Kutupta var olduğu tahmin edilen kimi kaynakların piyasa ekonomisi tarafından izlenmesi ve işletilmesi ise hep gündemde. Özellikle tayga ve tundra alanlarının buzla kaplı olan sürelerinin azalmasıyla kimi yer altı kaynaklarının açığa çıkması beklenmekte ve kapitalizmin iştahını kabartmaktadır
Kutupların en güzel imgesi kutup ayısıdır. Buzul üzerinde yalnızlığıdır. Karnını doyurmak için kilometrelerce yaptığı yolculuktur.
Kutuplarda türler az da olsa dünyanın biyoçeşitliliğine katkıda bulunur. 21 bin tür barındırır.
Kutuplar aynı zamanda bir laboratuvar rolü üstlenir; araştırma ve gözlemler dünyamızın kimi geçmiş ve gelecek değişikliklerini görmek için gerçekleştirilir.
Biz ise seyrettikçe buzullar erimeye devam ediyor. Biyoçeşitlilik de kayboluyor. Kutup ayısı beslenmekte zorluk çekiyor.
Kutup deyince de akla hemen kuzey kutbu geliyor. Çünkü en çok etkilenen yer burası. Güney kutbu ise dayanmakta. Kimileri kuzey kutup ayılarını güney kutbuna aktarmayı öneriyor. Rahat etsinler diye. Savaş, kin, nefret, kandan uzak bölgeler ama yakında buraları da kâr ve kanın bölgesi olacak gibi görünüyor.
1838 yılında kutba giden ilk kadın olan Léonie d’Aunet ise buraları hayaletimsi sevimsiz yerler olarak tanımlar ve biyoçeşitliliğin olmadığını söyler. Uzun yıllar biyolojik çöl olarak ele alınır. Oysa kutuplar başka bir dünyada değildir ve kimi önemli vazgeçilmez biyoçeşitliliğe sahiptir.
Güney kutbu ya da diğer adıyla Antarktika coğrafik alan olarak ele alınırken kuzey kutbu ya da diğer adıyla Arktika manyetik alan olarak ele alınır. Pusula kuzey kutbunu gösterir.
Güney kutbu 14 milyon kilometrekare olup 2700 metre buz kalınlığına sahiptir. Dünyanın en soğuk yerlerinden biri olup ortalama sıcaklık eksi 25’tir. Kışın ise eksi 65’e iner. Yağmur olmadığı gibi hayvan ve bitki de çok azdır. Deniz ayısı, fok, deniz fili burada sakince ve tehlike altında olmadan yaşarlar. Güney kutbuna ilk kez 1911’de ayak basılır. Norveçli Ronald Amundsen ayak basar ve 1956 yılında adına istasyon kurulur.
Kuzey kutbu ise 2 milyon 175 bin kilometrekare olup en yüksek tepesi 3 bin 300 metrelik Forel Dağı’dır. 1909 yılında ilk kez Robert Peary ayak basar. Arktik Okyanusu’nda sıcaklık eksi 45 ile sıfır derece arasında değişir. Deniz buzulu ve takke buzuluna sahiptir. Deniz buzulu suda yüzer, tuzludur ve iklime göre boyutları değişir. Takke buzulu ise yığılan kar sonucu ortaya çıkar ve tatlıdır. Kalınlık ortalama 2 bin 600 metredir. Yağmur yağar ve önemli bir biyoçeşitliliğe sahiptir.
Kuzey kutbuna komşu ülkeler ABD, Kanada, Rusya, Danimarka, İzlanda ve Norveç olup kutup münhasır ekonomik bölge olup bağımsızdır. Uluslararası antlaşmalarla korunur.
Gözlem istasyonları daha çok kuzey kutbunda olup uluslararası düzeyde çalışılır. Veri ve gözlem iklim koşulları nedeniyle zor olsa da dünyamız ve iklim değişikliği hakkında önemli bilgiler elde edilir ve değerlendirilir. Jeoloji, okyanus bilimi, tarih adına önemli bilgiler sunar insanlığa.
Kıtalarda yıkılan domino taşları kutba doğru gidiyor.
Söz konusu biyoçeşitlilik kaybı kuzey kutbu ile ilgilidir. Kaybın nedenlerini dört başlık altında ele alabiliriz. Kutup bölgesinde yaşayan insanlar da etkilenir ama konumuz ekosistemlerle ilgilidir.
1- İklim değişikliği ile kutupta buzullar erirken ve alanı daralırken burada yaşayan hayvanlar ve bitkiler de zarar görüyor. Sular ve buzullar burada dört kat daha fazla ısınıyor. Mantardan likene, örümcekten yılana, çeşitli kuşlara kadar buz üstünde yaşayanlar ile buzul altında yaşayan planktonlar, yosunlar, deniz yıldızı ve kestanesi, balıklar, somon, balina, fok, yunus, beluga, kriller vb. canlılar var. Bunlarla karnını doyuran canlılar da var. Bentik bölgede, yani en dip bölgede yaşayan canlılar da var. Mantarın yüzde 7,1’i ve likenin yüzde 12,8’i kutupta.
Tüm bu dünya tehlike altında.
