Kentsel bölüşümün yarattığı lüks sitelerde sokak hayvanı görmeniz çok zor. Burada yaşayabilecek canlının safkan olması aranan ilk şartı. Oysa sokak hayvanları safkan değildir ve türcü anlayışın büyük hedefi halindedir
Gün geçmiyor ki ağaca asılan, arabaya bağlanıp sürüklenen, tecavüz edilen, zehirlenen, kolları bacakları kesilerek işkence edilen hayvanların haberleri ile karşılaşmayalım. Sokak hayvanlarına karşı artan şiddetin ardında neler olduğunu, kimlerin buna zemin hazırladığını ve sonuçlarını gelin birlikte tartışalım.
Genel kabul gören tanımı ile sokak, şehrin en dar ve kısa boyutlarına sahip yerleşim alanlarıdır. Dar ve kısa olması birbirini tanıyan tüm canlıların bir arada ve ortaklaşa yaşamasını kolaylaştıran önemli bir etmen. Sıkı ilişkilerin kurulduğu dönemler malesef geride kaldı. Son otuz, kırk yıldır bu etkileşimden söz etmek neredeyse imkansız. Bir hatırlatma da bulunalım; yazı boyunca bahsedeceğimiz sokaklar orta ve büyük şehirlere ait olanlardır. Daha küçük alanlarda da durumun kötüye gittiği belirterek devam edelim.
Neoliberal kentleşme modelinde sokaklar birer unutma mekanına dönüştürüldü. Komşular arası ilişkilerden sokakta yaşayan can dostlara kadar kurulan tüm bağlar hafızalardan silindi. Acele, plansız, alt yapısız kurulan sokaklar da eskiye dair ne varsa silinip gitti. Günümüzde sokaklar cinayet ekonomisinin betonlaşmış biçiminden başka bir şey değil. Özel korunan, izole edilmiş siteler de ki yaşam, hiç bir ilişkinin doğal yürümesine izin vermiyor. Yapmacık ilişkiler ağı her yeri sarmış durumda.
Oysa sokaklar kurulan kültürel bağlardan toplumsal ortaklığa, protesto mekanlarından insan – hayvan dostluğuna kadar bir çok etkilişimin mekanıdır. Daha doğrusu mekanıydı. Sokağın kendine içkin kontrol edilemez ve muhalif yapısı egemen iktidarlarca hiç bir zaman hoş karşılanmadı. Bastırmak, bozmak ve yok etmek için yıllar içinde birçok şey denendi ve denenmeye devam ediyor. Sokakları “iç mihrakların” alanları olarak görenler karşı saldırılarını devam ettiriyor.
Günümüz sokakları insan merkezli büyümekte. Doğal alanların neredeyse hiç kalmadığı sokaklar, doğadan kopmanın da önemli göstergesi durumunda. Modern kapitalizm ile birlikte sokaklar, doğanın dışına atılmış mekanlardır. İşte bu nedenle sokaklarda doğal olan ne varsa istenmeyen statüdedir. Sokak hayvanlarının istenmeyiş nedenlerinden bir tanesi de budur.
Doğallığını yitiren sokaklar bu saatten sonra insanın emrinde ve hizmetindedir. Kısacası, modern sokaklar, modern insanındır! Modern olmayan insan ve hayvanın (bitkileri de dahil edebiliriz) yaşam alanları sokaklar olamaz. Çünkü onlar ilkeldir, ilkel olan da şehirde barınamaz!
Modern kapitalizmin modern insanı temizdir ve sağlıklıdır. Oysa sokakta yaşayan canlılar temiz ve sağlıklı değildir. Temizlik ve sağlık üzerinden pompalanan şiddet gün geçtikçe artan bir seyir izlemekte.
Kapitalizm ve temizlik hiçbir zaman bir araya gelmeyecek iki kavramdır. Kapitalizm asla temiz değildir, üstelik kirlidir ve kirletmeden var olamaz. Bugün içtiğimiz suyu, soluduğumuz havayı, yediğimiz gıdayı kirleten ve bizleri hasta edip buradan kâr sağlayan bir sistem temiz olabilir mi?
