“Kuru otlar”a bir tepenin üzerinden/”tepeden bakmak” ya da baktığını sanmak yerine, bu “otların” arasında olup, birlikte gelişkin ve ilerici olanı arayıp, bu doğrultuda çalışmak gerekiyor. Çünkü aydın, arayışçıdır; gelişkini ve ilerici olanı arar. Aramalıdır
Nuri Bile Ceylan (NBC) Kuru Otlar Üstüne adlı filmde, bireyler, davranışları ve ilişkileri üzerine birçok gözlemde bulunuyor ve bu gözlemlerini anlamlandırıyor. Bunda sorun bulunmuyor. Roman ve sinema, kitleleri ve eylemlerini değerlendirebileceği gibi bireylerin davranışlarını, diğer bireylerle olan ilişkilerini, psikolojilerini de konu edinebiliyor. Fakat NBC, bireylerin psikolojilerini, davranışlarını ve diğer bireylerle ilişkilerini toplumsal bir arka planı da dikkate alıp işlemiyor. Toplumsal ilişkiler tarafından bireylerin belirlendiğini kavramadığından, bireylere dair gözlem sonuçlarını genellemeye gitmesi kaçınılmaz oluyor. Bu gözlemlere bakarak, bu gözlemleri anlamlandırarak insanı gerçekçi bir şekilde kavramak mümkün olmuyor.
Gerçekçilik/toplumsal gerçekçilik, bir perspektif olarak NBC’nin sinemasında bulunmuyor. Son filmi Kuru Otlar Üstüne’de çaresizlik, çıkışsızlık, kıskançlık, bencillik, arkadaşını aldatma, umutların tükenmesi/umut etmekten yorulmak, çocukları geliştirmeye dönük isteksizlik, yöre gençlerinin dağa çıkması, veterinerin insana küsmesi ve anti-politik tutumu vb. bütün bunlar, toplumsal ilişkiler içerisindeki insanların bütüncül bir perspektifle ele alınıp işlenmesiyle sunulmuyor. NBC’nin yaptığı eleştiriler elbette var ve bunlar yer yer politik eleştiriler. Fakat bu eleştirileri günlük hayatta herkes, sıradan insanlar/”kuru otlar” da yapıyor; yakınıyor, öfkeleniyor, duruma üzülüyor ve sağlıklı gözlemleri de var herkesin. Bir aydının ise eleştirilerini bütünsel bir perspektif içerisinden yapması, bireylerin koşullarını değerlendirmeye alması, onları bu koşullarla birlikte değerlendirmesi ve bu “bahtsız” durumlardan çıkış için, çözüm için doğrultular, yönsemeler önermesi de gerekiyor.
NBC gerçekçi bir perspektife sahip olmadığından, nihilist, eklektik düşünce ve duygulanımlar taşıyan, bir bütünsel paradigmaya bağlanmamış Samet öğretmeni olumluyor. Samet öğretmeni, solcu Nuray öğretmenle diyaloğunda baskın ve daha haklı gösteriyor. NBC kendisinin yönetmen olarak çektiği fotoğrafları, film içerisinde Samet öğretmene çektiriyor ve bu öğretmen “tepeden baktığında”, aslında kendisinin insanlara kuşbakışı ve mecazi anlamda da tepelerden bir yerden baktığını ima ediyor.
Oysa insanların koşullarını, insanları müşkül durumlarda yaşamaya iten nedenleri ve koşullayıcıları, yorumlamak/değerlendirmek ve almaşıklara işaret etmek, ilerici bir aydının misyonu oluyor. Bunu yaparken “tepeden bakmak” yerine, “kuru otlar”dan biri olmak, fakat gelişkin ve ilerici olanı yakalayıp topluma anlatmak gerekiyor.
