Gezi ve öncesinden beri kendini farklı şekilde gösteren halk hareketini öznesi yapacak bir yerel seçim ve belediyecilik politikasına ihtiyaç olduğu açık. Tıpkı 1970’lerde toplumsal hareketlerin etkisiyle belediyelerde kendini gösteren toplumcu belediyecilik gibi
Genel secim yenilgisinden sonra tüm muhalefetin gündeminde iki konu var; ilki CHP’nin başına kimin geçeceği, ikincisi de yerel seçimlere nasıl bir atmosferde gidileceği. Seçmen, yani bizler seyirci pozisyonuna geçtik. Değişim konusunu tiyatro izler gibi izliyoruz. Oysa ki 1970’lerde toplumcu belediyecilik önemli izler bıraktı. O dönem belediye başkanlığı yapanların kişiliklerinin ötesinde 1960 ve 1980’lerde hareketli olan toplumsal hayatın etkileri vardı. Bu dönemde de Gezi ve öncesinden beri kendini farklı şekilde gösteren halk hareketini öznesi yapacak bir yerel seçim ve belediyecilik politikasına ihtiyaç olduğu açık. Tıpkı 1970’lerde toplumsal hareketlerin etkisiyle belediyelerde kendini gösteren toplumcu belediyecilik gibi. Seçim yenilgisi karşısında teselli arayanlar, yerel seçimler yaklaşırken halkçı, devrimci, toplumcu belediyeciliğe ve derin çelişkilere, asıl meselelere bakabilirler. Bu topraklarda 1970’li yıllardan beri yerleşmiş, uygulanmış, hâlâ kalıntıları olan, halkı önceliğine koyan, halkçı, toplumcu belediyecilik örnekleri çokça var.
Bu toplum öyle ya da böyle hep dayanışmacı pratik çözümler üretmiş bir toplum. Gecekonduların kolektif inşası ve belediyelerin/yerel yönetimlerin temel toplumsal gereksinimler için toplu ulaşım, yol, su, kanalizasyon, barınma, beslenme, tanzim satış projeleri gibi konularda hizmete zorlanması örnekleri gibi. Örneğin, başka ülkelerde göremeyeceğiniz dolmuş, bireysel araçlanmaya karşı yoksul mahallelerin belediye otobüslerinin yetersiz kaldığı kentin merkezinden uzak yerleşim yerleri için geliştirdiği bir çözümdü. Dolmuş 1930 yılında işi bozulan özel aracını kaybeden tüccarın tramvaya otobüse düşmemek için geliştirdiği ulaşım aracıdır, ki daha sonra işçilerin ulaşımını kolaylaştıran gecekondu bölgelerinin işçi servisidir.[1] Toplu taşımada otobüsün eksikliğine bulunmuş çözümdür, benzer şekilde yoksulların barınma ihtiyacına çözüm ürettiği gecekondular gibi.
20. yüzyılda bireysel araçlanmanın kışkırtıldığı ABD, Avrupa ülkeleri, Brezilya gibi ülkelerde de ulaşım buhranına karşı iki yol önerilir:
İlki alt geçit üst geçit yaparak ulaşım sorununa geçici çözümler yaratarak sorunu ötelemek, ki bu çözümler genelde pahalı çözümlerdir. Ya da temel sorunlara eğilerek ulaşım sorununu arkasındaki temel sorunları çözmeye yönelik kurumlar ve toplumu içeren ortak bir plan uygulamak.[2] Yani alt geçit ve üst geçit Melih Gökçek belediyeciliği tarafından icat edilen bir anlayış değil, 20. yüzyılda ABD ve Avrupa ülkelerinde denenmiş ama sonuç alınamamış pahalı bir anlayıştı. Vedat Dalokay (1973-1977 Ankara Belediye Başkanı) o dönem kavşak, yol yapmayı insanların hayatına dokunmadığınız sürece belediyecilikten saymıyordu.[3] Maalesef ki alt geçit ve üst geçit yapmak, yol yapmak hâlâ önemli bir belediyecilik faaliyeti sayılıyor. Benzer şekilde bir dönem çok tartışılan Ankara’nın girişlerinde Melih Gökçek tarafından yaptırılan kapıların benzeri, yani halkın ihtiyaçlarına yönelik olmayan harcamalar, 1934 yılında 17 yıl Ankara’nın hem Valiliğini hem de Belediye Başkanlığını yapan Nevzat Tandoğan tarafından yapılmıştı. Belediye bütçesinin yüzde 12’sini güvenlik anıtına harcanmıştı.
