Hegel’in felsefesinde “diyalektik” hem bir akıl yürütme yöntemi/yolu olarak üçleme şeklinde, hem de gerçekliğin mantığı olarak gözlenir. Marx’ın idealist üçleme yöntemini kullanmadığı fakat nesnel gerçekliğin soyutlanmış mantığına yazdıklarında yer verdiği belirtilmelidir
Bilimsel bilgilere (episteme) ulaşmak için kullanılan akıl yürütme yollarına yöntem denir. Aristoteles’in 6 ciltlik klasik mantık üzerine olan kitap serisinin adı Organon’dur. Aristoteles’ten beri yöntemlere, akıl yürütmede kullanılan alet, araç, organ gözüyle bakmaktayız.
Muhakemenin (akıl yürütmenin) iki temel yöntemi, tümevarım ile tümdengelimdir. Gözlenenlerden, olaylardan genel ve kapsayıcı ilkelere, genellemelere, yasalara ulaşma yoluna, tümevarım denir. Genel ilkelerden özel, tekil olanlara, örneklere, olaylara ulaşma yolunu ise tümdengelim olarak adlandırırız. Tümevarımda (indüksiyon), deney ve gözlem yoluyla varılan sonucun bundan sonra da her gözlem ve deneyde gerçekleşeceği beklenir fakat varılan sonuç kesin doğru sayılamaz. Ulaşılan sonucun yanlışlanabilme özelliği vardır. Tümdengelimci (tam eş anlamlı olmasa da dedüktif) akıl yürütmede ise, başlangıç öncülleri doğru ise, akıl yürütmenin sonucu kesin doğrudur.
Bilim tarihinde Boyle-Mariotte yasasının bulunuşu, deneysel gözlemlerin tümevarımla soyutlanmasına bir örnektir. Boyle yasasına göre, sıcaklıklar sabit tutulduğu sürece, belirli ölçüde alınan bir ideal gazın hacmiyle basıncının çarpımı sabittir. Matematiksel bir anlatımla, P.V=k (P, gazın basıncını, V gazın hacmini, k ise gaz sabitini temsil eder). Yani ideal gazın hacmi azaldıkça, basıncı artar ve tam tersi de geçerlidir.
Toplumbilim araştırmalarında, evreni temsil eden örneklemdeki araştırma sonucu, evrene genellenir. Burada bazı olaylardan yola çıkılarak, tüme dair bir genelleme yapılmaktadır.
Tümdengelim yöntemini bir yasadan, tekil bir olay hakkında çıkarım yaptığımızda kullanırız. Örneğin bütün madenler, ısıtılınca genleşir. Bu genel ilkeden, bakır ısıtılınca genleşir önermesini çıkarırız.
Hipotetik-dedüktif akıl yürütme modeli, indüktif ve dedüktif akıl yürütmeyi içeren ve bunların birbirini beslediği bir yöntemdir. Doğa bilimlerinde kullanılan deney, gözlem, hipotez oluşturma ve sınama mekanizmaları, hipotetik-dedüktif model kapsamında yer alır.
Araştırmalarda-incelemelerde kullanılan diğer iki yöntem analiz ve sentezdir. Analizde, bir bütün/sistem, süreç ya da nesne, bileşenlerine, öğelerine ayrılarak işlevleri, etkileşimleri ve ilişkileri incelenir. Sentezde, bileşenlerin/öğelerin etkileşimleri ve ilişkileri incelenerek, sistemin yapılanışı, eş deyişle düzeni ve işleyişi hakkında bilgiler oluşturulur.
Analiz ve sentez yollarının kullanımına güzel bir örnek William Harvey’in (1578-1657) 80’den fazla farklı hayvan türü üzerinde yaptığı diseksiyon (vücudu açarak inceleme, teşrih) çalışmalarıyla kan dolaşımının esaslarını saptamasıdır.
Başka bir akıl yürütme yolu/yöntemi olan retrodüksiyon, gözlemlerin, gözlem dışı kalan nesne, süreç veya kavramlar tasarlanarak açıklanmasını sağlayan bir çıkarım biçimidir. Örneğin 1840’lara gelindiğinde Uranüs adlı gezegenin yörüngesinde öngörülenden farklı bir sapma vardı ve bu sapmayı keşfedilmemiş bir gezegenin oluşturduğu yönünde bir düşünce şekillenmişti. Bu gezegenin yörüngesi, teleskopla keşfedilmeden önce matematiksel olarak hesaplanmıştır. Uranüs’ün yörüngesindeki sapma, gözlem dışında kalan yeni bir gezegenin var olduğu öngörüsüyle birlikte açıklanmıştır.
Analoji, başka bir akıl yürütme yöntemidir. Analojide, iki olay, olgu, nesne ya da süreç arasındaki bir veya birkaç benzerlik üzerinden diğer yönlerinde benzeyebileceği varsayımı yapılır. Örneğin dünyanın atmosferi vardır ve üzerinde canlılar yaşar. Mars’ın da bir atmosferi vardır. Bu analojiyle Mars üzerinde canlıların yaşıyor olabileceği çıkarımı yapılabilir. Analojide, benzetilenler arasındaki ortak ve farklı özelliklerin sayısı, ortak özelliklerle sonuçta var olduğu ileri sürülen özellik arasındaki ilişkinin kuvvet derecesi, ulaşılan bilginin doğruluk derecesini artırabilir ya da azaltabilir.
