DİSK, hareket kanalını daralttı ve bu daralan hareket kanalının gerçekliğine sıkıştı. O gerçeklik konfederasyonu diyalogcu, halkla ilişkiler kampanyalarına odaklanan, ancak güvenceli işçilerin talepleri etrafında hareketlenen bir rotaya soktu. Gelinen noktada DİSK işçi sınıfının mücadelesinin bir aracı olmaktan çıkarak kendisinin yaşatılması başlı başına bir amaca dönüştü. İşin üzücü tarafı ise onu yaşatma amacının artık sıklıkla sınıfın genel çıkarları ile çelişir olması
DİSK 17. Genel Kurulu’nu tamamladı. Genel Kurul, Türkiye’de işçilerin büyük sorunlar yaşadığı, hareketlenmelerin ve farklı direniş deneyimlerinin ortaya koyulduğu bir dönemde gerçekleşti. Böylesi bir dönemde toplanan genel kurul, ilerletici bir fırsat yaratma, tartışmaları bu doğrultuda hayata geçirme imkânı yakalamaktan oldukça uzaktı.
Toplantı için seçilen şehrin ana arterlerinden uzak lokasyon, genel kurulun da ruhunu yansıtır biçimde, dış dünyadan kopuk, içe kapalı bir atmosferin kanıtı niteliğindeydi. DİSK’in kendi iç dünyasından oluşan gerçeklik Genel Kurul’un hâkim havasını oluşturdu. Dışarıda Urfa’dan İzmir’e çok sayıda işçi direnişi sürerken, bu direnişlerde irili ufaklı saldırılar yaşanırken kurulan ışıltılı sahnede; apolitik “birlik ve güçlü sendika” vurgusu vardı. Bu görüntü altında salonda yan yana duran yöneticileri, dinleyici koltuklarında el ele tutuşup oturdukları yerden halay çekerek karşılayan DİSK delegeleri aslında her şeyi anlatmaya yetiyordu. Tıpkı pandemiden bugüne süren ve adeta bir fırtınaya dönüşen işçi direnişlerinin DİSK’te yaprak bile kıpırdatmaması gibi.
Türkiye işçi sınıfının sermayenin saldırılarına karşı yarattığı en etkili ve ilerici yanıt olarak ele alınması gereken DİSK’in Genel Kurulu yukarıda da anımsattığımız üzere işçi hareketinde birçok direnişin ülkenin dört bir yanında sürdürüldüğü bir dönemde gerçekleşti. 14-28 Mayıs Genel Seçimleri sonrasında yaz aylarında ortaya çıkan FEDAŞ, Agrobay, Başpınar OSB direnişleri[1] işçi hareketinin seçim ertesinde durulmadığını gösterdi. Özak Tekstil direnişi gibi ülke gündemine oturan örnekler ortaya çıktı. Kamu işçilerinde toplu sözleşme dönemi sonrası Türk-İş sendikalarına yönelik tepkiyi de içeren örnekler yaşanıyor. MESS grup toplu sözleşme sürecinde metal fabrikalarında yaygın bir hareketlilik yaşandı, grevi patronlar üzerinde bir tehdide dönüştürebilen DİSK/Birleşik Metal-İş imzalanan toplu sözleşmeleri kazanım olarak duyurdu. Son olarak Seydişehir Eti Alüminyum işçileri Anadolu’nun ortasında günlerdir süren bir eylem içine girdi.
Toplam tabloya baktığımızda işçiler arasında yaygın hoşnutsuzluk yer yer kendiliğinden, yer yer daha örgütlü ileri çıkışlar ortaya koyuyor ve bunların büyük bir kısmı DİSK’in dışında, hatta bazı yerlerde Türk-İş’e rağmen yaşanıyor. Ancak bir ideolojik tutum olarak sahiplenme ve pratik olarak destek/dayanışma ilişkisinin ötesinde ortada örgütsel bağlantılarla ileriye taşıyacak bir şekilde bütününü sahiplenen bir odak bulunmuyor. Tam da bu ortam içinde DİSK’in 17. Genel Kurulu bu tablonun değerlendirilmesi ve sınıf hareketinin ilerletilmesinin örgütsel olanaklarının tartışılması için bir fırsat olarak ele alınabilirdi. Ancak DİSK hakim eğiliminin kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir Genel Kurul gerçekleştirmeyi tercih etti.
