“Bundan henüz birkaç ay önce kampüsteki LGBTİ+ etkinliğinin gerçekleşmesini istemeyen ve bu etkinliğe şiddet yoluyla müdahale etmek için cuma namazı çıkışı okulun kapısına dayanan çeteler, artık bizzat Rektörlük eliyle kampüse girebilecek. Yapmayı istediklerini söyledikleri “üniversiteyi halkla buluşturma” uygulamasının altında ne yazık ki bu riskler yatıyor ve hatta destekleniyor”
“Duvarsız üniversite”, gençlik ve halk dosyası kapsamında sıradaki söyleşimiz TİP’li Öğrenciler ile. TİP’li Öğrenciler, İstanbul Üniversitesi’nin “Duvarsız üniversite” sloganıyla kampüsleri halka açma kararının öğrencilerde güvenlik kaygısı yarattığını ve yönetimin bu kaygıları görmezden geldiğini ifade ediyor. Yakın tarihte gerçekleşen İslamcı ve faşist grupların saldırılarını hatırlatan TİP’li Öğrenciler “Artık bizzat Rektörlük eliyle kampüse girebilecek. Yapmayı istediklerini söyledikleri “üniversiteyi halkla buluşturma” uygulamasının altında ne yazık ki bu riskler yatıyor ve hatta destekleniyor” dedi.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü kampüsleri ziyarete açma kararını “üniversiteyi halkla buluşturma” gibi gençlik hareketinin de yıllardır verdiği mücadelenin söylemlerini, tezlerini anımsatan ifadelerle duyurdu. Bu karar, kararın sunulma biçimi ve uygulanması durumunda getireceği sonuçlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Karara dair yapılan ilk açıklamada bütün kampüslerin açılacağı yönünde bir bilgi vardı. Bu açıklama, gençlik hareketinin verdiği mücadelenin söylemlerini yani üniversitelerin halka açılması söylemini anımsatabilir ancak bu yalnızca bir yanılsamadan ibaret. Rektörle yaptığımız görüşmede kendisinin bütün kampüsleri açacağını söylemediğini, haberi yapan gazetecinin kendi yorumu olduğunu söyledi.
Bu karar alınırken neden öğrencilere sorulmadığını da biliyoruz. Çünkü, bizler bu kararın masum bir saikle alındığına inanmıyoruz ve sonuçlarının da öğrencilerin yahut okul bileşenlerinin yararına olmayacağından eminiz. Öğrencileri okuldan uzaklaştırmak istiyorlar. Yan yana gelip konuşmamızdan, iletişim kurup paylaşımlarda bulunmamızdan korkuyorlar. Fakülteler arası geçiş yasağı koyuyorlar.
Kararın ardından “güvenlik” kaygısının hakim olduğu tepkiler dile getirildi. Sizce güvenlik kaygısı” ile kastedilen olası riskler, somut durumlar nedir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Haklı kaygılar mı?
Günümüz Türkiye’sinin geldiği noktada herhangi bir insan yolda yürürken bile güvende hissetmiyor artık. Okul yönetimi ise halihazırda öğrencilerin güvenlik kaygılarını önemsemiyor. Okul içinde bir şeye tepki göstermek için toplandığımızda, yönetim zaten faşist çetelerin saldırılarını engellemek için herhangi bir girişimde bulunmuyordu. Bundan henüz birkaç ay önce kampüsteki LGBTİ+ etkinliğinin gerçekleşmesini istemeyen ve bu etkinliğe şiddet yoluyla müdahale etmek için cuma namazı çıkışı okulun kapısına dayanan çeteler, artık bizzat Rektörlük eliyle kampüse girebilecekler.
Yapmayı istediklerini söyledikleri “üniversiteyi halkla buluşturma” uygulamasının altında ne yazık ki bu riskler yatıyor ve hatta destekleniyor. Hukukun da geçerliliğini her gün yitirdiği ülkemizde öğrencilerin bu kaygısı oldukça normal, insani bir kaygı. Bu kaygılar, sosyal medyada kapı açıldıktan sonra “İstanbul Üniversitesi’ne böyle gireceğim” diyerek paylaşılan görseller göz önüne çıktıkça somutlaşıyor.