1973 seçimlerinde CHP’nin “Ak günlere” programı içerisinde yer alan uydu kentler, yeni şehirlere dönüşmüş ve anlatılmıştır. Artık doygunluğa ulaşmış kira bedellerinin maaş bedellerinin üzerine çıktığı büyük kentlerde yoksullar ve orta sınıf için kent merkezine ihtiyaç duyulmayan uydu kentler ve yeni şehirler yaratmak zorunlu hale gelmiştir. İstanbul Bakırköy’de satılan bir ev, ABD’de Miami’de satılan müstakil bir evden pahalıysa artık başka türlü bir kent yönetimine ihtiyaç olduğu ortadır. 20. yüzyılda İngiltere’de yapılan uydu kent uygulaması 30 yeni şehrin kurulması üzerineyken SSCB’de 800’ün üzerinde uygulama yapılmıştır. Bu şehirlerin optimum nüfusu (en uygun) 100-200 bin arasındadır. Uydu kentler yani kentin çeperindeki yerleşimler için optimum nüfus 50-100 bin arasındadır. 1944 yılında Ankara’da memurlar için yapılan Saraçoğlu mahallesindeki konutlar ilk toplu konut örneklerindendi.
AKP döneminin önemli propaganda aracı olan TOKİ evleri AKP tarzıyla yapılan bu eski örneklerin yeni bir uygulamasıdır. AKP’nin becerisi, değerlerin, kavramların içlerini boşaltıp, evirip çevirerek topluma sanki çok iyi bir şey yapıyorlarmış gibi sunabilmesindedir. Örneğin TOKİ, son dönem özellikle İstanbul’da lüks konut üretme merkezine dönüşmüş durumda. Deprem bölgesinin yeniden inşası için AFAD ve TOKİ, bu iki kurum kullanılıyor. Yandaş müteahhitlerin çağırılıp verildiği ihaleler oldukça fazla. Kokusunun sonra çıkacağı birçok yolsuzluk hikayesini duyacağımız aşikar.
1973 belediye seçimlerinde CHP Belediye Başkan Adayı Vedat Dalokay imar affı çıkaracağını söyledi, “Gecekondular ‘akkondu’ olacak” diye vaatte bulundu. Vedat Dalokay deprem açısından sıkıntılı yapıları yasal hale getirmek için bu öneriyi geliştirmemiştir. Ama yoksulların barınma ihtiyacını karşılamak için önerdiği bilinmektedir. “Ben bu kentin anasıyım” diyen Vedat Dalokay, 1975 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınır.[4] Ancak Ankara halkının başkana sahip çıkmasıyla görevinde kalmaya devam eder. Toplumcu belediyecilik anlayışı ile halkla kurduğu bağ görevine iadesini sağlamıştır.
Benzer toplumcu belediyecilik örneklerinden bir tanesi de yükselen gıda fiyatlarına bir çözüm bulmak amacıyla başlatılan Tanzim Satış Projesi’dir (TANSA). Bu projeye CHP’li Ankara Belediyesi Eski Başkanı Ali Dinçer döneminde başlanmıştır. Benzer şekilde Fatsa’da da TANSA, karaborsa olup bulunmayan gıdaları Fatsalılara ulaştırmak için Terzi Fikri tarafından yapılmıştı. AKP’nin son yıllarda enflasyon karşısında propaganda ihtiyacı duyduğunda arada bir çıkarttığı Tanzim Satış Bürolarının çok daha gelişmişini yapmış bir gelenektir halkçı, toplumcu belediyecilik.
