Yargıtay Başkanlığı seçimindeki krizde, adaylardan Muhsin Şentürk’ün, mevcut Başkan Mehmet Akarca lehine yarıştan çekilmesiyle sona geliniyor. Yargıtay Başkanlığı seçimlerindeki krize ve krizin siyasi arka planına dair Toplumsal Hukuk’tan Avukat Barış Barışık ile konuştuk
Mevcut Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın görev süresinin dolması sebebiyle yeni başkanın belirlenmesi için 25 Mart tarihinde başlayan seçim süreci devam ederken kritik bir gelişme yaşandı ve adaylardan Muhsin Şentürk, mevcut Başkan Mehmet Akarca lehine yarıştan çekildi. Şentürk, buna karşılık olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na aday oldu.
YARGITAY BAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ: MUHSİN ŞENTÜRK, MEVCUT BAŞKAN MEHMET AKARCA LEHİNE ÇEKİLDİ
13 Mayıs günü 36. tur ile seçimler devam edecek. Şentürk’ün çekilmesiyle yeni başkan belirleneceği bekleniyor.
Yargıtay seçimleri 5’er tur şeklinde gerçekleşiyor. İlk 3 turda başkanın seçilememesi durumunda 3. turda en yüksek oyu olan 2 aday arasında 4. ve 5. tur gerçekleşiyor.
Başkan Yargıtay üyelerinin salt çoğunluğunun oyunu alarak seçiliyor. İlk seçim 25 Mart tarihinde yapıldı ve geçtiğimiz gün seçimin 35. turu gerçekleşmesine rağmen hiçbir başkan adayı salt çoğunluk olan 175 oyu alamadı.
Seçim sürecinde 3 aday ön plana çıktı ve seçim şu anda 3 aday arasında gerçekleşiyor. Yargıtay seçimleri bir önceki Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca; Anayasa Mahkemesi’nin Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında vermiş olduğu karara direnip AYM’nin 9 üyesi hakkında suç duyurusunda bulunan 3. Ceza Dairesinin Başkanı Muhsin Şentürk; uzun yıllar yargı bürokrasisinde (Adalet bakanlığı ve HSYK) çeşitli görevlerde bulunan Ömer Kerkez arasında gerçekleşmektedir.
Adayların siyasi bağlantıları hakkında şunlar söylenebilir:
Mehmet Akarca; Tayyip Erdoğan tarafından iki kere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına atandı. Yargıtay’a sarayın desteğiyle başkan oldu. Mevcut Yargıtay başkanıdır.
Muhsin Şentürk; AYM kararına direnen ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan 3. Ceza Dairesinin başkanı ve yargıdaki MHP grubunun desteklediği söyleniyor. 3. Ceza Dairesi aynı zamanda 30 Nisan’da ÇHD davasında Selçuk Kozağaçlı’ya örgüt üyeliğinden verilen cezayı düzelterek onadı.
Ömer Kerkez; yıllarca yargı bürokrasinde bulundu. Hakyolcu gruplarla ilişkisinin olduğu düşünülen Kerkez; Sadullah Ergin döneminde Adalet Bakanlığında görev aldı ve Bekir Bozdağ döneminde HSK üyeliğine seçildi. Şu anda Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanı olarak görev yapıyor.
31 Mart seçimlerinden sonra Saray ve Adalet Bakanlığı devreye girdiği iddia ediliyor. Bakanlık tarafından Muhsin Şentürk destelenmekte ve seçilmesi için bakanlık tarafından çalışmalar yapıldığı; Muhsin Şentürk’ün Yargıtay üyelerine “Cumhurbaşkanı ile görüştüm, beni tercih etti” şeklinde mesaj gönderdiği iddia ediliyor. Hatta Muhsin Şentürk 20. Turdan sonra Yargıtay üyelerine “siyasi rüşvet” olan vaatleri içeren mesajındaki vaatleri şu şekilde;
Hala seçimlerde 3’lü bir denge devam ediyor. Seçimlerde genellikle Ömer Kerkez birinci olarak bitiriyor.
