Baktık, valinin, kaymakamın keyfi yerinde; okulları boşaltmaya niyetleri yok. Devlet bu işi yapmayınca iş başa düştü. Çocukların eğitimden mahrum kalmasına daha fazla göz yumamazdık. Yaşadığımız illerde okulların kapamasıyla beraber valizimizi alp Halkevleri’nin “Eğitim hakkına ulaşamayan çocuklar için buradayız” çağrısına uyarak Hatay’a geldik
Bir toplumu oluşturan en önemli unsurlardan biri eğitim ve o eğitimin içeriğidir. Ancak yaşadığımız her krizde iktidarın aklına gelen ilk çözüm okulları kapatmak oluyor ve sonrasında da telafi girişimlerinde bulunulmuyor veya yetersiz kalıyor. Bu durum ilk pandemide çıktı karşımıza. AVM’ler, ticari merkezler, turistik mekanlar gibi “kâr getiren” merkezler işlemeye devam ederken okullar kapalıydı. Pandeminin yarattığı enkazı toparlayamadan yeni bir enkazla karşılaştık.
6 Şubat depremiyle beraber okullarda eğitime ara verildi. Deprem bölgesinin birçok yerinde o günden sonra eğitime erişim imkansızlaştı. Az hasarlı okulların onarımı yapılmadı, sağlam okullar ise kaymakamlık, valilik, emniyet müdürlüğü vb. olarak kullanılmaya başlandı. Devlet okulları kurumlara tahsis edilirken özel okul ve kurslarda ücretler günden güne arttı. Deprem bölgesinde 80 bin liradan aşağı kurs merkezi bulmak zorken özel okullarda bu fiyat 2-3 katına çıkmakta. Bu ücretleri karşılamak herkes için zorken depremde evlerini, eşyalarını kaybetmiş bir halk için daha da zor.
Bölgede birçok ihtiyaca olduğu gibi eğitime de erişilemiyordu. “Nisan ayında açılacak”, “Haziran ayında açılacak” diyerek okulların açılmasını sürekli ertelediler. Baktık valinin, kaymakamın keyfi yerinde, okulları boşaltmaya niyetleri yok. Devlet bu işi yapmayınca iş başa düştü. Çocukların eğitimden mahrum kalmasına daha fazla göz yumamazdık. Halkevleri yaz boyunca ülkenin dört bir yanına gönüllü öğretmen çağrısı yaptı. Yazın yapılacak telafi eğitimleri çalışması için onlarca öğretmen başvuru yaptı. Yaşadığımız illerde okulların kapamasıyla beraber valizimizi alp Halkevleri’nin “Eğitim hakkına ulaşamayan çocuklar için buradayız” çağrısına uyarak Hatay’a geldik. Buradaki insanları hiç tanımadan, yatacak yer, su, elektrik var mı bilmeden…
Bölgede barınma hala ciddi bir sorun, temel ihtiyaçlara erişim ise hala gönüllükle halledilmekte. Gönüllü öğretmenlere kalacak çadır ve konteynır bu dayanışmayla ayarlandı. Bölgede olan arkadaşlarımız ise çadır çadır dolaştı, hangi çadırda/konteynırda kaç öğrenci var, kaçıncı sınıfa gidiyorlar, öğrenildi, kayıtları alındı. Kısa sürede 400 öğrenciye ulaşılınca kayıtları durdurmak zorunda kaldık. Bu sayısı tahminimizin ve fiziki koşullarımızın çok üstündeydi. Yeterli sınıf sayımız ne yazık ki yoktu. Kayıtları 400’le sınırlandırmış olmamıza rağmen konteynır sınıflar çok kalabalık oluyordu ve sıcakta ders işlemek zorlaşıyordu. Zorlu koşullara ve devam zorunluluğu olmamasına rağmen sınıflarda boş yer bulamıyorduk. Oysa Milli Eğitim’in okulları açmamasına sunduğu gerekçelerinden biri hiç öğrenci kaydı olmamasıydı.