DİSK’teki hakim eğilimin temel özelliği yeni çalışma düzeninin yarattığı güvencesiz işçi kitlelerini kapsamak, işçi sınıfının değişen profiline ve ihtiyaçlarına uygun bir sendikal yeniden yapılanmaya girmek ve sermayenin güncel eğilimleri karşısında ortaya çıkan aktüel sınıf çatışmalarını kapsamak yerine kendi görece güvenceli üyelerinin haklarını ve bununla beraber sınırlarını korumak.
Genel Kurul öncesinde yapılan son Başkanlar Kurulu toplantısında DİSK’in bazı sendikalarının, yönetimin belirlenmesi sürecinde DİSK üyesi bütün sendikaların yönetimlerine söz hakkı tanınması, yönetim sürecinin kolektif olarak belirlenmesi için yapılan toplantı ve görüşme önerileri yanıtsız kaldı. Bir süredir ortaya çıkan “Güçlü DİSK için güçlü sendikaların oluşturduğu yönetim” anlayışı etrafında bir oldubittiyle oluşturulan ve resmi olarak ancak Genel Kurul salonunda ifade edilen yönetim listesi de yine DİSK’in içindeki hakim havanın bir yansıması.
DİSK’te üye sayısı yüksek sendikaların belirleyici olduğu, lobiye dayalı kapalı devre uzlaşı yönteminin geçmişte aşıldığı anlar vardı. Örneğin 2013’te gerçekleşen DİSK Olağanüstü Genel Kurulu’nda delegesiz, parasız ancak gücünü taşeron işçilerin örgütlenmesindeki öncü rolü ve militan-mücadeleci yapısından alan bir sendikanın başkanı olarak Arzu Çerkezoğlu bu anlayışa itirazın temsilcisi olarak liste dışından aday olmuş, kapalı kapılar ardında, DİSK’in bürokratlaşmamış militan unsurlarının dışarıda bırakılmasına karşı koymuştu. Evet belki aynı suda iki kere yıkanılamıyor ama köprünün altından çok sular akınca geçmişin oyunbozanları bugünün oyun kurucularına dönüşerek tarihi tekerrür ettirebiliyor.
Güvencesiz çalışma koşullarına ve geçim derdine karşı insanca yaşayacak bir ücret talebi etrafında yer yer kendiliğinden, yer yer de bağımsız ya da DİSK içindeki mücadeleci sendikalar aracılığıyla hareket eden işçi toplulukları ile bu hakim yapı arasındaki bağ kopuk. Çünkü hakim eğilim, kendini kendi üye profili ve toplu sözleşmeli işyerlerinin taleplerine indirgemiş, bunun dışında oluşan dinamikleri görmezden gelen bir rotada ilerliyor. Konfederasyon içinde de “arıza çıkarabilecek” her türlü eleştiri ve eğilimi yok sayarak, hatta örgütlenmesini bizzat engelleyerek bastırmaya çalışıyor.
Maalesef ki DİSK uzun bir süredir düzen muhalefetinin sendikal alana sirayet etme kanallarından birisi. İktidara yönelik sermaye cephesinden gelen eleştiriler CHP aracılığıyla siyasal olarak ifade edilirken, son 4 yılda DİSK iktidar karşısında ana muhalefet cephesi ile paralel bir çizgi izlemeyi tercih etti. Çatışmanın önemli bir noktası olan belediyelerde var olan Genel-İş örgütlülüğü ve toplu sözleşmeleri medya aracılığıyla DİSK Başkanı’nı vitrine taşıyarak reklamlaştırılmaya çalışıldı. Toplu sözleşme imzaları, törene dönüştürülerek Ekrem İmamoğlu ve Tunç Soyer gibi figürleri parlatan halkla ilişkiler çalışmaları olarak gerçekleşti. CHP belediyelerinde gerçekleşen grev, eylem gibi hamleler bile ya genel merkezin kontrolünde basit gösteriler olarak tutulmaya çalışıldı ya da çizgiyi aşma noktasına geldiğinde bastırılması gereken “arızalar” olarak görüldü. Şube yönetimleri tehdit edildi, yer yer görevden alındı. DİSK’in ortak eylem ve etkinlikleri dahi belediye işçisinin çalışma saatlerine göre ayarlanır oldu. Ancak örneğin taşeron belediye işçilerinin neredeyse bütün belediyelerde ortaya çıkan kadro talebi DİSK tarafından gerçek bir mücadeleye dönüştürülmedi.