Yargıtay’da seçim krizine dair Toplumsal Hukuk’tan Barış Barışık ile konuştuk. Barışık şunları söyledi:
Yargıtay Başkanının 35 turda seçilememesini sadece yargısal kriz üzerinden okuyamayız. Yeterli çoğunluk sağlayamayan adayların bugün neyi temsil ettiği kadar nasıl bir yönetme tarzına işaret ettiği önemli. Aynı zamanda çatışmalı-krizli bu yönetme tarzının halkın farklı kesimleri için anlamına bakarak bu kriz karşısında hareket noktamızı oluşturabiliriz.
Adayların arkasındaki siyasi güç odaklarına haberinizde değiniyorsunuz. Menzilciler, Hakyolcular, milliyetçiler… İktidarın çelişkili ittifakı yargıya yansımakta. Yargıtay başkanlık seçimindeki kriz, iktidarın bugünkü biçimlenişi ve barındırdığı çelişkilerin yargıdaki yansımasıdır diyebiliriz. Bu çelişkiler Anayasa Mahkemesi’nin milletvekili Can Atalay kararına Yargıtay 3. Ceza Dairesinin direnmesi ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusu yapılmasında da bir kriz biçiminde görünür olmuştu.
Siyasal iktidar bugün farklı sermaye gruplarına, tarikat-cemaatlere ve farklı çıkar birliklerine yaslanarak varlığını pek çok iç çelişki ancak ortak bir çıkar etrafında sürdürebilmekte. İktidar bileşenlerinin ve yaslandıkları tarikat-cemaat gibi dayanakların karşılığı Yargıtay’da da tezahür ediyor. Tayyip Erdoğan ve saray rejimi bugün iktidar içi çelişkileri yönetmekte zorlanıyor. Bugün Yargıtay seçimlerindeki bütün adaylar Saray/AKP/Tayyip Erdoğan iktidarının bir parçası/uzantısı/ortağı konumunda olmasına rağmen aylarca süren bu krizde iktidarın “çelişkili birliğine” ve yönetme tarzına odaklanmak bizlere hareket noktası sunacaktır. Nitekim yargıda kriz diye tartışmalar yürütülürken yargı halkı pasifize etmek üzere seferber olabiliyor.
Yargıtay’ın (yargının), iktidarı yeniden ürettiği tek alan Can Atalay, Selçuk Kozağaçlı kararlarında olduğu gibi ceza siyaseti alanı değil. Yargıtay, patriyarkal sistemin yeniden üretildiği “medeni hukuk” alanında boşanma, nafaka, kadınların kendi soyadını kullanması gibi pek çok davada verdiği kararlar ile toplumu şekillendiriyor. Hukuk daireleri emek sermaye çatışmasının bir görünümü olan bireysel ve kolektif iş hukukuna ilişkin davalarda her gün sermaye lehine pek çok karar veriyor. Toplumsal, sınıfsal çatışmaların tamamı hukuki, yargısal düzleme de yansıyor. Saray rejimi kendi içinde çelişkileri olan sermaye grupları, tarikatlar üzerinden iktidarını sürdürürken halka yönelik politikalarda, hukuk, yargı politikası da olmak üzere birlik halinde hareket edebiliyor. Bu nedenle Yargıtay başkanlık seçimlerinin kriz noktasına baktığımız kadar birlik noktasına da bakabiliriz. Bu krizi bir yönetememe sorunu dışında yönetme biçimi olarak okuyabiliriz.
Elbette iktidar içi çatışmaların görünür olması, krizler biçimini alması, yaslandıkları tarikat, cemaat gibi odakların görünür olması halkın farklı kesimlerinin yargının meşruluğunu sorgulamasına ve adalet talebini daha güçlü biçimde dile getirmesine olanak sağlıyor. Bugünün Yargıtay’ı burjuva hukukunun bağımsızlık ve tarafsızlık maskesini takma gereği duymayan, takma olanağı olmayan bir yargı. Karşımızda çıplak duruyor…
Yine Yargıtay başkanlık seçimleri krizi yeni yargı paketi, Anayasa tartışmaları ile birlikte gündemimizde. İktidar bloğu içinden Kobane davasından, Gezi, Kavala kararlarına kadar farklı sesler çıkabiliyor. Tüm bu gündemlerde halkın tarafını, halkın hak, adalet ve eşitlik taleplerini ve bunun yargısal izdüşümlerini daha açık bir şekilde ifade edebilmek önemli. Bu çatışma düzlem bize bu olanağın sağlıyor.
Sendika.Org