Hegelci üçleme olarak adlandırılabilecek olumlama-olumsuzlama-sentez şeklindeki akıl yürütmeye, idealist diyalektik yöntem denebilir. Örneğin özdeşlik ile farklılık, tez-antitez olarak dikkate alınırsa, değişim sentez (bireşim) olarak kavranmaktadır. Fakat bu akıl yürütme yolu/yöntemi kurgusaldır, idealisttir. Çünkü özdeş olmak ile farklı olmak düşünsel olarak soyutlanmış iki kavramdır. Bu iki kavram arasındaki karşıtlık/çelişki düşünceler alanında bulunur. Gerçeklikte olan ise değişimdir. Özdeş olan, görece değişmeden kalan özellikler olarak, farklılık ise bazı özelliklerinde değişen olarak düşüncede karşıtlaştırılır. Nesnel gerçeklikte var olan değişim içerisindeki bir nesne, bazı yönlerden görece değişmeden özdeş kalan özelliklere sahip olarak soyutlanırken, diğer bazı yönlerden farklılaştığı düşünülür. Bize göre buradaki karşıtlık/çelişki kurgusal/düşünseldir ve nesnel gerçekliğe ait değildir.
Buraya kadar kısaca değindiğimiz bazı yöntemler, doğa ve toplum bilimleri alanlarında yapılan araştırmalarda kullanıldığı kadar, günlük yaşamda “sıradan” insanların da başvurduğu akıl yürütme ve inceleme yollarıdır. Bilimsel faaliyetlerde bu yöntemlerin kullanımı daha özenle/titizlikle yapılır.
Peki Marx’ın incelemelerinde kullandığı yöntemler nelerdir? Ollman, Marx’ın soyutlamalarının değişim örüntüleri ve etkileşim türlerini barındırdığı için başkalarının yaptığı soyutlamalardan ayrıldığını belirtir. Marx, süreçleri farklı “uğrak”larını değerlendirerek; ilişki/etkileşimleri, aldıkları farklı görünümler olan “biçim”leri içerisinde inceleyerek soyutlar. Soyutlamalarının zamansal kapsamı, ilişkilerin tarihi ve potansiyel gelişimini anlatırken, uzamsal kapsamı, süreçlerin taşıdığı ilişki ve etkileşimlerin sınırını ifade eder.
Soyutlamalarında Marx, farklı genellik düzeylerinde çalışır. Bu genellik düzeyleri Ollman’a göre şunlardır: i) Herhangi bir insana veya duruma mahsus olan ilişkiler, ii) İnsanlardaki, etkinliklerindeki ve ürünlerindeki son 20-50 yıl içerisinde ortak olan ilişkiler/süreçler, iii) Kapitalist toplumdaki ilişkiler/süreçlerin görünümü ve işleyişi, iv) Sınıflı toplumlar düzeyi, v) İnsan toplumu, v) Hayvanlar âleminin genellik düzeyi, vii) Maddi doğa düzeyi.
Konumlanma noktasının (vantage point) soyutlama sürecinde değiştirilmesi ise, aynı ilişkiye farklı taraflardan bakılmasını veya aynı sürece farklı uğraklarından hareketle yaklaşılmasını, başka bir deyişle farklı perspektiflerin kullanılmasını anlatır.
Ollman, Marx’ın soyutlamalar yaparken kullandığı bu yöntemleri, diyalektik yöntemin kapsamında değerlendirir. Bize göre, toplum bilimlerinin geniş alanında soyutlamalar yaparken dikkate alınması/izlenmesi gereken bu düşünme biçimleri, bilimsel/realist düşünme yöntemleri dâhilinde görülmelidir.
Soyutlama sürecinde kapsamın, incelenen gerçeklik kesitine göre geniş ya da dar tutulmaması gerekir. Özel/dar bir genellik düzeyinde yapılan soyutlamaların, daha genel/geniş diğer bir genellik düzeyinde de geçerli sayılması yanıltıcıdır. Tek bir perspektifin kullanılması ya da bir/birkaç perspektifin incelenen ilişki/süreçlerin özsel yanlarını gizlemesi veya çarpıtması da yanlış kanaatlerin/sanıların (doxa) oluşumuna yol açmaktadır.