Toplumcu belediyecilik dönemsel olarak 1970’li yıllarda görünür olmasında o dönemde dünyayı etkisi altına alan sol eğilimlerin etkisinin payı büyüktü. Ankara’da Vedat Dalokay, İstanbul’da Ahmet İsvan ve İzmit’te Erol Köse döneminde, CHP’li belediyelerce yaşama geçirilmiştir. Ankara’da ilk olarak üniversite hocalarından oluşan ve uzmanlardan oluşan akademik kurul oluşturulur. Ankara merkezinde ilk olarak Kızılay’da yayalaştırma projeleri hayata geçirildi. Hâlâ izlerini Yüksel Caddesi, Konur Sokak ve Sakarya Caddesi gibi cadde ve sokaklarda görmek mümkündür. Ne ilginçtir ki bu mekânlar halkın toplanma yerleri, basın açıklamaların eylemlerin yapıldığı alanlardır. Aynı dönemde ekmek fiyatlarını kontrol altına almak için ekmek fabrikası kurulmuştur. Şimdi ise halk ekmek satışı olmayan büyükşehir belediyesi herhâlde kalmamıştır. Kadir Topbaş tarafından 2007 yılında açılan metrobüs hatlarının ilk denemesi Ali Dinçer döneminde Dikimevi-Beşevler hattında açılmıştı.
Tekeli[5] toplumcu belediyeciliğin ilkelerini 5 başlıkta özetlemiştir:
Demokratik katılım ilkesine örnek olarak Ali Dinçer döneminde danışmanlar kurulu oluşturulmuş, klasik yönetim tarzının dışına çıkılmıştır. Fatsa örneği ise diğer toplumcu belediyecilik örneklerinden bu noktada ayrılıp daha ilerici bir biçimde halkın doğrudan katılım mekanizmaları, özyönetim tecrübesine sahne olmuştur. Fatsa’da yeni bir şeylerin olduğu dönemde Başbakan Süleyman Demirel’in, “Çorum’u, Maraş’ı bırakın Fatsa’ya bakın” sözleri ise gazetelerin manşetlerinde yerini almıştı; Ankara’nın duyduğu rahatsızlık ilan edilmişti.
Üretici belediyecilik anlayışı ile yükselen gıda fiyatlarına karşı tanzim satış projesi ve ekmek fabrikasının kurulması; dar gelirli ailelere süt dağıtılması, barınma sorununa ve düzensiz kentleşmeye karşı Ankara Batıkent projesi gibi projeler hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Tüketimi düzenleyici belediye olarak tüketim düzenlemesi amacıyla “halk pazarları” uygulaması yapılmıştır. Birlikçi-bütünlükçü belediye anlayışı ile belediyelerin politikaları ortaklaştırılmaya çalışılmış, bu kapsamda Marmara Belediyeler Birliği gibi dernek ve birlikler oluşturulmuş, Ecevit döneminde Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulmuştur. Kaynak yaratıcı belediye ilkesi kapsamında belediyeler büyük işletmeler kurarak ek gelir elde etmeye çalışmıştır. Otoparklar, düğün salonları, taşınmazların kiraya verilmesi, kreşler, tanzim satış mağazaları, kıyı belediyelerinde halk plajları açmak, alternatif gelir kaynaklarının belli başlıları olarak yaygınlaşmıştır.[6]
Neoliberal belediyecilik ile tüm bu kavramlar içi boşaltılarak uygulanmaya başlandı. Yalnız bu kez yerel hizmetler önceden belirlenmiş tutarlı politikalar çerçevesinde gerçekleşmiyor; bir anlamda katılımcılık popülizme, kaynak yaratıcılık iş bitiriciliğe, birlikçilik cemaatçiliğe dönüştürülerek, bir anlamda toplumcu belediyeciliğin dayandığı ilkeler ters çevrilerek uygulanıyor.[7] Özetle neoliberal belediyeciliğin dönüşümünü gerçekleştiren AKP, toplumcu belediyecilik ilkelerini içini boşaltarak önümüze tekrar sürmüştür.
Yakın dönemde hayatını kaybeden Kadir Cangızbay şöyle demiştir: “İnsan buhar kazanı değil ki altındaki kazanı ne kadar çok körüklersen o kadar çabuk patlasın; tam tersine eriyip yumuşar sonunda da neyin üstüne oturduysa onun biçimini alır.”[8] Belediyecilik olarak AKP’nin her yeni diye sunduğu şeyin arkasını kazıyınca aslında tersine çevrilmiş toplumcu belediyeciliğin köklerini bulmak mümkündür.
