“İlk eylemlerde ve tepkilerde bolca güvenlik kaygılarının yer aldığını söylemek hatalı olmayacaktır. Fakat gördüğümüz her eylemde politik öznelerin de çabasıyla bilinçler daha da açıldı ve demokratik üniversite talebi eylemlerde hakimdi. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz”
“Duvarsız üniversite”, gençlik ve halk dosyası kapsamında sıradaki söyleşimiz Öğrenci Dayanışması ile. Öğrenci Dayanışması kampüslerin ziyarete açılmasının üniversiteyle halkı buluşturmak anlamına gelmediğinin altını çiziyor. Üniversitelerin halka açılmasının hiç kimsenin herhangi bir nedenden dolayı öğrenim, bilgi üretim, aktarım süreçlerinden ve bilimsel-sanatsal-felsefi üretim hakkından mahrum bırakılmaması anlamına geldiğini de ekliyor.
Öğrenci Dayanışması öğrencilerin tepkilerindeki dönüşüme de işaret ederek “İlk eylemlerde ve tepkilerde bolca güvenlik kaygılarının yer aldığını söylemek hatalı olmayacaktır. Fakat gördüğümüz her eylemde politik öznelerin de çabasıyla bilinçler daha da açıldı ve demokratik üniversite talebi eylemlerde hakimdi” dedi.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü kampüsleri ziyarete açma kararını “üniversiteyi halkla buluşturma” gibi gençlik hareketinin de yıllardır verdiği mücadelenin söylemlerini, tezlerini anımsatan ifadelerle duyurdu. Bu karar, kararın sunulma biçimi ve uygulanması durumunda getireceği sonuçlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Karar en başından üniversite bileşenlerine sorulmadan alındığı için zaten antidemokratiktir. Kararın; ‘üniversiteyi halkla buluşturma, halka açma’ şeklinde propagandasının yapılması ve bu şekilde servis edilmesinin, halk düşmanı bir iktidar için iyi bir taktik olmanın ötesinde bir anlamı yoktur. AKP yıllardır kendi kitlesi için “bizden önce kapıları size kapalı her yeri size açıyoruz” söylemini bir konsolidasyon aracı olarak kullandı, yine benzer bir taktik izliyor.
Oysa neoliberal politikaların üniversitelerde tam hakimiyeti ve bütünüyle üniversitelerin sermaye hizmetine sunulması için en yoğun çabayı harcayan da yine AKP iktidarı oldu. Bizler sermayenin çıkarına sunulan hiçbir şeyden halka yarar çıkmayacağını çok iyi biliyoruz. Üniversitelerin halka açılmasından anladığımız ve aslında zaten mücadelesini yürüttüğümüz şey; hiç kimsenin herhangi bir nedenden dolayı öğrenim, bilgi üretim, aktarım süreçlerinden ve bilimsel-sanatsal-felsefi üretim hakkından mahrum bırakılmamasıdır. Mutlaka bu süreçlerin kolektif ve toplum yararına olması gerekir. Eşitlik ve özgürlük ikliminde boy vereceği kesin olan bu hedeflerimiz ile AKP iktidarı ve onların kayyum rektörlerinin mutlak bir çatışma içerisinde olduğunu da üniversiteleri fethetme çabası için attıkları her adımda görüyoruz.
Erdoğan rejimi, bu kararın uygulanması esnasında üniversitelilerin muhalif kimliğini yıllardır yıkamamasına karşın mekân üzerinden bir güç gösterisine gidecektir. “Üniversiteler bizimdir”, “Beyazıt faşizme mezar olacak” sloganlarına karşı “Bakın tek kararımla bütün alanlarınıza müdahale ediyorum” mesajı! Ancak bu AKP ve üniversitelilerin kan uyuşmazlığı elbette öyle kolay üstesinden gelebilecekleri cinsten değil.
Yine bu kararla birlikte sermayeyi üniversitenin hangi köşesine sokabilme fırsatı yakalarlarsa mutlaka yapacaklardır. Kafeler, zincir marketler, ücretli girişler vd. Kampüsün peşkeş çekilmesine uzanan bir süreç onlar için asıl hedef.
Bu karar gerekçe gösterilerek arttıracakları ÖGB sayısı ve polis işbirliği ise cabası diyebiliriz.
Kararın ardından “güvenlik” kaygısının hakim olduğu tepkiler dile getirildi. Sizce güvenlik kaygısı” ile kastedilen olası riskler, somut durumlar nedir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Haklı kaygılar mı?
