Toplumsal ilişkiler sürekli yeni suçlar üretmektedir ve suçlara verilen cezaların caydırıcılık özelliği bulunmamaktadır. Gözlemlerimiz, hükümlülerin çoğunun hapisten çıktıktan sonra da, başka suçlar işlemeye devam ettikleri yönünde bir izlenim vermektedir. Suçlu bulunup hüküm giyenler, hapiste bulunma süreleri içerisinde topluma kazandırılacakları bir süreçten geçmemektedir
Suçları nasıl değerlendirmeliyiz? Bireyleri suç işlemeye iten nedenler nelerdir? Bu nedenler bireysel midir, toplumsal ilişkilerden mi kaynaklanmaktadır?
Suçların oluşumunda bireysel/psikolojik nedenlerin yadsınması mümkün değilse de, işlenen suçlar büyük oranda toplumsal ilişkilerin ürünüdür. Bireylerin eğilimlerini, davranış ve eylemlerini belirleyen faktörler arasında ise genetik, ailesel ve öğretimsel formasyon ile diğer toplumsal koşullar bulunmaktadır. Bu makalede, Türkiye’deki suç türlerine bakılarak, suçların toplumsal nedenleri üzerinde durulacaktır.
Kapitalizm, suç üreten bir toplumsal sistemdir. Bunun başlıca nedenleri şunlardır:
Ali Yılmaz ve Semra Günayergün’ün, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan asayiş suçlarına ait verileri (1994-2003) kullanarak yaptıkları Türkiye’de Şehir Asayiş Suçları: Dağılış ve Başlıca Özellikleri adlı araştırması, suçların nedenlerinin anlaşılması açısından bazı aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır.
Bu araştırmada şahsa karşı suçların kapsamında şunlar yer almıştır:
-Öldürme
-Müessir fiil (yaralama ve darp)
– Genel adap ve aile nizamı ile şahıs hürriyeti aleyhine suçlar (insan kaçırma, rehin alma, tehdit, aile fertlerine kötü muamele, hakaret, müstehcen hareketler, ırza geçme, taciz, fuhuş ve kumar gibi)
– Devlet idaresi aleyhine işlenen suçlar (devlet memurlarına darp, saldırı, rüşvet, zimmet gibi)
– Diğer suçlar (insan ticareti, ateşli silah taşıma ve intihar gibi)[5]
Bu suçlar içerisinde öldürme, yaralama, tehdit ve aile fertlerine kötü muamele gibi şiddet içeren suçlar %51,2 gibi yüksek bir orandadır.[6] Bu nedenle şahsa karşı suçların büyük oranda şiddet kültüründen beslendiğini düşünmek, akla yatkındır.
Mala karşı suçlar ise şunları içermektedir:
– Hırsızlık (%81,1)
– Dolandırıcılık, mala zarar vermek ve benzeri suçlar (%10,7)
– Gasp/yağma (%2,3)
– Yangın (%1,9)[7]
Genel olarak asayiş suçları, şehirleşme oranı yüksek, sosyoekonomik açıdan daha gelişmiş ve göç alan Türkiye’nin batı yarısında yoğunluk göstermektedir.[8] Kapitalizmin Türkiye coğrafyasındaki eşitsiz gelişimiyle uyumlu olan bu bulgu, asayiş suçlarının bütününde, kapitalist toplumsal ilişkilerin bir ürünü olduğu yolundaki tezi güçlendirmektedir.
Öte yandan Türkiye’de az nüfuslu, göç veren, şehirleşme oranı ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi düşük bazı illerde şahsa karşı suç oranları düşük, diğer bazılarındaysa yüksek olabilmektedir.[9] Bu yerlerde bir şiddet kültürünün varlığı, bu türdeki suçların oluşmasında önem taşıyor olabilir.
Göç alan ve sosyoekonomik düzeyi yüksek illerde mala karşı suç oranları da yüksektir. Mala karşı suç oranları, özellikle büyük şehirlerde yüksektir.[10] Bu bulguyu şu şekilde okumak gereklidir: Eşitsizliklerin arttığı, şehirleşmenin gelişkin olduğu yerlerde, hırsızlık başta olmak üzere mala karşı suç oranları yüksek düzeylerdedir. Bunun karşıtı olarak Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu şehirlerinin büyük bir kısmında mala karşı suç oranı düşüktür.[11] Bu bölgeler Türkiye’de kapitalizmin eşitsiz gelişimiyle iktisadi açıdan göreceli olarak geriden gelen yerlerdir.
