Niçin 150 sene önce ücretler artmasına, çalışma süreleri kısalmasına rağmen fiyatlar düşerken, şimdi reel ücretler azalırken fiyatlar sürekli artıyor? Çünkü enflasyonun birincil sebebi işçi ücretleri değil, tam tersine ekonomiyi kontrol eden tekellerdir. Yani emperyalizmdir
Burjuva ekonomistler ücret artışlarının enflasyona neden olacağını iddia ederler ama bunun gerçeklikle bir alakası yoktur. Enflasyonun temel tek bir kaynağı vardır, o da tekeller, yani emperyalizmdir.
1849-1859 yılları arasında İngiltere’de işçi ücretleri büyük oranda artmış, bunun yanı sıra çalışma süreleri yasal olarak günde on saate düşürülmüş (14-15 saatten) ama tüm bunlara rağmen mal fiyatları hiç artmamış, daha da düşmüştü. Burjuva ekonomistler, o zaman da şimdi olduğu gibi, işgünü kısalırsa ya da ücretler artarsa enflasyon olacağını, şirketler işçi çıkaracağı için işsizliğin artacağını iddia eden bir yaygaraya başlamışlar ama ne enflasyon artmıştı ne de işsizlik. Dahası söz konusu bu on yılda fiyatlar az da olsa düşer, istihdam artar, daha da önemlisi şirketlerin kârlılığı daha da artar. Marx bu olguyu Ücret Fiyat ve Kâr adlı çalışmasında inceler ve açıklar.
Olaya biraz daha geniş bakalım. Sadece 1849-59 arası değil ama tüm 19. yüzyıl boyunca fiyatlar genel düzeyi, yani enflasyon hiç artmamıştır. Hatta büyük oranda düşmüştür. Yani enflasyon yokluğu sadece o on yıla özgü değildir, tüm 19. yüzyıl, enflasyonun olmadığı bir yüzyıldır. Robert Trigger tarafından İngiliz parlamentosu için hazırlanan Inflation the value of the pound 1750-1998 adlı detaylı çalışma ve ona ek olarak Grahaem Allen tarafından İngiltere Parlamento kütüphanesi için yapılan Inflation: the value of the pound 1750-2011 (Research Briefing. Published Tuesday, 29 May, 2012. Research Briefing. Economic policy. Grahame Allen) adlı çalışmaya göre 1799 ile 1900 arasında fiyatlar genel düzeyi yüzde 30 civarında düşmüş. Ancak 20. yüzyıla gelindiğinde durum tam tersine dönüyor. 1900 ile 1930 arasında fiyatlar iki katından daha fazla artmış. 1934’den günümüze kadar fiyatların artmadığı tek bir yıl yok, ve 1900-2011 arası fiyat artışları 100 kat. Yüzde yüz değil, yüz kat! 19. yüzyıl fiyat azalmaları, 20. yüzyıl ise enflasyon ile tanımlanabilir.
Peki niçin 150 sene önce ücretler artmasına, çalışma süreleri kısalmasına rağmen fiyatlar düşerken, şimdi reel ücretler azalırken fiyatlar sürekli artıyor? Çünkü enflasyonun birincil sebebi işçi ücretleri değil, tam tersine ekonomiyi kontrol eden tekellerdir. Yani emperyalizmdir. Bu noktaya daha sonra döneceğiz. İşçi ücretlerinin, buna doktor, mühendis gibi bir zamanlar orta sınıf addedilen emekçilerin ücretleri de dahil, sürekli düşmesinin sebebi de tekellerdir. Çünkü tekeller yüz milyonlarca emekçinin ücretlerini tek başlarına belirleme gücüne sahiptir. Çünkü tekeller zaten bu yüz milyonlarca emekçinin tek işvereni durumundadır. Yani emperyalistler mallarının fiyatını artırırken işçi ücretlerini sürekli olarak düşürebilirler. Bunu yaparken de bir sürü gazeteci, akademisyen vb. besleyip onlara bu pahalılığın sebebinin işçiler olduğu, emekçiler olduğu yalanını, propagandasını yayabilirler.
Burjuva ekonomistlerin piyasa dedikleri şey bir avuç tekelin iki dudağıdır. Dünya ekonomisi (Küba, Kuzey Kore gibi bir iki ülke haricinde) bir avuç tekelin denetimi altındadır. İsviçre Federal Teknoloji enstitüsünün yaptığı bir araştırmaya göre dünya çapında 37 milyon şirket arasından seçilen 43 bin uluslararası şirket, 1318 firma tarafından kontrol edilmekte ve bu dev şirketlerin kontrolü ise 147 dev firmanın elindedir. Bunların en büyük elli tanesi dünya ticaretinin yüzde kırkını elinde tutmaktadır. Yani dünya serbest rekabetin artık olmadığı, bir avuç tekelin hakim olduğu bir dünyadır ve bu dünyada fiyat rekabetine yer yoktur. Bu fiyat rekabetinin yüzde yüz kalktığı anlamına gelmez ama fiyat rekabeti ancak özel koşullarda olur ve ikincil öneme sahiptir.