Özetle, NBC’nin gözlemleri derinlikten yoksun. Toplumsal arka planla birlikte bir “insan” değerlendirmesi yapmıyor. Bu gözlemleri “sokaktaki” herkes yapıyor. NBC, gerçekçi bütünsel bir perspektifle insana yaklaşmıyor. İnsanların güzel ve sağlıklı özelliklere de sahip olduğu, koşullar zor olsa da güzel insan olarak da kalabileceklerini görmezden geliyor. Teorik bakış olmadığında, insanları yetkin ve realist şekilde kavramak mümkün olmadığı gibi, onları geliştirecek, ilerletecek bir perspektif de üretilemiyor. NBC’nin toplumsal aydınlanmamıza katkısı çok sınırlı kalıyor.
“İnsan” üzerine çok sayıda gözlem sonucuna varılabilir, bunlardan hayatı anlamlandırmada kullandıklarımız ideolojik perspektiflerimize katılıyor. Birbirine karşıt ya da güçlendiren, birbirini çelen ya da destekleyen, birbiriyle ilişkili ya da ilişkisiz, parçalı/eklektik şekilde sayılamayacak kadar çok duygulanıma ve düşüncelere ulaşılabilir, insanlar, davranışları ve ilişkileri gözlenerek… “İnsanın” NBC’nin yansıttıklarından ibaret olmadığı çok açık. Örneğin insanların koşullara rağmen umutları, sevdaları, tutkuları, bağlanmaları, adanmaları hep var oluyor, insanlar kendini gerçekleştirme çabalarıyla, üretimleri/yaratımları, fedakârlıkları, yorgunluk ve bezmişlik uğrağından geçerek kendilerini tazeleyebilmeleriyle de her zaman hayatı oluşturuyor.
Bize göre amprik gözlemlerin genellemesiyle oluşturulabilecek genel bir “insan” teorisi bulunmuyor. İnsanlar arası ilişkilerin çeşitli yönleriyle sanatsal ve bilimsel açıdan yorumlanmasıdır hep yapılagelmekte olan…
“Umut etmekten yorulmamak” için ise, aslında tek başına “umut etmemek” gerekiyor. Sıradan bir insan olarak kitaplar okunur/yazılır, çalışılır, kendini gerçekleştirirken başkaları için de bir şeyler yapılır, sevilir/sevilinir, çocuk olunur/çocuklar yetiştirilir, filmler izlenip hobilere devam edilir… Hayatta kahramanlar, büyük adamlar/kadınlar yoktur, hayatlarını anlamlandırmaya çalışan işinde gücünde sıradan insanlar vardır. İnsanların tek tek bireyler olarak tersine özellikler gösterebildiği biliniyorsa da, aynı zamanda değişebilir, gelişebilir, doğruları kavrayabilir, çıkarları için eylemlerde bulunabilir toplumsal canlılar oldukları da gerçekliğin diğer yanıdır.
İnsanlara dönük güvenin ve umudun üzerinde yükselebileceği bir temel, tarih bilinciyle/bilimsel-realist düşüncelerle yani teoriyle, nesnel ve toplumsal gerçekliğe bakmaktır. Sol düşüncelerin ve duyguların, bir insan hayatının farklı evrelerinde kalıcılığını ve yeniden üretimini sağlayan ana etmen bilimsel/teorik perspektif olmalıdır. Bu perspektif sağlam değilse ve tahkim edilip geliştirilmiyorsa, “umut etmekten yorulmak”, nihilizme savrulmak, “insandan umudu kesmek”, hayatın yorucu ve yıpratıcı süreçleri içerisinde her zaman mümkündür. Tarih ve toplum teorisi, insan kolektiviteleri arası ilişkilerdeki örüntüleri ve eğilimleri, failleri ve yapıları, kitlelerin düşünceleri ile eylemleri arasındaki bağıntıyı incelediğinden, buradan kalkılarak “insana” gidilmelidir.
“Kuru otlar”a bir tepenin üzerinden/”tepeden bakmak” ya da baktığını sanmak yerine, bu “otların” arasında olup, birlikte gelişkin ve ilerici olanı arayıp, bu doğrultuda çalışmak gerekiyor. Çünkü aydın, arayışçıdır; gelişkini ve ilerici olanı arar. Aramalıdır.
Merak ile, tutku ile, aşk ile, teori ile, çünkü yaşamanın heyecanı ile…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.