Yeşilpınar ve Aşağıokçular Mahallelerinde konteynır ve çadırlardan sınıflar oluşturduk. Dayanışmayla ulaştık tahtaya, sıraya, kaleme, silgiye…Temmuz ayında Hatay sıcağında klimasız sınıflara koşa koşa, güle oynaya geldi çocuklar. Onlar için hem eğitim alanı hem sosyalleşme hem de depremin yıkıcı psikolojisinden uzaklaşma alanı olmuştu.
Her kademenin ihtiyaçları farklıydı. 1. sınıflara okuma yazma öğretirken 12. sınıflara üniversite hazırlık eğitimi vermek durumundaydık. Kimisi fen lisesinden kimisi meslek lisesinden gelen farklı öğrencileri ortak bir alanda buluşturmanın zor olacağını düşünüyorduk. Öğrencilerin aylarca okullarından uzak kalması ve yaşadıkları travmaların etkileri de yansıyordu özellikle küçük yaş grupları 1. 2. ve 3. sınıflar çoğunda sıfırdan başlamak gerekti. Okuma yazmayı öğrenmiş olanları bile üzerinden zaman geçince unutmuşlardı. Lise ve üniversite hazırlık öğrencilerimizin ise çoğu umudunu yitirmiş durumdaydı. Bulundukları dezavantajlı durumu kapatamayacaklarını, iyi bir okul kazanmalarının mümkün olmadığını düşünüyorlardı. Azim ve çaba ile bu sorunları büyük oranda aşmayı başardık. Bazı akşamlar ek dersler yaptık. İhtiyacı olduğunu gözlemlediğimiz çocuklarla okul saatleri dışında da ilgilendik.
Anasınıfından lise sona kadar her kademeye eğitim veriliyordu. Her bir sınıf için ayrı ayı ders programları hazırlamış, hafta içi her gün sabah 9’dan akşam 6’ya kadar derslerimiz yapılıyordu. Okul öncesi öğretmenlerimiz oluşturduğumuz anasınıfında faaliyetlerini sürdürürken yan konteynırda ortaokullarla matematik, Türkçe, fen, sosyal, görsel sanatlar, İngilizce, beden eğitimi dersleri; bir yan konterynırda üniversite hazırlık dersleri; bir yanda konteynırda öğretmenlerimiz okuma-yazma, temel matematik dersleri veriyordu.
Eğitim destek noktalarından bir kare
Okul yalnızca akademik bilgiye ulaşılan yer değil çocuklar için. Çocukların toplum içine çıktığı, akranlarıyla beraber kolektif bir alanın paylaşımını öğrendiği yer aynı zamanda ve buradaki çocuklar pandemiden bu yana bu sosyal yaşamdan mahrum kalıyorlardı. Bu yüzden 40 derece sıcağa rağmen mahallenin bir ucundan mutlu bir şekilde Halkevleri’nin açtığı okula geliyor, okul bitiğinde ise üzülüyorlardı. Sadece çocukların, gençlerin değil, velilerin de nefes alma alanları oluşuyordu. Gün boyu çadırın ve çocukların bakımıyla uğraşan veliler birkaç saatliğine de olsa çocukların güvenli bir alana emanet ediyor, Halkevleri’nin kurduğu çay ocağında çayını içerken komşularıyla sosyalleşme aralığı buluyorlardı. Öyle ki dersler bittikten sonra dahil öğrenci ve veliler o alanı terk etmiyordu. Mahalleli için sosyal bir alan haline gelmişti Halkevleri’nin eğitim sahaları.
Eğitim faaliyetlerini sürdürdüğümüz alanlarda Yaşam Meclisleri var, o mahallelerde işbölümüne mahalle halkı karar veriyor. Buraya gelen gönüllü öğretmenler olarak da doğalında bu Yaşam Meclisi’nin parçası olduk. Gündüz dersler işleniyor. Akşam temizlik, yük taşıma, aşevinde yemek dağıtımı, uzak mahallelerde çocuk şenlikleri ya da ne yapılması gerekiyorsa yapıyorduk, birlikte bir yaşamı var ediyorduk.
