Unutmayalım ki öfkemiz diri kalsın. Çünkü halkı enkaz altında bırakanlardan, ölüme, açlığa, susuzluğa, dondurucu soğuğa mahkum edenlerden soracak hesabımız var. Yıkıntılar arasında kurulması gereken yeni bir yaşam var
Günler süren koşturmaca ve 6 Şubat eyleminden sonra gözlerim kapanıyor fakat uyuyamayacağımı biliyorum. Yoksa yazmaktan kaçmak için, hatırlamamak için zihnimin savunma mekanizması mı yine… 365 gündür olduğu gibi… Ama hayır yazmak zorundayım. Çünkü oradaydım… O gece “Sesimi duyan var mı” diye seslenen herkese borçluyum. 365 gün önce bu geceyi artık yazmalıyım. Yazmalıyım ki zihnimdekilerle de yüzleşeyim.
6 Subat’ı 7 Şubat’a bağlayan o buz gibi gece, üşüdüğümüz için utandığımız… Sicim gibi yağmur yağıyor. Birden isyan edip bağırmaya başlıyorum. “Aylardır Akdeniz’e gelmeyen kış bugünü mü buldu? Bu insanların üstüne yağmayı mı bekliyordu. Çok üşüyorlar betonların altında?” Betonların altında ve betonların üstünde çok üşüyor herkes. Uykusunun en derin yerinde kimi çıplak ayakla, kimi montsuz, kimi terlikle fırlamış sokağa. Hatay’da Valigöbeği civarında Atatürk Caddesindeyiz. Yolun ortasına yıkılan binadan dolayı Aşağıokçular Mahallesindeki arkadaşlarımızla buluşamıyoruz. Sabahın ilk saatlerinde çıktık Mersin’den. Öğlen geldiğimizde bu caddeden daha ileri gidemedik. Zaten nasıl ilerleyeceğiz ki burada tam bir can pazarı yaşanırken. Her yerin bu şekilde olduğunu biliyoruz ancak zaman kaybetmeden ne kadar insanı hayatta tutabilirsek diyoruz. Neredeyse 3 binadan biri yıkılmış durumda. Yıkılmayanlar ise zor ayakta duruyor. Altımızdaki zemin dakika aralıklarıyla sarsılıyor. Üzerine bastığımız yer bir beşik sanki. Gecenin bu saatlerine kadar devlet adına sadece gelen giden araçlara yol gösteren bir bekçiyi gördük. Yağmur altında 10 saatten fazla yerde yatıp ambulans bekleyen yaralılara tanığım, oradaydım. 112’yi arıyoruz nafile, Valigöbeğine koşuyoruz belki ambulans için yardım bulabiliriz diye nafile. Yaralıların yanına her vardığımda aynı yalanı söylüyorum. “Az kaldı gelecekler.”
Yağmur sicim gibi yağıyor. Zemin sürekli sallanıyor. Profesyonel ekipman gerektirmeyen enkazlarda, yüzeyde bulunan insanları kurtarmaya çalışıyoruz. Her derin sarsıntıda kendimizi enkazın üzerinden atıyor yola kaçıyor, sonra tekrar enkazın başına geçiyoruz. Tam olarak aynı şey mi yaşamadan bilinmez ama savaş altındaki insanların ne hissettiğini anladım o gece. Ölüm size çok yakın. Üzerinize hangi binanın yıkılacağını tahmin edemiyorsunuz. Her an etrafınızdaki bir bina üstünüze yıkılabilir. Yarım saat, bir saat aralıklarla çalışıyoruz. Enkazların altından sesler kesilmiyor. Her yerden yardım çığlıkları yükseliyor. Enkazların altından “Sesimi duyan var mı, yardım edin” çığlıkları, enkazların üzerinden “Bu devlet nerede?” çığlıkları yükseliyor, birbirine karışıyor. Birbirine karışan sadece sesler değil acı ve öfke de birbirine karışıyor.