Burada açığa çıkan kaygıları haklı, haksız diye tasnif etmekten ziyade temelinde büyük oranda bir halk düşmanlığından ziyade AKP’ye olan güvensizlik olduğunu düşünüyoruz. Özellikle bu kaygılarda orta çıkan iki konu vardı. İlki kadın ve LGBTİ+’lara yönelik taciz ve şiddetin artacağı. Aslında bir gerçekliği kabul etmek gerekirse kampüsler bütün öğrenciler olmakla birlikte özellikle kadın ve LGBTİ+’lar için yaşam tarzlarını bir nebze de olsa daha rahat yaşayabildiği mekanlar. Metropollerdeki üniversitelerin dışında yer alan üniversitelerde bunu çok daha net görüyoruz. Burada kendi gücümüzle, mücadelemizle elde ettiğimiz kazanımları ve kampüslerin içinin de pirüpak yerler olmadığını not düşmek gerekir.
Mücadelenin aksı bu noktada yine örgütlenmek ve söz, yetki, karar mekanizmalarında yer almaktan geçiyor. Kendimize steril alanlar yaratarak bu döngüden çıkamayız. Kazanımlarımızı kaybedelim demiyoruz elbette. Ancak mekanlara sıkışmanın ötesinde bir toplumsal dönüşüm çabası etrafında da yan yana gelmeliyiz. Benzer bir vurguyu ikinci endişe olan kampüslere faşist çetelerin, cemaat ve tarikatların gireceği konusunda da yapmak gerekir. Ayrıca hali hazırda iktidar bu olanakları onlara sonuna kadar sunuyor.
Ticarileşmenin önünün açılacağına dair kaygılar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu kararın kampüslerin ticarileştirilmesi sürecinde nasıl bir rolü olacağını düşünüyorsunuz?
Rektör’le yapılan görüşmede bu konu da soruluyor. Rektör’ün verdiği cevap da ‘Söz veriyorum okul ticarileşmeyecek’ oluyor. Açıkçası biz bu sözleri çok defa duyduk ve verilen bu sözlere de pek itibar etmiyoruz. Öncelikle yeni kafeler belki kahve zincirleri kurulmasının yoları açılabilir, ardından zincir marketler vb. Bu uygulamalar diğer üniversitelerden bize tanıdık geliyor. Bu zincir işletmelerle üniversiteye girdiğimizde ucuza çay içebileceğimiz herhangi bir yerin bile zamanla kalmadığını görüyoruz. Uygulamayla bu işletmelerden en küçüğü de olsa açıldığı zaman özel üniversitelerdeki öğrenciler gibi birer müşteri olarak görüleceğiz. Bu aklın ve politikaların önünde durmak zorundayız.
İtirazlardan biri de kararın üniversite bileşenlerine -öğrencilere, akademisyenlere, çalışanlara- sorulmadan alınmış olmasına. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sadece bu uygulamada değil okul için alınacak her kararda üniversite bileşenleri ile beraber alınan kararların geçerli olması gerekiyor. Fakat şu gerçekliğin farkındayız, kayyumlarla yönetiliyoruz ve bu sadece üniversiteler de değil. Bu sebeple temel motivasyonumuz bu ve benzeri karşı çıkışların bu talebi yükseltmeye vesile olması. Üniversite bileşenlerine sorulmadan alınan her karar antidemokratiktir. Bunun mücadelesini yükseltmeyi başardığımız zaman önemli sonuçlar alabileceğiz. Özgür, demokratik halk üniversitelerinin yolu bu şekilde açılabilir.
Son soru eylemlere dair. Oluşan tepkiyi, eylemleri, katılım motivasyonunu nasıl yorumluyorsunuz?
Beyazıt önünde gerçekleştirilen eylemlere baktığımızda uzun bir aranın ardından kitlesel diyebileceğimiz nitelikteydi. Burada karara karşı yükselen tepkilerin yanı sıra üniversitelilerin biriken öfkesi de etkili oldu. İlk eylemlerde ve tepkilerde bolca güvenlik kaygılarının yer aldığını söylemek hatalı olmayacaktır. Fakat gördüğümüz her eylemde politik öznelerin de çabasıyla bilinçler daha da açıldı ve demokratik üniversite talebi eylemlerde hakimdi. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Nihayetinde kurulan bir öğrenci meclisi de var, özgür demokratik üniversite mücadelesini güçlendireceğini düşünüyoruz.