Egemen, şiddetini belirlerken karşı tarafa bakıyor. Darbeyi nereye nasıl vuracağını kime yol açacağına ya da izin vereceğine karar verirken ezilen tarafın duygusu, düşüncesi, organize olma düzeyini esas alıyor. Kapitalist egemen, karşıdaki hareketliliği engelleyemiyorsa -ki genelde engelleyemez- yönünü değiştirmeye, bölmeye çalışır, hızını düşürmeye ya da olduğu yerde dönüp duranı daha da coşturmaya çalışır
Eylemlerde polisin uyguladığı bir yöntem var. Kitlenin etrafını sarıp, bir çıkış bırakırlar. 1980’lerin sonunda ulusal kurtuluşçu, yüzü sola dönük Filistin hareketi içinde sınırlı bir yer tutan Filistin İhvanı’na İsrail tarafından farklı davranılmasının, ön açıcı davranılmasının sebebi budur. Baskının negatif ayrımcı bir yanı olduğu kadar pozitif ayrımcı bir yanı da var. Hatta baskı uygulayan devletin yeri dar değilse muamelesi kadrodan kadroya bile değişebilir. Örgütünü genişletmeyen, içe dönük, sekter bir kadro beraberinde tam tersi büyüten, iş yapan, yeni insanların önünü açan bir kadro ile aynı ortamdaysa baskı önce dışa dönük olanı hedef alır.
Yine de burada egemen, şiddetini belirlerken karşı tarafa bakıyor. Darbeyi nereye nasıl vuracağını kime yol açacağına ya da izin vereceğine karar verirken ezilen tarafın duygusu, düşüncesi, organize olma düzeyini esas alıyor. Kapitalist egemen, karşıdaki hareketliliği engelleyemiyorsa -ki genelde engelleyemez- yönünü değiştirmeye, bölmeye çalışır, hızını düşürmeye ya da olduğu yerde dönüp duranı daha da coşturmaya çalışır.
***
Sosyalistlerin yüz yıldır düzenli ezildiği, örgütlülüklerinin dağıtıldığı bir ülkede muhalif milyonların değişimden duyduğu umutsuzluğu rahatça oya çevirebilmenin keyfini süren, elinde tuttuğu belediyelerle halk için kayda değer hemen hiçbir şey yapmadığı halde İskandinav sosyal demokrasisinde sosyal demokrat parti yönetiyor gibi rahat olan, bu şekilde yılları geçirebilen CHP böyle bir döngünün göbeğindedir. İleri doğru değişim isteyen milyonları oyalar, enerjilerini tüketir. Yoksullaşmaya mülksüzleşmeye itiraz eden milyonları “Provokasyona gelmeyelim, iktidarın oyununa gelmeyelim, seçimleri bekleyelim, ilk seçimde gidiciler” diye sürekli yatıştırır. “Kutuplaştırmaya hayır” diyerek muhalif kitleyi sağcılığın sonuçlarına ikna etmeye çalışır. Egemen elit büyük oranda işçileşmiş ve şehirleşmiş Türkiye’de ucuz göçmen emeğiyle ve her türden kara parayla takviye edilmiş ekonomik düzeni dini ve milliyetçi yanı ağır basan bir şekilde yönetmeyi tercih etmişken CHP bunun her gün yaşadığımız sonuçlarını muhalif kitleye kabul ettirme derdindedir. Baskıyla sınırlanan toplumsal muhalefetten kalan hareketlilik kısır bir döngü içinde soluksuz bırakılır. CHP şanzımanı olmayan bir arabadır.
CHP bu özelliklerine 1960’tan sonra yerini bulan bir dönüşümle tam anlamıyla kavuştu. İnönü’den başkanlığı devralan Ecevit’in genel başkan olarak ilk icraatı Denizlerin idamı için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkını kullanmaması olur. İlk hak İnönü tarafından kullanılmış, bu arada başkanlık koltuğuna oturan Ecevit ikinci başvuru hakkını kullanmamıştır. Bu hareket Ecevit’in CHP’yi “komünizme açılabilecek kapıları zora başvurmaksızın örten bir demokratik güç” olarak tanımlamasıyla da uyumlu.
CHP’nin sistem açısından değeri toplumdaki ileri doğru değişim arzusunu istismar edip boşa çıkarabilme gücüyle ölçülür. Maraş Katliamı olduğunda Ecevit katliam faillerini örtbas etmişti. MHP’nin olaydaki rolüne dair MİT’in raporu öldüğünde çekmecesinden çıkmıştı. Benzeri bir rolü 1993 Sivas Katliamı’nda SHP üstlenir. Kuşatma altındakilere sürekli sükûnet telkin eden İnönü ve son anda Sivas’a gitmekten imtina eden dönemin bakanı Fikri Sağlar protestolara rağmen cenazelerdeydiler. SHP-CHP anmaların temel belirleyeni oldu ve zamanla 2 Temmuz anmalarının hedefi bir grup şeriatçıya kadar daraldı.
Aynı SHP Kürt ulusal hareketi yasallaşmaya doğru bir adım attığında buna aracılık yapan partiydi. Muhalif kesimle müesses nizam arasında esneyen ama yıkılmayan, yoran ama yorulmayan bir bariyer olarak CHP 2023 seçimlerini tüm avantajlı durumuna rağmen iktidara hediye etti. Seçimlerden sonra seçimlerden, düzen siyasetinden duygusal kopuş yaşanmasa koltuğun değişip, muadil başkanın geleceği de yoktu.
