Afrikalı öğrencilere yapılan ırkçı saldırılara hepimiz tanık olduk, ihtimal Karabük’te hayat onlar için çok zorlaştı. İşte bu nedenle bu duruşma önemli bir duruşma. Bu duruşmaya çok sayıda kadın giderse “Göçmen kadınlar yalnız değildir Türkiyeli kadınlar onların yanındadır” dersek göçmen kadınlar daha güvende hissederler kendilerini
Yıllar önce Antep Kalesi’ni görmek için misafir olduğum ailenin evinden çıkıp yollara düştüm, sabah çok erkendi ve saat 08.30’da Kale’nin önünde benden başka kimse yoktu. Sonra bir görevli geldi, Kale’yi gezmek istediğimi söyledim, kibarlığından değil ama henüz turist mevsimi açılmadığından ve ihtimal can sıkıntısından bana eşlik etti. Kale’nin karşısına gelen mahalleleri gösterirken “Bakın Osmanlı’da milletler iç içe yaşamış gördüğünüz gibi. Şu sağ taraf Rum, yanında Türk, onun yanında da Yahudi mahallesi var” dedi. Ben de cevaben “Yok iç içe değil yan yana” dedim, nasıl yani deyince “E siz dediniz ya mahalleler yan yana” diye ekledim. ‘Olgun’ adamdı bana turist muamelesi yapıp olayı geçiştirdi.
Bu ülkenin hatta bu dünyanın insanları ne zaman iç içe geçmiş bilmem, tarih bilgim zayıf. Ben ancak okuduklarımın yaşadıklarımın ve gözlemlediklerimin tanığıyım, bilgisine sahibim. Ki bu bilgiyi kendi varoluşumun süzgecinden geçirerek aktarıyorum, herkes gibi…
Dina’nın ikinci duruşmasına Karabük Adliyesi’ndeki ırkçılık tartışması damgasını vurdu. Mahkeme heyeti avukat arkadaşlarımıza “Bu ülkede ırkçılık var diyemezsiniz, Karabük halkını ırkçılıkla suçlayamazsınız” diye feryat figan etti.
Avukatlar, Dina’nın annesiyle yazışmalarından yola çıkarak böyle bir tespitte bulunmuştu. Yani durup dururken Karabük’te siyahilere ırkçılık yapılıyor denmemişti. 7/24 her türlü medya yayınından, dijital kanallardan, sosyal medya ağlarından ırkçılık yapan yurdum insanı, Karabük’e gelince sütten çıkmış ak kaşık olmuştu.
Elbette bütün Karabük halkı ırkçıdır demiyoruz ama Karabük halkının bir kısmının siyahi kadın öğrencileri seks objesi olarak gördüğünü, kollarından tutup arabalarına çekmeye çalıştıklarını öğrencilerin bizzat kendileri söylediler. Acaba aynı kişiler bunu Karabük’ün yerlisi kadınlara da yapıyorlar mı? Kuşkusuz aynı erkeklerin bunu Karabük’ün yerlisi kadınlara bu kadar pervasızca yapıp yapmadıklarını bilmiyoruz. Ama yapsalar bile bu kadar kolay olmuyordur, kanıksanmıyordur.
Açık açık kimse ırkçıyım demez, bildiklerinden değil ama ırkçılık aslında Anayasa’da da bir suç unsuru. Ben milliyetçiyim diye yumuşatarak ırkçılık yaparlar veya bir Türk bin bilmem neye bedeldir derler, afedersin Ermeni derler, kuyruklu Kürt derler… Derler de derler…
Mesela 30 yıl önce belediye otobüsünün kapısından “bu nereye gider” diye soran okuma yazma bilmeyen kadına içerde oturan bir başka kadın “Aman bunlar da geldi İstanbul’u köye çevirdi” derken ırkçılık yapmıyor kendince ama, bu yaptığınız ırkçılık desek “aaa hiç bile” der.
Köyleri yakıldığı için büyük kentlere göçen Kürtlere yapılan muamele, soykırıma uğramış halklar Ermeniler, Rumlar, Süryanilere yapılanlar da ırkçılık değildir halkın nezdinde… Ne güzel yan yana yaşıyoruzdur. Tabii bunları hep Türkler söyler. Irkçılığa maruz kalanların rüyalarının nasıl kâbusa dönüştüğünü sormak akıllarına bile gelmez. Kürtler ne zaman “Ben Kürdüm” dese akıbetleri aynı oldu. Onlar da nasibini aldı ırkçılığın hoyratlığından, aşağılayan/değersizleştiren dilinden.
