beyrut’taki şatila mülteci kampında yaşayan filistinli kifa afifi “sessizlik zinciri: kadın siyasi mahpusların etrafındaki duvarları yıkmak” başlıklı konferans için diyabakır’daydı. onunla gazze ve israil’in saldırısını konuştuk
kifa afifi, beyrut’taki şatila müteci kampında dünyaya gelmiş. henüz 12 yaşındayken, 1982 yılında, şatila -ve sabra- kampında falanjistlerin yaptığı katliamdan kurtulan çocuklardan biri. daha sonra, 1988 yılında, askeri bir operasyon sırasında tutuklanmış ve yedi yıl hapis yatmış.
diyarbakır’da, 13-14 ocak’ta gerçekleşen, “sessizlik zinciri: kadın siyasi mahpusların etrafındaki duvarları yıkmak” başlıklı konferansta, “vatanım için silah aldım elime” diye anlattı. el-fetih mensubu, ağır işkence görmüş, o yedi yılı lübnan’daki, israil yanlısı güney lübnan ordusu’nun yönettiği, fransız sömürgeciliği döneminden kalma, baskı ve işkenceleriyle ünlü hiyam hapishanesi’nde geçirmiş.[1]
israil medyası, katıldığı bir etkinliğin haberini falan yaptığında ondan hâlâ “terörist” olarak bahsediyor. kifa afifi silahı elinden bırakmış ama mücadeleye devam ediyor. konferansın ardından onunla sohbet ettik.
“gazze’de olan bitenler filistinliler için büyük bir katliamdır” diye başladı söze. “eğer 7 ekim operasyonu gerçekleşmemiş olsaydı da israil böyle bir saldırı yapacaktı. doğalgazın kaynağı, ana arteri gazze’dedir” diye devam etti ve şöyle dedi: “israil filistinlileri gazze şeridinde mahsur bırakmış. gazze abluka altında, günde yüz kişi şehit olup düşüyor. bu şartlarda kanları dökülse bile, filistin’in gazzelilerin fedakârlığına ihtiyacı var. gazzelilerin hepsi ölse bile bu filistin için kurtuluş savaşıdır. israil ile filistin arasında bugüne kadar kaç savaş oldu ama ilk defa israil böyle kayıp veriyor. israilliler çok kayıp verdi, israil sürekli holokost’tan bahsediyor ama gazze’de daha beterini yapıyor. orada israilliler de katlediliyor. bazı arap ülkelerinde halklar onurlu bir duruş sergiledi ama cumhurbaşkanları ve yönetimler hiçbir şey yapmadı. tüm filistinliler öldürülse bile sesleri çıkmayacak, sanki bunu bekliyorlar. örneğin ürdün kralı; oradaki halk ayağa kalktı ama ondan ses yok. mısır da aynı şekilde. yani oradaki yönetimler hiçbir şey yapmıyor, mısır ve ürdün önemli iki ülke çünkü filistin’le sınırları var.”
ona, sözünü ettiği doğalgazın avrupa’ya satışında türkiye’nin rolü olup olmadığını sordum, “bu konuda bilgim yok ama bize ulaşan bazı bilgiler var; erdoğan’ın hem gazze’ye hem de israil’e yardım ettiği yönünde” dedi. yemen’i sordum, yüzü aydınlandı, “yemen’in çok onurlu bir duruşu var” dedi, “yemenlilerin ve yönetimlerinin duruşu çok onurlu.” dünya halklarından ne beklediklerini sordum, “en önemli şey duruş” dedi. “orada mescid-i aksa var, isa’nın doğduğu yer var[2], filistin sadece araplar için değil, hem müslümanlar hem de hristiyanlar için çok önemli bir yer. bizler 1948’de zorla göç ettirildik, lübnan’a yerleştik, şimdi de gazze’den zorla göç ettiriliyor insanlar. ben sık sık şunu söylüyorum, israil sınırları açsa, lübnan’daki filistinliler, özellikle kamplarda yaşayanlar oraya gitmek ve savaşa katılmak istiyor. herkes ‘oraya gitmeliyiz’ diye haykırıyor. ama filistinlilerin filistin’e gitmesi yasak.” bunun üzerine, güney afrika’nın uluslararası adalet divanı’na yaptığı başvuruyu sordum, güney afrika lafını duyar duymaz yüzü aydınlandı, eline başının üstüne koydu, “güney afrika’nın yeri başımızın üstünde” dedi ve davanın görüleceği pazartesi günü lübnan’da yapılacak destek grevini anlattı. “güney afrika ile ilgili ne kadar konuşsak azdır, nelson mandela filistin davasını hep destekledi, filistin halkını hiç yalnız bırakmadı” diyerek geçmişte mandela ile görüştüğünü söyledi.
sonra direnişin hangi kesiminden olduğunu sordum, “fetih” dedi, “benim için filistin kurtuluş örgütü gurur kaynağıdır, vatanımı savunmam için bana o silah verdi, o silahı onların sayesinde taşıdım. mücadelenin sadece askeri olmaması gerekiyor, politik mücadele de önemlidir.” mahmut abbas yönetimini sordum, “fetihçi olarak onu pek sevmiyorum, karizmatik bir lider değildir. batı şeria’dakiler de savaşa katılmak istiyor ama silahları yok, kassam tugayları’nı, islami cihad’ı, hizbullah’ı, direniş eksenini iran destekliyor” dedi. birlik intifadası’nı yani diasporada, gazze’de, batı şeria’da ve isail içinde yaşayan filistinlilerin birliğini sordum. şöyle cevap verdi: “israil neden salih el-auri’yi[3] öldürdü sanılıyor” dedi. “gerçekten çok iyi bir insandı, lübnan’da bütün filistinliler tarafından seviliyordu ve filistinlileri bir araya getirdi, bir arada tuttu. ılımlıydı, fetih, hamas, demokratik cephe… hepsi seviyordu onu, filistinliler arasında barışı sağlamak istiyordu.” evet, yanlış okumuyorsunuz, bir fetih mensubu bir hamaslıyı övdü.
çeviri için şoreş bağçivançi’ye, fotoğraflar için arzu f. güngör’e teşekkürler.
* Ayşe Düzkan, Filistin’in Sesi Kolektifi
[1] bu deneyimini jean chamoun’un yönettiği 2004 yapımı women beyond borders adlı filmde anlatıyor.
[2] beytüllahim’i kastediyor.
[3] geçtiğimiz günlerde beyrut’ta israil tarafından düzenlenen bir suikastte ölen hamas siyasi büro başkan yardımcısı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.