Mevcut haliyle kentlerin artık doygunluğa ulaştığı ve yönetilemez durumda olduğu ortadır. Şöyle ki İstanbul, İzmir’de hatta daha küçük büyükşehir olan Ordu’da dahi biri sifonu çektiğinde atık suyun arıtma tesisinden temizlenip denize, nehire doğaya deşarj edilebilmesi için beşin üzerinde pompa istasyonundan geçip devasa arıtma tesislerinde temizlenmesi gerekmektedir. İmar planına göre 4-5 katlı binalar için tasarlanmış alanlara gökdelenler dikilince ne yol ne de içme suyu, atık su yağmur suyu altyapısı yeterli olacaktır. Türkiye’de hiçbir şehirde musluktan su içilememektedir. Oysa ki suya erişim yaşam için en temel insan hakkıdır. Nüfusunun yüzde 70’i deprem açısından riskli bölgelerde oturmaktadır. Maraş depreminde yıkılan konut sayısı 96 bin 100 iken olası bir İstanbul depreminde iyimser bir rakamla yıkılması öngörülen konut sayısı 160 binin üzerinde. Kentler için hem deprem hem yüksek kiralar açısından güvenli barınma hakkı en önemli taleplerden biri olmalıdır. Bu ve bunun gibi taleplerin hayata geçirilmesi ve yerel yönetimlerin konuyu ele alış biçimi en tepeden tabana aktarılması, herkes tarafından tartışılması ve kullanılması özyönetimin gerekliliğidir. Özyönetim olmaksızın yani halkı mahalle mahalle, sokak sokak katmadan yapılan uygulamalar, halk ikna edilmeden “ben yaptım oldu” anlayışı ile gerçekleştirilen yatırımlar, geleceğin halkçı, toplumcu belediyeciliğinde yer bulamayacaktır. Çorlu tren kazası, çöken yollar, her yağmurda dolan “77 gün alt geçidi” gibi alt geçitler, kuruyan göller, AKP iktidarının yatırım anlayışıdır. Yıkmaya başlayacaksak önce buradan başlamalıyız. Her türlü egemenlik ilişkisinin ortak içeriğinin emek sömürüsü[9] olduğunu unutmadan tüm iktidar ilişkilerini ortadan kaldıran başka bir yerel yönetim anlayışı ile bu kentler yeniden inşa edilmelidir.
2019 yerel seçimleri CHP’li belediyeler için önemli bir şanstı; tek adam karşıtlığına karşı kitleleri harekete geçirecek özgünlük yaratılabilirdi. Ortak bir belediyecilik politikasının varlığını görmek pek mümkün olamadı. Toplumun yoksul kesimlerini kuşatan halkçı politikalar genel seçim sonuçlarını da değiştirebilirdi. Tasarrufu sağlayıp belediye kaynakların daha iyi yönetilmesini, özellikle pandemi döneminde dayanışmacı etkinlikler dışında toplumu dönüştürücü politikaları göremedik. 2019 yerel seçimler başarısı CHP açısından tarihi bir fırsattı daha iyi değerlendirilebilirdi. Önümüzdeki yerel seçimler de önemli bir fırsatı barındırıyor.
[1] Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir, Tekeli İ. Gülöksüz Y. Okyay T Cem Yayınevi 1976
[2] Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir, Tekeli İ. Gülöksüz Y. Okyay T Cem Yayınevi 1976
[3] Sezgin Sezgin (Derleyen), Tuğba Canbulut (Derleyen) Toplumcu Belediyecilik İletişim Yayınları 2021
[4] Sezgin Sezgin (Derleyen), Tuğba Canbulut (Derleyen) Toplumcu Belediyecilik İletişim Yayınları 2021
[5] Tekeli, İlhan. “Belediyeler ve Kent Yönetiminin Sınıfsal Yapısı.” Mimarlık 1 5, sayı 1(1977): 32-35
[6] Bayramoğlu Sonay. Toplumcu Belediye Nam-ı Diğer Belediye Sosyalizmi, 2015 Notabene Yayınları
[7] Keleş, Ruşen ve Bülent Duru. “Ankara’nın Ülke Kentleşmesindeki Etkilerine tarihsel Bir Bakış.” Mülkiye 32, Sayı. 26 1 (2008): 27-44.
[8] Cangızbay K. Sosyalizm ve Özyönetim Reel Sosyalizmden Sosyalist Realitiye,1993 Ütopya Yayınları
[9] Özyönetim Orvan H. Çeviren Başkaya F. Cep Üniversitesi İletişim Yayınları 1985
[10] Bayramoğlu Sonay. Toplumcu Belediye Nam-ı Diğer Belediye Sosyalizmi, 2015 Notabene Yayınları
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.