Ortaya, DİSK’in örgütlülüğü yalnızca CHP’li belediyelerden oluşuyormuş gibi bir görüntü çıkarıldı. Metaldeki hareketlenmeler Birleşik Metal-İş sendikasının üye gücü ve konfederasyon tarihindeki yeri göz önüne alındığında DİSK’in gündemine ancak dönemsel olarak girebildi. BTO-SEN’in örgütlenme süreci bile ancak belediyelerde gündeme geldiği zaman bir gündem olarak ele alındı. Belediyelerde CHP hakimiyetini, bir tür fırsata çevirerek DİSK’in üye sayısını arttırma hedefine tabi kılmaya çalışarak ortaya çıkan bu hareket biçimi DİSK’te icazetli büyüme anlayışını güçlendirdi. Bu tablonun doğal sonucu olarak patronlarla müzakereden çok mücadelenin öne çıktığı işkollarındaki örgütlülükler göz ardı edildi, hatta yer yer kaçınıldı. DİSK’in baraj altı sendikaları eğer belediyelerde örgütlenmiyorsa (BTO-Sen örneği) çoğu durumda yalnız bırakıldı, baraj geçmiş mücadeleci sendikalar DİSK’in rotasını sekteye uğratabilir riskiyle görmezden gelindi. Hatta Enerji-Sen örneğinde olduğu gibi belediyedeki enerji işçilerine yönelik örgütlenmeler bile DİSK’in gündemine giremedi. DİSK’in dışında bağımsız sendikalarca ortaya koyulan pratikler sahiplenilmedi ve bunun sonucu ortaya çıkan eleştiriler “DİSK’e saldırı” olarak değerlendirildi.
Yani sonuç olarak DİSK, hareket kanalını daralttı ve bu daralan hareket kanalının gerçekliğine (sendikasının durumuna, üye profiline, siyasal ilişkilerine) sıkıştı. O gerçeklik konfederasyonu diyalogcu, halkla ilişkiler kampanyalarına odaklanan, ancak güvenceli işçilerin talepleri etrafında hareketlenen bir rotaya soktu. Gelinen noktada DİSK işçi sınıfının mücadelesinin bir aracı olmaktan çıkarak kendisinin yaşatılması başlı başına bir amaca dönüştü. İşin üzücü tarafı ise onu yaşatma amacının artık sıklıkla sınıfın genel çıkarları ile çelişir olması.
Genel Kurul’un çalışma raporunun değerlendirilmesi aşamasında kürsüyü kullanan Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu DİSK yönetimini eleştiren uzun bir konuşma yaptı ve Genel Başkanlık için aday çıkardıklarını açıkladı. Eleştiri konuşmasında vurguladığı noktalar arasında Meral Akşener’le gerçekleşen diyaloglar, TÜSİAD temasları, Filistin’le dayanışma eylemlerinde DİSK’in etkisiz kalması ve en önemlisi 1 Mayıslarda Taksim mücadelesinin verilmemesi yer aldı. Ardından Birleşik Metal-İş Gebze 1 No’lu Şube’den Alperen Erkoç’un konuşması da DİSK’in mücadeleci niteliğinin öne çıkması gerekliliğini vurgulayan bir konuşma oldu.
Ancak asıl seslerin yükseldiği kısım öğlen arasından sonra gerçekleşti. Dev Turizm-İş, Dev Yapı-İş, Enerji-Sen ve Limter-İş’in kürsüden dillendirdiği fikirler salonda huzursuzluk yarattı belki ama sosyal medyaya yansıyan kısımlarıyla aklı ve gönlü işçi sınıfı mücadelesinden yana olanların sempatisini topladı. DİSK/Enerji-Sen’in kürsüden, 8 yıl önce gerçekleşen Genel Kurul’da Süleyman Soylu’yu kovan bir DİSK’ten bugün Meral Akşener ve TÜSİAD görüşmelerini yapan bir DİSK’e gelindiği vurgusu bir gerilemeye işaret etmesi açısından önemliydi. Bağımsız sendikaların gelişiminin özellikle Öğretmen Sendikası’nın üye ve nitelik olarak geldiği noktayı vurgulayarak bugün ortaya çıkan bu durumun DİSK dışında gerçekleşmesinin konfederasyonun kapsayamaması sonucu olduğunu vurgulandı. Ancak asıl kritik olanı dışarıya gösterilmeyen ilgiden ziyade DİSK’in baraj geçmiş, toplu sözleşme yapan bir sendikası olarak Enerji-Sen’in yürüttüğü her direniş ve örgütlenmede yalnız bırakılmasının ifade edilmesiydi.
Limter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı’nın da benzer eleştirileri içeren konuşması divan tarafından kesilmeye çalışıldı, çıkan tartışmada Genel-İş delegelerinin bir kısmının Kamber Saygılı’nın üstüne yürümesi yönetim kurulu tarafından değil yine mücadeleci sendikaların delege ve yöneticileri tarafından engellendi. Ortaya çıkan durum göstermektedir ki, DİSK içindeki eleştirilen linç kültürü ve şiddetle bastırılmayı normalleştiren bir anlayış DİSK’e hakim.