Kapitalist sistem “hasta ol – tedavi ol – tekrar hasta ol – tekrar tedavi ol…” döngüsünü işletir. Canlılar ne kadar çok hasta olurlarsa o kadar iyidir. Çünkü para el değiştirecek ekonomi büyüyecektir. İşte bu yüzden hastaneye gittiğimizde bizi ilk önce vezne karşılar. Eğer paranız varsa yeniden hasta oluncaya kadar tedavi olursunuz. Eğer yoksa sadece iyileşemezsiniz. Aynı zamanda bu döngünün dışına atılır ve istenmeyen ilan edilirsiniz.
Temiz sokaklar, sistemin temizliğinin de göstergesi sayılıyor. Burada ikili bir oyun var: Sistem sokakları önce kirletiyor, sonra temizleyerek buradan kâr sağlıyor. Aynı mantığı sokağın içine de uyguluyor. Sokak hayvanlarının yaşayabilmelerinin en önemli koşulu sistem döngüsü içinde yer alıp para kazandırmalarıdır. Bunun olması için de hastalanan sokak hayvanlarının tedavi edilmesi gerekmektedir. Fakat bu döngü işlemez. Yani sokak hayvanları hasta olduğunda iyileştirilip bakıma tabi tutulmaz. Tabii ki bunu yapan, sahada canla başla çalışan gönüllülere haksızlık etmeyelim. Bugün sokak hayvanlarının en büyük destekçisi onlardır ve hepsi ayrı ayrı teşekkürü hak etmektedir. Hem sayılarının çok az hem de bin bir zorlukla çalıştıklarını da ekleyelim.
Bu döngüye (hasta – tedavi) giremeyen sokak hayvanları sisteme para kazandırmaz. Bu nedenle de istenmeyen canlılar olarak ilan edilmeleri çok zor olmayacaktır. Acil olarak senaryo yazılır ve uygulamaya geçilir: Sokak hayvanları pistir, hastalık taşırlar, saldırgandır ve can güvenliğini yok eder… Bu efsaneler bilinçli olarak üretilir ve servis edilir. Tabii ki bu ideolojik saldırı, anında birçok taraftar bulur. Sokak hayvanları birer düşmana dönüştürülür. Düşmanla mücadele kutsal ilan edilir! Bu kelle avcıları asla olayın gerçek yüzünü, sermaye ile olan ilişkisini göremez, işine gelmediği için görmezden gelir. Her akşam aynı televizyon kanalında, aynı saatte, aynı kişilerce tartışılan ve hemen hemen aynı konular etrafında dönen söylemleri tek gerçek olarak kabul eden mantıktan da başka bir şey bekleyemezsiniz.
Günümüzde kentsel dönüşüm ismi, yağma ve talanın, rant paylaşımının üzerini örtmek için kullanılıyor. Bizlere düşen görev onu gerçek adıyla seslendirmek olmalıdır. Kentsel dönüşüm değil, kentsel bölüşüm!
Bu bölüşüm, sermayenin kısa vadeli çıkarları doğrultusunda sokağın tüm tarihsel, kültürel, politik, sosyal ve ekonomik yapılarını yıkarak değiştirir. Yaşayan ne kadar değer varsa hepsini yok eder ve yerine sahtelerini koyar. Tüm ortaklıkların yok edilmeye çalışıldığı bu bölüşümde insan – hayvan etkileşimi de kopar ve hayvanlar birer çöp olarak görülür. Onlar için biçilen tek yaşam alanı çöp tenekeleri çevreleridir artık. Böylece hayvanların yemek – içmek ve barınmak gibi en temel yaşam faaliyetleri de kısıtlanarak yok edilir.