Zaten IMF bile kendi raporlarında enflasyonun en önemli sebepleri arasında şirket kârlarını saymakta. Demek istedikleri, şirketlerin fiyat rekabeti korkusu yok ve bu yüzden fiyatları artırıyorlar. Zaten dikkat edin, siz hiç sıfır enflasyon hedefleyen merkez bankası gördünüz mü? Merkez bankaları bile yüzde iki civarı enflasyon hedeflerler. Yani emperyalistler yıllık yüzde iki sürekli fiyat artışı hedefi ile yaşıyorlar zaten. Şu an olan ise bunun kontrolden çıkması. Bunun bir nedeni emperyalist kamptaki çatlamalar ve küreselleşme dedikleri sürecin tıkanması. Yani kısaca söyleyecek olursak fabrikaların Çin, Rusya vb. yerlerden yeni sömürgelere ve emperyalist metropollere geri dönüşün maliyetini emperyalistler halka yıkıyorlar. Var olan enflasyon emperyalizmin krizinin yükünün emekçilere yıkmasından başka bir şey değil.
Biraz daha açalım. Dünya otomobil sanayii 14 şirket tarafından, dünya bira sektörü sadece 5 firma tarafından, Dünya içecek, çikolata vb. sektörü sadece 10 firma tarafından, kahve sektörü birkaç firma tarafından; kısacası dünya ekonomisinin kabaca yarısı 150 civarında şirket tarafından kontrol edilmektedir. Sadece 737 firma ise dünyadaki maddi zenginliğin yüzde seksenini kontrol etmekte.[1] Bu noktada piyasa fiyatları bunların denetimindedir. Enflasyonun sebebi budur. O yüzden herhangi birisi ‘işçi ücretleri artarsa, işçi ölmeden emekli olursa vatan elden gider’ gibi şeyler söylüyorsa, bu yalanı söylemesinde tek bir amaç vardır, tekellerin bizi daha çok sömürmesi.
Kapitalizmin serbest rekabet döneminde, yani 18-19. yüzyılda fiyat rekabeti temeldi ve bu durumda yani fiyat rekabeti sonucu fiyatlar sürekli aşağı inme eğilimindeydi. Piyasada bulunan çok sayıda rakip firma ayakta kalabilmek için fiyat rekabetine girerlerdi ve sürekli deflasyonun sebebi buydu Yine tekrarlayalım, enflasyon emperyalizme özgüdür. Bu serbest rekabet döneminde hiç fiyat artışları olmadı demek değildir, o dönemde de savaş, kıtlık vb. sebeplerle fiyatların arttığı dönemler vardır ama döneme bütün olarak bakarsak fiyatlar genel seviyesi sürekli olarak düşmüştür. Serbest rekabetçi dönemde oluşan fiyat artışları genelde savaş, kıtlık gibi sebeplerledir ve geçicidir. Ancak emperyalizm döneminde fiyat artışları temeldir. Yani emperyalizm döneminde tekeller sadece işçileri değil, tüketicileri de aşırı fiyatlar ile sömürmektedir.
Emperyalizm döneminin bir başka önemli noktası şudur. Tekeller aynı zamanda birçok ürünün tek alıcısı durumundadır. Tarım ürünlerinin, madenlerin, çeşitli hammadde ve ara mamul ürünlerin tek alıcısı bu tekellerdir. Emperyalistler sürekli olarak bu malları ucuzlatırlar. Yani emperyalizmde emperyalistlerin mallarının fiyatları sürekli artarken çiftçinin, yoksul ülkelerin milli geliri olan madenlerin, ara mamul gibi üreticilerin ürünlerinin fiyatları sürekli düşer. Mesela fındık fiyatlarında belirleyici olan bir İtalyan tekeli olan Ferrero’dur ve ürünlerinin fiyatları sürekli artarken fındık üreticisinin aldığı para sürekli azalmaktadır. Türkiye, dünya fındık üretiminin yüzde yetmişini sağlamasına ve her yıl fındık ihraç miktarı artmasına rağmen, gerek çiftçinin aldığı para gerek toplam ihracat rakamı sürekli düşmektedir. Gazeteci Ali Ekber Yıldırım’a göre 2021 öncesi 5 yılda fındık ortalama ihraç fiyatı kilogram başına 11,77 dolardan 6,35 dolara gerilemiştir. Bu olgu sadece fındıkta değildir, emperyalist tekeller fındıktan çaya tüm tarım ürünlerinde çiftçiyi ve ara mal üreten üreticileri azgınca sömürmektedir. Madenlerde her yıl kaza sonucu ölen sayısının artmasının sebebi, emperyalist şirketlerin kâr hırsıdır. Kısacası Türkiye işçisinden çiftçisine, maden ocaklarına kadar bir ucuz emekçi cennetidir emperyalist şirketler açısından. Bir koyundan iki post çıkmaz derler. Halbuki emperyalizm hem işçileri hem köylüleri hem tüketicileri sömürerek, dahası yoksul halk çocuklarını savaşlarında asker olarak kullanarak bir koyundan birkaç post çıkartabileceğini göstermiştir.
Bu yüzden pahalılığa, düşük ücretlere, tarımda sömürüye karşı mücadele işçilerin köylülerin, yani tüm emekçi halkın emperyalizme karşı ortak mücadelesi ile başarılabilir. Emperyalizmi kovmayı hedeflemeden ne ucuzluk ne insanca ücretler ne de doğanın korunması başarılabilir. Bu ise ancak halkın devrimci eyleminin birliği ile mümkün!
Kahrolsun emperyalizm!
[1] https://www.forbes.com/sites/bruceupbin/2011/10/22/the-147-companies-that-control-everything/)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.