DİSK’in yönetim kurulları oluşturulurken DİSK’in bütünlüğünün yok sayılmasını geçtik, buna gerekçe olarak gösterilen güçlü yönetim yaklaşımı oylama sonuçlarıyla dahi örtüşmüyor. Üç aşağı beş yukarı herkesin aynı sayılarda oy aldığı listede genel eğilimin az biraz dışında kalan bir sendikayı, Birleşik Metal-İş’i temsil eden isim, ortalamadan daha az oy alıyor. Örgütlenmiş bir durum olduğu belli olan bu oy dağılımı daha ilk andan bir güvensizlik ortamı yaratıyor. Üstelik bu kesik DİSK içinde kitlesel, mücadeleci ve kurucu nitelikteki bir sendikanın yöneticisine atılıyor.
DİSK’in demokratik işleyişini dağıtan bir başka nokta ise, genel başkanlığa adaylığını koyan Muzaffer Çetin’in konuşması sırasında “Yemek hazır” diyerek salonun boşaltılmaya çalışılması oldu. En çok tartışma konusu olan DİSK’in ilkeleri bir kez daha böyle tahrif edilmiş oldu.
DİSK’in Genel Kurulu’nda, açılış günündeki Zülfü Livaneli konserine, Genel Kurul salonunun şaşaalı dizaynına değil de kürsüden yapılan itiraz konuşmalarına odaklanmalıyız. Çünkü bu itirazlar, ışıltının gizleyemediği gerçekler aynı zamanda. Henüz baskın fikirler haline gelip DİSK’in gidişatını değiştirecek kadar güçlenmemiş olsalar da…
DİSK halen Türkiye işçi sınıfının tarihsel değeri ve en ileri kurumsal kazanımıdır. Ancak herkesin birbirine “Başkan” diye hitap ettiği, öncü işçilerin ancak bir yönetici sıfatı kazandığı takdirde sınırlı düzeyde karar mekanizmalarına katılabildiği, bölge temsilciliklerinin bile bölgede oluşturulan demokratik bir işleyişle değil merkezi atamayla belirlendiği bir DİSK işleyişi de “İşçilerin DİSK’i” noktasından çok uzak olduğumuzu göstermektedir.
İşçilerin işkollarında, bölgelerde, işçi muhitlerinde kaynaşması, ortak örgütlülükler yaratması birlikte tartıştıkları ve birlikte eyledikleri bir konfederasyon işleyişiyle mümkün hale gelebilir. Ancak mücadele ve hareket sınırını kendi üyeleri ile çizen bir DİSK bunu gerçekleştiremez.
“İşçilerin DİSK’i”; adından da anlaşıldığı gibi işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda ve işçilerin inisiyatifiyle hayata geçirilebilecek bir anlayıştır. Bu anlayış bugün Türkiye işçi sınıfının insanca yaşam talebi etrafında ortaya çıkan hareketliliğini ileriye taşımayı hedeflemelidir. İşkolu ayrımı yapmadan, müzakereyi ancak mücadeleye tabi olarak kavrayarak, ortak yol yürüme hedefiyle yeni bir birlikte hareket olanaklarını çoğaltarak ve en önemlisi üretim alanı ve yaşam alanı merkezleri talepleri iç içe geçirerek mücadele kapsamını genişleterek ilerleyebiliriz.
DİSK Genel Kurulu’nun ortaya çıkardığı görüntü itibariyle, konfederasyon içerisinde işleyişe ve çizgiye yani gidişata yönelik eleştiriler yayılıyor, karşılık buluyor ve birbiriyle dirsek temasları artıyor. Ancak bunun DİSK içi bir mesele olmadığını, sendikal hareketin ve işçi hareketinin bütününün meselesinin olduğunu bilmek, işçi hareketinin bugünkü gerçekliğiyle bağlantılı bir şekilde tartışmak gerekiyor. Bu bağlamda DİSK Genel Kurulu’nun ortaya çıkardığı tabloyu, mücadeleci sendikal hat için önemli bir nokta olarak değerlendirmek ve kendisini yalnızca itiraz üzerinden konumlandıran değil, sınıf hareketine dair programatik bir zemine kavuşturmak elimizde.
[1] Bir tanesi DİSK’in sendikası olan Enerji-Sen tarafından diğer ikisi bağımsız sendikalarca örgütlendi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.