Araştırmacıların bir diğer bulgusu, Türkiye’de suç sayısının 1994-1996 ve 2000-2001 dönemlerinde diğer yıllara göre daha hızlı artış gösterdiğidir.[12] Buna bakarak, 1994, 2000-2001 iktisadi krizlerinin, suçların sayısındaki artışta bir ivmelenme oluşturduğu söylenebilir. Kanımızca, bu tarihsel kesitlerde, eşitsizliklerdeki derinleşme ve işsizlikteki artış, suçlarda daha belirgin bir artışa yol açmıştır. Bu tezi, C. Yenal Kesbiç ve Özlem Dündar’ın küresel krizin başlangıcı olan 2007 yılından sonraki 10 yıllık dönemde dünyada yapılan araştırmaları incelediği çalışması da doğrulamaktadır. Bu çalışmaya göre, işsizliğin suç üzerindeki etkisi pozitif yöndedir.[13]
Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan başka bir araştırma da, benzer bir tablo sunmaktadır:
Batı ve güney kıyı kentlerimizde oransal olarak daha çok suç işlendiğini doğrulayan sonuçlar elde edilmiştir. Kentleşme ve hızlı nüfus artışıyla beraber kentlerde işlenen suç türleri değişmekte, özellikle mala karşı işlenen suçlarda artış yaşanmaktadır. Doğu ve güneydoğu illerinde ise suç ve suçluluk daha az görülmektedir. Metropoller ve büyük kentlerimizde mala karşı işlenen suçlarda bir artış vardır. Göçe bağlı hızlı nüfus artışıyla beraber, İstanbul, Antalya, Diyarbakır, Gaziantep, Ankara, İzmir gibi kentlerimizde gasp, kapkaç, yankesicilik, hırsızlık gibi mala karşı işlenen suçların hızla arttığı görülmektedir.[14]
Suç türlerinin yakın tarihteki dağılımına geçmeden önce başka bir araştırmanın ulaştığı sonuçları değerlendirebiliriz. Furkan Yıldız’ın 2008-2018 yılları arasında Türkiye’de 12 alt bölgede yaptığı bir araştırma, gelir eşitsizliği ve suç arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Çalışmadan elde edilen diğer bulgular şu şekildedir: Kişi başına düşen gelir ve üçüncül okullaşma oranındaki artış ile işlenen suç sayısı arasında negatif, kentleşme oranı ve işsizlik oranındaki artış ile işlenen suç sayısı arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır.[15] Buradan şu anlaşılıyor: Kapitalist toplumsal ilişkilerin ürünü olan eşitsizlik ile işsizlik ve kentleşme oranı, işlenen suç sayılarıyla pozitif ilişkiliyken; yüksek öğrenime katılımdaki ve gelir durumundaki artış, işlenen suç sayılarıyla negatif ilişkilidir.
Şimdi suç türlerine daha yakından bakabiliriz. Tablo, 2020 yılında işlenen suç türlerine göre hapse giren hükümlülerin dağılımını veriyor.[16]
Buna göre Türkiye’de 2020 yılında hapse girenlerin %15,7’si yaralama, %15,2’si hırsızlık, %5,9’u trafik suçları, %5,3’ü icra ve iflas kanuna muhalefet ve %4,7’si uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticaretinden suçlu bulunmuştur.
Yaralama, şiddet kültürünün varlığını gösterir. Hırsızlık, eşitsizliğin ve yoksulluğun üzerinde yükselir. Trafik suçları, demiryolu başta olmak üzere diğer ulaşım çeşitlerinin geri plana atılması ve karayolları yük ve yolcu taşımacılığının ön planda tutulmasının, otomotiv sektörün ve ona bağlı yan sektörlerin kar güdüsünün ulaşım politikasında belirleyici olmasının bir yan ürünüdür. İcra ve iflas kanuna muhalefet suçlarının işlenmesi, insanların yoksullaştığını ve borçlarını ödeyemediklerinin göstergesidir. Uyuşturucu imalatı ve ticareti suçundan giyilen hükümler ise, ülke ölçeğinde olduğu kadar dünya ölçeğinde de muazzam büyüklükte meblağların mafyatik baronlara kazandırılması süreçlerinde görev alan sayısız aracının bir bölümüne kesilen fatura olarak anlaşılmalıdır. Arz olmasa, talep de olmayacaktır, fakat uyuşturucu madde kullanılması ve satın alınması da bir suç türü olarak yargılanmakta ve mahkûmiyete yol açmaktadır. Tablodaki diğer suçlardan tek tek bahsetmeyeceğiz; önemli olan nokta, bu suçların ağırlıklı kesiminin özünde mevcut toplumsal ilişkiler tarafından üretildiği ya da koşullandığının görülmesidir.
Toplumdaki şiddet kültürünü, bireyler arası anlaşmazlık ve uyuşmazlıkları çözmenin başka bir yolunun bilinmemesine bağlamak mümkündür. Örneğin yaralama olaylarında, suçlarından dolayı hüküm alanların %95,4’ü lise ve daha altında öğretim durumuna sahiptir. Tersine bu suçtan hükümlülerin sadece %4,6’sı yüksek öğretim mezunudur. Eğitim sürecinin, kişiler arası anlaşmazlık ve uyuşmazlıkların çözümünde şiddete başvurma yolunu belirgin olarak etkilediği söylenebilir (Bkz; diyagram[17]).