Ticarileşmenin önünün açılacağına dair kaygılar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu kararın kampüslerin ticarileştirilmesi sürecinde nasıl bir rolü olacağını düşünüyorsunuz?
Zaten bizim bu duruma karşı çıkmamızın başlıca nedeni, bu kararın ticarileşmenin önünün açılacağına dair kaygılarımızdı. Bu kaygılarda haklı olduğumuza ise Rektör’le görüşünce emin olduk. Rektör’ün yanına giderken birkaç talebimiz vardı. Bunlardan ilki özelleştirme yapılmayacağının sözünü almaktı. Çok basit bir şekilde “Evet söz veriyorum” diyemedi.
İstanbul Üniversitesi yönetiminin bu tür bir hamleyi ilk yapışı değil. 2019’un sonunda o zamanki yemekhane eylemlerine vesile olan zamlardan itibaren bu doğrultuda çok fazla karar alındı. Çapa’da ve Tıp Fakültesi’nde öğrencilerin kışın soğuktan sığınabilecekleri ve ders çalışabilecekleri tek alanın bir kahve şirketine tahsis edilmesi gibi çok fazla şey yaşadık. Kampüslerimizi bu karardan çok daha önce ticarethane haline getirmeye başlamışlardı zaten. Bu kararların çoğunun altına imza atan önceki Rektör Mahmut Ak’tı. Mevcut Rektör de onun izinden devam ediyor. Bunun karşısında aslında isimlerle değil, kurulmak istenen düzene karşı kavgamız da aynı şekilde devam ediyor.
Üniversite kapılarının halka açılması yıllardır bizim söylediğimiz bir şey. Şimdi baktığımızda ise, bu söylemin arkasına sığınarak üniversitenin kapısını yandaşlara, ranta açmak istiyorlar. Eğer bu hinliği anlamayız diye düşünüyorlarsa, yanıldıklarını çoktan gösterdik bile.
İtirazlardan biri de kararın üniversite bileşenlerine -öğrencilere, akademisyenlere, çalışanlara- sorulmadan alınmış olmasına. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Üniversiteye dair alınan böylesine köklü bir kararı tartışırken tüm okul bileşenlerinin fikri alınması gerekirdi. Üniversiteler sadece öğrencilerden ibaret kurumlar değildir. Akademisyenlerinden kantincisine içinde barındırdığı tüm öznelerle birlikte yaşayan bir yapıdır. Bu nedenle üniversiteyi yönetmesi bu alanda söz sahibi olması gereken organın da bahsettiğimiz üniversite bileşenlerinin tamamından oluşması gerektiğini düşünüyoruz.
Geldiğimiz noktada, bizi okuldan uzaklaştırmak için her şeyi yaptılar ve eminiz ki yapmaya da devam edecekler. Bahçelerdeki bankları azalttılar, bahar şenliklerimizi yasakladılar ve kulüp etkinliklerimizi sınırlandırdılar. Bunlar yaşam alanımız olması gereken kampüslerimizde neler yaşadığımıza dair yalnızca birkaç örnek. Yönetim öğrencinin çıkarı için artık hiçbir şey yapmıyor. Alınan kararlar ne öğrenciler için ne de bilim ve eğitim için, yalnızca kâr amaçlı çıkarları için alınıyor. Yapılan eylemlerin amacı ise sadece bu kararın geri alınması değil, okuldaki söz sahibinin öğrenciler ve üniversite bileşenleri olduğunu bir kez daha hatırlatmaktı.
Son soru eylemlere dair. Oluşan tepkiyi, eylemleri, katılım motivasyonunu nasıl yorumluyorsunuz?
Kendi sözümüzü kendimiz söylüyoruz. Bunu tekrar görmek, yaşanan her türlü baskıya rağmen öğrencilerin taleplerinin hala bir güce dönüşebildiğini, yönetimi bizi muhatap almak zorunda bırakabildiğimizi görmek önemli ancak yeterli değil. Öğrenciler dertlerinin dinlenmesini istemiyor, dertlerini ortadan kaldırmak istiyor. Biz de eylemlerimizde bunu amaçladık. Bir araya gelip kendi sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi konuştuk. Öğrenciler bir araya gelmek ve bu kayyum düzenini değiştirmek istiyor.