Kutup deyince aklımıza sadece buzullar gelmesin. Tayga ve tundra ise kutba yakın bölgelerin özellikleri. İğneyapraklılar gibi ormanlık alanlar ve buralarda yaşayan tilki, kurt, misk sığırı, yaban sıçanı, ren geyikleri de vardır. İğneyapraklıların kökleri donmuş toprak altındadır ve buzların erimesiyle bu ağaçlar çökerler ve bunlara “sarhoş ağaçlar” adı verilir.
Kutup ayısının sayısı 1980’de 1200 iken 2016 yılında 842’ye iner. Kilosu 295’ten 224 kiloya iner. Zayıflar çünkü avlanma alanı daralır. Avladığı fok da azalır. Ren geyiklerinin, penguenlerin sayısı ve kilosu da azalır. Tüyleri de azalır ve soğuğa dirençleri zayıflar. Buz kenarında avlanan beyaz martı, dalıcı martı son 80 yılda nüfuslarının yüzde 80-90’ını kaybeder. Çünkü buz altına artık yumurta koymaları zorlaşır. Yavrularını da koruyamazlar. Kutbun morina balığının yakında kaybolacağı öngörülüyor. Tayga ve tundrada buz çözüldükçe sera etkili gazlar da açığa çıkar.
Deniz ineği 18. yüzyılın ikinci yarısında kutup keşfinden 50 yıl sonra kaybolur. Büyük penguen tüyü, yumurta ve eti nedeniyle kaybolur. Balinalar da yağı nedeniyle nerdeyse kaybolmak üzereyken sivil toplum örgütlerinin çabalarıyla kurtulur.
Ayrıca kutbun manzarasını da unutmayalım. İncelemeler için kutba gidenlerin yaptıkları belgeseller bize bu sessiz dünyayı tanıtır.
Canlıların uyum sağlaması, göç etmesi ya da ölümü seçmeleri söz konusu. Kimi canlılar göç edecek, kimi canlılar ise kutuplarda yeni mekânlar edinecek. Kırmızı kral yengeç gibi işgalci türler söz konusu olunca kutup canlıları da zarar görecek.
Kutup Kuzey Pasifik’e benzemeye başlar.
Penguen uyum sağlamıştır. Artık uçmaz, denize dalar, kanatları kürek olur ve yavrularına yiyecek arayıp getirir.
Buz ayısı ya da kutup ayısının avlanma alanları daralır.
Buzulların erimesi okyanusa daha fazla ışık sağlar ve planktonları etkiler. Su daha asitleşmeye başladığından kabukluların kabukları zayıflar. Bunları yiyen hayvanlar da etkilenir, beslenme zinciri yara alır. Güneyin balıkları kuzeye çıkar.
İnsan eliyle biyoçeşitlilik kaybedilmekte.
2- Kutupta var olduğu tahmin edilen kimi kaynakların piyasa ekonomisi tarafından izlenmesi ve işletilmesi ise hep gündemde. Bu konuda ayrıntılı yazımızı okuyabilirsiniz.[1] Özellikle tayga ve tundra alanlarının buzla kaplı olan sürelerinin azalmasıyla kimi yer altı kaynaklarının açığa çıkması beklenmekte ve kapitalizmin iştahını kabartmaktadır. Avlama alanı genişlediğinden balıkçılar da gelir dev tekneleriyle ve deniz üstü ve altı yaşamını tehdit ederler.
Şantiye sayısı, çalışan sayısı giderek artmaktadır. Buzlu alanların üzerinde tankerler cirit atmaya çoktandır başladılar bile.
Us Geological Survey’e göre 40 milyar varil petrol ile 44 milyar metreküp doğal gaz saklı. İştah kabartıcı.
3- Kutup turizmi ise bir başka sorun. Turizm mevsimi de uzamakta. Seyir gemileri ve şirketleri ellerini ovuşturuyorlar. 2010-2020 arasında 75 bine yakın turist buralarda gezer ve bu 2008-2009 yılına göre yüzde 32 artış demektir. Buzullara ayak basarlar ve çöplerini bırakırlar. Son yılların modası olan seyir gemileri binlerce insanı sanki görülecek yer kalmamış gibi kutuplara taşırlar. Pazarlama teknikleri sayesinde insanların kutuplarla gözleri kamaşır ve gidip ses kirliliği ile canlılarını rahatsız ederler. Kimi gözlem istasyonları da kirliliğe katkıda bulunur.
4- Kirlilik ise kutupları etkileyen başka bir olaydır. Plastik artık kutuplara kadar girmiştir ve canlılara zarar verir. Polyamid, polietilen, polyester ve selofan en çok görülen, geri dönüşümü zor olan plastikler olup mikroplastikle hayvanların “ciğerlerine” kadar girer. Kimyasallar deniz altı canlılarını yok eder. İşgalci türlere yer açarlar.
Kirlenmedik yer bırakmayan kapitalist sistem kutupların da içine edecek ve gelecek kuşaklar ise buzul nedir, ne zaman ve nasıl kayboldu diye araştırma yapacaklar; eğer bu dünya yok olmadan önce zamanları olursa…
Bir iki kitap:
Kaynaklar:
[1] İsmail Kılınç; Küreselleşmenin son halkası: Kapitalizm kutuplarda kâr arayışında, Sendika.Org, Temmuz 2015.
https://sendika.org/2015/07/kuresellesmenin-son-halkasi-kapitalizm-kutuplarda-kar-pesinde-ismail-kilinc-274890
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.