Düzen CHP eliyle değişim isteğini sınırlıyor, yönünü değiştiriyor ve kontrol altında tutuyor. Parti içi çekişmelerde açığa çıkan isimler bu kontrolün nasıl olduğuna dair de bir fikir veriyor. “Ben CHP’de yöneticilik yaptım. Devlet kuran partide, devlet terbiyesi olmayan kişiler yönetici olmaz” diyen Eren Erdem, resmen hiç memurluk yapmadı. Tuncay Özkan bütün tepkilere rağmen hâlâ yerini koruyor. Böyle isimlerin bağlantılarının ortaya çıkabilir olması, parti içi kavganın sertleşmesi de CHP’de başkan değişikliğinin bir başka sebebi.
Türkiye kapitalizminin yönetici eliti içte ve dışta genel çıkarlarda birleşik davranan ama kendi aralarında sürekli birbirinin gözünü oyan yüzde birlik bir kesim. İktidarın batıyla daha uyumlu isimleri kabineye almasını onaylayan ve alkışlayan düzen muhalefeti herhangi bir konuda iktidarı sıkıştıracak bir adım atmaktan imtina ediyor. Türkiye piyasaları emperyalist finans merkezlerinden gelecek paraya göre kendini operasyonlarla, faiz düzenlemeleriyle hazırlarken muhalefet de rahatça geçsinler diye kapıyı tutan kapıcı modunda.
***
Türkiye Yüzyılı yeni Anayasa tartışmasıyla başladı. Bu sadece AKP-MHP Türkiye’sine özgü bir durum değil. İsrail’de de Netanyahu hükümeti yönetirken ayağına kimse dolanmasın istiyor, buna yönelik birtakım düzenlemeleri getirmek istiyor. Siyasi-askeri ve ekonomik olarak her türlü desteklenen bir ülkede bile dünyadaki genel eğilim gözlemlenebiliyor. Her yeni bölgesel savaş bir kez daha altını çiziyor ki temposu her çatışma bölgesinde biraz daha artan bir dünya savaşı yaşıyoruz. Dahası Türkiye gökyüzü gibi hiçbir yere gitmeyen muhalif milyonlarca insanla dolu.
İsrail, 7 Ekim sonrası basına sızdırdığı plana göre Gazze’de büyük bir tehcir amaçlıyor. Bunun Hindistan, Suudi Arabistan, İsrail üzerinden Avrupa’ya uzanacak ticaret yolu, Gazze açıklarında varlığı kanıtlanmış gaz yatakları ile elbette ki alakası vardır. İsrail kuruluşundan beri işgal ve ilhak politikası izleyen bir devlet. Hamas belirleyiciliğindeki Filistin direnişi varlık yokluk mücadelesi verirken Türkiye ve İbrahim Anlaşmalarıyla normalleşmeyi seçen Arap ülkeleri tehcir planında en büyük yardımcılar olarak sıralanıyor.
7 Ekim’den bu yana AKP’li pek çok yönetici Filistinlilerin getirilmesi için açıkça ya da imalı sözler etti. Kimi ağır hastalar getirilmeye başlandı. Kuşatılan, aç susuz bırakılan, yeni dönem şehir savaşlarına dair taktiklerin, silahların her türlüsünün denendiği Gazze’deki Filistinliler için bir çıkış gösteriliyor. Yaşamlarını belki kurtaracaklar ancak topraklarına bir daha dönemeyecekler. AKP dolar karşılığı bu çıkışa talip.
Filistinlileri bu noktadan döndürecek şey İsrail’in kaybedeceklerinin daha fazla olduğunu görmesi olur. Bunu yapabilecekmiş gibi duran ama Lübnan içinde ve İsrail sınırında varlığını büyütmek için bu sorunu kullanan Hizbullah, savaşın ve işgalin 12. yılını yaşayan ve bunu yapmaktan oldukça uzak olan Suriye ve kendi iç kamuoylarını oyalayan Ortadoğu ülkeleri bize gerçeğin çölünü gösteriyor.
Konu Filistin ve Siyonizm olunca bu coğrafyada hesapsızca, gök ekini biçer gibi ateşe sadece sosyalistler, devrimciler atlar.
Bugün sosyalizan kesimde refleks olmuş anti-siyonizm, bir günde bu noktaya gelmedi. İsrail kurulur kurulmaz SSCB’nin tanıdığı bir ülke, Filistinlilerin el konulmuş topraklarında kurulan Kibbutzlar komüne benzetilen yerler iken 1970’lerde genç devrimciler bir çıkış yarattılar. Filistin kapitalist iktidarlar için yeni baskı politikalarının test edildiği bir yer olma özelliği de gösterir. Göç, mülk gaspı, şehir savaşları, muhalefetin işgali, yalanın açıkça söylenmesi ve kitlesel sahiplenilmesi, bilgi üretiminde neredeyse firesiz bir hâkimiyet ve daha birçok şey sıralanabilir. Hepsi çıkışsız bir kuşatmayı tanımlıyor ve tamamlıyor.
Orada ne olmuşsa ve oluyorsa bizim hikâyemiz olduğunu ve olacağını bilerek, hikâyenin konusu olmaktan çıkışı düşünmeye ihtiyacımız var.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.