Kısaca sağlıklı ve uygun fiyata gıda alamayan ya da bu gıdalara ulaşamayan insanlar ve semtlerdir. Kişiyi gıda alışkanlıklarında etkileyen toplumsal, fiziki ve makro çevrelerin tümüdür. Dolayısıyla gıda güvensizliği de söz konusudur
Dünyada her gün 25.000 kişi ve yılda 9 milyon kişi açlıktan ölüyor.
Şişmanlık ya da aşırı kilo nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2022 yılında yaşamını kaybedenlerin sayısı 1,5 milyon.
922 milyon kişi yetersiz beslenirken 2,3 milyar insan ise gıda güvensizliği içinde.
Ama bu sayılar virüsler gibi insanları pek korkutmaz ve nedenlerini de araştırmazlar. İnsan aç ise bu onun sorunudur. Toplumu ilgilendirmez.
İnsanların gıdaya erişimini elde etmek ve tarım ile iyi ilişkiler kurmak adına gıda demokrasisinden söz edilir…
1998 yılında Nobel ekonomi ödülünü alan Amartya Sen, “Açlık sadece üretim azlığı değil, kimi insanların gıdaya erişimini azaltan, zorlaştıran uygun olmayan politikalardır” der. Bu politikaların başında da emperyalist sömürü düzeneği gelir ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde izlenen ve geçim tarımını yok eden, dışa dönük, emeği ve doğayı sömüren çok uluslu tarım-gıda sanayilerinin politikası bulunur. Özellikle kadın ve çocukların emeğini sömürerek ödedikleri sefalet ücretleriyle insanlar açlık ile tokluk arasında gidip gelirler.
Ayrıca, Flaminia Paddeu’nin da dediği gibi “Tarım-sanayi sermayesinin üretkenliğini sürdürebilmesi için insanlar ve vücutları aşırı üretimi massetmelidir ya da bedensel süreçler sermayenin yatırımlarının öznesi olmalıdırlar”. Fazla kalorili, dönüştürülmüş ürünler, mısır şerbeti ile şişmanlığa ve hastalıklara neden olurlar. Sonra da bu hastalıklar için ilaç üretirler.
Konumuz gıda çölleri ya da bataklıkları. Açlıkla ilgisi olduğu gibi yetersiz ya da kötü beslenmeyle ve dolayısıyla şişmanlıkla da ilgisi var. Bu çöl ya da bataklıklar ise daha çok gelişmiş ülkelerde, gelir düzeyi düşük kimi azınlıkların oturduğu semtlerde görülüyor. Ama kimi az gelişmiş ülkelerde bu çöllerin alanının daha büyük olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Gıda çölü dışında yine aynı ülkelerde tıbbi çöller de var, yani doktorun, hastanenin olmadığı ya da doktora ya da sağlık sistemine ulaşmanın zor olduğu ve çok zaman aldığı çöller de var. Bu da ayrı bir yazının konusu ama birbirini tamamlayan özellikler.
Açlık, gıda güvenliği ya da yetersiz beslenme ayrı yazıların konusu olabilir. Biz burada sadece gelişmiş ülkelerdeki gıda çölü ya da bataklığı üzerinde duracağız.
Gıda çölü kavramı (food desert) 1990 yıllarında İngiltere’de ortaya çıkar. 1986 yılında Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği sağlık sorunlarıyla ilgili, Ottowa Bildirgesi sağlık ve beslenme ile ilgili araştırmalara yön verecektir. ABD başta olmak üzere Kanada, İngiltere ve Avrupa’nın kimi ülkelerinde bu kavramla ilgili araştırmalar yürütülür.
İngiltere’de 7 bin, ABD’de 9 bin gıda çölü vardır. 39 milyon Amerikalı çölün içindedir. Kanada Quebec kentinde 420 bin kişi gıda çölünde yaşar.
Kısaca sağlıklı ve uygun fiyata gıda alamayan ya da bu gıdalara ulaşamayan insanlar ve semtlerdir. Kişiyi gıda alışkanlıklarında etkileyen toplumsal (arkadaşlık, aile, iş arkadaşı, kent ile bütünleşme, kimi toplumsal etkinlikler), fiziki (ulaşım, okul, semt alt yapısı, lokanta, kültür hizmetleri) ve makro çevrelerin (gıda normları, gıda kültürü, pazarlama, iktisat ve tarım politikaları) tümüdür. Dolayısıyla gıda güvensizliği de söz konusudur. Gıda güvenliğini “yeterli, sağlıklı, besleyici gıdalara fiziki ve iktisadi erişim ile bu gıdaların insanların enerjik gereksinmelerini ve gıda tercihlerini karşılayarak sağlıklı ve etkili bir yaşam sürdürmek” olarak tanımlarsak gıda çölü de bunun tam aksidir.