Eğitim faaliyetlerinin ikinci haftasında Milli Eğitim’den gelenler eğitim faaliyetlerini durdurmamızı istedi. Biz de bölgede eğitim başlatmadıkları sürece durdurmayacağımızı belirttik. Çadır ve konteynırlarımız sık sık Milli Eğitim ve polisler tarafından rahatsız edilmeye başlandı. Eğitim faaliyetlerini neden ısrarla engellemeye çalıştıklarını sorduğumuzda “Siz burada eğitim-öğretime devam ederek devleti aciz gösteriyorsunuz” cevabını aldık. Bulunduğumuz mahallelerde 5 aydır eğitim öğretime dair tek bir adım atmayan devleti biz aciz gösteriyorduk!
Birkaç gün sonra sabah derslikler Milli Eğitim ve polislerce basıldı. Gönüllü öğretmenler dersliklerden çıkartıldı, çocuklara yapılan faaliyet ve öğretmenler kötülendi. Çocuklara “Okulunuzu özlemediniz mi? Niye okula gitmiyorsunuz” diye sorduklarında cevabı çocuklar veriyordu aslında: “Çünkü okullar kapalı.”
Veliler toplanmaya başlayınca gelen kamu görevlileri bizim hakkımızda kara propaganda yapmaya başladı. “Siz bunların kim olduğunu biliyor musunuz?” Veliler elbette kim olduğumuzu biliyordu. Depremin ilk gününden beri Halkevleri buradaydı. Aylardır aynı ekmeği bölüşüyorduk. Burada derslere giren öğretmenlere Halkevleri’nin çağrısıyla bölgeye gelen öğretmenlerdi. Veliler polisin önünde set oluşturdu, eğitim hakkına ve öğretmenlere sahip çıktı.
Uzun süren görüşmeler sonrasında okulları açtırmaya ikna ettik. Okullar açılmadığı takdirde biz eğitim faaliyetlerini yapmaya devam edecektik, devlet ise “aciz” görünmeye… Bir hafta sonra okulların açılacağı sözü verildi.
Veliler kayıt için tek başlarına gittiklerinde “sistem kapalı”, “internet yok” gibi bahanelerle gönderiliyordu bu sefer de. Çadır çadır, konteynır konteynır dolaşıp velilerle kayda birlikte gittik. Toplu olarak kayda gittiğimizde başta itiraz etseler de karşılarında öfkeli ve örgütlü veli toplamı görünce kayıtları almak zorunda kaldılar. Örneğin Yeşilpınar Ortaokulu’nun müdürü, karşısında kalabalık veli toplamını görünce koşarak okulu terk etti fakat sonra geri dönmek zorunda kaldı. Kalabalık şekilde okula gelince nasıl olduysa olmayan internet geldi, kapalı sistem bir anda açıldı. 1 Ağustos itibariyle Aşağıokçular ve Yeşilpınar Mahallelerinde okullar açıldı ve telafi eğitimleri başladı. Sadece bu iki mahallede açılmış olması tesadüf değil elbette. Örgütlülüğümüz ve direncimiz bize bu kazanımı getirdi.
Veliler gönüllü öğretmenler eşliğinde topluca kayıt yaptırmaya gitti
Bizler kentlerimize döndük. Öğrencilerimize kavuştuk. Hatay’daki eğitim faaliyeti biz öğretmenlere de çok şey göstermiş oldu. Yaşadığımız kentlerde eğitimin ne kadar piyasalaştığını devlet okullarında dahil öğrenci öğretmen ilişkisinin ticari bir ilişkiye dönüştüğünün farkına vardık. Velinin ve öğrencinin patron rolünü oynadığı, öğretmeninse öğrencinin hayatına temas etmediği bir durumdayız. İş hayatının zorlukları, ekonomik sıkıntılar hayatımızı, neşemizi elimizden almış; yaşayan makineler haline gelmişiz her birimiz. Hepimizin idealize ettiği ettiği veli, öğrenci, öğretmen ilişkisinin örneğini gördük biz Hatay’da; samimi, çıkarsız, birbirine omuz veren ilişkiler. Orada yeşerttiğimiz eğitim modelini yaşadığımız kentlerde de kurma arzusundayız her birimiz.
Depremin üzerinden bir yıl geçti. Hatay’da hâlâ halkın yararını düşünen, halkı için çalışan devlet yok, devrimcilerin, halkın dayanışmasıyla bir kent ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.