***
Sonra Suriyeliler geldi sağ olsunlar herkes koro halinde Suriyelilere saldırmaya başladı. Zira bir gün önce gelen Türkiye’nin sahibi (yerlisi) olmuştu büyük kentlerde ve küçüklerinde.
Siyahileri saymıyorum bile. Yıllar önce feministler olarak davasını takip ettiğimiz Jesca’nın katledilmesi davasına gelen bir kâğıtsız siyah göçmen kadının sözleri hep aklımdadır, “Bunlar bizim insan olduğumuzu düşünmüyor”.
Kimsenin kimseyi sevmediği, hamuru ırkçılık-ayrımcılıkla yoğrulmuş bir ülke, bu ülke. Asimile edebildiğini edip kendine benzetmiş devlet, edemediklerini de sürekli ayağa kaldırıp tek ayak üstünde durma cezası veriyor.
Irkçı, ayrımcı olmayan halk ise “İnsan geldiği yere uyum sağlar, devlete başkaldırılır mı, ama ne yani vatan mı bölünsün” diyerek ceza veren devletine destek vermeye devam ediyor. Dedik, hamuru “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ile yoğrulmuş bu ülkenin. Öyle yüzyıllık değil yüzlerce yıllık bir hikâye bu, Cumhuriyet’in birinci yüzyılı bunu tabana yaymayı, beyinlere kazımayı başardı. Yüzyılı beğenmeyen ve Türkiye’nin ‘yüzyılı’nı kuracak olanlar ise bu durumu lehlerine çevirmek konusunda çok mahir. Canları ister Rabia işareti Rabia kesmezse damardan Türk milliyetçiliği. Irkçılık kullanışlı bir aparat yani. Adına milliyetçilik (hadi ulusalcılık diyelim buna) vatanseverlik, devletseverlik ne derseniz deyin… İş gelip “Benden olmayandan bana ne”ye dayanıyor.
Dina Afrikalı bir göçmen öğrenci. Bizden değil, o nedenle hâkim ve savunma avukatları son derece uyum içinde Karabük’te bir fuhuş işi varsa bile bunun Afrikalı erkek öğrencilerin Afrikalı kadın öğrencileri pazarlaması şeklinde olabileceği imasında bulundu, hatta sanığın avukatları bir videoyu delil olarak sunup, “medyaya oynamak” isteyen Dina’nın avukatlarını rezil etti (!) Ayrıca madem ırkçılık varmış, neden öğrenciler memleketlerine geri dönmemişlermiş!
Tam seçimlere odaklanmışken, Dina’nın davasına gidip gelirken tanıştığımız Afrikalı öğrencilerden bir telefon aldık. Günlerdir sosyal medyada “Afrikalı öğrenciler HPV, HIV virüsü yayıyor” söylentisi nedeniyle sokağa çıkamaz olduklarını söylüyor, feminist yol arkadaşlarından destek istiyorlardı. Dina için Feministler Grubu olarak basın açıklaması yaptık. Sorumluları, sorumluluklarını yerine getirmeye çağırdık; yani devleti, emniyeti ve rektörü. Rektör sanki bir eğitim kurumu değil de bir holding işletiyormuş gibi ne kadar para kazandığını ballandıra ballandıra anlatıyordu, biz de kendisine “Eeee bir de öğrencilerin güvenliği için ne yapıyorsun onu anlat” dedik.
Gelelim 29 Nisan 11.40’taki 3. duruşmaya.
Afrikalı öğrencilere yapılan ırkçı saldırılara hepimiz tanık olduk, ihtimal Karabük’te hayat onlar için çok zorlaştı. İşte bu nedenle bu duruşma önemli bir duruşma. Bu duruşmaya çok sayıda kadın giderse “Göçmen kadınlar yalnız değildir Türkiyeli kadınlar onların yanındadır” dersek göçmen kadınlar daha güvende hissederler kendilerini.
Hatırlayalım biz “Kadın dayanışması yaşatır”, ”Yalnız hissettiğinde bu kalabalığı hatırla” şiarımızla ne çok şey değiştirdik bu ülkede…
Haydi sevgili kadınlar 29 Nisan saat 11.40’ta Karabük Adliyesi’nde olalım, Dina ve arkadaşlarına ses olmaya devam edelim,
Çok olalım çok olmak güzeldir!
*Dina için Feministler Grubu’ndan Firdevs Hoşer
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.