Kentsel bölüşüm ile birlikte insanlar arasında da sokak hayvanları üzerinden yarılmalar başlar. İki grup vardır artık: Sokak hayvanlarına bakmaya çalışanlar ve onları sokak dışına atmaya çalışanlar. Bugün sokak hayvanlarına bakıp onları besleyenler adeta suç işliyormuş gibi yargısız infazlara uğramakta. Hakaret, tehdit, sözlü ve fiziki saldırılara uğramakta. Yazı boyunca tartıştığımız “kirli insan” damgasını her seferinde üzerlerinde hissetmekte.
Kentsel bölüşümün yarattığı lüks sitelerde sokak hayvanı görmeniz çok zor. Burada yaşayabilecek canlının safkan olması aranan ilk şartı. Oysa sokak hayvanları safkan değildir ve türcü anlayışın büyük hedefi halindedir. Gezintiye çıkarılan kedi – köpek için sorulan ilk sorunun “hangi cins” olması bu türcü anlayışın yansımasıdır. Sokaklar, temiz olması gerektiği kadar safkan canlıların yaşam alanıdır ve saf kan olmayan canlılara yer yoktur. Modern ve temiz insan, lüks site de oturan ve safkan hayvan besleyen insandır artık.
Günümüzde sokak hayvanları sorunu yüzeysel ve tek yönlü ele alınmakta. Böyle olunca da geçici kazanımlar elde edilse de uzun vade de işe yarar boyuta gelinemiyor.
Sokak hayvanlarına ilk ve en büyük saldırıyı egemen sermaye sınıfı yapar. Kurduğu dev pazara (mama – bakım – aksesuar) giremeyen tüm hayvanlara karşı sistemli şiddet üretir.
Bu şiddet özünde politik bir saldırıya denk gelmektedir. O nedenle sokak hayvanlarına uygulanan her tür şiddet politik bir eylemin ürünüdür. Asla kişisel değildir. Kişinin ruh sağlığı, sosyal durumu, ailesi, özgeçmişi gibi kalkanlar bulunup konu saptırılmaya, politik kimliğinin dışına atılmaya çalışılır. Bu anlamı ile başta sokak hayvanları olmak üzere yapılan tüm politik saldırılara karşı politik yanıt vermek zorunludur.
Unutulmamalıdır ki, politik saldırının karşılığı hukuki karşı koyuş değildir. İmza toplamak, dilekçe yazmak, dava açmak, belediyeye başvurmak… Tüm bunlar ilk etapta gereklidir, fakat yeterli değildir. O nedenle sorunu sadece hukuki ve teknik boyuta sıkıştırmadan ele almak gerekli. Ama görmekteyiz ki hukuki yaptırımların yeterli olacağı ve başka alternatif aranmaması gerektiğine dair ciddi bir kamuoyu oluşturuluyor. Bu bilerek de, bilmeyerek de yapılsa şiddetin temelini görmemizi engeller. Sonuç odaklı yaklaşımlar uzun vade de yarar yerine zarar getirir. Kısmi bir başarı elde edildiğinde mücadele sonlandırılır. Bunu ekoloji mücadelesi içinde de görmek mümkün.
Sokak hayvanları ya tehcir edilerek sürülüyor ya da esir edilerek barınağa hapsediliyor. Üçüncü bir yolun bulunması bu konuda mücadele eden insanların bir araya gelmesi ile mümkün. Kapitalizmin çoklu saldırılarına karşı hayvan hakları savunucuları, ekoloji mücadelesi, feminist hareketler, işçi sınıfı bileşenleri, ezilen ve sömürülen tüm kimlikler bir araya gelmeli. Ancak bu şekilde bir çözüm bulunabilir. Vakit daralmakta, elimizi çabuk tutmamız gerekiyor. Yoksa insana, hayvana ve doğa ya dair kurtarılacak pek bir şey kalmayabilir. Köprüden önceki son çıkışa varmak üzereyiz.
Başladığımız gibi bitirelim. Sokak hayvanlarına uygulanan şiddetin ardında gizlenenleri deşifre ettikçe eylemler güç kazanacaktır. Unutmamalıyız ki, sokak hayvanları için yapılan mücedele, kapitalizme karşı yapılan mücadeleden ayrı ve bağımsız değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.