arıtma değil) ileri biyolojik arıtma tesisleriyle entegre edilmiş, yaygın ve yeterli bir kanalizasyon altyapısının yapılması talebi, maden faaliyetlerinin durdurulması talebinden sonra kentin en önemli gündemlerinden biri olmalıdır. İl ve ilçe belediyelerinin yetersiz bütçelerle bu büyüklükte bir yatırım gerçekleştiremeyeceği düşünüldüğünde, merkezi yönetim üzerinde bu yatırımın yapılması için kamuoyu baskısı oluşturmak önemli bir yerde duruyor. Bu noktada, “Kesin korunacak hassas alan” ilanının hangi düzenleyici politikalarla desteklenmesi gerektiğine dair, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu gibi yapılarla kapsamlı çalışmalar yapılıp gündem oluşturulabilir.
İl Özel İdaresi, Kaymakamlık veya Valilik yetkisindeki kimi denetim ve düzenlemelerin yapılmaması, il ve ilçe belediyeleri için “yetkimiz yok” bahanesine dönüşmemelidir. Belediyeler ve kent dayanışmaları yetkilerini kullanmaları için ya kurumları zorlamalı ya da kendileri harekete geçmelidir. Unutmamak gerekir ki Munzur kıyısındaki bir işletmenin Munzur’u kirletmesini engellemek için halk tüm yetkiye sahiptir.
Özellikle yaz aylarında artan çöplerin toplanması ve bertaraf edilmesi için ne yapılacağı kocaman bir soru işareti olarak yıllardır kentin gündemindedir. İptal edilen projenin yerine ne yapılacağı konusundaki belirsizlik giderilmelidir. Tek kullanımlık plastiklerin azaltılması ve atıkların geri dönüşümü konusunda ne yapılacağı planlanmalı ve kurumlardan talep edilmelidir.
Benzer gündemler çoğaltılabilir. Daha fazla uzatmadan söylenebilir ki Dersim’de siyasetin kent ölçeğindeki gündemler üzerinden daha fazla yürümeye ihtiyacı var. Çok uzun süredir dünyada ve ülkemizde kent/kent hakkı siyasetin önemli bir bileşeni haline geldi. Merkezi/yerel iktidarların ve güç-sermaye odaklarının kentsel rant üzerinden kurdukları sermaye birikim stratejileri herkesten önce kentin asli bileşeni olan halkın çıkarlarıyla çatışmaktadır ve bu anlamıyla politikanın önemli bir gündem maddesidir. Elbette ki batıdaki bir kentin gündemiyle Dersim kent gündemi bir ve benzer değildir. Dersim, tarihsel ve politik nedenlerle bambaşka bir bağlamda yer almakta ve çeşitli zorluklar barındırmaktadır. Ancak geleneksel siyaset yapış şeklinin Dersim’in kentsel gündemlerini yeterince kapsayamadığı da unutulmamalıdır.
Bölgedeki politik baskının ve işsizliğin neden olduğu genç nüfus göçünün durdurulması için neler yapılması gerektiği bile başlı başına kocaman bir gündemdir. Bu anlamıyla “siyasetten ticarete” evrilen Dersim gerçekliğinde, siyasetin boşalttığı ilişki ağlarını turizme dayalı ticaretin doldurduğu gerçeğini kabul ettiğimiz gibi; ticaretle uğraşanların hangi hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiği yönündeki bir halk denetimine ihtiyaç olduğunu da kabul etmek gerekir.
Sonuç olarak; madenler eliyle köyleri insansızlaştırmanın ve hayvancılığı bitirmenin taşları döşenirken, bir taraftan da kentin doğasına/dokusuna zarar verecek şekilde salt turizme dayalı bir ticari fonksiyonla bölge insanının sessiz onayının alınmak istendiği bir politik yönelimden bahsediyoruz. Dersim’deki demokratik güçlerin sadece festival dönemlerinde değil, daha sık bir araya gelerek bu yönelime itiraz etmesi, daha kapsayıcı bir söylem ve bütünsel bir bakış açısıyla direnç geliştirmesi gerekmektedir. Yoksa yakın bir gelecekte mücadelesini verebileceğimiz bir Dersim kalmayacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.