Gıda çölü genelde büyük kentlerin çevresinde, banliyösünde yer alır ve genelde azınlık nüfusun oturduğu semtlerdir.
Gıda çölünde sağlıklı, uygun fiyatla ürün satacak yeterli bakkal, manav yoktur. Bakkal olsa da satılan ürünler pahalıdır. Kişiler alışveriş yapabilecekleri yerlerden kentte en az 1,5 km, kırsal alanda ise 15 km uzaklıkta otururlar. Yürüyerek gitmeleri çok zahmetlidir.
Ulaşım araçları yoktur. Toplu ulaşım ise yeterli ya da düzenli değildir.
Sağlıklı, besleyici ürünleri alabilmeleri için yeterli gelire de sahip değillerdir. Ortalama gelir yoksulluk sınırına eşittir ya da sınırın altındadır.
Oturdukları semt kimi kamusal hizmetlerden, örneğin PTT şubesi gibi, yoksundurlar.
Eğitim düzeyleri yeterli olmadığından gıda ve beslenme ile ilgili gerekli donanıma sahip değillerdir.
Semtte gelir düzeyi düşük olduğundan market zincirleri yeterli kâr düzeyine ulaşamayacağından şube açmazlar.
Alışveriş merkezlerine uzak olduklarından semtte bulunan büfelerden, benzin istasyonundaki büfeden, gezici satıcılardan, genelde besleyici olmayan, rafine, dönüştürülmüş ürünler, cips, pizza, şekerleme, hızlı yiyecek ürünleri alırlar ve bu da sağlıklarını etkiler. Çoğu kez burada yaşayanlar şişmanlıkla mücadele ederler ve ortalama ömürleri kısadır. Kalp hastalıkları, şeker (diyabet) sıkça görülür ve ölümlere neden olur. Sağlık sorunları kamusal sağlık harcamalarını artırır.
Yeterli gelire sahip olmadıklarından kira, elektrik, gaz faturalarını öncelikle ödemek zorunda olduklarından beslenmeye yeterince gelir ayıramazlar. Çocuklar ve yaşlılar büyük ölçüde etkilenir.
Gıda çölünü önlemek kötü beslenmeyi ya da şişmanlığı engellemez.
Kapitalizmin yıkıntıları arasında beslenmek zordur.
Gıda çölüne biraz olsun su getirebilmek için öncelikle burada yaşayanların emeklerine saygı göstererek ortalama gelir düzeylerini artıracak eğitim, istihdam ve gelir politikaları uygulamaya konulmalıdır. Semti kenar semt olmaktan kurtarıp kentle bütünleşmesi (iktisadi ve kültürel) sağlanmalıdır.
Önerilen çözümler çok sayıdadır:
İnsanların bu semtlerde boş arazilerde bostancılık yapmaları sağlanabilir (kentsel tarım) ve en azından kimi sebzelere ulaşmaları olanaklı olur.
Dayanışma içinde ortak bakkal-manav ya da gıda koperatifleri açılabilir. Devlet gerekli finansal desteği sağlamalıdır.
Gıda yardımları yapılabilir. Yapılacak yardımlar semtteki nüfusun gıda tercihlerine/alışkanlıklarına uygun olmalıdır. Herkes her şeyi yemeyebilir.
Sağlıklı ürünler satan gezici bakkal ve manavların semte uğraması sağlanabilir.
Ulaşım araçlarına sahip olanlarla birlikte alışveriş yapma olanağı yaratılabilir.
Haftada, ayda bir gün ortak yemek etkinlikleri düzenlenmektedir.
Marketlerde satılmayan ya da tüketim süresi dolan ürünler toplanarak dağıtılabilir (Ülkemizde pazarlarda artık ürünleri toplayanlar aklımıza geliyor, ki bize gıda çöllerini anımsatıyor).
Kapitalizm çöl ve saraylar yaratır. Çöl ve saraylar denilerek sınıf farklılıkları gizlenir.
Çölden kurtulmanın yolu çölü ve sarayı yaratan sistemi değiştirmek olmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.