Caddenin üzerinde bir kafede sessiz bir bekleyiş var. Suratlardaki şaşkın ve acı ifade adeta donmuş. Yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri, suyu paylaşmak istiyoruz. Dönüp bakmıyorlar bile, sanki yaşamıyorlar. Birden bir baba kapının önüne çıkarak “Allah’ım çocuklarımla sınama” diye ağlayarak sessizliği bozuyor. Sonra sarsıntılar şiddetle devam ettikçe insanlar “Hepimiz öleceğiz” diyerek panikle ağlamaya başlıyor. Bir yandan insanları sakinleştirmeye çalışıyoruz. Bir yandan enkazlara koşuyoruz. Elektrik yok, su yok, internet yok, telefon çekmiyor. Yağmurdan korunmak için giydiğimiz sarı yağmurlukları gören herkes bize koşarak, enkazlardaki yakınları için yardım istiyor. Depremin ilk saatlerinde en hızlı şekilde ulaşmak için sınırlı sayıda, sınırlı ekipmanla geldiğimiz yerde bizden başka hiçbir ekip hiçbir olanak yok. Hayatımın en çaresiz anlarını hissettim o gece, muhtemelen arkadaşlarım da.
Hayatımızın en uzun gecesi 6 Subat’ı 7 Şubat’a bağlayan gece. Bir yanda soğuk, bir yanda yağmur, bir yanda ölüm ve bir yanda hayatta kalma mücadelesi, çaresizlik, acı ve öfke. O gece Hatay’da bir halkın nasıl kendi kaderine terk edildiğini gördüm. Enkaz altında, sokakta, soğukta, aç susuz bırakıldığına, çocukların korkulu bakışlarına, annelerin babaların çaresiz çırpınışlarına tanık oldum. Ve sonra.. sonraki gün, sonraki gün devlet yine yoktu.. Tanığım… Sadece o geceye değil aradan geçen 365 günün pek çoğuna tanığım. Günlerce ekmek bulamadığımız, aylarca tuvalete erişemediğimiz, yağmurda ıslanan çadırlarda donduğumuz, enkazların arasında asbest içinde boğulduğumuz pek çok ayım oldu Hatay’da. O gecenin ve ondan sonraki gecenin bıraktığı izler en çok da yoksunluklar içinde hayatta kalmaya çalıştığımız Hatay’da siliniyordu. Çünkü yine orada bir kez daha gördüm ki travmalar ancak o travmaları yaşayanlarla birlikte mücadele vererek aşılıyor. Orada umutsuzluğu umuda, acıyı öfkeye dönüştürüyorduk birlikte.. Mersin’e, Tarsus’a her döndüğümde olağan hayata yabancı kaldım aylarca. Depremin ilk haftasında bile Sevgi Parkı’nda utangaç kahkahalar atarken, Tarsus’ta geçirdiğim günlerde gülümseyemedim. Çünkü Hatay’da ilk birkaç günden sonra bir yandan öfkemizi diri tutarken bir yandan yıkıntılar arasında umudu büyütüyorduk. Hataylı kadınlarla gülmek, yediğin yemeğin lezzetini hissetmek suçlu hissettirmezken, kendi yaşadığım kentte hayattan keyif almak uzun süre suçlu hissettirdi. Nefes almanın bile güç olduğu günler yaşadık. Hiçbir şey 6 Şubat öncesindeki gibi değildi artık ve olmayacak da..
Oradaydım. Tanığım. Hiç unutulur mu unutmam, unutamam. Unutmayalım da. Unutmayalım ki öfkemiz diri kalsın. Çünkü halkı enkaz altında bırakanlardan, ölüme, açlığa, susuzluğa, dondurucu soğuğa mahkum edenlerden soracak hesabımız var. Yıkıntılar arasında kurulması gereken yeni bir yaşam var.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.