Türkiye’de kapitalist toplumsal ilişkiler, aralıksız suç üretmektedir. TÜİK’in açıkladığı ceza infaz kurumu istatistikleri 2020’ye göre, hapse girenler ile çıkanların sayısı 2011-2020 yılları arasında neredeyse aynıdır (bkz. Grafik). 2020 yılında göze çarpan farklılık, infaz düzenlemesiyle hükümlülerin bir bölümünün serbest bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Peki bu grafik neyi göstermektedir? Toplumsal ilişkiler sürekli yeni suçlar üretmektedir ve suçlara verilen cezaların caydırıcılık özelliği bulunmamaktadır. Elimizde suçluların daha önce kaç kez aynı ya da başka suçlardan hükümlü olduğunu gösteren veriler bulunmuyor. Fakat gözlemlerimiz, hükümlülerin çoğunun hapisten çıktıktan sonra da, başka suçlar işlemeye devam ettikleri yönünde bir izlenim vermektedir. Suçlu bulunup hüküm giyenler, hapiste bulunma süreleri içerisinde topluma kazandırılacakları bir süreçten geçmemektedir.
“Bay A. Quetelet, ‘İnsan ve Yetkileri’ adlı şaheser ve bilgece eserinde şunları yazıyor: ‘Korkunç bir düzenlilikle ödediğimiz bir fatura vardır: Hapishaneler, zindanlar ve darağaçları faturası! Hatta yıllık doğum ve ölümleri önceden söyleyebileceğimiz gibi, kaç kişinin ellerini hemcinslerinin kanıyla boyayacağını, kaçının kalpazan olacağını, kaçının uyuşturucu madde ticareti yapacağını bile, hemen hemen aynı şekilde önceden kestirebiliriz. (…)
“Eğer geniş ölçüde karşılaşılan suçlar, sayıları ve nitelikleri yönünden, fiziksel olgularda rastlanan bir düzenlilik gösteriyorlarsa, o zaman yenilerinin gelebilmesi için yer açmak üzere bir sürü suçluyu asan cellâdı göklere çıkaracak yerde, bu suçları üreten sistemin değiştirilmesi üzerine derin derin düşünmek gerekmez mi?”[19]
Kapitalist toplumsal ilişkiler, şiddet kültürü, sağlıksızlık, işsizlik, uyuşturucu bağımlılığı, eşitsizlik, yoksulluk ve sefalet üreterek, suçların toplumsal nedenlerini oluşturmaktadır. Bu durumdaki insanların suç işlediklerinde hapse atılmaları, toplumsal problemleri ortadan kaldırmamaktadır. Üstelik bu insanların sisteme karşı sağlıklı politik tepkiler geliştirmelerinin de önü, bu şekilde alınmaktadır.
İşbirliğine ve karşılıklı dayanışmaya dayanan eşitlikçi ve müreffeh (refah içinde, gönençli) bir toplumda/sosyalizmde ise, suç oranları çok düşük seviyelere inecektir. Suçların kapitalist toplumsal ilişkilerden kaynaklı nedenleri ortadan kalktığından, yalnızca bireysel/psikolojik sebeplerle işlenen suçlar görülecek; bunların da pedagojik ve tıbbi destekle ilk kez ya da tekrar oluşmalarının önüne geçilecektir.
[1] https://revisesociology.com/2016/06/04/marxist-theory-crime/
[2] https://revisesociology.com/2016/06/04/marxist-theory-crime/
[3] Derleyen: Nurgün Oktik, Türkiye’de Yoksulluk Çalışmaları içinde Halime Ünal, Yoksul Olmak Suç İşlemek İçin Yeterli Mi?, 1. Basım, 2008, s. 327-53
[4] Derleyen: Nurgün Oktik, a.g.e. içinde Halime Ünal, Yoksul Olmak Suç İşlemek İçin Yeterli Mi?, 1. Basım, 2008, s. 327-53
[5] Ali Yılmaz ve Semra Günayergün, Türkiye’de Şehir Asayiş Suçları: Dağılış ve Başlıca Özellikleri, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/470436
[6] Ali Yılmaz ve Semra Günayergün, adı geçen araştırma
[7] A.g.a.
[8] A.g.a.
[9] A.g.a.
[10] A.g.a.
[11] A.g.a.
[12] A.g.a.
[13] C. Yenal Kesbiç, Özlem Dündar, İşsizlik ve Suç Arasındaki İlişkiye Teorik Bir Bakış, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 2017, Volume 24, Isseu 2, s. 327-48 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/336155
[14] Gökhan Yılmaz, Türkiye’de Suç ve Suçluluk Olgusunun Kentleşme Bağlamında İrdelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2006, https://polen.itu.edu.tr/items/fd2d7bef-9855-487e-8798-4b571dbf214b
[15] Furkan Yıldız, Türkiye’de Gelir Eşitsizliği Suç İlişkisi: Panel Veri Analizi Yaklaşımı, https://www.insanvetoplum.org/content/6-sayilar/26-10-4/4-m0559/yildiz.pdf
[16]https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/253819-uyusturucu-suclari-10-yilda-7-kat-artti
[17] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Ceza-Infaz-Kurumu-Istatistikleri-2020-37202
[18] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Ceza-Infaz-Kurumu-Istatistikleri-2020-37202
[19] Karl Marx, Ölüm Cezası, New York Daily Tribüne, 18.02. 1853’den aktaran Rona Serozan, Marx/Engels-Devlet ve Hukuk Üzerine, s. 96
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.