Toplum bilimleri alanında realist/bilimsel düşünme yöntemleri arasında, soyutlama süreçlerinde ilişki/etkileşimlerin kapsamını doğru belirleme, farklı genellik düzeylerinde soyutlamalar yapıldığının farkında olma, perspektifsel soyutlama yöntemlerine ek olarak, tümevarım, tümdengelim, analiz, sentez, analoji, karşılaştırma gibi yöntemler de kullanılır. Ollman’ın Marx’ın araştırma-incelemeleri sırasında kullandığını saptadığı yöntemler, doğa ve toplumbilimleri için kullanılabilecek yöntemlerdir. Doğa bilimleri alanında, deney/gözlem verilerinden hipotezlere/teorilere doğru yapılan soyutlamalarda, süreçlerin/etkileşimlerin belirli bir kapsamda değerlendirilmesi, maddenin organizasyon düzeylerine karşılık gelen belirli bir genellik düzeyinde çalışılması ve süreçlerin/ilişkilerin belirli açılardan yaklaşılarak yorumlanması söz konusudur. Örneğin daha önce değindiğimiz Boyle yasasının bulunuşu, gaz dolu bir silindirin hacmi ile basıncı arasındaki ilişkinin araştırılması sırasında, bu hususlar geçerlidir. Peki bunlara neden “diyalektik yöntem” diyelim? Kanımızca diyalektik, nesnel gerçekliğin mantığı olduğundan, bu kavramı bir yöntemi anlatmak için kullanmak kafa karıştırıcıdır. Diyalektik, ontolojik bir nitelikler/örüntüler toplamıdır, yöntemsel bir yaklaşım değildir.
Marx’ın ya da diğer bilim insanlarının incelemeleri sırasında kullandığı realist düşünme yöntemlerini, uygun durumlarda günlük hayatımızda ve araştırmalarımızda kullanmamız, ulaşacağımız bilgilerin doğruluğunu sağlayacaktır.
Peki Marx’ın Kapital’in Almanca 3. basıma son sözde yazdığı şu cümleleri nasıl okumalıyız?
Benim diyalektik yöntemim, Hegelci yöntemden yalnızca farklı değil, onun tam karşıtıdır da. Hegel için insan beyninin yaşam-süreci, yani düşünme süreci —Hegel bunu “Fikir” (“Idea“) adı altında bağımsız bir özneye dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı olup, gerçek dünya, yalnızca “Fikir”in dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) biçimidir. Benim için ise tersine, fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir. (Marx, Kapital 1. cilt)
Burada Marx “yöntem” (İng. method) kelimesini kullansa da, materyalizm ile idealizm arasındaki karşıtlıktan bahsetmektedir. Kendi materyalist perspektifi, yaklaşımı ile Hegel’in idealist perspektifi, birbirinin tam karşıtıdır. Bu perspektiflerin barındırdığı diyalektik mantığın ise aynı ya da örtüşen yanları vardır. Örneğin çelişki, karşıtların birliği ve mücadelesi, niceliksel birikimlerin niteliksel dönüşümlere yol açması örüntüsü gibi soyutlamalar gerçeklikte olduğu gibi Marx ve Hegel’in kavramsal seti içerisinde de bulunur. Hegel’in felsefesinde “diyalektik” hem bir akıl yürütme yöntemi/yolu olarak üçleme şeklinde, hem de gerçekliğin mantığı olarak gözlenir. Marx’ın idealist üçleme yöntemini kullanmadığı fakat nesnel gerçekliğin soyutlanmış mantığına yazdıklarında yer verdiği belirtilmelidir. “Hegel’de diyalektik baş aşağı duruyor” (Marx) cümlesinin anlamı, Hegelci idealist felsefenin değişim, dönüşüm, ilişki, etkileşim ve süreçleri gerçekliğin bir mantığı olarak dikkate alması, fakat bunları idealist ya da “mistik” bir kurgu içerisinde sunmasıdır.
Bahsedilen son sözde Marx şunu da yazar: “Diyalektik, tarihsel olarak gelişmiş her toplumsal biçimi akışkan bir hareket içinde görür (…) özünde eleştirici ve devrimcidir.” İşte bu “akışkanlığa” ve “harekete” ait mantığa diyalektik diyoruz ve onu süreçleri, ilişkileri, etkileşimleri, hareketleri inceleyerek soyutluyoruz. Marx’ın yazdıklarında/soyutlamalarında diyalektik yöntemin varlığından değil, diyalektik bir tarzı olduğundan bahsedilmelidir. Marx, soyutlamalarını yaparken bilimsel/realist düşünme yöntemlerini kullanır ve gerçeklikteki ilişkileri, etkileşimleri, süreçleri kavrarken ve sunarken diyalektik bir tarza sahiptir. Diyalektik gerçeklikte bir mantık olarak vardır ve bu mantığı kavrayacak uygun bir tarzda yaklaşılmalı ve soyutlamalar yapılmalıdır. Bu diyalektik tarz, gerçeklikteki ilişkileri, etkileşimleri, süreçleri, değişim ve dönüşümleri yakalamaya çalışır ve yakaladığı ölçüde de sunar. Diyalektiğin bir yöntem olmadığı çok açıktır.
Not: Bu kısa yazıda materyalist diyalektik mantık üzerine olan görüşlerimin tamamını aktarmam mümkün olmadığından, ileri okuma olarak Materyalist Diyalektik Mantık adlı makalemin okunması, beni mutlu eder. https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/03/materyalist-diyalektik-teori-mahmut.html
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.